486) Türklerde Teşkilatçılık

Yayin Tarihi 26 Ekim, 2024 
Kategori ATATÜRK, SİYASİ

TÜRKLERDE TEŞKİLATÇILIK

Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur;

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Türk evladı evde durmaz giderim.

(Mehmet Emin Yurdakul. Cenge Giderken şiiri)

Mustafa Kemal Atatürk - “Yerinde duran, geriye gidiyor demektir… İleri,  daima ileri!” Gazi Mustafa Kemal Atatürk 🇹🇷 | Facebook

——————————————————————————–

Türk nedir? Nasıldır? Neden var olmuştur?

Türk kelimesin anlamı hususunda birçok kaynakta; “Güçlü, kuvvetli, önder, kahraman, savaşçı, adil” gibi nitelikler ile açıklanmaktadır. Doğrudur. Bu niteliklerin hepsini varlığında yaşayan Türk nasıl oluşmuştur?

Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk’e şöyle başlar:

“Esirgeyen, koruyan Allah’ın adıyla Tanrı’nın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları, Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır. Onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.”

Bilimsel olarak “Türk” adının oluşumunu ve anlamını Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu dilimiz Türkçe ile açıklıyor:

Türkçe bir “Kökdil“dir. Türkçe tüm sözcükler kök sözcüklerden oluşur ve üretilir. Türkçe de kökler tek hecelidir. Dilin en eski yapı taşları olan bu köklere özkök (Tek heceli kökler) diyebiliriz.

Türkçe kök sözcükler anlamlıdır. Örneğin; koş, gel, su, o, kuş, öt, at, tut, tür, ter, ver, al vb. Kökü anlamsız olan sözcükler Türkçe değildir.

Türkçe de heceler bir, iki ve en çok üç seslidir. (Üç harflidir.) Bu kuralın dışında kalan sözcükler, Türk, yurt, kurt, kork, vb. ya dönüşmüş kalık sözcükler ya da yaban sözcüklerdir. Bunların içinden Kalık Türkçe sözlerin bulunması için birer sözcük kazısına gereksinim vardır.

Türkçe sözcüklerde iki sessiz harf yan yana gelmez (Ünlü düşmesi hali dışında). Yani Türkçe de iki sessiz harf aralarında bir sesli harf olmadan söylenemez. Örneğin; tk, cş, gl, vb. bunlar ancak aralarına bir sesli harf gelince söylenebilir. Tok, coş, gel vb. Bu kuralın dışında kalan alt, üst, kork, vb. Türkçe sözcükler ünlü düşmesine uğramıştır ve söylenmelerinde bu hissedilir.

Türk, sözcüğünün aslı “Türük, Türok, Türök” tur.

ü veya o harfinin söylemlerde düşmesi ile Türk kelimesi oluşmuştur.

Türk sözcüğünün kökü “Tür” dür.

Tür, çeşit ve türeme, türeyen toplum anlamına geldiği gibi Töre sözcüğünün de temelini oluşturmaktadır.

Tür-ok veya Tür-ök ne anlama gelmektedir?

Ök: Evrene (kozmosa, Tanrıya) inanan (bağlanan, güvenen, dayanan, ondan gelen) insan.

Türk =Tür-ök : Ök-türü, Tanrıya (Evrene) bağlı (inanan ) insan topluluğu (türü), anlamında bir öztürkçe addır.

Böylece, “Türk = Evrene bağlı, Tanrı güvencesinde, insan topluluğu, toplulukları.” anlamına gelen öztürkçe bir sözcük olmaktadır. (Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu-Türk Milli Kültürü)

 

Bu tamganın adı, Ök’tür.

The “Tengri” Tamga Almaty City, Kazakhstan

 

Türk adının nasıl oluştuğunu ve anlamını gördük. Türk adının gizemi ve anlamı boşuna verilmiş olamaz. O halde Türk’ün bir görevi ve kutsiyeti olmalı.

Bu görevin ne olduğunu bizlere Oğuz Kağan söylüyor!

“Kün Tuğ, Kök Otağ” “Güneş Tuğumuz, Gök Otağımız”

Veya;

“Kün tuğ bolgıl, kök kurıkan” “Güneş tuğumuz olsun, gök çadırımız.”

Bu buyruğa göre;

Bu sözün anlamı nedir?

“Güneş Tuğumuz” sözü, Türklüğün yüceliğini ve Devletin kudretini…

“Gök Otağımız” sözü ise, vatanın sınırını ve büyüklüğünü anlatır…

Güneş yüce bir rehber, aydınlatıcı, yol göstericidir. Gök’ün otağ olması için ufuk çizgisi sınır olacaktır. Ufuk çizgisine ancak Güneş’i takip ederek gitmek gerekir.  Güneş’in ufuk çizgisinde son hali nedir?

Kızıl renge bürünmüş bir elma görüntüsüdür.

Türklerin binlerce yıldan beri, Batı’ya doğru yani Kızıl Kün’e doğru hareketini sadece iyi yaşam şartlarını elde etmek gayesi ile açıklamak yaratılış gerçeğini anlamamak demektir. Tanrı’nın adaletini yaymak!  (Türklüğün kadim ülküsü “Kızıl Elma”)

Türk’ün yaratılış doğası nedir?

Tanrı Dağları kadar yüksek ve hırçın,

Çöller kadar sıcak ve zorlu,

Göller kadar sessiz ve bereketli,

Akarsular kadar hareketli ve neşeli,

Ormanlar kadar birlik ve koruyucu,

Çiçekler kadar güzel ve sevecen,

Bozkurt kadar özgür ve önder,

Kartallar kadar kutlu ve yüce,

Gök Tengri’nin yılmaz çerisidir.

Bu kutlu özelliklere sahip Türklerin, Oğuz Kağan’ın buyruğu üzerine Kızıl Elma’ya varması için ne yapması gerekir?

Teşkilatlanması gerekir.

Başarılar tesadüfen kazanılmaz. Çünkü hayatta “tesadüf” diye bir şey yoktur. Her şeyin bir oluşum, gelişim ve yok oluşu birbirleri ile ilgili denge gerçeği üzerinedir…

Var olmak, güçlenmek, kazanmak, büyümek, hükmetmek, korumak, tanıtmak ve tanınmak gibi insan doğasında bulunan düşüncelerin sistemli bir fikir halinde yaşatılabilmesi, aynı duygu ve düşünceleri paylaşanların birlikteliği ile mümkündür. Bu oluşumda ancak teşkilatlarla gerçekleşebilir…

“Teşkilat” Arapça kökenli bir kelime olup teşekkül ettirilmiş veya teşkil edilmiş kökeninden gelmektedir. Fransızca “Organizasyon” kelimesi de teşkilat anlamındadır. Teşkilatın, Türkçe karşılığı “örgüt”tür.  Örgüt; örmek, kurmak ve yönetmek anlamlarını içermektedir.

Örgüt; ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birliktir. (TDK)

Türkler teşkilatlanma alanında çok becerikli ve akıllıdır. Her işlerinde mutlaka bir uygunluk ve hesaplama bulunur. Birkaç kişi bir araya geldiğinde mutlaka birileri öne çıkar ve öbek(grup) olurlar.

Tarihimizden örnek verecek olursak;

Mete Han’ın dağınık Türk obalarını birleştirmesi, Devletin dikotomik(iki ilke) üzerine inşa edilmesi yani Gök Tanrı’nın hakanlara kut vermesi ve törenin uygulanması… Her şeyin iki boyutunun olduğu,

Gök-Yer, Toprak-Su, Hayvan-Bitki, Eril-Dişil… gibi

Bu Gök Tengrici düşünceden hareketle devlet yönetimi de;              

Doğu-Batı, Kuzey-Güney olarak, Ordu da Sağ ve Sol olarak idare edilmiş. Merkezde(Ötügen) de Hakan bulunur. Ve tüm yönler renklerle, sağ ve sol ise tuğlarla temsil edilirdi.

Kuzey: Kara, Güney: Kızıl, Doğu: Gök, Batı: Ak, Merkez: Sarı ve yeşil

Sağ Tuğ sayısı, Sol Tuğ sayısından fazla olurdu.

Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında düzenli ordu kurulmuştur. Ordunun en büyük birliği 10.000 askerden oluşan tümendir. Tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış. Her birliğin başına Tümenbaşı, Binbaşı, Yüzbaşı, Onbaşı görevlendirilmiş. Tüm birlikler atlı süvariden oluşuyordu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluşu da bu tarih olarak kabul edilmiştir. Kutlu olsun!

Asya’da Hun, Göktürk ve Uygur devletleri varlıklarını sürdürebilmek ve ulusunu koruyabilmek için, Çin’e karşı sürekli teyakkuz halinde olmak zorundaydılar. Bunun içinde haber alma teşkilatlarının faal olması gerekirdi. Haber alma, gözlem yapma işlerinde tüccarlar, elçiler, ulaklar, caşıtlar kullanılmıştır. Göktürkler döneminde ise “Börü Budun” adlı istihbarat ve fedai teşkilatı kurularak devletin resmi organı olmuşlardır. Börü Budun tarihte ilk kurulan resmi istihbarat teşkilatıdır.

İstihbaratın en önemli bilgi edinme kaynağı “Kulak”tır. Yani dinleme ve duyumdur. Gözlem bilgi verir ancak kesin olmayabilir, bakış açısı yanıltabilir. Fakat duyum gerçeğe yakın değerlendirme yapılmasına kaynaktır. Günümüzde bile “Ortam dinlemesi” istihbarat örgütleri için vaz geçilmezdir.

Teşkilatçılıkta “Kulak” önemlidir.

Kulak istihbaratına tarihi bir örnek verecek olursak;

Teşkilatçılıkta, Atatürk’ün en taktir ettiği yenilgi yüzü görmeyen başbuğ Timur’u söylememiz gerekir.

Timur kurduğu imparatorlukta tüm yerleşim yerlerinde neler olup bittiğinden haberdar olduğu gibi, komşu devletlerin de sosyal, siyasi ve iktisadi gelişmelerinden haberdar oluyordu.

Bu haber alma teşkilatının özelliği “Kulaktan Kulağa” organizasyonuydu. Bu oluşuma göre yurt içinin her yerinde Merkeze bağlı ulaklar bulunurdu. Herhangi bir yerde elde edilen önemli bir bilgi, ulaklar tarafından en hızlı bir şekilde en yakın yerleşim merkezindeki ulağa ulaştırılır. “Ulaktan-Ulağa” aktarılan bilgi İdare merkezine teslim edilirdi. Yabancı ülkelerde haber alma işlerinde, Din adamları, tüccarlar, esnaflar, gezginler ve elçiler yapardı. Merkeze ulaşan bilgi “Akılhane” denilen yerde “Akil Adamlar” tarafından tahlil edilir değerlendirilir ve bir rapor halinde Başbuğ Timur’un Divanına sevk edilir, Divanda karar verilirdi…

Atatürk’ün Teşkilatçılığı

Yeni Türk devletinin kurtuluş, kuruluş ve modernleşmesi safhasında Mustafa Kemal Atatürk’ün komutanlığı, devlet adamlığı, liderliği, devrimciliği gibi özelliklerinin etkisi büyüktür. Ancak bütün bu başarının arkasında yatan diğer bir özellik ise pek de yazılmayan, dillendirilmeyen Mustafa Kemal Atatürk’ün “Teşkilatçılık” yönüdür. Mustafa Kemal Atatürk, vatanı kurtarmak amacıyla Şam’da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik şubesinin 1906’daki kuruluş toplantısında arkadaşlarına şu şekilde hitap etmiştir

“Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka, ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, millet kurtaracağız.”

Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti’nin yönetim kademesinde bulunanların başarısızlığının sebebinin teşkilatsızlık olduğunu vurgulamıştır.

Kendisiyle mülakat yapan gazeteci Refi Cevat (Ulunay) Bey’e “Bir teşkilatçı Anadolu’ya geçer de milleti silahlı bir mukavemete hazırlarsa bu yurt kurtulabilir.” şeklinde görüşünü ifade edince, gazeteci Refi Bey de “Paşam, milli mukavemet. Güzel. Ama neyle? Hangi askerlerle, hangi silahlarla, hangi parayla?” diye sorar.

Mustafa Kemal Atatürk, “…Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, millettir; o Türk milletidir. Eksik olan şey, teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse, vatan da millet de kurtulur” diyerek teşkilatın, teşkilatlanmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur.

Mustafa Kemal’in teşkilatçılık anlayışında görev reddetmek yoktur. Teşkilatta yer alan, teşkilat için verilen her görevi yerine getirir. Milli Mücadele sürecinde de bu anlayış kendisi tarafından hassasiyetle uygulanır. “Teşkilatçılık anlayışı” dışında hareket edenler teşkilat ve mücadele dışında kalır.

Mustafa Kemal, teşkilat kurmanın yanı sıra teşkilat içinde kadrolaşmaya da büyük önem verir. Kadronun niceliğinden çok niteliğine önem verir. Arkadaşları ile yaptığı bir sohbette nicelik ve niteliği şöyle vurgular: “Memleketi binbir akılsızın eline ve keyfine bırakamam. Bu çok adamların yerine, birkaç kafa ile yetinebilirim”

Düşünebiliyor musunuz?

Vatan, Mondros Mütarekesinden dolayı işgal altında,

Ordu dağıtılmış, silahlar toplatılmış, para yok, gelirlere Duyunu Umumiyeden dolayı el konulmuş…

Savaş sonucunda, 325 bin şehit, 400 bin yaralı, 250 bin esir ve kayıp var.

Anadolu halkı yoksulluk içinde, hastalık her yerde ilaç da, doktor da yok!

Eğitim mahalle mekteplerinde ve medreselerde, bilimle alakası olmayan öğretiler…

Saltanat ihanet içinde, Şeyhülislam idam fermanı yayınlamış

Apoletleri sökülmüş, maaşına el konulmuş Mustafa Kemal, kongre için Anadolu’nun tozlu yollarına düştüğünde, erzakında 20 yumurta, 1 okka peynir ve sadece 20 ekmeği vardı.

Ancak çok güçlü bir silahı daha vardı: Teşkilatçılığı

Atatürk, teşkilatçılığı sayesinde imkansızlıklar içinden, imkan yaratılmasını sağlayarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur!

İlelebet Kutlu Olsun!

Türkler milli ve inanç değerlerinden almış oldukları öğretilerden dolayı örgütlenmeyi çok iyi bilen ve yaşayan bir millettir. En sıkıntılı zamanlarda bile dayanışma ve yardımlaşma duygusu içinde birlikteliğini gösterir… Antakya Süryani Patriği Mikail vakainnamesin de şöyle demiştir: “Türkler hayatlarını teşkilatlandırmakta gayet akıllı ve meziyetlidirler”

Süryani Patriğinin söylemine bir örnek verecek olursak;

CIA’ya bile örnek olan 30 bin gizli üyeli “Teşkilatı Mahsusa” demek yeterli olur…

Örgütlenme nasıl oluşur?

Sağlam temelli bir örgütte;

  1. İnsanlar görüşleri
  2. Liderler fikirleri
  3. Uzmanlar doktrinleri
  4. Kadrolar örgütleri, oluşturur

İnsanların yaratılışı gereği doğal görüşleri vardır. Bunların yok olması mümkün değildir. Her insan kendini, ailesini, toplumunu, vatanını, inançlarını sever ve koruyup geliştirmek ister. İnsanların beklentileri birbirlerinden farklı olabilir. Ama toplum içinde yaşamanın gerekliliği ortak istekleri oluşturur.

Bu istekler, düşünceleri oluşturarak fikirlerin doğmasını sağlar. Fikirlerin söylemi ve yaşatılması ancak bir “Lider” ile mümkündür…

Fikirlerin sistem haline getirilmesi, hedeflerin yapısına uygun doktrinleşmesi ve uygulama projelerinin hazırlanması alanında uzman kişilerin çalışmaları ile gerçekleşir…

Hedefe uygun hazırlanan projelerin topluma anlatılması, tanıtılması ve gerçekleştirilmesi örgütte hizmet eden yeterli ve yetenekli kadrolar ile olur…

Örgütçülük nasıl yapılmalı?

Öncelikle belirtilmesi gereken en önemli özellik; örgütün yapısı, bayrağı, simgesi, adı toplumun değerlerine aykırı olmamalıdır. Örgütün kuruluşu ve çalışmaları yasal çerçevede yapılmalıdır.

Örgütte;

  1. a) Yönetim
  2. b) Hukuk
  3. c) Maliye
  4. d) İletişim
  5. e) Eğitim
  6. f) Yayın
  7. g) Ulaşım
  8. h) Ar-ge
  9. i) Arşiv

Birimleri mutlaka olmalıdır. Bu organlar kendi içinde şubelere, şubeler masalara ayrılabilir.

Örgütte Liderin dışında;

  1. a) Önderler
  2. b) Kadrolar
  3. c) Üyeler
  4. d) Adaylar, bulunur.

Örgüt bir piramit gibi algılanmamalı! “Yukarıdakiler, aşağıdakiler” kompleksi yaratılmamalıdır. Durgun suya atılan bir taşın 360 derece çevresine eşit bir şekilde yayılması gibi merkeze yakınlık ve sorumluluk anlayışının yaşanması, örgütü canlı ve güçlü kılacaktır.

Teşkilatın Özellikleri

  1. Hiyerarşi: Haddi, hududu bilmek; sırayı, saygıyı gözetmek.
  2. Disiplin: İtaat duygusu. Verilen görevler ölçüyü kaçırmadan yerine getirilmeli.
  3. Birliktelik: Teşkilat mensupları arasında dedikodu, fitne, fesat kesinlikle yasaktır. Birbirlerine şüphe ile bakanların, sırt sırta verip iş yapması mümkün değildir. “Dilde, fikirde, işte birlik” esastır.
  4. İstişare: Yönetimin uygun gördüğü konularda, o konular hakkında bilgi sahibi olduğuna inanılan kişilerle istişare yapılması. İstişare toplantısında muhalefet olabilir. Ancak istişarede alınan karardan sonra muhalefet yapılmaz, karar uygulanır. Yönetim istişare ile sorumluluğu dağıtır. Yönetimi rahatlatır.
  5. Sır saklama: Her teşkilatın bazı sırları olabilir. Açıklanmaması gereken bu bilgiler emanettir. Emanete hıyanet teşkilatta kargaşa yaratır. “Sırrı olmayanın, serri olmaz”
  6. Hukuk: Teşkilatın tüm çalışmaları yasalara ve tüzüğe uygun olmalı. Çalışmalar mutlaka kayda alınmalı, gerektiğinde ilgili birimlere bilgi verilmeli.
  7. Bütçe: Teşkilatın gelir ve giderleri belgeli şekilde kayda alınmalıdır. Yıl sonu icmal cetveli genel merkeze gönderilmeli.
  8. Eğitim: Teşkilat mensuplarını bilgilendirme, adayları yetiştirme uygun zaman ve ortamda yapılmalı.
  9. Yayın ve İletişim: Teşkilat ile ilgili haberleri, kararları, etkinlikleri tüm üyelere ulaştıracak bir sistem geliştirilmeli. İnternet aktif olarak kullanılmalı.
  10. Ar-Ge: Diğer Sivil Toplum Kuruluşları ve Üniversiteler ile ilişkilerin kurulması. Önemli gün ve haftaların kutlanması. Yetkili ve ilgili birimlerin ziyareti. Yeni fikirlerin ve olayların takibi. Arşiv işleri…

Çalışmalarda sevgi, saygı ve güven esastır.

GSSS Nedir?

G=Güven (Lidere güvenilmeli)

S=Sevgi (Lidere güvendiğin için seversin)

S=Saygı (Lidere güvendiğin için saygı duyarsın)

S=Sadakat (Lidere güvendiğin için sadakat içinde olursun)

 

Atatürk diyor ki;

“Zafer, ‘Zafer benimdir’ diyebilenindir. Başarı ise, ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyebilenindir”

Başaracak mıyız?

Başaracak mıyız?

Zafere giden yolunuz ve yolculuğunuz da kutlu olsun!

YILMAZ KARAHAN

www.yenidenergenekon.com

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap