120) TARİH BAŞA SARIYOR-7

Yayin Tarihi 16 Şubat, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

image00156.jpg

 

Kuvayı Milliye’nin en ateşli düşmanı

Mütareke basınının önde gelenlerinden Peyâm-ı Sabah Gazetesi de, Kuvayi Milliye’ye yapılan hakaretlere geniş yer ayırıyordu. Bu gazetede, Kuvayi Milliye iyice ortaya çıkıp, tanındıktan sonra bile, sözde “Türk Teâli (Yükseltme) Cemiyeti” nin “Vatandaşlara Bildiri” adı altında yayınladığı yazıda ağır hakaretler yer almaya devam ediyordu:
 “Millî Teşkilâta aldanmayınız.
(…)
Şimdiye kadar Türk olmadıkları halde Türk Milleti’nin başına geçerek, kendilerini öz Türk gösteren ve Türk’ün malını, canını, ırzını yok eden, çocukları öksüz, kadınları dul, evleri yoksul bırakan, bunu kendisine iş ve güç edinerek çeşitli ad ve unvanlar takınarak ortaya çıkan ve her gün Türkler’i aldatan hainlere aldanmayınız.
Türk Milleti böyle korkunç kara çok kara günler görmüş geçirmiştir. Böyle günlerde, peygamber postunda oturan ulu padişahlarının taç ve tahtı etrafında güçlü olarak toplanmış ve kendilerini esenliğe çıkarmıştır. Şu zamanlarda tarihten ibret alalım. Süslü ve yaldızlı sözlerle ortalığı velveleye veren, Arnavut’u Türk’ten, Kürt’ü Türk’ten ve  arada kalan Çerkez’i bu defa Türk’ten ayırmaya çalışan ve bugünkü durumun oluşumuna neden olan Kuvayi Milliye adıyla çıkar sağlayan ve Moskof elindeki Bolşeviklik kafasını taşıyanlar gibi yersiz yurtsuz serserileri, eski zamanlarda padişahlarımız birer birer tepelediler ve milletin gayretine güvenerek milleti kurtardılar. (…)
Ey Türk ve Müslüman kardaş! Seni aldatmak isteyene, hamiyetten, milliyetten, dinden söz edene sor, necisin? Çiftin, çubuğun, öküzün, tarlan var mı? Nerelisin? Hangi köydensin? Anlarsın ki bunlar, şeytan gibi kovulmuş ve seni de ülkeden kovdurtmaya, öldürtmeye ve en sonunda malını, paranı soymaya gelmiş, yersiz yurtsuz Türk olmayan yabancılardır.(…) Bilmeyerek şu toprağa ihanet etme, hilâfet ve saltanata bağlanmaktan ayrılma.”
“İşgalcinin merhametine sığınarak” devlet yönettiğini sanan Vali İzzet gibileri için, Atatürk,  “…Yüreksizlerin, yabancı hayranlarının, umutsuzların ve korkakların Anadolu’nun bağrında yeri yoktur” diyordu. 1927’de de ulusu şöyle uyaracaktı:
 “…Sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki: Bağrında yetiştirerek, başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemek dikkatinden, bir an vazgeçmesin!”


Kuvayı Milliye’nin en ateşli düşmanı Peyâm-ı Sabah Gazetesi’nin başyazarı hain Ali Kemal, İzmit’te linç edilerek öldürülmüştü.

image00223.jpg

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla yeni bir devir başlıyordu
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmıştı

Mustafa Kemal’in 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla, son yüzyıl Türkler’i için yeni bir Ergenekon’un kapısı açılıyordu

19MAYIS : Yeni bir Ergenekon

İstanbul’da 80 bin kişinin büyük bir protesto mitingi yaptığı saatlerde Mustafa Kemal Samsun’a çıktı. “Son yüzyıl Türkler’i için yeni bir Ergenekon’un kapısı açılıyor ve yeni bir devrin tarihi başlıyordu.”
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında “ülkenin genel durumu ve görünüşü” şöyleydi. Mustafa Kemal anlatıyor:
 “1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, 1.Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. (…) Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini  koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…

İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta  yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilâf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi’nde kurulan Mavri Mira Hey’eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. (…)”

İşgalciler cephaneye el koydular
Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti, imzaladığı ateşkes antlaşması gereği elindeki silah ve cephaneleri teslim etmek zorunda bırakılmıştı. İşgalciler tarafından el konulan Osmanlı Ordusu’na ait silah ve mühimmatlar, depolara istif ediliyordu. Amaçları, Türk halkını silahsız bırakabilmekti…

image00316.jpg

Cumhuriyet hiç bu kadar tehditle karşılaşmadı
Türk Ordusu’nun 25. Genelkurmay Başkanı olan  Orgeneral Yaşar Büyükanıt da, aynı dönemi, “Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu güne kadar hiçbir zaman, bu kadar tehditle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir” sözleriyle ifade etti. Bir yıl önce, “Ulusal kimliğimizi parçalamak, ’bölünmeye hazır bir Türkiye’görmek isteyenler var” diyen Orgeneral Büyükanıt, “Kendi ulusumuzu tabii ki seveceğiz ve daha açıkçası sevmeyenlerden de nefret edeceğiz.(…) Avrupa Parlamentosu’nda, terörle mücadelemizi ’saldırgan askeri operasyonlar’olarak niteleyen düşünce ve ifade şeklini esefle kınıyorum.(…) Bu tür ifadeleri, Türkiye Cumhuriyeti’ni uyandırması gereken çan sesleri olarak izlemekteyim.(…) Türkiye’nin ve ulusumuzun güçlü ve dinamik yapısı, ülke sevgisi, bu düşünceleri  ifade edenlerin yüzüne bir şamar gibi çarpacaktır” diye devam etmişti.


2000’li yılların başlarında genel durum:
Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki en zor dönem!..
2000’li yılların başlarında “mütareke dönemi” ne geri dönüldü.. Falih Rıfkı Atay’ın sözüyle, “Bize ait olduğunu söylediğimiz bu memlekette”, bize ait hiçbir şey kalmıyor!.. Topraklarımız ve bankalarımız yabancılara satılıyor; her türlü ulaşım ve haberleşme sistemimiz yabancıların denetimi altına giriyor; limanlarımız bizim olmaktan çıkıyor; dev iletişim şirketlerimiz (kablolu ve kablosuz telefon şirketlerimiz, Türk Telekom, tüm cep telefonu şirketleri) yabancıların eline geçiyor; televizyon, radyo ve gazeteleri yabancı parası satın alıyor; Sevr hortlatılıyor; ABD ve AB destekli Kürt isyanları çıkarılıyor; madenlerimiz satılıyor; hayat damarlarımız Dicle ve Fırat nehirlerinin denetimi uluslararası yabancılar yönetimine bırakılmak üzere; sözde Türk(!) kimi edebiyatçı, şair ve yazarlar Türklüğe, Türk bayrağına, ulusal marşımıza ve dinimize sövüyor; bizi almayacaklarını kesinlikle ve defalarca açıklayan AB’ye hayâli üyelik uğruna ulusal egemenliğimizi parça parça elden çıkarıyoruz; savaş nedeni olarak açıklanan kırmızı çizgilerimiz birer birer yok oluyor; “müttefikimiz” (!) ABD Kuzey Irak’ta (Süleymaniye’de) “Türk askerinin başına çuval”
geçiriyor; Türkiye’de (Adana’da) İncirlik Üssü’nde Türk Binbaşı, yine Amerikan askerleri tarafından “kelepçeleniyor” ; resmi ziyaretle Yunanistan’a giden askerlerimizin odasına giren Yunanlılar Türk bayrağını yırtıyor, üzerine çirkin yazılar yazıyor; Genelkurmay Başkanının resmi davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Yunanistan Genelkurmay Başkanı, “ekümenik” (evrensel) olduğunda ısrar eden Fener Rum Patriği Bartholemeos’un elini öpüyor; Türkiye’yi ziyaret eden ABD Başkanı George W. Bush’un korumaları, kendisiyle tokalaşmak isteyen bakanlarımıza kendi yurdunda “terörist” muamelesi yapıyor ve bileklerinden tutarak avuçlarının içini kontrol ediyor; Türk yurdu KKTC’yi kendi elimizle Rumlar’a teslim ediyoruz;  Batı Trakya’daki (Yunanistan’daki) soydaşlarımız Türkler ile Irak’taki soydaşlarımız Türkmenler’e sahip çıkamıyoruz; ve kan uykularında ihanetleri görüyoruz!.. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2000’li yılların başlarında yaşanan bu süreci Çankaya Köşkü’nde şu sözlerle özetledi!: “Cumhuriyet’in kurtuluş ve kuruluş döneminden sonraki en zor dönem!..”

ABD’nin başına çuval geçirdiği Türk askeri.

image00418.jpg

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap