989) Kazakların Altaylardan Anadolu’ya Özgürlük Uğruna Yaptıkları Kanlı Göç
Yayin Tarihi 23 Eylül, 2018
Kategori TÜRK DÜNYASI
Kazakların Altaylardan Anadolu’ya Özgürlük Uğruna Yaptıkları Kanlı Göç
Türkiye’deki Kazakların ağır meşakkatlerle yapılan göç tarihine baktığımızda, bu göçün Kazakların özgürlük yolundaki olağanüstü kahramanlık destanı olduğunu görürüz.
Eğer tarihe bakacak olursak, Türkiye Kazaklarının ataları geçtiğimiz asırda bugünkü Doğu Kazakistan Eyaleti ile Doğu Türkistan bölgesinde yaşamaktaydılar. 1864’te Çin ve Çarlık Rusya’nın bu bölgede sınırları belirlediklerinde onlar Doğu Türkistan kısmında kaldılar. Kazakların bir kısmı Doğu Türkistan Eyaletinin Valisi Sheng Shi Tsai’in (1933-1944) baskı ve zulmü sebebiyle doğduğu topraklardan göç etmek durumunda kaldılar. Onlar kendilerinden 30-40 yıl önce Böke Batur’un yaptığı göçün yoluyla iki göç dalgasıyla özgürlüğü vatan topraklarının dışında arayarak yola çıktılar.
Türkiye Kazaklarının göç lideri Elishan Batur’dur.
(1908 – 1943) yılları arasındaki 35 yıllık kısa hayatına büyük işler sığdıran Elishan Batur (soldan üçüncü belinde kemere bağlı tabancası olan kahraman)
1934-1935 yillarinda Altay Dagı civarında başlayan bu ilk göç Taklamakan Çölü’nden ve Himalayaların zirvesinden geçerek 1941 yılında Hindistan’a ulaşabilmiştir. Göç sırasında altı bin kadar Kazak düşmanlar tarafından katledilmiş ya da doğa şartlarından ve hastalıktan vefat etmiştir. Göçün lideri Elishan Batur 1943 yılında Pakistan’da hastalıktan vefat etmiştir. Kazak Türklerinden ilk kafile 15 Ocak 1953’te İstanbul’a ulaşabilmiştir.
Elishan Batur:”Bizi doğduğumuz topraklarda, yuvamızdan eden zalimlerin canlarına okuyup halkımı oz vatanına geri götürmeyi düşünüyordum. Zalimlerin yaktığı ateş vatanımızı alevler içinde birakıp, geri dönecek miyiz diye hayalini kurduğumuz altın yuvamızı küle döndürdü. Hiçbir zaman düşman önünde boynunuzu eğmeyin, her zaman dimdik olun. Canın çıkmak üzere olsa, canını teslim edeceksen dahi düşmanının gözlerine bakarak ölmek gerekir. Her tarafa dağılan halkı bir araya toplayıp, Türkiye’ye gitmenin yolunu arayın. Ne de olsa kanımız bir. Dışlamayacak, kabul edeceklerdir. Ben yuvası parçalansa da fırtınaya karşı koymaya çalışan serçe gibiyim. Ben ölsem de ruhum o küçük kuşa dönüşerek sizin çevrenizde uçuyor olacak. … Biz Kazak denen milletteniz. Muzafferabad’a geldiğimizde “Bunlar Kazaklar” diyerek bizi Rus Kozaklarıyla karıştırdıkları için çekinerek bakmışlardı. O yüzden göçümüz birkaç gün beklemek zorunda kaldı. Kazak milleti ezelden beri hurriyeti seven bir millettir. özellikle dağların, asi nehirlerin olduğu yerlerde konar-göçer hayat sürdürmeyi severler. Yaşadikları yerin tabiatı gibi kendileri de iyi niyetli, sakin ve huzurlu olurlar. Birisine kötülük yapmak bizim kanımızda olmayan bir özelliktir.”
Türkiye Kazaklarının göçü konusunda 1977’de İstanbul’da “Altaylarda Kanlı Günler” isimli kitap yazan Hızırbek Gayretullah;
“… Göç kolay gerçekleşmedi. Bu uğurda binlerce, hatta yüz binlerce insan canını verdi. İnsanlar evlatlarını, babalarını, yakın akrabalarını kaybettiler. Bu günleri Kazaklar türkülerine konu ettiler. Mesela bir türküde şöyle deniyor:
Yukarı Altay’dan halk kalabalıklar halinde göç etti,
Beyaz Bozkırlarının içlerinde mermiler esti
Kara küheylan süründü ağaç kütüklerine,
Büyük kara devenin yularını düşman kesti
Ağabey Altay gibi vatan nerede?
Halkım göç etti, memleketim ıssız boş kaldı
Yüksek geçitleri olan verimli ovalar geride kaldı
Göğüslerini ihtiyar ana gözyaşlarıyla yıkadı,
Baka baka vatana gözlerim yoruldu.
Ağabey Altay gibi vatan nerede?
Allah Kazak halkına ikinci kez böyle türküler söyletmesin.” şeklinde konuştu.
Türkiye Kazaklarının göçünde liderlerinin rolünün vurgulanmasının önemine değindi. Ona göre, Kazak liderlerinde başka halklarda görülmeyen bir özellik, kendi şahsi menfaatlerinden peşlerine taktıkları halkının menfaatlerini üstün tutmasıdır. “Benim kellem giderse gitsin, fakat halkım yaşasın” şeklindeki düşünce Kazakların genlerinde vardır.
Türkiye Kazaklarının atalarının göçü ilk hareket ettiğinde 20 bin kişiydi. Bunlardan ancak 2 bin kişi Türkiye’ye ulaşabildi. Bu büyük bir trajedidir. Eğer böyle bir olay ABD’de gerçekleşmiş olsaydı, Amerikalılar şimdiye kadar yüzden fazla film çekmiş olurlardı. Benim düşünceme göre, bu filmde sadece tarihi olaylar değil, aynı zamanda düğün, gökbörü oyunu, çocuk doğumu kutlamaları gibi Kazak örf ve adetleri, hatta müziği de yer almalıdır.
“Hazin Goc” Kazaklarin yedi bin kilometrelik büyük göçünü, olayın canlı tanıklarının ve o dönemle ilgili birinci ağızdan yazılan eserlerin kaynaklığında bir Kazak yazarın yazdığı tam anlamıyla bir destanın romanıdır. Okurun bilmesi gerekiyor ki bu eser özgürlük ve yaşam savaşı veren toplumların ortak kaderinin bir yansımasıdır.
Yorumlar
Yorum yap