317) Türk Mitolojisinde Abdal
Yayin Tarihi 13 Aralık, 2015
Kategori KÜLTÜREL
ABDAL – ABIDAL
Tasavvuf edebiyatında, maddiyata olan bağlılıklardan kurtulup, kendini Allah yolunda kurban eden sûfi veya erenlere denir.
İbn-i Arabi’ye göre, Allah yedi iklimi yedi Abdal aracılığıyla gösteriyor.
Bu sözcüğün tasavvuftaki anlamı, felsefeyle olan yakınlığından ve aynca mitolojiden kaynaklanmıştır. Halk sûfiliğinde, abdalların istedikleri zaman istedikleri mekanda olabileceklerine inanılır. Yani zaman ve mekân sınırlarını aşabilme gücüne sahip olduklanna inanılır. Onlar, bazı müstesna varlıklar dışında kimseye görünmezler. İnanışa göre gizli güçleri olan ve büyü gücüne sahip olan abdallar bereketin artması ve tüm belâlardan korunmak için Allah’tan ne dilerlerse kabul edilir.
Abdal hakkındaki görüşler, Türk halk inanışlannda da kendine yer edinmiştir. Omeğin, Dağıstan’da yaşayan Türk topluluklarından bir kısmında yaygın olan inanışa göre. eğer dokuz aylık bebek, anne rahminde ölmüşse, bunu o Abdal götürmüş demektir. Söylenenlere göre uzun ak sakallı olan Abdal, dağlarda yaşar, dağ keçileri arasında dolaşıp onları korur. Kimselere görünmez. Avcılar onun adına dua edip kurban verirlerse avları uğurlu olur. Eğer bunu yapmazlarsa ne kadar usta avcı olurlarsa olsunlar o avdan eli boş dönecekleri kesindir.
Abdal, İnsanların yalvarışlarını dinler. Onlara acır, ancak verdiği nasihatlerin de dinlenmesini ister. Bazı mitolojik metinlerde Abdal’ın, ölmüş dağ keçisini dirilttiği ve yeniden hayat verdiği bile anlatılmıştır.
Bugünkü Saka Türkçesinde, erkek şamanlara verilen lakap olarak “Abidal” şeklinde bir sözcük vardır. Bu sözcüğün, “Abdal” sözcüğüne benzerliği de dikkat çekicidir. Azerbaycan’da bir zamanlar âşıklar yetiştirmekle ünlü olmuş. Abdal adında bir şehir bile var. Ayrıca abdal-aptal sözü, tarihte “Ağ Hun” adıyla bilinen Eftalitlerin adıyla da bağlantılıdır.
Kızıl başlarda Abdallık kültürünün varlığı. Hazar Denizi’nin güney kıyısında yaşayan Türkmen boylannda Abdal adını taşıyan insanlara rastlanabilmesi, Abdallann gizli dillerinin olması, Anadolu’daki Abdallann, daha çok göçebe hayatı sürerek, çalgıcı, türkücü ve masalcı olmaları, Köroğlu masallarını söylemekte meşhur olmaları, kendilerine Alevi diyen bu insanlann Ehli-Beyt’in kulları olduklannı söylemeleri, Muharrem ayında Kerbelâ şehitlerine yas tutmaları, (Anadolu Abdallarına, en çok Alevilerin sıklıkla yaşadığı yerlerde rastlanır) ve bunlar gibi birçok örnek. gerçekten de bu sözcüğün derin tarihî kökleri olduğunu gösteriyor. Çünkü Alevi olarak bilinen bu zümre, kimi zaman Müslümanlıkla uyuşmayan, bu yüzden çok yerde kabul görmeyen, gerçekte de İslam’dan önceki yüzyıllara ait eski Türk inançlarını yaşatırlar. Geçmişte Abdalan-i Rum denilen ve halk arasında büyük şöhretleri olan bu kimseler, çoğu zaman inançları bozuk, serseri dervişler olarak gösterilmiş, şeriat düşmanı olarak lanse edilmişlerdir.
Değişik kaynaklardan edinilen bilgilere göre bu sözcük, İran’da 11. ve 14. yüzyıllarda kaleme alınmış edebî metinlerde “derviş”, 15. yüzyıla ait metinlerde ise “divane” anlamında kullanılmıştır. Kimi zaman onlardan bahsedildiğinde de “ışık” sözcüğü kullanılmıştır. Daha sonraları Bektaşiliğin onu içine aldığı, bir kısmını değiştirdiği ve hatta erittiği yönünde de görüşler vardır.
Abdal Köse, Şeytana binmiş ve dombırasını çalarken
Kaynak:
Celal Beydilli (Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük)
Hazırlayan: Yılmaz Karahan
Yorumlar
Yorum yap