10) Divanü Lügati’t Türk’e Göre Av, Avcılık ve Hayvancılıkla İlgili Kelimeler
Yayin Tarihi 7 Temmuz, 2015
Kategori KAŞGARLI MAHMUD VE DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK, KÜLTÜREL
DÎVÂNÜ LUGATİ’T TÜRK’E GÖRE AV, AVCILIK VE HAYVANCILIKLA
İLGİLİ KELİMELER VE KAVRAM ALANLARI
İnsanlık tarihi kadar eski olan avcılık, başlangıçta insanların yabanî hayvanlardan korunmak, karınlarını doyurmak amacıyla daha sonraları ise bu temel sebepler yanında geçimlerini sağlamak, eğlence spor amaçlı olarak yaptıkları bir iş, bir uğraştı. Türk tarihinin en eski dönemlerinden itibaren avcılığın Türkler arasında da beslenme, geçim ve spor amacıyla yapıldığını Türk dilinin en eski metinlerinden öğrenmekteyiz.
Tonyukuk Yazıtında “kiyik yiyü, tabışkan yiyü olurur ertimiz ‘yaban hayvanları yiyerek, tavşan yiyerek yaşıyorduk.’”1 cümlesinde Türklerin geyik (yabanî hayvanlar / av hayvanları) ve tavşan avladıklarını onların etlerini yediklerini öğreniyoruz.
Yine Uygur dönemi eserlerinden Budacılığa ait bir el yazması olan İyi ve Kötü Prens Öyküsü’nde de hayvancılık ve avcılığın Türkler arasında yaygın olduğunu görmekteyiz. “Tarıg tarıyu amarı tınlıglarıg quşçı, keyikçi, balıqçı avçı, torçı, tuzaqçı bolup ayıg qılınç qılur tınlıglarag ölürür”2 cümlelerinde de Uygurlar döneminde tarım, hayvancılık ve avcılığın bilindiği, insan hayatının bir parçası olarak toplum hayatında yer aldığı görülmektedir.
Eski Türkçe dönemi metinlerine dayalı olarak hazırlanan sözlüklerde ve bunlardan biri olan Ahmet Caferoğlu’nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü’nde de Uygurlar döneminde kullanılan hayvancılık ve avcılıkla ilgili pek çok kelime ve terim yer almaktadır. “Adıg, adgar, at, avçı, avlamak, bars, balık, balıkçı, kuşçu, tor, torçı, böri, kunduz, kurt, keyik vb.”3
Diğer toplumlarda olduğu gibi Türklerde de tarihî dönemlerden itibaren avcılığa çok önem verilmiştir. Ancak bunun düzenli bir örgüt haline gelmesi ve bilimsel bir eser niteliğinde yazdırılması Selçuklu sultanı Sultan Melikşah dönemine rastlamaktadır. Bu konuda, Üçbaş “ Büyük Selçuklu sultanı Sultan Melikşah, pek çok av üstadına danışarak avcılık konusunda, dünyada ilk bilimsel kitap olan Saydnâme-i Melikşâh’ı yazdırttı. Felhak b. Mehmed’e yazdırtılan bu Farsça kitap, daha sonra Fransızcaya çevrilerek pek çok kitaba kaynaklık etmiştir.”4 demek suretiyle, Selçuklular döneminde avcılığa verilen değeri bildirmektedir.
Dede Korkut Hikâyelerinden “Begil Oğlı Emrenün Boyı”5 hikâyesinde de Oğuz Türkleri arasında avcılığın nasıl yapıldığı ve av hayvanlarının neslinin tükenmemesi için nasıl davranıldığına dair bilgiler ve insanlık için önemli dersler yer almaktadır.
Tarihî metinler Türkçenin söz varlığının geçmiş dönemlerine ışık tutmaktadırlar. Biz bu gün kullandığımız kelime hazinemizin / söz varlığımızın bir kısmının tarihî dönem metinleri içerisindeki maceralarına, nasıl kullanıldıklarına, nasıl bir değişim yaşadıklarına da metinler aracılığıyla tanık olabilmekteyiz. Eski Türkçenin av, avcılık ve hayvancılıkla ilgili pek çok kelimesi ya aynen ya da bir kısım fonetik farklılaşmalarla günümüze ulaşabilmiştir.
Doğan Aksan’ın da dediği gibi “Bu güne kadar hiç değişmeden gelen ve temel söz varlığımız içerisinde düşünülen ögeler arasında vücutla, organlarla ilgili baş, yüz, kaş, kan, saç, öd… gibileri görülmekte, bunlardan boguz (boğaz), elig (el), kulkak (kulak), adak (ayak) gibilerinde ise küçük ses değişimleri göze çarpmaktadır. … Bunlara adgır (aygır), kiyik (geyik), bars (pars), buka (boğa) gibi hayvan adlarını da …ekleyebiliriz.6 Türkçenin kelimelerinin bir kısmı hiç değişmeden günümüz lehçe ve şivelerine ulaşırken bazıları ses farklılıklarıyla günümüze ulaşabilmiştir.
Av ve avcılık ile ilgili kelimeler ve kavram alanları
Türk kültürünün durmadan geliştiği uzun yüzyıllar içinde, Kâşgarlı Mahmud’un dünya Türklüğüne ve bilim dünyasına armağan ettiği Divânu Lugat’it Türk adlı meşhur eseri, bugün bile büyük ve özgün bir eser olma özelliğini korumaktadır. Bugün, geniş coğrafyaya yayılmış, birbirlerinden az ya da çok farklı Türk lehçelerine ayrılmış bulunan dilimizin en eski ve birleştirici kaynağıdır.
Bu kaynak eserle Türk obaları, bozkırları, Türk kültürünün varı yoğu bir araya toplanmış ve kendi deyimiyle zihnimize nakşedilmiştir.
Türkçenin Karahanlı sahasında meydana getirilmekle beraber, Kâşgarlı’nın ulaşabildiği Türk coğrafyasının, Türk dünyasının söz varlığını, kelime hazinesini toplayan şaheseri Divânu Lugâti’t Türk’ünde de ortak kültürün, ortak dünya görüşü ve sosyal hayatın izlerini takip edebilmekteyiz. Eserde ortak kültür ve sosyal hayatın yansımaları olarak o dönemin Türk dünyasında bulunan ve Türk toplumunun ekonomik ve sosyal hayatında etkili olan avcılık ve hayvancılıkla ilgili kavramlar, nesneler ve inançlarla ilgili kelimeleri, deyimleri görmekteyiz.
Bilinçli ve geniş görüşlü bir Türkçü olan Kâşgarlı, çağının bir etnografı olarak, Türk göçebe yaşam ve kültürünün belirli noktaları üzerinde durmayı unutmamıştır. Eserde ortak kültür ve sosyal hayatın yansıması olarak gördüğümüz unsurlar arasında hayvancılık ve avcılıkla ilgili kavramlar ve bunların dile yansımaları önemli yer tutmaktadır.
Diğer milletlerde olduğu gibi, Türkler de tam yerleşik hayata geçmeden önce göçebe-yarı göçebe bir hayat tarzı sürdürüyorlardı. Bu yaşayış tarzının bir sonucu olarak da toplayıcılık, avcılık ve yaylacılık yaşantı şekillerini sürdüren Türk milleti, ordu ulus tipi bir yapıya sahipti. Bu konuda Kamil Üçbaş da “Tarihteki Türk devletleri tam yerleşik düzene geçinceye kadar ordu-ulus tipi bir yapıya sahipti. Bu düzende ulus, silahlı olup bir savaş ihtimali belirince çok kısa sürede ordu haline geçebilmekteydi. … Büyük sürek avları ile askeri strateji arasında yakın benzerlik olduğundan sürek avları aynı zamanda askeri eğitim aracı olarak da kullanılmıştır.”7 demek suretiyle avcılığın ve sürek avlarının Türk toplumunda yaygın olduğunu belirtmektedir.
Divanda geçen sıgır kelimesi ile belirtilen av, sürek avıdır. Hakanın katılımı dolayısıyla da bu av muhtemelen büyük ve kalabalık bir av olmalıdır. Divanda bu kelime şöyle anlatılmıştır: “Hanların halk ile beraber yaptığı bir çeşit av, öyle ki hanın adamları ormana, kıra dağılırlar yaban hayvanlarını önlerine katarak hanın olduğu yere doğru sürerler, yorulmaksızın bulunduğu yerden önüne çıkan hayvanları vurur, sürgün avı”8.
Avcılık ve av silahları:
Divan’da, Kâşgarlı’nın yaşadığı dönem sosyal, kültürel, ekonomik özellikleriyle, kısaca toplumsal hayatın bütün yönleriyle işlendiği görülmektedir. Toplumun o dönemde hayvancılık, tarım ve avcılıkla ilgili hayatı hakkında da Divandan pek çok bilgileri, ipuçlarını elde edebildiğimiz gibi bu kavramlarla ilgili kelimelerin Türk dünyasındaki kullanımları hakkında da ayrıntılı bilgiler edinmekteyiz.
Divanda avcılık ve av silahlarıyla ilgili şu kelimeler yer almaktadır.
amaçlıg : Nişangah, Atış yapmak için yer I-150
argag : Balık avlamak için kullanılan ucu eğri demir, olta I-141
awla- : Avlamak awlalmak I-295, awlanmak I-298
çanka : Bir çeşit tuzak I-427
kez : Ok kezi I-326
kalabuz : Kılavuz 487
kiş : Sadak III-126
koguş : Ok yapmak için kesilen ağaç I-369
küzün : Kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan sıçan cinsinden bir hayvan I-404
okluk : Sadak I-100
salngu : Kendisiyle çakıl atılan sapan III-379
süngü : Mızrak, süngü III-368
taygan : Tazı III-175
teke : Boynuzundan yay yapılan erkek geyik III-228
temürgen : Ok temreni I-522
tış : Sapan demiri III-125
tili : Ok temreni üzerine sarılan sırım III-233
tor : Tuzak, kuş ve balık avlanan ağ III-121
tüweklik : Serçe kuşu vurmak üzere üfürülerek yuvarlaklar atmak için oyulan ağaç dalı I-508
ukruk : Kement I-100 ularlıg
tag : Kekliği çok dağ I-148
ulun : Temrensiz ok I-78 ulunlug
er : Temrensiz, yeleksiz okları bulunan kişi I-148
üçlüç : Başları demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan tavşan tuzağı I- 95
yapgak : Kuş avlanan bir çeşit tuzak III-42,
yeten : Kendisiyle ok atılan tahta yay III-21
Yukarıdaki kelimelerde de görüldüğü gibi Türkler arasında kara avcılığı yanında, suda yaşayan balıkların avlanması ve havada uçan kuşların avcılığı da yaygın bir şekilde bilinmektedir. Yine yukarıda sıralanan kelimeler avcılığın şekli konusunda da bize bilgi vermektedir. Av hayvanlarının tuzakla (tor, yapgak, üçlüç, ukruk vb.) yakalanması yanında çeşitli silahlarla (süngü, tüweklik, argag, salngu vb.) vurularak öldürülmesi şeklinde elde edilmelerinin de söz konusu olduğunu eserdeki kelimelerden öğrenmekteyiz.
Hayvancılık ile ilgili kelimeler ve kavram alanları:
Divanda geçen hayvanları, evcil hayvanlar ve yabani hayvanlar şeklinde iki grupta incelemek mümkündür. Türkler çok eski tarihlerden itibaren pek çok hayvanı evcilleştirmişler, onların yumurtasından, etinden, sütünden ve derisinden faydalanmışlardır.
Evcil hayvanlar içerisinde at, sığır, keçi, koyun, tavuk, ördek gibi bu günde insanların besledikleri evcil hayvanlara ve bunlarla ilgili kavramlara rastlanmaktadır. Evcil hayvanlar içerisinde at özel bir değere sahiptir. At hem binek ve ulaşım aracı olarak ulaşımda, hem de askeri bir güç olarak savaşlarda kullanılmıştır. Ayrıca etinden ve sütünden de faydalanılması atı Türkler arasında özel bir konuma getirmektedir. Buna bağlı olarak da atla ilgili pek çok kavram ve kelime Divanda da geçmektedir. Atın rengi, cinsi, yürüyüşü, özellikleri ve malzemeleriyle ilgili pek çok kavram ve kelime ortaya konulmuştur. Bunlardan bazıları anlamlarıyla birlikte aşağıda sıralanmıştır:
adgır : Aygır I-95,
arkun : Yaban aygırıyla evcil kısraktan olan at, koşuyu en çok bu atlar kazanır I-107,
artut : At ve ata benzer armağan olup beylere ve başkalarına verilir I-109,
at : at I-34,
at tur- : At zayıflamak III-181
atlan- : Ata binmek, atla hazır olmak II-254
bırkır-: Atın homurdaması, genizden ses çıkarması II-171
bi : Kısrak III-206,
bulak at : Boyu kısa sırtı geniş at I-379,
butık: Atın ayak derisi çıkartılarak yapılan tulum, içine kımız ve benzeri şeyler konur I-377
bül at : Ayaklarında aklık bulunan, sekili lan at, alnı akıtmalı olan ata da ugar bül denir. 1-335,
kemlen- : Atın hastalanması II-253,
kevel at : Yürüyüşlü, küheylan at I-395,
kır at : Kır renkli ata denir I-324,
komuk: At gübresi, başka gübreye bu ad verilmez I-383,
taz at : Alacalı at III148,
tezek : At gübresi 1-386,
tıg at : Kırmızı ile doru rengi arasındaki at III-127,
torug at : Doru renkli at I-374,
tulun : Atın sağ ve sol dulunundaki kemik I-401,
turun- : Atın arıklaşması, zayıflaması II-146,
tuwur- : Atın kulaklarını dikmesi II-73,
tüküz at : Alnında bir parça beyaz bulunan at I-365,
tüm : At renklerinden düz renk I-338,
üstem : Eğere, kemerin başına, tokalara işlenen altın, gümüş I-107,
yalıg : At yelesi III-13,
yund : At III-7,
Divanda yer alan yabanî hayvanlar, insanların, etinden derisinden faydalandığı av hayvanları ile insanın doğada karşılaştığı böcekler, sürüngenler ve diğer hayvanlardır. Av hayvanları dışında kalan böcek, sürüngen ve diğer hayvanlardan bir kaçı aşağıda örneklenmiştir.
kelegü: Geleni, tarla sıçanı cinsinden bir hayvancık I-448
çumalı : Karınca I-448,
kepeli : Yarasa, gece kuşu I-448,
kuzgun : Kuzgun I-440
semürgük : Bülbüle benzer kuş II-295,
sıçgan : Fare, sıçan I-438
sırıçga : Çekirge I-489,
siñek : Sinek II-13,
yabakulak : Baykuş III-56,
yılan : Yılan I-127, III-39,
Av hayvanları:
Avcılık, diğer toplumlarda olduğu gibi Eski Türklerde toplumsal hayatın bir parçası olarak topluma ekonomik ve beslenme açısından katkıda bulunmuş, hayatlarını etkilemiştir. Türklerin, Kâşgarlı’nın eserini meydana getirdiği dönem ve öncesinde avladıkları, etinden derisinden, kürkünden faydalandıkları ve Divanu Lügati’t-Türk’te de yansımalarını bulduğunuz av hayvanları ve onlarla ilgili kavramların adları da, Divandaki cilt ve sayfa numaralarıyla aşağıda gösterilmiştir.
adhıg : Ayı I-63,
arslan : Aslan III-412,
asrı : Kaplan I-126,
ayayarsgu : Yarasa III-433,
badh : Toy kuşu III-121,
baybayuk : Kelebek kuşu da denilen bir kuş III-179,
böri : Kurt, I-36, II-97, III-219,
ıl kuş : Atmaca I-331,
ıvık : Geyik I-67,
karakuş: Tavşancıl, I-331,
karsak: Derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan I-473,
kaşgalak : Ördekten küçük bir su kuşu I-528,
kaz : Kaz I-487,
keyik : Geyik, yaban hayvanı III-168,
kıl kuş : Ördeğe benzer bir kuş, ilkbaharda gelir I-337,
kiş : Samur III-128,
koy : Koyun III-142,
kuş : Kuş, bütün kuşların adıdır I-331,
kuzgun : Kuzgun I-439
küzün : Kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan sıçan cinsinden bir hayvan I-404,
merdek: Ayı yavrusu I-480,
pars : Pars I-345,
porsmuk : Porsuk III-417,
sanduvaç : Bülbül III-178,
sangkur : Sankur kuşu, yırtıcı kuşlardan biri III-381
semürgük : Bülbüle benzer kuş II-295,
sıgır : Sıgır, büyük baş hayvanlar, bir tür av I-364,
sugur : Kelere benzer bir çeşit ada tavşanı I-363,
sukak : Beyaz geyik II-287,
süwlin : Sülün I-477,
şa : Alacalı bir kuş III-211,
tadun : Bir yaşındaki buzağı III-171,
tartar : Kumruya benzer kuş I-485,
tavışgan : Tavşan I-153,
taygan : Tazı III-175,
tewi kuş : Deve kuşu I-389,
tilkü : Tilki, I-54, II-15
toy : Toy kuşu III-142,
turıga : Turga kuşu, bir çeşit serçe III-174,
ürng kuş : Akdoğan III-144,
yabakulak : Baykuş III-56,
yangan : Fil III-376,
yun kuş : Tavus III-144,
yund : At I-235, II-153,
Av hayvanlarının bir kısmı beslenmek-yenmek amacıyla avlanırken bir kısmının da derisi, kürkü için avlandığı ve bunların giyim eşyası olarak kullanıldıkları görülmektedir. Av hayvanlarının ayrıca derisi, kürkü ve bunlardan elde edilen giyim malzemeleri ile etlerinin de ticari amaçlı olarak da kullanıldıkları görülmektedir. Karsak, adhıg, ıvık, sugur, tavışgan, tilkü, kiş vb. hayvanlar daha çok deri ve kürkleri için avlananlardır.
Av hayvanları dışında pek çok hayvan adı da, Divanda geçmektedir. İlhan Çeneli’nin Divanda tespit ettiği hayvan adlarının sayısı 272 tane9 olup bunların bir kısmı evcil hayvanlar bir kısmı av hayvanları, bir kısmı da tabiatta bulunan böcek cinsi hayvanlardır. 272 kelime içerisinde bu gün kullandığımız, bazı fonetik farklılıklara uğramış kelimelerin eski şekilleri de yer almıştır. Bars-pars; karınça-karınçak ‘karınca’; süglin–süwlin ‘sülün’ vd. gibi.
Bizim Divandan tespit ettiğimiz hayvan ve hayvanlarla ilgili kavram kelimelerinin sayısı yaklaşık 650 civarındadır. Bunlar arasında, dönemin sosyal ve iktisadi hayatına etkileri ölçüsünde az veya daha çok kullanılan kavramlarla karşılaşmaktayız. Divanda tespit ettiğimiz av, avcılık ve hayvan adlarının geçtiği bazı atasözleri de aşağıda sıralanmıştır. Ata sözlerinin bir kısmı da bazı fonetik değişimlerle günümüz Türkçesinde aynı yapı ve anlamda kullanılmaktadır. Ata sözlerinde geçen hayvan adları benzetme ve anlam aktarımı yoluyla insan hayatını ve insanın ulaştığı tecrübeleri etkili bir şekilde ifade için kullanılmıştır.
Abçı neçe al (tep), bilse, ayıg anca yol bilir (I. 63), (I. 332), Avcı ne kadar hîle bilse, ayı o kadar yol bilir.
Alımçı arslan, berimçi sıçgan (I. 75) (I. 409), Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan.
Alın arslan tutar, küçin sıçgan (kösgük, oyuk) tutmas (III. 412), II. 289) (I. 81), Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan (nazar, hayâl) tutulmaz.
Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas (I. 123), Arpasız at aşamaz, arkasız yiğit rakibini yenemez.
Arslan karısa sıçgan ötin ködezür (III. 263), Kocayan arslan sıçan deliğini gözler.
Arslan kökrese at ayakı tulaşır (II. 146), Arslan kükrese atın ayakları dolaşır.
Bir tilkü terisin ikile soymas (III. 244), Bir tilkinin derisi iki defa soyulmaz, yüzülmez.
Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ (I. 528), Öküz olacak buzağı, kendisini belli eder.
Böri koşnısın yemes (III. 220), Kurt komşusunu yemez.
Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında (I. 439), Kurdun avı ortaklı, kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur.
Iñan ıñrasa botu bozlar (I. 120), Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar.
It ısırmas, at tepmes teme (I. 178), İt ısırmaz at tepmez deme.
Kaz kopsa ördek kol iğ igenür (I. 104), Kaz giderse ördek göle sâhib çıkar.
Kuş balası kusınçıg, it balası okşançıg (III. 232), Kuş yavrusu süs için, it yavrusu okşamak için
Kuş kanatın, er atın (I. 34), Kuş kanadı ile, kişi atı ile varır, uçar.
Muş oglı muyabu togar (II. 14), Kedi yavrusu miyavlayarak doğar
Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas (II. 105), Kedi asılı yağa (kavurmaya), erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz.
Oglak yiliksiz, oglan biliksiz (I. 119), Oğlak iliksiz, çocuk bilgisiz olur.
Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ (I. 59), Öküz ayağı olmaktansa, buzağı başı olmak yeğdir.
Süsegen udka Teñri müñüz bermes (III. 364), Süsegen öküze Tanrı boynuz vermez.
Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur (I. 206), Tay atlaşınca at dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.
Taygan yügrügin (yügürgenni), tilkü sefmes (III. 175) (II. 15), Tazının hızlı koşanını tilki sevmez.
Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381), Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.
Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur (III. 255), Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.
Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma (I. 447), Düzlükdeki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
Yılan kendü eğrisin bilmes, tefi boynın eğri ter (I. 127), Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.
Sonuç:
Av, avcılık ve hayvancılık ve bunlarla ilgili kelimeler-kavramlar üzerine yaptığımız incelemede, Kaşgarlının eserini yazdığı dönemde Türkler arasında yaygın olarak kullanılan bu tür pek çok kelimenin olduğunu Divanu Lugati’tTürk’ten tespit ettik. Bu kelimelerin bir kısmı evcil hayvanlar ile ilgili kullanılırken bir kısmının yabani hayvanlarla ilgili olarak kullanılmaktadır.
Dünya hayatında, tabiatla iç içe olması dolayısıyla insan, tabiatta gördüğü bütün kavramları, canlıları dil sistemi içerisinde adlandırmıştır. İnsan hayatı için ekonomik ya da besin değeri olmayan hayvanların da eserde yer alması Kâşgarlı’nın ve Türk toplumunun, dünyayı- yaşanılan hayatı bir bütün olarak kavradıklarını ve günlük hayatlarında yaşattıklarını göstermektedir.
Divandan tespit edilen hayvan ve hayvanlarla ilgili kavramları karşılayan kelimeler yaklaşık 650 civarındadır. Bunlar arasında, dönemin sosyal ve iktisadi hayatına etkileri ölçüsünde az veya daha çok kullanılan kavramlarla da karşılaşmaktayız.
Nadir İLHAN – Mustafa ŞENEL
Makalenin aslı dosya(pdf) halinde sunulmuştur: 483817782_21 İLHAN Nadir-ŞENEL Mustafa
Hazırlayan: Yılmaz Karahan
Yorumlar
Yorum yap