870) Osmanlı’da Ordu Sistemi
Yayin Tarihi 12 Haziran, 2015
Kategori TÜRK DÜNYASI
Osmanlı’da ordu sistemi (Klasik dönem)
Osmanlı Ordusu’nun kuruluş tarihi olan 1363 (Hicri: 730) yılından Yeniçeri Ocağı’nın lağvı (kaldırılması) olan 1826 (H. 1241) yılına kadar geçen yaklaşık beş yüzyıl içinde Osmanlı genel kuvveti haliyle birçok değişikliklere uğramıştır.
Osmanlı ordu teşkilatı, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memlüklüler devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Ordusu’nun Başkomutanlık görevini Hakanlar yapmışlardır. Yaya ve atlılardan oluşturulan kısma “yaya”, süvarileri ise “müsellem” şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları’nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler.
Osmanlı ordusu başlangıçta aşiretlerden gelen atlı birlikler ile gönüllü yaya askerlerden oluşurken 14. yüzyılın ortalarından itibaren büyük bir gelişme gösterdi. En gelişkin dönem sayılan 16. yüzyılda Osmanlı ordusu, büyük çoğunluğu İstanbul’da bulunan kapıkulu askerleriyle, eyaletlerden gelen tımarlı sipahilerden oluşuyordu. Kapıkulu ordusu başlıca Yeniçeri Ocağı ve Sipahi Ocağı olarak ikiye ayrılırdı. Ayrıca Topçu Ocağı başta olmak üzere Cebeci, Humbaracı ve Lağımcı Ocakları da yardımcı ocaklar olarak Kapıkulu ordusunun öbür bölümlerini oluştururdu.
Her yıl Rumeli ve Kafkasya’nın belirli bölgelerinden devşirme denilen bir sistemle toplanıp Acemi Ocağı’nda yetiştirilen kapıkulu askerleri savaşta Osmanlı ordusunun vurucu gücü durumundaydı. Eyalet askerleri Osmanlı toprak düzenine göre örgütlenmiş, yalnızca savaş zamanında göreve çağırılan bir orduydu. Buna göre kendisine tımar verilmiş olan sipahiler, topraktan elde ettikleri gelire göre, savaş zamanı orduya belirli sayıda asker getirmekle yükümlüydü. Sistemin iyi işlediği dönemde sipahiler Osmanlı ordusuna büyük güç katmıştı. Ama tımar düzeninin bozulmasıyla etkisini yitirmiş, giderek Celali Ayaklanmaları gibi büyük olaylarda olumsuz roller oynamıştır. Buna karşılık merkezdeki kapıkulu askerlerinin sayısını arttırmak zorunda kalan devlet ise savaş olmadığı dönemlerde askerlerin aylıklarını ödeyemez duruma düşmüş, bu yüzden çıkan ayaklanmalar devleti sarsmıştı. 18. yüzyılda savaş gücünü iyice yitiren orduyu yenileştirme girişimleri de kapıkulu askerlerinin tepkisiyle karşılaşmış, III. Selim’ in Nizam-ı Cedid ve II.Mahmud’un Sekbanı Cedid adıyla kurmaya çalıştıkları yeni ordu dağıtıldıktan sonra II. Mahmud 1826’da kapıkulu askerliğine son vermiş ve modern ordunun temellerini atmıştır.
Osmanlı Kara Ordusu
Klasik Dönem
Osmanlı Ordusu yada Osmanlı Ordu Teşkilatı, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memlüklüler devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu Ordusu’nun Başkomutanlık görevini Hakanlar yapmışlardır.
Yaya ve atlılardan oluşturulan kısma “yaya”, süvarileri ise “müsellem” şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları’nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler.
Osmanlı Devletinin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alâaddin Paşa ile Kadı Cendereli Kara Halil’in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf iki sınıf piyade ve süvari kuvveti kuruldu.
Osmanlı Devleti’nin beylik-devlet siyasetinden imparatorluk siyasetine geçişi imparatorluk içinde bağımsız güç bırakmak istemeyen, merkezi otoriteyi devşirme-kapıkulu-yeniçeri-enderun sistemiyle sağlamlaştırmak isteyen II. Mehmet ile başlamıştır.
ll. Mehmet Yeniçeri ocağına büyük önem vermiş Çandarlı ailesinden sonra vezir-i azamlığa devşirme-kapıkulu kökenliler getirilmeye başlanmış ve yeniçeri-devşirme aristokrasisi Cem ve II. Beyazıt arasında çıkan taht kavgasında belirleyici rol oynayarak tımarlı sipahi-Türk aristokrasisine karşı üstünlük sağlamışlardır. Ayrıca bu devirde çok fazla kadın alış verişi olmuş, ilişkileri arttırmıştır. Mutlaka her gece bir şölen yapılır, kadınlar da bu şölenin baş rol oyunculuğunu yapardı.
Kanunî Sultan Süleyman’ın ölümü ile, devletin henüz karalarda üstünlüğü, iç denizlerde hakimiyeti ve sosyal düzeni devam etmekte idi.
Duraklama Döneminde artık ihtiyaç kalmayan yaya ve müsellemler ve voynuklar gibi bazı eski askeri birlikler kaldırılmıştır. Kapıkullarının sayısı 1610’larda 40.000’e çıkmış, tımarlı sipahi sayısı 20.000’e düşmüştür. Sonuç olarak, tımar sisteminin bozulmasının en olumsuz tarafı, devletin iktisadi yapısına yansımasıdır.
Gerileme döneminde, Avrupa örnek alınmaya çalışılmış, teknik ve ekonomik alanlarda yapılanmaya gidilirken Donanmanın yenilenmesi gibi askeri birtakım yenileşme çabalarına gidilmiştir.
III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması
Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları
İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde asker yetiştirilmemesi
Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin donanmanın başına getirilmesi
Avrupa’da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi
gibi etkenler Osmanlı askeri sisteminin bozulmasına neden olmustur.
Kapıkulu Ocağı (Ordusu)
Piyadeler ve süvarilerinden oluşmuştur.
Kapıkulu Piyadeleri: Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Cebeci Ocağı, Topçu Ocağı, Top Arabacılar Ocağı, Humbaracı Ocağı, Lağımcılar, Sakalar,
Kapıkulu Süvarileri: Silahtar, Sipah, Sağ Ulufeciler, Sol Ulufeciler, Sağ Gureba bölüğü, Sol Gureba bölüklerinden oluşmakta idi.
Eyalet Askerleri
Eyalet askerleri; Yerli Kulu: Azab, Sekban , Tüfenkçi, İcareli, Lağımcılardan, Serhat Kulu: Deliler (Deli), Gönüllüler, Beslilerden, Topraklı Süvari ve Tımarlı Sipahilerden oluşmakta idi.
Akıncılar, savaşlarda keşif amaçlı en önden de gider,düşman hakkında ön bilgiler edinirlerdi ve Osmanlı Devleti tarihinde önemli bir yere sahiptirler. Akıncılardan bin kişinin komutanına binbaşı, yüz askerin komutanına yüzbaşı ve on neferinkine de onbaşı denilirdi. Bunların hepsinin üstünde de akıncı beyi denilen akıncı kumandanı vardı buna Akınal ve akıncı sancak beyi de denilirdi.
Kapıkulu Ordusu (Ocağı)
Piyadeler
Acemi Ocağı
İlk Acemi Ocağı Gelibolu’da Çandarlı Kara Halil ve Rüstem Paşaların önayak olmalarıyla I. Murad zamanında kuruldu. Acemi Ocağına savaş esirlerinin beşte biri (Pençik) ve Osmanlı tebaasında bulunan Hıristiyanların çocukları (Devşirme) alınırdı. Bu esirlerle çocuklar önce Anadolu’da Türk ailelerin yanına Türkçe’yi ve Türk gelenek ve göreneklerini öğrenmeleri için verilirdi. Küçükler oda hizmetinde büyükler ise devlet ileri gelenlerinin hizmetine veriliyorlardı. Sonra bunlar, yer açıldıkça Yeniçeri Ocağına ya da Bostancı Ocağına girerlerdi.
Yeniçeri Ocağı
Kapıkulu Ocaklarının en önemlisidir. Yeniçeri Ocağı iç örgütlenmesi bakımından cemaat ortaları, sekbanlar ve ağa bölükleri olarak üç bölüme ayrılırlardı.
Cemaat Ortaları: Cemaat ortaları ocağın ilk kurulan bölümüdür. Önceleri her yüz asker bir orta oluşturur, başlarında da yayabaşı denen komutanlar bulunurdu. Ortalardaki asker sayısı 17.-18. yüzyıllarda artmışsa da, toplam orta sayısı 101 olarak kalmıştır.Her ortanın bir bayrağı vardı ve bazı ortalar görevlerine göre deveci, turnacı, katrancı, zemberekçi gibi isimler alırdı. Bu ortalar diğer (Ağa ve Sekban) ortalarına göre imtiyazlı idiler. En önemli hudut kalelerine muhafız olarak bu ortalar gönderilirdi.
Sekban Bölükleri: Fatih Sultan Mehmed’in 1451’deki Karaman seferi sırasında yeniçerilerin buyruklarına karşı çıkması üzerine kendine bağlı askerlerden oluşturduğu birlik olarak ortaya çıktı. Biri atlı 34’ü yaya olmak üzere toplam 35 ortadan oluşan sekbanlar daha sonraları tek bir orta sayıldı ve Yeniçeri Ocağı’nın 65. ortası olarak adlandırıldı. 33. ortasına Avcı, başlarına ise sekbanbaşı denirdi. Piyade ve süvari sekbanlar padişahla birlikte ava çıkarlardı.
Ağa Bölükleri: II. Bayezid’in tahta çıkışı (1481)sırasında sekbanların ayaklanmaya kalkışması sonucunda kuruldu. Padişaha bağlı askerlerden oluşturulan ağa bölüklerinin sayısı 61’di. Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-1566) başlayarak padişahlar da birinci ağa bölüğünün askeri sayıldı.
Cebeci Ocağı
Yeniçerilerin tüm silah araç ve gereçlerinin bakımı onarımı ve muhafazasıyla görevli teknik bir sınıftır. Ayıca tüm bunların harp alanına nakilleriyle de görevliydiler.Bu ocaktan olanlar yeniçeriler gibi Acemi ocağından yetişmeydi.Tüm Kapıkulu ocakları gibi bu ocak da 1826 da kaldırıldı.
Topçu Ocağı
Osmanlı ordusunda top I. Murad devrinden beri kullanılıyordu.Fakat topçu ocağının kesin olarak ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Osmanlı topçuluk Fatih devriyle gelişmeye başlamış 16. yüzyılda ise en mükemmel haline gelmiştir.
Osmanlıların kazandığı zaferlerde topların büyük payları vardı. Bu ocağın kışlaları ve dökümhaneleri bugünkü Tophane denilen semtteydi. Burada top dökümcüleri tarafından (Rihtegânı top) tarafından dökümler yapılırdı. İmparatorluğun gelişmesiyle beraber buradaki dökümhaneler yetersiz hale geldi. Bunun üzerine Anadolu ve Rumeli’de yeni dökümhaneler yapıldı. Ayrıca 18. yüzyılda sürat topçuları ocağı kuruldu. Böylece topçu ocağı hem yeterli kapasiteye ulaştı hem de teknolojik gelişmelere ayak uydurabildi.
Lağımcı Ocağı
Lağımcılar kale kuşatmalarında yeraltından yollar yaparak fitil ve barutla kale duvarlarını yıkmakla görevli bir teknik sınıftı. Bir kısmı Cebeci ocağına bağlı bir kısmı ise tımar ve zeamet sahibi idi. Lağımcıların başına lağımcıbaşı denirdi.
Tımar sahibi olanlar Cebecibaşına bağlıydı.
Humbaracı Ocağı
Humbaracılar savaş sırasında humbara (Demirden veya tunçtan içi patlayıcı madde dolu top veya elle atılan bir savaş aleti.) kullanmakla görevliydi. Humbaracılar Cebeci ve topçu ocağına bağlı olmakla birlikte kale muhafazasında görevli humbaracılarda vardı. Cebeci ocağına bağlı humbaracılar daha çok humbara yapımıyla uğraşıyorlardı. Topçu ocağına bağlı humbaracılar ise savaşta bu savaş aracını kullanmakla görevliydi.
Diğer kapıkulu ocaklarından da zamana göre arttırma ve eksiltmeler olmuştur. Kapıkulu süvarisi de başlangıçta yalnız sipahi bölüğünden ve sayıları da birkaç yüz kişiden oluşurken sonraları bölüklerinin sayısı altıya vardırılmış ve mevcuttarı bazan arttırılma bazanda eksiltilerek 17 nci yüzyıldan sonra 20.000i aşmıştır. Fakat sonraları alınan bazı kararlar sonucunda kuvvetleri gittikçe azalmış önem ve saygınlıkları da kalmamıştır.
Süvariler
Kapıkulu Süvari Ocağının temeli I. Murad zamanında sipahi ve silahtar birliklerinin kurulmasıyla atıldı. Sonra sağ ve sol ulufeciler ve sağ ve sol garipler bölüklerinin kurulmasıyla tamamlandı. Kapıkulu süvarileri de yeniçeriler gibi padişahın atlı askerleriydi. Derece ve maaş olarak üstün olmalarına rağmen devletteki nüfuz ve savaşlardaki rol bakımından yeniçeriler daha üstündü. Yeniçeriler acemi ocağından gelirdi, süvariler ise yeniçeriler, cebeciler ve saraydaki hizmetlilerin başarı gösterenleri ve terfiye hak kazananları arasından seçilirdi.
Sipahi Bölüğü
Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulmuştu. Bu bölük barış zamanında çeşitli vergileri toplamakla görevliydi. Bunların savaştaki görevleri padişahın çadırını korumak, Sancak tepesi denilen yerleri yaparak orduya yol göstermek, siper kazdırmak ve kuşatılan kalelere toprak sürdürtmekti.
Silahtar Bölüğü
Bu bölüğe Harem-i Hûmayundan çıkan iç oğlanlarla Galatasaray ve İbrahimpaşa sarayından çıkanlar alınırdı.
Ulufeciler
Ulufecıyan-ı Yesar (Sol ulufeciler),Ulufecıyanı Yemin (Sağ ulufeciler) bölükleri mensupları da savaşta ve barışta padişahın hizmetinde bulunurlar, savaşta hazineyi ve padişahın sancağını korurlardı.
Garipler
Gurebayı Yemin (Sağ garipler) Gurebayı Yesar (Sol Garipler) bölüklerinin en önemli görevleri padişahın sancağını korumaktı. Bu bölüklere Galata, İbrahimpaşa ve Edirne saraylarından çıkanlar ve savaşlarda büyük kahramanlık gösterenler alınırdı. Atları için büyük otlaklara gereksinim olduğundan bu süvariler doğrudan İstanbul’a değil Anadolu ve Rumeli’de muhtelif yerlere gelirlerdi.Ok, yay, balta, pala, mızrak, hançer, kalkan ve bozdoğan (gürz) kullanırlardı.
Eyalet Ordusu
Osmanlı ordusunun asıl büyük kısmıydı. Tımarlı sipahiler ve Yerlikulu teşkilatı olmak üzere ikiye ayrılırdı:
Tımarlı Sipahiler
Eyalet askerlerinin dolayısıyla Osmanlı ordusunun en önemli kesimiydi. Tımarlı sipahiler tımar sahiplerinden ve bunların beslemekle yükümlü oldukları askerlerden meydana gelirdi. Bir seferden 2-3 ay önce tımarlı sipahilere hazır olmaları emredilirdi. Bütün sipahilerin sefere katılması zorunluydu. Sipahilerin subaylarına alaybeyi denirdi. Her alaybeyi 1000 sipahiye kumanda ederdi. Silahları kılıç, ok, kalkan, mızrak idi. Başlarında miğfer üstlerinde zırh bulunurdu.
Yerlikulu Teşkilatı
Yerlikulu teşkilatı üç bölüme ayrılır:
Yurtiçi teşkilatı
Voynuklar, cerahorlar, martalozlar, derbentçiler, belderanlar ve menzilciler gibi gruplardan meydana gelirlerdi.
Geri Hizmet Teşkilatı
Yaya ve müsellemler Yeniçeri Ocağı kurulduktan sonra yol açmak, köprü yapmak, kale tamir etmek, zahire nakli vb. geri hizmetler ve kalelerin muhafazalarıyla görevlendirildi.
Kale Kuvvetleri Teşkilatı
Sınırda ve stratejik bölgelerde muhafızlıkla görevli askerler, azaplar gönüllü ve beşlilerden oluşan kuvvetlerdir. Azaplar kale muhafızlığı dışında köprücülük ve lağımcılık gibi işlerde de kullanılırdı. Gönüllü ve beşliler sınır bölgelerindeki kasabalar, şehir ve kalelerin muhafazalarıyla görevliydiler. Bunlar çoğunlukla yerli halktan ve Müslümanlığı kabul etmiş olanlardan seçilirdi. Gönüllüler süvari ve maaşlı olurdu. Bunların maaşlarını bölgenin maliyesi karşılardı. Beşliler bölgedeki köylerden bir mükellefiyet (beş evden bir kişi: Pençik) şeklinde toplanırdı.
Akıncılar
Hafif süvari birliği idi. Rumeli’de hudutlara yakın yerlerde bulunurlardı. Devamlı düşman memleketlere akınlar yapıp para, mal ve esirler elde ederlerdi. Bu arada elde ettikleri bilgileri merkeze bildirirlerdi. Savaş zamanında ordunun 3-4 günlük mesafe ile önünde giderler keşifte bulunurlar, yol ve köprüleri emniyete alırlardı. Silahları pala, mızrak, kılıç, kalkan ve “bozdoğan” denen gürzdü.
Osmanlı Donanması (Osmanlı Deniz Teşkilatı yada Deniz Kuvvetleri)
Osmanlı devleti kuruluşu sırasında bir deniz gücüne sahip değildi. Osmanlı Devleti’nin denizcilikle ilgilenmeye başlaması İzmit ve Gemlik taraflarının, daha sonra da Karesi ilinin alınması ile başlamaktadır. Karesi Beyliği gemilerinden faydalanılarak, Rumeli’ye geçen Osmanlı, artık bir donanmanın bulundurulması gereğini anlamış ve 1390 yılında Gelibolu’da önemli bir tersane yapmıştır.
Saruhanoğulları, Aydınoğulları ve Menteşeoğulları beylikleri gibi denizde kıyısı olan beylikler, Osmanlı Devleti’nin idaresine girince, onların tersanelerinden de istifade edilmiş ve Aydın beyliklerinin donanmalarıyla Osmanlı donanmasının çekirdeği kurulmuş oldu. İlk Osmanlı tersaneleri Karamürsel, Edincik ve İzmit’te kuruldu. İstanbul ‘da ilk tersane Haliç Aynalıkavak semtinde kuruldu. Daha sonra Hint okyanusunda Portekizlilerle savaşabilmek için Süveyş’te bir tersane yapıldı.
Ayrıca Rusçuk, Tuna ve Birecik’te tersaneler yapıldı. Osmanlı’da tersane ve donanmada çalışanlara “tersane halkı” denirdi.
Bunlar üç ayda bir maaş alan azaplar, kalafatçılar ve humbaracılardı.
Gemi Yapımı
Osmanlı’da savaş gemileri İstanbul ve Gelibolu tersaneleri dışında Karadeniz Marmara ve Akdeniz’de bulunan tersanelerde de yapılırdı. Yapılacak olan gemilerin çeşidi ve miktarı İstanbul’dan hükümet tarafından belirlenip o bölgenin kadısına bildirilir ve bunun için gerekli olan malzeme ve eleman bölgeye gönderilirdi. Yükselme döneminde yapılacak gemilerin bütün malzemeleri imparatorluk içinden temin edilirdi. Bunlar için her tersaneye ocaklıklar verilmişti. Mesela İstanbul tersanesinin ocaklığı Kocaeli sancağı idi.
Gemi Çeşitleri
Osmanlı donanmasında iki çeşit gemi vardı. Bunlar kürekli ve yelkenli gemilerdi. Kürekli gemilere çektiri denirdi. Bunların en küçüğü Karamürsel en büyüğü Baştarda idi. Savaşlarda kürekli gemilerden en çok mavna, kadırga ve baştarda tipinde olanlardan faydalanılırdı.
Kürekli Gemiler:
1- Uçurma: İnce donanmadandı ve süratli bir kayıktı.
2- Varna Beş Çifteleri
3- Karamürsel: Çektiri çeşitlerindendi.
4- Aktarma: Tuna muhafazasında bulunan nehir gemilerindendi, gereğinde donanmaya katılabilirdi.
5- Üstü açık: Nehir gemisiydi bir dümenci 8 kürekçisi vardı. Bunlar taşıma için de kullanılırdı.
6- Çete Kayığı: Top çeken kayıklardı.
7- Çamlıca: Tuna da kullanılan nakliye gemilerindendi.
8- Brolik: Hafif donanma gemisiydi.
9- Celiyye: İnce donanma gemilerindendi. Nehirlerde kullanılırdı.
10- Şayka: Altı düzdü 3 topu vardı.
11- Firkate: 10 veya 17 oturaklıydı. İnce donanma gemisiydi ve nehirlerde kullanılırdı.
12- Mavna: 44 metre boyunda ve 26 oturaklıydı; 24 topu 364 kürekçisiyle beraber 600 kişilik bir mürettebatı vardı.
13- Kadırga: Kürekli gemiler devrinde Osmanlı donanmasının en önemli gemilerinden biriydi. Kalyonlar kullanılmaya başlanınca ortadan kalktı. 13 topu 196 kürekçisi, 100’ü savaşçı olmak üzere 330 mürettebatı vardı.
Yelkenli Gemiler:
1- Ateş gemisi: Savaşta düşman donanmasını yakmak için kullanılırdı. İçleri yakıcı madde dolu olan bu gemi düşman gemisine yaklaşınca mürettebatı tarafından terk edilir ve çarptığı gemiyi yakardı.
2- Ağrıpar: Büyük tip savaş gemilerindendi. 13 şayka topu, 6 baş topu, 4 büyük zarbezan, 35 tane de pranki topu vardı.
3- Barça: Hem nakliye hem de harp gemisi olarak kullanılırdı. 2 veya 3 direkli olurdu. 4 şayka topu, 12 baş topu,12 zerbazen 35 tane de pranki topu bulunurdu.
4- Brik: 2 direkli yelkenli bir gemidir. Devrinin en hızlı gemilerindendir. 70 mürettebatı vardır.
5- Uskuna: 16 topu 90 mürettebatı vardı.
6- Korvet: Yelkenli gemilerin en büyüklerindendi. Boyu 30 metreye yakındı. 174 mürettebatı ve savaşçısı vardı.
7- Kalyon: 3 direkli büyük savaş gemileriydi. Kalyonlar ilk defa II. Bayezıd zamanında yapıldı.
8- Firkateyn: 3 direkli yelkenli gemilerdendi. Hem güvertede hem de ambarlarda toplar vardı. Boyları 40-50 metreye yaklaşıyordu.
9- Kapak(ya da Kaypak): Kalyon cinsinden 2 ambarlı bir gemiydi. Hem güvertesinde hem de ambarlarda topları vardı. 80-110 topu 800-1000 arasında mürettebatı vardı.
10- Üç Ambarlı: Kalyon tipi gemilerin en büyüğü idi 100-120 topu 1000 kadar da mürettebatı vardı.
Levendler gemilerin savaşçı kadroları idi. Silahları kılıç, mızrak, tüfek veya tabanca idi. Sahillerde oturan Türklerle Rumlar arasından toplanırlardı. Kürekçiler ise genellikle esirler, kürek mahkumları veya belirli yerlerden toplanan kimselerdi. Kalyoncular kalyonlarda hizmet edenlere denirdi. Donanmada hizmet ettikleri sürece maaş alırlar deniz mevsimi geldiğinde ise evlerine dönerlerdi. 1827 de bunların yerine tersanelerde askeri bir sınıf kuruldu. (Tüfekçi Neferatı).Gabyarlar ise gemilerin direkleriyle ve yelkenleriyle ilgilenen sınıftır. 1774’den sonra ortaya çıkmışlardır.
Osmanlı Ordusu’nun Savaş Düzeni (Kara Birlikleri için)
Osmanlı ordusu savaş durumunda ve yürüyüşlerde merkez sağ kol ve sol kol düzenini alırdı. Ordu yürüyüş halindeyken baskın tehlikesini önlemek için önde akıncılar ilerlerdi. Akıncıların gerisinde ise yol açan köprüleri tamir eden yol göstermek için kazık çakan kazmacılar yürürdü. Onların gerisinden azaplar ve karakol kuvvetleri gelirdi. Osmanlı ordusu genellikle gece yarısı yürüyüşe çıkar ertesi gün öğleye kadar yürüyüş devam ederdi. Geceleyin yolu ve ordugâhı aydınlatmak için meşaleler kullanılırdı. Savaş meydanında da hilal ya da at nalı şeklinde pozisyon alınırdı. Merkezde yeniçeriler onların önünde toplar, topların önünde ise azaplar bulunurdu. Sağ ve sol kollarda ise eyalet askerleri bulunurdu. Savaşta düşman hilalin merkezine çekilir sonra çevresi sarılıp yok edilirdi.
Savaşlar sonrasında ordu
Ülkeler zaptedildıkçe bu ülkelerin tımar, zeamet ve has’ın Padişahlar tarafından ödüllendirilerek, savaşta yararlık gösterenlerden hak sahiplerine bölündüğünden, topraklı süvarisinin sayıları gittikçe çoğalmış, Kanuni döneminde yaklaşık olarak 150.000 atlıyı bulmuştur. 17 nci yüzyıldan sonra doğrudan doğruya devlet hazinesine giren gelirleri çoğaltmak arzusu ile açık bulunan tımar ve zeamet, başkalarına verilmesinden vaz geçilerek, bunların kiralanması Hükümetçe daha uygun görüldüğünden bu süvarinin sayısı gittikçe azalmıştır.
Evliya Çelebi, Kanuni devrinde topraklı süvarisinin yani tımar, zeamet ile bunların yasal olarak savaşta çıkarmaları gereken Cebelülerın Kanuni Süleymanın yasasınca Rumelide 74600, Anadoluda 91600 ki toplam olarak 166200 süvariden oluştuğunu bildirmektedir. Yine IV. Sultan Mehmet Hanın saltanatı başlarında meydana gelen bazı fetihlerden dolayı bu sayıların 179.200e ulaştığını bildirmektedir.
Ordudaki asker sayısı
Askeri güçler toplamına gelince, bu da bir ölçüde kalmamıştır. Yabancı tarihçilerden Marsigli Sultan Süleyman Han Hazretleri tarafından konulan askeri yasa gereğince kapıkulu ocakları askeri güçlerin 74148 mümtaz eyaletlerin süvarisi ile beraber Topraklı süvarisinin toplam 174192, deniz askerlerinin de 5572, böylece genel Osmanlı kuvvetlerinin 299012 kişiden oluştuğunu fakat İkinci Viyana muhasarasiyle başlayan ve onyedi yıl süren Avusturya savaşından sonra askeri kuvvetlerin biraz daha azaltıldığını yazmakta ve iddia etmektedir. Fakat Osmanlı tarihçilerin verdiği bilgiye göre ise Osmanlı kuvvetlerinin bu seferden sonra da sayıları hayli yükselmiş bulunuyordu.
Çünkü Osmanlı tarihlerine göre bu seferlerden hemen sonra kapıkulu askerlerinden olmak üzere 70394 yeniçeri, 12153 cebeci, 5084 topçu, 676 top arabacısı, 15000 süvari ki toplam 103307 kişilik bir askeri kuvvet bulundurulduğundan, Marsiglyye göre ise Kanuni Süleyman yasasınca kapıkulu askeri İçin sınırlandırılan 74.000 küsur kişiden noksan değil hatta belki yarısı dolayında fazla olduğu kayıt ve izah olunmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman Hazretlerinin 300 top, 300.000 kişilik bir ordu ile Macaristana vardığı yabancı yazarlarca rivayet edilmiştir. Bu sıralarda geniş Osmanlı ülkelerinin diğer yönlerinde de yurtiçi asayişinin sağlanması, düşmanlık belirtileri göstermeleri muhtemel olan diğer sınır komşularının gözetimi için küçük kuvvetler ayrılması gerektiğinden, genel Osmanlı kuvvetleri Marsiglinin bildirdiği sayıdan çok daha fazla idi.
Gerçekten, Marsigli’nin askeri sınıfların sayılarına ait broşürüne koyduğu cetvel incelenirse, mevcut olan askeri sınıflardan bazısının kuvvetini almadığı görülür. Bu kaydedilmeyen askeri sınıfların kuvvetleri de Marsİglinin verdiği sayıya eklenirse Osmanlı genel kuvvetin 500.000 kişiye yaklaştığı görülür.
Evliya Çelebi elinde fermanla maaş alan vazife isteklisi asker sayısının Kanuni devrinde 500.000, IV. Murad Han döneminde 566.000 kişi dolaylarında olduğu bildirilmektedir. Savaş sırasında tımar ve zeametlerden yararlık gösterebilenler Padişah ordusuna eklenebilecek çok sayıdaki gönüllüler bu hesaba katılmamışlardır.
Böylece verdiğimiz bilgilerden anlaşılacağı gibi barış halinde yaklaşma veya durumun müsaadesinde askeri İndirim yani kısıtlama ile tasarrufa çok uyulduğu zamanlar dışında olmak üzere normal durumlarda genellikle Osmanlı Devleti Kuvvetleri toplamı 400.000 ile 500.000 kişi dolaylarında idi ki, herhalde 400.000 den aşağı değildi. Bunca büyük askeri kuvvetleri o sıralarda Avrupada silah altına almaya hiçbir devletin gücü yetmezdi.
Osmanlı Ordusu’nun ekonomisi – Askeri Ödenekler
Osmanlı Ordusu kuruluş tarihi olan 1363 yılından yeniçerilerin kaldırıldığı 1826 yılına kadar geçen yaklaşık beş yüzyıl içinde genel kuvveti haliyle birçok değişikliğe uğrar. Askeri kuruluşlar, konusunda verilen bilgilerden anlaşılacağı gibi, önceleri askeri ödeneklerin, askeri sınıflara göre çok çeşitleri vardı. Kapıkulu denilen hassa askerlerinin ödeneği maaş, tayınlar ve giyecekten ibaret olup, doğrudan doğruya devlet hazinesinden verilirdi. Maaşları günlük itibari ile ve ulufe adiyle her 3 ayda bir kez ve özel merasime uyularak ödenirdi.
Önceleri yeniçerilere günde 1 akçe bağlanmışken sonraları günlük ulufeleri 3 er 1600 yılına doğru beşer, 17 nci yüzyılda ise 7 şer akçeye yükselmişti. O vakitler akçe denilen ufak paranın her üç tanesi 90 ayarında bir dirhem gümüşten basılırken, zaman geçtikçe gümüşün ayarı düşürülmüş olduğundan, erlerin günlük ulufe leri de o oranda arttırılmıştır. Son zamanlarda 23 ve 25 akçeye kadar yükseltilmiştir.
Kanuni devrinde devletin yalnız topraklı süvarisi için yaptığı masrafların bugünkü değeri 100 milyon Euro’ya yakındırki ki bu da zamanın Fransa Hükümetinin tüm kara ordusu için harcamasına eşit bir tutardır.
Günlük ulufe lerin kurallarca üçer veya beşer akçeden ibaret olduğu dönemlerde bile “Terakki” adı verilen bazı emektarların muharebe ve muhasaralarda “Serdengeçti” ve “Dalkılıç” yazılanların ulufe lerine zamlar yapıldığı için gerçekten erlerin ulufeleri farklı olduğundan içlerinden 15 akçeye kadar ulufesi olanlar bulunurdu.
Cebeci, topçu, arabacı gibi öteki kapıkulu ocaklarına bağlı erlerin gündelikleri de aşağı yukarı yukarıda yazılan miktarlar dolayında idi. 16 ncı yüzyıl sonunda “Altı Bölük” erleri denilen kapıkulu süvarisinden baş erlerinin 13’er, orta bölükler erlerinin 11 er, aşağı bölükler takımının da 9ar akçe gündelik ulufeleri olduğu, “Terakki” bağışı İle ulufeleri çoğaltılan emektarların da doğal olarak daha çok aldıkları tarih sayfalarında yazılıdır.
16 ncı yüzyıl sonlarında daha madeni paraların karıştırılmadığı zamanlarda yeniçeri ağasına günde 500, altı bölük ağalarına 120şer, cebeci başına 60 akçe, diğer ocak ağaları ve subaylarına da o oranda ulufe verilirdi. Yeniçeri erlerine günlük ulufeden başka silah masrafları karşılğı olarak senede bir kere “keman behâ” adıyla da 30 akçe ödenirdi.
Askeri Tayınlar
Ekmek, et, bulgur ve sade yağdan ibaret olup, cuma geceleri için pirinç de verilirdi.
Yabancı yazarlardan Padişah Ordusuna ve tutsak olarak er arasında bulunmuş olan “Marsigly” 17 nci yüzyılda her ere günde 100 dirhem ekmek, 60 dirhem et, 50şer dirhem bulgur ve sade yağ verildiğini, cuma geceleri de bulgur yerine elli dirhem pirinç ile helva da dağıtılmasının adet olduğunu bildirmektedir.
Eyaletler askerinden ve yerli kulu sınıflarından azab, sekban, icareli, topçu ve lağımcılar kısmen eyalet paşaları ve sancak beyleri tarafından, kısmen de doğrudan doğruya devlet hazinesine giren gelirler ile İdare ve iaşe edilirlerdi. Yukarıda adları sayılan erlerden müsellem ve yörüklere ise devlet tarafından boş arazi gösterilmiş, bunlar aşar ve başka vergilerden bağışık tutulmuşlardı.
Serhat kulu sınıfından olanlar, kısmen maaşlı, kısmen de kendi arzularıyla görev yapan gönüllülerden oluştuğundan, maaşsız olarak kullanılırlardı.
Topraklı Süvarisinden has ve zeamet sahiplerinin savaşta çıkarmaları özel yasalarla saptanan atlılardan herbirine yılda 5000 akçelik aşar geliri bağlanmış olduğu yukarıda anlatılmıştı.
Tımarlılar içinde, 3 veya 6000 akçelik yıllık geliri olanlar bulunur idiysede, bunlar bir İki eyalete özgü olduğundan başka eyaletlerde tımar 5000 akçe olduğu için gerek bunlar gerekse az çok “Terakki” ye erişenler tarafından çıkarılacak “Cebelu”ların da devlete yılda 5000 akçeye hizmet ettikleri kabul olunabilir.
Böylece, tüm topraklı süvarisinin her biri için devletin ödediği yıllık harcama 5000 akçeden ibaretti. Bu süvarinin kuvveti, 150.000 kişi sayıldığına göre, devletin yalnız bunlar için, yıllık, 750 milyon akçe harcama yaptığı belirlenir.
Kanuni döneminde bir dirhem gümüşten 3 akçe basıldığı ve madeni paraların karışımlı olması nedeniyle o zamanki gümüş değerinin bugünkü bedeli yaklaşık olarak 30 para eder.
Ancak o zamanlar, gümüş madeni şimdiki kadar ihraç olunmadığından az bulunabildiği için değeri fazla olduğundan ticaret dünyasında bir akçelik gümüşün gördüğü işi 5—6 akçelik gümüşle görmek, yani o zaman bir akçeye alınan yiyeceği bugün ancak 5—6 akçe ile almak olanağı vardır.
Kaynak: Bu yazı Osmanlı Askeri Teşkilatı ve Kıyafeti / Mahmut Şevket Paşa / KKK / 1983 kitabından alımıştır.
Yorumlar
Yorum yap