396) Kırım’da Ceditçilik

Yayin Tarihi 30 Mayıs, 2015 
Kategori SİYASİ

Kırım’da Ceditçilik

image001

XIX. yüzyılın sonlarına kadar Rusya Müslümanlarında ilköğretim şehirlerde medrese bünyesinde, köylerde ise camilerin yanında bulunan mekteplerde geleneksel yöntemlerle yürütülerek sadece okuma yazma ve ilmihal bilgisi öğretiliyor, ayrıca Kur’an’dan bazı sûrelerin ezberletilmesiyle yetiniliyordu. Usûl-i kadîm denilen bu yönteme karşı çıkarak yerine usûl-i cedît adıyla Batı’daki eğitim sisteminden etkilenen bir yöntem öneren kişilere Cedîtçiler ve bunlar vasıtasıyla gelişen akıma da Ceditçilik denilmiştir. Ceditçilik adı verilen reform hareketi, 19. yüzyılın ikinci yarısının başlarında dil, eğitim-öğretim ve dinle ilgili alanlarda bir yenileşme hareketi olarak başlamıştır. İlk Türk aydınlanma hareketi olan bu hareketin önde gelenlerinden Utuz İmeni, Abdülnâsır Kursâvi, Şihâbeddin Mercâni, Abdulkayyum Nasır, Hüseyin Feyizhâni ve İsmail Gaspıralı sayılabilir.

Cedit kelimesi, 1884 yılında meşhur Türk âlimi İsmail Gaspıralı’nın Kırım’da açtığı usûl-i cedit mektepleri ile kullanılmaya başlanmıştır. İsmail Gaspıralı’nın eğitimdeki yenileşme yönündeki çalışmaları ve usûl-i cedit mektepleri, Türk dünyasında kısa sürede büyük yankı uyandırmış böylece o, bu dönemde bütün Türk reformculara isim babalığı yapmış, kendilerini “Ceditçi” olarak tanımalarını sağlamıştır. İsmail Gaspıralı, Türk milliyetçiliği düşüncesinin gelişmesinde büyük etkisi olan ve Türkçülüğün bir ideoloji haline gelmesi ve ulusal bilincin ortaya çıkarılmasında önemli katkıları olan bir aydındır.

Bu tarihten itibaren usûl-i cedit taraftarları ya da kısaca ceditçiler olarak adlandırılan Türk-Tatar aydınları, modernleşme arayışına girmiş ve bu arayış zamanla aydınlanma, uyanış düşüncesine dönüşmüş ve Ceditçilik hareketi, Rusya Türklerinin millî, kültürel, siyasî hak ve taleplerinin elde edilmesi yolundaki ilk adımların atılması için bir vesile olmuştur. Ceditçilik hareketinin fikrî temsilcileri olan Türk-Tatar aydınları, sosyal hayatın her alanında ve özellikle eğitim konusunda reform arzuluyorlardı. Tatar reformunun ilk temsilcisi Utuz İmeni kabul edilmektedir. Ceditçi aydınlar, eğitimin önemini fark etmişler, bu uyanış ve aydınlanmanın temel hareket noktası olarak da eğitimi esas almışlardır. XIX. Yüzyılın sonlarında Tatarlar arasında ortaya çıkan yenileşme çabaları Türkistan’da ilk olarak Kazaklar arasında da yayılmaya başlamıştı.

Tatar reform hareketi 19. Yüzyılın başında bir kısım ulemanın dini anlayışlarını sorgulamasıyla başlatılmaktadır. 19. Yüzyılın ortasından itibaren modernist söylem kendisini hissettirmeye başlamış, bu yüzyılın sonunda ise liberalleşme dünyevileşme eğilimi hız kazanmıştır. Usul-i cedit mektebinin açılmasıyla tatar reformcuları yeni bir adla anılmaya başlayacaklardır. Tatar reform hareketlerini ıslahçı ve ceditçier olarak gruplayabiliriz. Islahçıların en çok üzerinde durdukları husus medreselerin ıslah edilmesi gerekliliğiydi. İlmi geriliği aşmanın ve toplumu değiştirmenin en önemli dinamiğini burada görüyorlardı. Islahçılar yüzyıllardan beri buhara medreselerindeki eğitimi eleştirmişlerdir. Medreselerde akıl yürütme yerine bilineni tekrarlamaya dayalı bir eğitim türü hakimdi. Islahçı ekolün en önde gelen isimlerinden Musa Carullah kelam ilmini kesin bir dille reddeder ve hatta kelamı İslam dünyasına girmiş bir fitne olarak görür.

Tatar reformunun dünyevileşmesi 19. Asrın son çeyreğinde başlar reformun bu ikinci safhasında modernist eğilim daha belirgindir. Ama bu dini ıslah hareketinin bu noktada bittiği anlamına gelmez. Bu dönemde tatar reformcuları yeni bir adla anılacaktır yani ceditçiler. Islahçıların en tanınmışlarından Musa Carullah ceditçi tanımlamasını benimsemez ve kendisini bunun dışında tutar. İsmail Gaspıarlı ve Musa Carullah arasında her ne kadar aynı endişe ve fikirleri benimsemiş olsalar da aralarında bazı yaklaşım farkı olduğu açıktır.

Tatar toplumunda bir yenileşme hareketi olarak başlayan Cedit Hareketinin fikri etkisi, zamanla tüm Türk topluluklarına yayılmış, bağımsızlık mücadelesi veren Türk halklarına olumlu etkilerde bulunmuştur. Bu hareket genelde Rusya’daki Türk halklarında meydana gelen iktisadi değişikliklerin sonucunda ve bunların etkisi ile canlanan bir uyanış, yenilik hareketidir. Daha sonra Usul-ü Cedit hareketi Türk dünyasının tümüne yayılma yolları aramıştır.

Gaspıralı, kendi görüşlerini yaymak üzere 1881-1882 yılları arasında “Tonguç”, “Şafak”, “Kamer”, “Ay”, “Yıldız”, “Güneş”, “Hakikat” ve “Latail” olmak üzere bir dizi broşür yayımlamıştır. Bu broşürlerde genel olarak dil sorunu incelenmiştir. Daha sonra bu dönemde ilk ikisi Türkçe olan ve Müslümanlara, coğrafya olaylarını, eğitim sistemlerini, basını, sağlık konularını anlatan, “Mirat-ı Cedid”(Yenilik Aynası) ve “Salname-i Türki” ile Rusya’daki İslâm toplumunun durumunu ve modernleşme konusunu incelediği, Rusça “Russkoe Musulmanstvo” adlı üç eser yazmıştır. Gaspıralı, bu eserinde, Ruslar ve Türkler arasında eşitliği savunmuş ve Rusların asimilasyon politikasına açıkça karşı çıkmıştır. Rusya’daki Müslüman din bilginlerinin en tanınmışlarından olan reformcu Musa Carullah, “bizim hareket” şeklinde tanımladığı Cedit Hareketinin başlangıcı için ilk usûl-i cedit mektebinin açıldığı tarihi vermektedir. Oldukça başarılı olan bu girişim sayesinde kısa zamanda birçok yerde ıslah edilmiş mektep numûneleri açılmıştı. Böylece öğrenci, muallim ve mollalar arasında büyük bir uyanış olmuş, Rusya Müslümanları arasında okumak, okutmak ve yazmak isteği yaygınlık kazanmıştır. Yusuf Akçura “usûl-i cedit” tabirinin Osmanlı Türklerinden alındığını, zira bu tabirin o zamanlar İstanbul’da kullanılmakta olduğunu belirtmektedir. İlk zamanlar sadece talim ve terbiyeye mahsus olmakla birlikte, kelime giderek yaygınlık kazanmış ve bütün hayat tarzını ifade etmeye başlamıştır. Akçura’ya göre, “usûli cedit”in gerçek anlamı Batı ilmini, eğitim usûlünü ve yaşayış tarzını benimsemek, kısacası Batılılaşmaktı. Nitekim İsmail Gaspıralı özellikle Rusya Türklerinin millî kimliğini muhafaza etmek şartıyla Batılılaşması taraftarı olmuş, gayretlerini bu noktada yoğunlaştırmıştır. Gaspıralı’nın başlattığı eğitim reformunu destekleyen küçük bir grubun yürüttüğü bu faaliyetler, başlangıçta ulemanın büyük bir kesimi ve onların etkisi altındaki halk tarafından şüphe ile karşılanmıştır.

Ulema eski değerleri savunma ve koruma endişesi içindeydi ve giyimleri, hal ve hareketleriyle Rusları andıran bu gençlerin gayret ve fikirlerini bir yozlaşma olarak görüyordu. Özellikle 1890’lardan itibaren eğitim usûlünün yenilenmesi taraftarı olanlarla eski usûlün (usûl-i kadîm) muhafaza edilmesi gerektiğine inananlar arasındaki bu çatışma giderek artmıştır. Öyle görünüyor ki, “ceditçi” ve “kadîmci” tanımlamalarının yerleşmesi bu çatışmalar sonucunda olmuştur. Daha ziyade gençler ve muallimlerden oluşan ceditçilerle ulema arasındaki bir nesil çatışması görüntüsü veren bu gerilim, aynı zamanda bir menfaat çatışması niteliğini de almıştır. Ceditçiliğin ileri gelenlerinden biri olarak kabul edilen Musa Carullah, kendisini “ceditçi” tanımının dışında tutmaktaydı. Ona göre ceditçilik ve Kadîmcilik, aşırı iki eğilimi temsil ediyordu. Kadimciler medreselerin ıslahına şiddetle karşı çıkanlardır. “Ceditçiler” ise, medreselerin ıslah edilmesinin faydasız olduğunu düşünenlerdir; onlar medreseyi kendi halinde bırakıp tamamen modern tarzda okullar oluşturulmasını savunan, din-dışı bir eğitimden yana olanlardır.  Oysa, Musa Carullah ve diğer ıslahçılar açıkça medreselerin ıslah edilmesini istiyorlardı ve bu konuda Osmanlı Devleti’ndeki ve Kafkasya’daki uygulamaları eleştiriyorlardı.  Tatar Türklerinin eğitilmesinde ilk önemli adımı atanlar XVIII. yüzyıl sonlarından XIX. yüzyıl ortalarına kadar özellikle Buhara medreselerinde yetişen mollalardı. Buhara, o dönemde Timur zamanındaki gibi bir ilim merkezi olmasa da,  ilme susayan Tatar gençlerini kendine çekiyordu. Ayrıca Buhara’da Arap ve Fars dillerini öğrenen gençler talebeler, zengin kütüphanelerden yararlanıyorlar, eski İslâm filozoflarının eserlerini ve fikirlerini yakından tanıma fırsatı yakalıyorlardı. Buhara’da eğitim gören talebeler halk arasında büyük saygı görüyorlardı. Tamamen skolastik bir eğitim sistemine sahip olan Buhara medreselerinde yetişen Tatar gençleri, modern bilimlerden habersiz ve hatta oldukça katı bir zihniyete sahip mutaassıp hocalar olarak yetişiyorlardı. Bu mollalar arasında kendini yetiştirerek modern bilimleri ve batı dillerini öğrenen pek çok âlim çıkmıştır. Tatar Ceditçiliğini başlatanların çoğu da bu medreselerde eğitim almıştır. Örneğin, Tatar Ceditçiliğinin temelini atan Otuz İmenli Abdurrahim, Abdünnasîr Kursavî, Şehâbeddin Mercanî, Kayyum Nasırî, Hüseyin Feyzhanî gibi âlimler hep medrese eğitimi görmüş, pek çok yabancı dile vakıf şahsiyetlerdir.

İsmail Gaspıralı, 1883 yılından itibaren Kırım’da çıkarmaya başladığı Tercüman Gazetesinde usûl-i cedit’le ilgili fikirlerini dile getirmeye başlamıştı. Bu gazetede ilk eğitimdeki mevcut sistemi eleştiriyor ve usûl-i cedit’in temel unsurlarını da dile getiriyordu. İsmail Gaspıralı’ya göre, okuma yazma öğretiminde eski harf usûlünden ses metoduna geçilmeliydi.  eski medreselerde yer verilmeyen imtihan sistemini getirmeli, öğretim yılının sınırlarının belirlenmesiyle birlikte sene iki öğretim yılına bölünmeli, öğrencilere kendi ana dilleri öğretilerek okuma yazmaya kendi ana dilleriyle başlatılmaları sağlanmalıydı, ders programında dinî bilgilerin yanında fen bilimlerine de yer verilmeli, mektep ve medreselerin fizikî şartları uygun hâle getirilmeliydi. Bunlar usûl-i cedit’in temel unsurlarını oluşturuyordu. Yine İsmail Gaspıralı’ya göre, mektep ve medreseler birbirinden ayrılmalı, ilkokulların özel öğretmenleri olmalı, bu öğretmenlere aylık bağlanmalı, kızlar için ayrı okullar açılmalı ve eğitimin her seviyesine uygun kitaplar hazırlanmalıydı. İsmail Gaspıralı, bu hedefler ve ilkeler doğrultusunda 1884 yılında Bahçesaray’da usûl-i cedit mektebini açtı ve yeni yöntemi uygulamaya başladı. Ondan sonra bu mektep örnek alınarak yeni okullar açılmış ve bu okullara da usûl-i cedit mektepleri denilmiştir. Bu mekteplerden mezun olan öğrencilerin başarıları halkın kısa sürede dikkatini çekmiş ve böylelikle de bu okullara olan ilgi artmıştır. Kazan’dan, Kafkasya’dan ve Türkistan’ın çeşitli bölgelerinden usûl-i cedid’i tanımak ve öğrenmek isteyen öğretmenler, mollalar Bahçesaray’a gelmeye başlamıştır. Usûl-i cedit kavramının muhtevası İsmail Gaspıralı’dan önce bazı Tatar âlimler tarafından düşünülmüştür. Örneğin, Şehâbeddin Mercanî’nin ders okutmaya başladığı erken yaşlarında, ders kitaplarının yetersizliği ve zorluğundan yakındığı, bu sebepten ötürü de bazı ders kitapları yazarak bunları derslerinde kullandığı bilinmektedir. Yine Şehâbeddin Mercanî’nin öğrencisi olan Hüseyin Feyzhanî ve Abdülhabir Müslimî, medreseleri ve dersleri düzene sokma, talim usûlünün ıslah edilmesi gibi özellikle eğitimle ilgili konularda özgün bazı görüşler öne sürmüşlerdir. İsmail Gaspıralı, bu dönemde yeni ve daha yaygın bir gazete çıkarma çalışmalarına başlamış ve gerekli izni alabilmiştir. 1905 devriminin yarattığı özgürlük ortamından yararlanarak çıkardığı Rusça-Türkçe “Tercüman” (Perevotçik) gazetesi yenileşme hareketinin bayraktarlığını yapmaya başlamıştır. Gaspıralı’nın önderliğinde açılan okullarda Rusya’nın her tarafından gelen öğrenciler bu yenileşme düşüncesini kendi yörelerine taşımaya başlamışlardır. Gaspıralı Tercüman gazetesinde yayımladığı yazılarda ünlü “dilde, fikirde, işte birlik” ilkesini yayarak Türk halkları arasında birlik ve dayanışma duygusunun yaratılmasına çalışmaktadır. Yazar, başta kendi toplumunda olmak üzere bir dizi reformun gerçekleştirilmesini; Batılı eğitim kurumlarının açılmasını, Türk halkları için ortak bir dilin kullanılmasını, Rusya Türklerinin ekonomik durumunun düzelmesini ve ekonomik hayata katılmalarını, dinsel örgütlerin revize edilmesini ve Türkler arasında yardımlaşma örgütlerinin kurulmasını öngörmüştür. Dilde, fikirde ve İşte birlikten Gaspıralı, bütün Türk halklarının arasındaki lehçe farklarının giderilmesi ve bütün Türklerin ortak bir dil ve alfabeye geçmesini, Türkçe’nin Arapça ve Farsça’nın egemenliğinden kurtarılmasını; modernleşme atılımlarının başarıya ulaştırılarak modern bir devlet içerisinde Türklerin bağımsız olarak yaşamasını amaçlamaktadır. Bu görüşleri cesaretle dile getiren bir gazete olan Tercüman, giderek yaygınlık kazanarak, İstanbul gazetelerinden daha fazla sayıda bir okur kitlesine sahip olmuştur. Gaspıralı bu hareket içerisinde, daha sonra birlikte çalışacakları Yusuf Akçura ile tanışmıştır. Akçura, “hoca” olarak tanımladığı Gaspıralı’nın sadık bir öğrencisi olmuştur. 1911’den itibaren bu ikili İstanbul’da ünlü Türk Yurdu’nu birlikte yayımlamaya başladığında, Akçura, bu gazetenin Tercüman’ın “küçük kardeşi” olduğunu ilan etmiştir. Gaspıralı Türk birliği için gerekli gördüğü düşünce birliği ilkesini, dil birliğine dayandırmış, dil birliği gerçekleşmeden, Türk halklarının birleşmesinden söz edilemeyeceğini savunmuştur. Gaspıralı siyasal birlik düşüncesinden sürekli kaçınmış, ve bunu tehlikeli bulmuştur. Onun esas kaygısı özellikle böyle bir birliğin toplumsal ve kültürel altyapısını hazırlayabilmektir.

Cedîdciler 1905-1917 arasındaki dönemde siyasî faaliyetlerde de bulundular. Ancak bazılarının sol siyasî hareketler içinde yer alması, kadîmcilerin onları dinsizlik ve sosyalistlikle suçlamasına ve Çarlık idaresinin de kendilerine karşı harekete geçmesine sebep olmuştur. Usûl-i cedîd mekteplerini ihtilâl ocakları; olarak görmeye başlayan Çarlık 1912′de çok sayıda Cedîdci öğretmeni tutuklamıştır.

1905’te inkılâp fırtınaları eserken genellikle Akmescitteki Tatar öğretmen okulundan mezun olan gençlerin Kırım Türklerine ait bir millî inkılâpçı hareket oluşturmak maksadıyla meydana getirdikleri gruba “Genç Tatarlar” adı verilir. Zaman zaman Rus inkılâpçı gruplarıyla beraber çalışmış olmakla birlikte, Genç Tatar hareketi sosyalist fikirleri pek benimsemez. Rus par­tilerinin bünyesinde siyasî olarak asimile olmaktan ziyade Kırım Tatarlarına ait bir millî-inkılâpçı hareket oluşturmayı amaçlıyorlar ve bunun için çalışıyorlardı. Genç Tatarlar 1905 yılının Aralık ayında yapılan Bütün-Kırım Müslümanları toplantılarında halkın karşısında fikirlerini ortaya koyarlar. Oldukça keskin bir inkılapçı uslûpla yapılan konuşmalar halkı ürküttüyse de, Hasan Sabri Ayvazov ve Reşit Mediyev gibi lider durumunda bulunan isimlerin meseleleri daha millî perspektif içinde tutarak ele almaları; Hasan Sabri Ayvazzov’un yaptığı konuşmada Çarlığın Kırım Tatar halkına uyguladığı siyasetin acı sonuçları ve Kırım Türklerinin inkâr edilen millî hakları üzerinde durması, mutlakiyete karşı inkılâpçı mücadele gereğini vurgulayarak hürriyet talebinde bulunması halka daha sıcak gelir. Genç Tatarlar, Kırım Tatar halkının aydınlatılması, mekteplerde Usûl-i Cedid’in desteklenmesi, bütün halk ve özellikle de kadınlar arasında tahsilin yaygınlaştırılması, şehir ve köylerdeki Kırım Tatarları arasında millî kadroların yetiştirilmesi, dinî hurûfatla mücadele ve Çarlık hükümetinin zulmüne karşı kuvvet hazırlanması gibi gayelere yönelmişti.

“Genç Tatarlar” ismi “Genç Tatarlar”ın kendilerine verdikleri isim değil, daha ziyade mahallî Rus yet­kililerin genel olarak 1905’de ve sonrasında inkılâpçı/veya milliyetçi zihniyet­ teki Kırım Tatarlarını tavsif etmek üzere kullandıkları bir tabirdir. Rus yetkilileri çoğunlukla bu tabirle “gerçek” “Genç Tatarlar”ı kastetmişlerse de, zaman za­man bu tabiri genel olarak (Gaspıralı’nın da aralarında bulunduğu) diğer reformist, liberal ve milliyetçi şahıslarla daha sonraki döneme ait siyasî gruplar için de kullanmışlardır.

Genç Tatarlar Gaspıralı’yı umumî Türk-Müslüman meselelerine fazla dalıp bizzat Kırım Tatarlarına ait meseleleri ikinci plana attığı gerekçesiyle de eleştir­mekteydi. Önde gelen Genç Tatarlardan biri ve aynı zamanda da Gaspıralı’nın eski çalışma arkadaşı olan H. S. Ayvazov bir makalesinde, Tercüman’in Kırım meselelerine ilgisizliğini kınıyordu. Gaspıralı’nın taraftarları ile Genç Tatarları her zaman ayırdetmek pek de kolay olmamaktadır. Ayrıca iki grubun içinde de yer alanların sayısı da azınsanmayacak kadar çoktur. Genç Tatarlar Kırım’ın pek çok şehir ve köylerinde faaliyet gösteren bağımsız gruplar veya gizli hücreler ağı oluşturmayı başardılar. Bu hücreler kendi aralarında ya doğrudan ya da daha büyük gruplar vasıtasıyla daimî olarak irtibat içindeydiler.

Genç Tatarlar hareketinin merkezi tabiatıyla, Genç Tatarların sembol ismi Abdürreşid Mehdi’nin lider durumunda olduğu Karasubazar’dı. Mehdi (Mediyev) Akmescit’deki Tatar Öğretmen Okulu’na girdi. 1902’de mezun olduktan sonra Or bölgesindeki bir Rus-Tatar okulunda kısa süre öğretmenlik yaptı. Muhtemelen 1903’te inkılâpçı fikirli arkadaşları Menseyit Cemil ve Ablâmit Hoca’nın teklifiyle muallim olarak çalışmak üzere Karasubazar’a yerleşti. Karasubazar’ın sosyal hayatına faal şekilde iştirak edip mahallî halk arasında büyük popülarite kazanmasının yanısıra, Mehdi Rus inkılâpçılarıyla da daimî temas halindeydi. Bütün Kırım’a yayılan Genç Tatar grup ve hücrelerinin teşkili ile birbirine bağlanmasında onun başlıca rolü oynadığı anlaşılıyor.

1905 “Kanlı Pazar” olayları sonrasında Mehdi Genç Tatarların Bahçesaray grubundaki isimlerle buluşup kararlar almak amacıyla Bahçesaray’a gitmeye karar verdi. Ancak daha tren istasyonundayken tutuklanarak Akmescit hapishanesine konuldu. Hapishane 31 Ekim 1905’de halk tarafından basıldığında hapisten kurtarılanlar arasında Mehdi de vardı. Gaspıralı’nın Bahçesaray’da yaptığı gibi, Mehdi de öncelikle top­lanan halka Çar’ın fermanıyla söz ve toplanma hürriyetlerinin tanındığı husu­sunda teminat vermek ihtiyacını hissetti. Mahallî maarif ve cemaat meseleleri müzakere edilirken, iki Genç Tatar, Süleyman Alimollayev ve Appaz Şirinskiy, bu meselelerde çalışmak üzere bir cemiyet-i hayriye kurulmasını teklif ettiler ve bu teklif kabul edildi. Karasubazar Cemiyet-i Hayriyesi, Genç Tatarların mahallî maarif ve cemaat hayatını yonlendirebilmeleri için aslî vasıtaları haline geldi. Kâtipliği bizzat Mehdi’nin kendisi tarafından yürütülen Karasubazar Cemiyet-i Hayriyesi’nin çalışmaları sayesinde Genç Tatarların kontrolündeki faaliyetlere halkın ilgi ve desteği sağlandı. Kısa bir süre içinde, bu şekilde bir çok Usûl-ü Cedid mektepleri ile bir Tatar kütüphanesi açıldığı gibi, Karasubazar’da ayrıca hem dinî hem de dünyevî derslerin ana dilinde okutulduğu bir orta dereceli Müslüman mektebi yani rüşdiye de tesis edildi. Kısa ömrüne rağmen Karasubazar rüşdiyesi geleceğin millî aydınlar sınıfının  yetişeceği başlıca ocaklardan biri oldu. Mehdi ayrıca rüşdiye’de ders okutmak üzere Türkiye’den muallim davet etmek hususunda müsaade almayı da başardı. Türkiye’den gelen bu muallimler arasında bir Kırım Tatar muhacirinin oğlu olan Yusuf Ziya Efendi de vardı. Karasubazar rüşdiyesine müdür tayin edilen Yusuf Ziya Mehdi’nin yakın mesai arkadaşlarından biri oldu. 1912’deki ölümüne kadar Mehdi, yeni usûl mekteplerine mümkün olduğunca çok sayıda çocuğu sevk edebilmek hem Kırım dâhilinde hem de İstanbul’a tahsile yollamak suretiyle muallimler yetiştirebilmek ve Kırım Tatar öğrencilerinin Rus ve Osmanlı üniversitelerine girmelerini temin etmek için bü­tün gücüyle çaba sarf etti. Genç Tatarlar ayrıca Karasubazar Belediyesi’nin idaresine hâkim olma te­şebbüsünde de bulundular. Kırım Tatarları Karasubazar şehir nüfusunun çoğunluğunu teşkil ettikleri halde, vilâyet nizamına göre belediye meclisi üyelerinin pek azı Kırım Tatarlarından olabilmekteydi. 1905’de Karasubazar’ın Müslüman sakinleri İçişleri Bakanı’na müracaat ederek belediye meclisi üyelerinin hiç değilse yarısının Kırım Tatarlarından olabilmesine izin verecek bir idarî düzenlemenin yapılmasını istediler. Mehdi Haziran 1906’da şehir duması üyeliğine ve iki ay sonra da bele­diye başkan yardımcılığına seçildi. Ertesi yıl ise belediye başkanı oldu. Böylece Karasubazar belediye başkanı Kırım Tatarı olan ikinci Kırım şehri (diğeri Bahçesaray’dı) oldu. Bütün bu gibi işlerin bütün Kırım’da olağanüstü ve çok etkileyici yenilikler olduğunu kaydetmek gerekir. Hiç şüphesiz ki, Mehdi’nin Karasubazar belediyesindeki başarıları ve kazandığı saygı, Kırım Tatar toplumunun çoğunlu­ğunun başlangıçta bir avuç delişmen gençten başka bir şey olarak görmediği yeni neslin inkılâpçı-milliyetçilerinin halk gözündeki itibarının yükselmesine büyük katkıda bulunmuştur. Karasubazar’daki Genç Tatarların en önemli faaliyetlerinden birisi de Vatan Hadimi gazetesini yayınlamalarıdır. Böylece, Kırım Tatar tarihinde tercümandan sonra ikinci gazete çıkmış oluyordu.

Gazete Kırım Tatar toplumundaki gelenekçi unsurlarla mücadeleye kararlı olduğunu da gizlemiyordu. Yayın hayatı boyunca Vatan Hadimi’nin ilgisinin odak noktasını toprak meselesinin(toprak onu işleyenindir) ve Kırım Tatarlarının Çarlık tarafından ayaklar altına alınmış bütün haklarının iadesi talebinin teşkil ettiği anlaşılıyor. Umumiyet itibarıyla, Vatan Hadimi’nin gerek üslûbu gerekse muhtevası günün Kırım Tatar toplumu açısın­dan alışılmamış ölçüde idi.

Vatan Hadimi Kırım’da ve İslâm dünyasının diğer ülkelerinde reform ve modernleşme hareketlerini gönülden destekliyordu. Nitekim gazete Usûl-ü Cedid’in ateşli bir taraftarıydı ve yayın hayatı boyunca ıslah edilmiş mekteplerin yaygınlaşmasını en az Tercüman kadar savundu. Vatan Hadimi açıkça Rus bilim ve medeniyetinden âzami ölçüde İstifade edilmesi ve bunlara entegre olunması taraftarıydı. Vatan Hadimi sistematik bir şekilde Kırım Tatarlarının aslî meselelerini ve emellerini vurgulamaktaydı. Hemen her konuda Vatan Hadimi meseleye öncelikle Kırım açısından bakıyor ve esasen Kırım Tatar okuyucusuna hitap ediyordu. Türk ve İslâm boyutları Genç Tatarların millî fikirlerine ayrılmaz bir şekilde en­tegre edilmişti. Genç Tatarlar bir yandan müstakil olarak tanımlanmış bir Kırım Tatar şuuru kavramını öne sürerlerken, diğer taraftan da aynı zamanda kendi­lerini milletlerini daha geniş Türk ve İslâm dünyalarının ayrılmaz ve entegre parçaları olarak görmekteydiler. Tercüman gibi Vatan Hadimi de açık bir Osmanlı Türkçesinde yayınlanmaktaydı. Genç Tatarlar ve onların organı olan Vatan Hadimi Gaspıralı’nın aslî gayele­rinden olan Türk dil birliğini ve modernleşme (Usûl-ü Cedid) hareketini hara­retle desteklemekteydi. Bizzat Genç Tatarların kendileri doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Gaspıralı’nın başlattığı reform hareketinin mahsulleri oldukları halde, Genç Tatarlar birçok hususta Gaspıralı’ya ters düşmekteydiler. Her şeyden önce, Genç Tatarların siyasî konulardaki radikal-inkılâpçı çizgileri ve sosyal konulardaki sosyalist eğilimleri Gaspıralı’nın daima legal ve ılımlı çizgi­ deki karakteristik politikasıyla taban tabana zıttı.

1905 inkılâbının başında, Gaspıralı, yeni devrin getirdiği bir takım yeni im­kân ve fırsatlardan yararlanmayı göz ardı etmemekle birlikte, radikal inkılâpçı akımlarla kesinlikle birleşmedi veya bunlarla her hangi bir ittifaka girmedi. Halbuki Genç Tatarlar mutlakiyete uzlaşmasız bîr savaş ilân ederek Rus inkı­lâpçı gruplarıyla şevkle işbirliğine giriştiler. Genç Tatar temsilcilerinin muhtelif defalar Gaspıralı’yı ziyaret edip onu inkılâpçı hareketlere katılmaya veya bunları desteklemeye İkna etme teşebbüsleri daima sonuçsuz kaldı. Genç Tatarların bütün ikna çabalarına rağmen Gaspıralı tutumunu kesinlikle değiştirmedi. Genç Tatarlar ve Gaspıralı arasındaki anlaşmazlıklar en keskin şekilde Mehdi tarafından Tercüman’m 25. yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmada dile getirilmişti. Mehdi bu konuşmasında Gaspıralı ile ayrıldıkları noktaları anlattıktan sonra Gaspıralı’yı hararetle överek sözlerine devam etti ve Genç Tatarların Gaspıralı tarafından başlatılmış olan aydınlatma ve reform hareketini daima destekleyeceklerini belirtti. Türk Dünyası’nda yenileşme hareketi olarak başlayan Çeditçilik, 19. yüzyılın sonlarına doğru, İsmail Gaspıralı tarafından ortaya atılan düşüncelerin etkisiyle M. Çokay, Behbudi, Mahsudi, Münevver Kari gibi aydınlar tarafından siyasi zemine taşınmıştır. Rusya’nın baskıcı yönetimi, Türklere karşı başlattığı asimilasyon politikaları ve sömürgeci zorbalığına karşı milli kurtuluş savaşı veren, Türk birliğini savunan ve Türkçülük yapan bir ideoloji haline dönüşmüştür. Türk halklarını bulunduğu yüzyılın şartlarına göre yeniden yapılandırma amacıyla başlayan Ceditçilik, zamanla politik alanı da kapsamış ve milli aydınlanmayı da getirmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda Türkçülük temelinde, Türk toplumunun önde gelen kısmında, milli birlik ve mücadele bilincini uyandırmayı başarmıştır. 1909 sonla­rında İstanbul’da Çelebi Cihan, Cafer Seydahmet, Yakup Seytabdullah Kerçî, Ahmed Şükrü ve diğer bir kaç Kırım Tatar öğrencisi tarafından gizli “Vatan Cemiyeti” kuruldu.

Vatan Cemiyeti’nin siyasî gayesi “milletimizi kurtarmak” şeklinde belirlen­mişti. Cemiyet üyelerinin bu ibareden ne anladıkları ise zaman içinde gelişecek ve değişim gösterecekti. Mensup oldukları milleti, ‘Tatarlar” olarak ifade ediyorlardı. Bu bağlamda, diğer Rusya Turkleriyle ortak mensubiyet ve kuvvetli bağlılık duyguları onların karakteristik yönlerindendi. Bununla birlikte, faaliyet sahaları ve ilgilerinin odak noktası göz önüne alındı­ğında bu “Tatar” kavramı Kırım Tatarlarına tekabül ediyordu. “Vatan”dan anla­dıkları ise hiç şüphesiz ki Kırım’dı. Fikrî “ağabeyleri” olan Genç Tatarlar gibi, onlar da Çarlığı baş düşman olarak görüyorlar ve Çarlığın “inkılâp” yoluyla dev­rilmesini temel hedef şeklinde telâkki ediyorlardı. Onlara göre davaları, hem Çarlık güçlerine, hem de onun Kırım Tatarları içine sokulmuş Troya atlarına yani “milleti cehalet karanlığı içinde bırakan” gelenekçi-mutaassıp unsurlara karşı mücadeleyi içermekteydi. Vatan Cemiyeti üyelerinin adetâ mistik bir hava içinde telâffuz ettikleri sloganları “inkılâp”tı. Bu “inkılâp” kavramı uğrunda her türlü fedakârlıkta bulunma ve çileye katlanma düşüncesi onların idealizmlerinin mahiyetini belirlemekteydi. Aynen Genç Tatarlar gibi, onlar da Çarlık mutlakiyetine karşı ve “inkılâp” için mücadele ve­ren her grup ile işbirliği yapmaya hazırlardı. Bu açıdan Genç Tatarlara büyük bir saygı duymakta ve hem Genç Tatarların, hem de Rus inkılâpçılarının müca­dele metotlarını ve tecrübelerini incelemeye çalışmaktaydılar. Vatan Cemiyeti kendisinden önceki Genç Tatar ha­reketinden bir önemli noktada ayrılmaktaydı: Genç Tatar hareketinin “inkılâpçı” karakteri Rus ortamında ve çevresinde, Rus kaynaklarından edinilmiş ve Genç Tatarların faaliyetlerine bizzat ve bilfiil katıldıkları Rus inkılâpçılarının hareket­lerinden ilham alınmak suretiyle ortaya çıkmıştı. Bu bakımdan, Genç Tatar ha­reketinde Rus inkılâpçılarının damgası ve etkisi çok daha güçlüydü. Vatan Cemiyeti üyelerinin ise, her ne kadar büyük sempati besleseler de, Rus inkılâpçıları ile pek doğrudan ilişkileri olmadığı gibi, onlar hakkındaki bil­gileri de daha ziyade kulaktan duyma veya ikinci elden kaynaklardan okuma yo­luyla oluşmuştu. Görüldüğü gibi İsmail Gaspıralı ile ciddi anlamda başlayan tatar reform hareketi genç tatarlar hareketi ile devam ettirilmiş İsmail Gaspıralı ile birçok konuda ayrılsalar da ceditçiliği savunmuşlardır. Onlardan sonra ise ceditçilik hareketi vatan cemiyetini kuran tatar öğrenciler tarafından benimsenmiştir.

Stalin, güçlendikten sonra özellikle 1930′lu yılların ortalarından itibaren harekete geçti. Cedîdizm’in Sovyet idarî kademelerinde çalışmakta olan bütün temsilcileri hapsedildi ve bunların çoğu kurşuna dizildi. Bu şekilde başlayan tarfiye hareketiyle Türk toplumlarının aydın tabakasını oluşturan Cedîdci binlerce aydın öldürülmüş. Türk toplumları millî kadrolardan mahrum bırakılmıştır. Öldürülenler arasında Sultan Galiev, Ekmel İkram, Münevver Kârî, Abdülhamid Çolpan, Abdürraûf Fıtrat, Bekir Çobanzade, Hasan Sabri Ayvazov gibi Cedîdciliğin en değerli temsilcileri de vardı. Bu katliam sırasında Stalin Gaspıralı İsmail Bey’in Bahçesaray’dakİ mezarını tahrip ettirip üzerinde blok apartmanlar yaptırarak Cedîdciliğin bütün izlerini silmek istemiş, Ceditçilerin eserlerinin kütüphanelerde bulundurulması yasaklanmış ve Türk okullarında Cedîdciler’in emperyalist ajanı, burjuva, pan-türkist sınıf düşmanları olduğu telkin edilmiştir. Cedîtçiliğin tarihi son derece trajik olmakla beraber boşa yaşanmamış ve özellikle Gorbaçov zamanında gerçekleşen demokratik ortamda meydana çıkan millî hareketlerin fikir ve İlham kaynağını oluşturmuştur. Nitekim Sovyet Türkleri’nin bu ikinci dönemdeki millî uyanış hareketlerinin hedeflerinden biri, Stalin tarafından mahkûm edilen Cedîtçi önderlerin itibarlarının iadesini sağlamak olmuştur. Kazan. Kırım. Azerbaycan ve Orta Asya’da yaşanan uyanış hareketleri tarihî-siyasî köklerini Cedîtçiliğe dayandırmaktadır. Kırım Türkleri, milletlerarası İsmail Gaspıralı sempozyumu düzenlemişler ve Gaspıralı adına bir anıt yapmaya karar vermişlerdir.

Kadir SOYLU

Selçuk Üniversitesi

http://akademikperspektif.com/

KAYNAKLAR

HEKİMOĞLU, Vecihi Suat, “İsmail Bey Gaspıralı ve Türk Kimliği İdeali”, History Studies, I/1 2009.

KIRIMLI, Hakan, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), TTK Yayınları, Ankara 2010.

ÖZLEM, Yaşar, Rus İşgali Sonrası Türkistan’da Yenileşme Hareketleri; Cedidçilik ve Türkçülük

YÜKSEL, Zuhal, “Kırım Tatar Milli Hareketi ve Hasan Sabri Ayvazov”, selcuk.edu.tr/pdfdergi/s13/yuksel.pdf.

UZUN, Turgay,“ İlk Türk Aydınlanma Hareketi: Ceditcilik ve İsmail Gaspıralı”,www.ismailgaspirali.org/yazilar/tuzun.htm

GÖKÇE, Hülya,“İdil Ural Sahasında Ceditçilik Dönemi Türk-Tatar Gramerciliği”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2008.

KANLIDERE, Ahmet, “Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünce Tarihi”, TALİD, II/1, 2004.

KANLIDERE, Ahmet, Dini Ceditçilikten Seküler Reformculuğa: Islahçı ve Ceditçilerin Zihni Serüvenleri, XIV. Türk Tarih Kongresi Ankara: 2002: Kongreye Sunulan Bildiriler, II. Cilt, II. Kısım, TTK Yayınları, Ankara 2005.

KANLIDERE, Ahmet, Islahçı ve Cedidçi Tanımlamaları Üzerine Bazı Düşünceler, Ankara 2004.

TEMİZKAN, Abdullah, Usul-ü Cedit ve Tatar Burjuvazisi, Türkiye Günlüğü, S.69, Ankara 2002.

Paylaş:

Yorumlar

“396) Kırım’da Ceditçilik” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Mojekler Mekany: Turkmenistan yorum tarihi 12 Haziran, 2015 10:40

    AB hristian devletler toplulugu, Rusya hem koltugunda musliman halklari barindirmasina ramen bir gavur devlet, Ukrayna hem gavur devlet… Şimdi Rusya çikiyor Kırımi ilhak ediyor? Neden Kırım iki asırdan beri Rusya topragiydi, Ukrayna çikiyor sovyetletden beri benimdi benim olacak diyor.. Kirim Rusyanin olsa Turkiyeye ne, Ukraynanin olsa Turkiye ne? Oyleyse Turkiye çikip neden Kırım yuzyillarca islam ülkesiydi, Osmanli topragiydi, buralara benim hak iddam var diye ortaya çikmaya cesaret edemiyor, çünki Turkiyenin ayaklarina Avrupa Birligi diye bir ýüple iyice saripdirlar.. Turkiye ne oraya ne buraya.. ne apacagini bile bilmiyor.

Yorum yap