783) Balkan Türkleri ve Bulgarlar
Yayin Tarihi 19 Temmuz, 2014
Kategori TÜRK DÜNYASI
Balkan Türkleri ve Bulgarlar
Hristiyanlığa geçen Bulgar Kralı Boris’in vaftiz töreni- Madrid Skylitzes tasviri
(www.genelturktarihi.net)
İkinci Dünya Savaşı sonunda Rusya‘nın Kars ve Boğazlar üzerindeki isteklerini bildirmesi ile birlikte Türkiye’ye dışarıdan yapılan saldırılar giderek yoğunluk kazanmıştır. Bu saldırılar zaman zaman açıkça, çoğu zaman ise terör örgütlerine her türlü destek sağlanarak dolaylı yollardan yapılmış ve yapılmaktadır. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bu tehlike yanında Türkiye dışında, özellikle komşu ülkelerde yaşayan Türkler üzerindeki baskı ve zulüm son elli yılın en üzücü olayları olarak tarihe geçecektir. Rusya’da yaşayan Türklerin durumu herkesçe bilinmektedir. En iyi durumda bulundukları Romanya ve Yugoslavya‘da her türlü haklan sınırlandırılmıştır. Arnavutluk‘ta Türklerin varlığı artık kabul edilmemektedir. Yunanistan Türk kelimesinin kullanılmasını yasaklamıştır. Bulgaristan’da Türklere yapılanlar ise insanlık tarihinin bir yüz karasıdır. Bunlar Türkiye’de az-çok bilinen durumlardır. Türkiye’de pek çok kişi tarafından bilinmeyen bir durum vardır ki o da Suriye, Irak ve İran’da yaşayan Türklere yapılan zulüm, baskı ve soykırımın Bulgaristan’da yapılanlara rahmet okutacak boyutlara ulaşmış olmasıdır.
Bugün Türkiye’de kamuoyunu en çok meşgul eden konu Balkan Türkleri ve Bulgaristan’ın izlediği insanlık dışı politikadır. Uzakdoğudan uzakbatıya kadar dünyadaki milletlerin önemli bir kısmı Türkleri hep saldırgan ve istilacı olarak nitelemişlerdir. Oysa bu milletlerin pek çoğu bugün yaşadıkları yerlere dışarıdan gelip yerleşmiş topluluklardır.
Türklerin Avrupa’ya geçişleri batıda ve özellikle Balkan toplumları arasında olumsuz değerlendirilmiş, Türkiye’de ise genellikle yanlış anlaşılmıştır. Şöyleki “Türklerin Avrupa’ya (veya Rumeli’ye) ilk geçişleri” denildiğinde çoğunlukla XIV. yy. ortalarında Osmanlıların Rumeli’ye geçişleri anlaşılmış veya amaçlanmıştır. Bu olay, Osmanlıların Avrupa’ya ilk geçişleridir. Oysa Osmanlı Türklerinden önce Anadolu üzerinden ve Karadeniz’in kuzeyinden diğer Türk toplulukları, bazan kalabalık gruplar halinde Avrupa’ya geçtiler, yerleştiler ve devletler kurdular. MS IV. yy. da başlayan Hunların batıya hareketlerinin arkası kesilmedi. Macarlar, Bulgarlar (Ono- gur, Kuturgur, Uturgur), Peçenekler, Uzlar, Gagauzlar, Kumanlar, Avarlar, Karadeniz’in kuzeyinden Doğu Avrupa, Orta Avrupa ve Güneydoğu Avrupa’ya gelip yerleşen Türk boylarından bazılarıdır. Hunların, Macarların, Avarların ve Bulgarların göçten sonra devletler kurmuş olmaları, buraya gelen Türk topluluklarının sayısı hakkında bir fikir verebilir. Yani devlet kurabilecek kadar kalabalık gruplar halinde geldikleri muhakkaktır. Bunlar çeşitli sebeplerle Balkanlara geçmişler, Kırım’a kadar seferler yapmışlardır. Hatta Rodos adası Menteşe Beyliği tarafından ele geçirilmiş ve yaklaşık on yıl Türklerin yönetiminde kalmıştır. Ancak bunlardan sonra Osmanlı Türkleri Avrupa’ya (Balkanlara, Rumeli’ye) geçmişler ve bölgeyi Türk nüfusla iskân ederek Türkleştirmişlerdir.
Türklerin ister Anadolu’dan, ister Karadeniz’in kuzeyinden, ister Osmanlılardan önce, isterse Osmanlılar olarak Avrupa’ya göçmeleri ve yerleşmelerini olumsuz olarak değerlendirmek yanlıştır.
Eskiçağda İtalikler, Etrüskler, Akalar, Dorlar, İllirler, Daklar ve Traklar, Ortaçağda ise Germenler, Ostrogotlar, Vizigotlar, Vandallar, Süevler, Slavlar, Angıllar ve Saksonlann göç etmesi ve otokton topluluklarla bugünkü Avrupa’nın etnik ve kültürel yapısının temelini oluşturması tarihî olayların akışı içinde doğal ve normal yollardan olmuştur. Bunu böyle kabul ettikten sonra Türk kavimlerinin Asya’dan göç edip Anadolu ve Balkanlara yerleşmelerini de aynı şekilde tarihî olayların akışı içinde doğal ve normal yollardan olduğunu kabul etmek mecburiyeti vardır.
Osmanlıların Balkanlara yerleşmesi ve Balkanlardaki İslamlaşma konusunda Batılı tarihçiler oldukça çok araştırma yapmışlardır. XX. yy.ın başlarına kadar yapılan araştırmaların önemli bir kısmının objektif ölçülerle ve modern tarihçilik anlayışıyla yapıldığını söylemek zordur. Tipik bir örnek vermek gerekirse Gibbons‘un 1916 yılında yayınlanan “The Foundation of the Ottoman Empire“adlı eserini söyleyebiliriz. Yaklaşık elli yıldan beri Batılı tarihçiler arasında bu anlayış büyük ölçüde değişmiştir. Bunun başlıca sebepleri, tarihçilik anlayışındaki gelişmeler, Türk Tarihi üzerindeki çalışmaların artması ve özellikle Batılı tarihçilerin araştırmalarında çok zengin Türk arşivlerinden de geniş ölçüde yararlanmaya başlamasıdır.
Bu gerçeklerin ışığı altında Balkanlarda Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkleşme ve İslamlaşma özede şöyle olmuştur: XIV. ve XV.yy.in tarihî ve tabiî şartları içinde Osmanlılar Balkanlarda ilerlerken yönetimleri altına aldıkları bölgelere çeşitli Türk topluluklarını yerleştirmiştir. Bu işi bir istilacı anlayışı içinde değil, düzenli ve sistemli bir “iskân politikası” ile yapmıştır. Türk toplulukları Balkanlara yerleştirilirken yerli halka zarar vermemeye ve haksızlık yapmayaya büyük özen gösterilmiş ve bu anlayış iskân politikasının değişmeyen kurallarından biri olmuştur. Zaman zaman ortaya çıkan olaylar, her toplumda olabilecek gündelik problemlerdir. Tarihte, yönetimi altına aldığı bir bölgede aynı politikaya başvurmamış bir devlet göstermek mümkün değildir. Bugün dünyanın siyasal ve etnik yapısı incelendiğinde bu gerçek kolayca görülebilir. Eğer böyle olmasaydı bütün Kuzey Amerika kıtası İngilizleşmez, bütün Güney Amerika kıtası Latinleşmez, Güneydoğu ve Doğu Avrupa Slavlaşmaz ve bütün Kuzey Afrika Araplaşmazdı.
Balkanlara yerleşen Türk topluluklarının nüfusu zamanla artmış ve Osmanlı Devleti bir İslam devleti olduğu için Türkleşme ile birlikte bazı Balkan topluluklarında İslamlaşma da görülmüştür. İslamlaşma özellikle Bosna ve Arnavutluk’ta olmuştur. Bulgar tarihçilerinin ileri sürdükleri gibi, eğer Osmanlılar bölgede zorla bir İslamlaştırma ve arkasından Türkleştirme politikası izlemiş olsalardı bugün Arnavutların da Türkleşmiş olması ve bütün Balkanların İslamlaşması gerekirdi. Arnavutluk ve Bosna’da İslamlaşma olduktan sonra Osmanlıların bu toplulukları Türkleştirmemeleri, buna karşılık Bulgarları önce zorla İslamlaştırıp sonra yine zorla Türkleştirdiklerini ileri sürmek, sadece içeriden ve dışarıdan güdümlü Bulgar tarihçiliğinin bir açıklama şekli olabilir.
Osmanlı İmparatorluğunun ilk yarısında (1300-1600) Balkanlardaki Türk ve Müslüman olmayan unsurlar o zamana kadar belki de tarihlerinin en rahat ve toleranslı dönemlerini yaşamışlardı. Balkan toplumlarının bugün, din, dil ve kültürlerini aynen sürdürüyor olmalarını başka türlü açıklamak mümkün değildir. Bu huzur ve güven dönemi Avrupa’nın sosyal ve ekonomik yapısının değişmesiyle birlikte bozulmaya başlamıştır. Özellikle XIX.yy.da ortaya çıkan bu huzursuzlukları sadece Osmanlı Devletinin iç yapısından kaynaklandığını söylemek ve ona bağlamak en azından bazı tarihî gerçekleri inkâr etmek demektir. Önce, İngilizleşen Avusturalya, Yeni Zelanda ve Kuzey Amerika kıtalarını, Fransızlaşan, Latinleşen, Araplaşan, Çinlileşen, Slavlaşan bölge ve toplulukları unutmamak, ondan sonra Osmanlı Tarihini bu açıdan değerlendirmek gerekir.
YAVUZ ERCAN
Makalenin devamı (pdf) halinde sunulmuştur: balkan-türkleri-ve-bulgarlar
Yorumlar
“783) Balkan Türkleri ve Bulgarlar” yazisina 2 Yorum yapilmis
Yorum yap
Dunya Turk dusmani.
Osmanlı toprak feth edeceğine gönülleri feth etseymiş belki bu durumda olmazdık !