648) KONGO’DAKİ KÜRESEL SAVAŞ

Yayin Tarihi 11 Aralık, 2012 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

 

Kongo’daki küresel savaş

image00117.jpg

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki Kivu eyaleti son bir aydır hükümete karşı mücadele eden M23 isyancılarının eline geçmiş ve bölgede de facto bir yönetim kurulmuştu. Geçen Nisan’dan beri Doğu Kongo’nun Goma merkez olmak üzere Kivu’da özerk bir yapı kurmak için isyan çıkaran Tutsilerin kontrolündeki Mart 23 hareketi, hükümetle 23 Mart antlaşmasının uygulanması için pazarlık masasına oturmak istemişlerdi.  Uganda ve Ruanda’nın da desteklediği isyancı askerler, Goma dâhil 8 şehri ele geçirmiş, 500 binden fazla kişinin yaşadıkları bölgeleri terk etmelerini sağlayarak;  uluslar arası basın ajanslarının iddiasına göre çocuk kaçırma, sivillere saldırı, kadınlara tecavüz gibi savaş suçlarını işlemişlerdi. ABD ve Avrupa devletlerinin Kongo’da krize müdahale etmeleriyle Kongo hükümeti ve isyancılar arasında görüşmeler Devlet Başkanı Joseph Kabila’nın isteksizliğine rağmen başlatılmıştı.

M23 hareketi sözcüsü Bertrand Bisimwa, verdiği bir röportajında kendileri hakkındaki suçlamaları reddediyor ve aslında savaş suçlarının hükümet askerlerinin uyguladığını iddia ediyor. Sözcü, 23 Mart 2009’da Tutsi askerleri ile Kongo hükümeti arasında bir anlaşma yapıldığını fakat bu anlaşmaya hükümetin uymayarak Tutsileri ötekileştirmeye çalıştığını, kendilerine kötü muamele edildiğini söylüyor. Tutsi kökenli olmalarına rağmen kendilerini Kongolu olarak gördüklerini Ruanda ile özdeşleştirmenin yanlış olduğunu, hükümetin etnisiteye dayalı politikalarına son vermesi gerektiğini söylüyor. Sözcünün açıklamasında ilginç bir nokta da, Goma’daki krizin dünyada duyulmasının nedeninin, insanlara karşı uygulanan şiddetten ziyade M23’ün madenlere el koymasıyla, hükümet tarafından Batılı devletlerin desteğiyle karşı bir atağa dönüştürülmesinden kaynaklandığını söylemesi düşündürücüdür.

M23’ün liderlerinden Sultani Mekanga ve Kongo Devlet Başkanı Joseph Kabila, Uganda Devlet başkanı Yoweri Museveni’nin arabuluculuğuyla 26 Kasım’da Kampala’da bir araya girdiler ve henüz ayrıntıları basına sızmayan bir anlaşmaya imza attılar. ABD ve Avrupa devletlerin araya girmesiyle sorun bir gecede çözülmüş gibi görünerek isyancılar Kivu eyaletinin doğusuna çekilmeye başladılar. Bu sorunun çözümü bu kadar kolaydı da neden gerek Kabila gerek isyancılar, 500 bin kişinin yer değiştirmesini, yüzlerce insanın ölmesini, tecavüz başta olmak üzere savaş suçlarının işlenmesini beklediler? 

Öncelikle bu isyan girişiminin birden bire ortaya çıkmadığını belirtmemiz gerekli. İsyancı askerler, Kongo’da önemli bir etnik topluluk Tutsilerden oluşuyor. Kivu eyaletinde yalnız Tutsiler değil Hutular da yaşamakta ve son gelişmeler de, 1994 Ruanda soykırımının bir provası gibi. Yalnız bu provanın aktörleri Ruanda’da olduğu gibi Hutular değil Tutsilerdi.

Nisan’dan beri isyancılar eyalet merkezi Goma’da hâkimiyeti ele geçirmişken, ABD ve Fransa olmak üzere Batılı ülkelerin isyancıların de facto yönetimlerinden neden şimdi rahatsız oldukları üzerinde durulması gereken bir noktadır. Doğu Kongo’nun Kivu eyaleti işletilmeyi bekleyen kobalt, koltan, elmas ve petrol olmak üzere zengin maden kaynaklarına sahip bir bölgedir. Uganda’nın petrol yatakları da bu bölgeye çok yakın olmakla birlikte Ruanda da bu bölge üzerinde hak ilan etmektedir. Başta Amerikan şirketi Starbucs olmak üzere batılı şirketler Goma, Bukavu gibi şehirlerde büyük yatırımlar yaptılar. 2011 Kasım ayında ikinci kez, güçlü rakibi Etienne Tshisekedi wa Mulumba’ya karşı başkanlık yarışını kazanan Kabila’nın seçim zaferinden sonra ilk yaptığı ihracatlardan biri, koltan ve kobalt ve niyobyun madenlerini arama ve işletme imtiyazının Çin şirketlerinden alınarak İsrail merkezli Dan Carter ve İsveç merkezli Glencore şirketlerine verilmesiydi. Son bir yıllık Kabila’nın ekonomi politikasına bakıldığında doğal kaynakların Kongo halkının menfaatleri için değil yabancı sermayenin isteklerine sunulduğu görülecektir. Halkın alım gücünde azalmalar olurken, zenginlerle çoğunluk fakirler arasındaki ekonomik eşitsizlikler sürekli artmaktadır. Dünya Bankası verilerine göre 2005’te madenlerden elde edilen gelirlerin yüzde 12’si halka aktarırken 2011 verilerine göre bu rakam yüzde 6’lara gerilemiştir. Buna karşın Dan Carter şirketinin madenlerden elde ettiği gelirlerinde sürekli bir artış görünmektedir. Halkının sorunlarını anlamayan bir devlet başkanının ABD, İsrail ve diğer Batılı devletlerin isteklerini önceleyerek iktidarını sürdürmek istemesi yalnız bölgesel bir çekişmeyle açıklanacak bir durum değildir. ABD hem Kongo hem de Ruanda üzerinden askeri seçenekleri kullanarak bölgedeki varlığını sürdürmeye çalışırken bir anlamda da son zamanlarda Çin’le tekrar yakınlaşmaya başlayan Kabila yönetimine de bir mesaj vermektedir.    

Ruanda’nın M23’ü destekleyen taraf devletlerden biri olduğunu da unutmamak lazım. Ruanda ile ABD arasında Clinton döneminden itibaren sıcak ilişkiler mevcut; özellikle askeri alanda. ABD’nin her yıl Ruanda’ya yaptığı askeri yardımın Kongo’daki isyancı Tutsileri aktarıldığı bilinmesine rağmen her yıl katlanarak bu yardımlar artırılıyor. 2011’de ABD’nin Ruanda’ya yaptığı yardım 103 milyon dolarken 2012’de bu rakam 195 milyona çıkarıldı ki; 2013’te daha da artacağı tahmin ediliyor.

Terminatör lakaplı isyancıların lideri General Bosco Nteganda, Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nde Kongo iç savaşında yaptıklarından dolayı aranan bir isim. 2009 Kongo ordusuna katılan Nteganda’nın özellikle Tutsi askerler üzerinde ağırlığının olduğu biliniyor. Ordu içinde bir türlü uyum sağlayamayan bu askerler hükümetin Barış ve Uyum anlaşmasıyla kendilerine taahhüt edilenleri yerine getirmediği ve kötü muamele gördükleri gerekçesiyle ordudan gruplar halinde ayrılarak geçtiğimiz Nisan ayında isyanı tekrar başlattılar. Bu isyanın başlamasının nedenlerinden birinin de Kabila’nın savaş suçlusu olarak aranan General Ntegnda’nın ceza mahkemesine teslim edilebileceğinin açıklamasıydı.

Afrika’nın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi Kongo’da bu kriz bir ilk değil son da olmayacak. Daha önce Kuzey Kuvi’de, Tutsi savaş lordu General Laurent Nkunda tarafından benzer bir isyan girişimi başlatılmış, binlerce kişi saldırıya uğramış yüz binlercesi de yerlerini terk etmek zorunda bırakılmıştı. 2009’da Kongo ve Ruanda askerlerinin ortak operasyonuyla General Nkunda tutuklanarak yargılanmış ve hapse mahkûm edilmişti. Gerek Nteganda ile gerek Nkunda’nın tecavüz, saldırı, çocuk askerleri kullanmak gibi benzer suçlarla itham edilmekte; fakat her iki general arasındaki fark, Nteganda’nın doğrudan Ruanda tarafından desteklenmesidir. Belki bir süre sonra Nteganda da tutuklanacak ve savaş suçları mahkemesinde yargılanarak hapse atılacak, fakat bu kriz hiç bitmeyecek ve  küresel aktörlerin desteğiyle yeni Nkunda, Nteganda’lar çıkararak devam edecektir.

Sonuçta kazanan yine küresel güçler oldu. Son bir aydır Congo’daki çatışmaları medyaya taşıyan ABD, Çin gibi küresel güçler şiddetin kendi menfaatlerin bir uzantısı olarak ortaya çıkmadığını kanıtlamak isteyerek savaşın bu kıtaya has bir sorun, kendilerinin de bu şiddet sarmalına son vermek isteyen barışseverler olduklarını göstermeye çalıştılar.

Bu savaş bir Kongo’nun iç savaşı gibi görünse de küresel güçlerin bir savaşı olduğu çok açık. Doğu Kongo halkı bir gün daha fazla hayatta kalabilmek için mücadele ederken, küresel güç odakları ve onların şirketleri bu insanların ellerinden doğal kaynaklarını almakla birlikte canlarını da istiyorlar. Barışın gerçekleşmesi için hiçbir adım atmayan 2003’ten beri bölgede konuşlandırılan 18 bin BM Barış Gücü (MONUSCO) askerlerinin sayısının artırılmak istenmesi, bu çığırtkanlığın bir kanıtı değil mi?

İbrahim Tığlı- Dünya Bülteni

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap