601) BUGÜNÜ ŞİRİN GÖSTERMEK İÇİN GEÇMİŞE SÖVÜLMEZ
Yayin Tarihi 20 Şubat, 2012
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ
BUGÜNÜ ŞİRİN GÖSTERMEK İÇİN GEÇMİŞE SÖVÜLMEZ
İnsan yığınlarının Millet olma olgunluğuna ulaşmaları öyle birilerinin zannettiği kadar kolay olmamış ve insanlar tesadüfen de bir araya gelmiş değillerdir. Millet olabilmek için veya millet olarak adını tarihin kayıtlarına geçebilmek için bir takım uydurma veya suni payandalardan daha çok bir takım milli orijinlere ve milli ortak paydalara ihtiyacınız olur.
Hiçbir insan topluluğu biz milletiz demekle millet olamazlar. Millet olabilmek için her şeyden önce o topluluğun ortak bir anlaşma dilini geliştirmiş olmaları, ortak bir tarih şuuru ve bilinci etrafında kaynaşmaları, aynı ortak hedeflere ve inanç iklimlerine kilitlenip ortak ideal ve ülkülere yönelmeleri şarttır.
Konuşma dilleri ayrı olan, ortak bir tarih şuuru geliştirememiş bulunan, ideal ve inanç birlikteliği olmayan bireylerden meydana gelen insan topluluklarına millet demek sosyoloji bilimine tezat teşkil eder.
Temel ortak paydalar diye işaret ettiğimiz; aynı dili konuşmak, aynı tarih şuuru içinde bilinçlenmiş olmak. Aynı ortak ülkülere gönül verip aynı inanç atmosferi ve kültür normları içerisinde şekillenip biçimlenmiş bulunmak millet olabilmenin her ne kadar ortak temel paydaları ise bir o kadar da bu ortak paydalar düzleminde vücut bulacak bir takım tali ortak paydalar geliştirip toplumun kaynaşmışlığını zenginleştirmek de milli devletlerin temel esprilerindendir.
Bu konularda çağımız insanı çok ciddi tehditler altındadır. İlahi dinlerin istikametini bozmaktan alında, milletlerin veya milli devletlerin kimyasını bozmaya varıncaya kadar çok sinsi, sinsi olduğu kadar da acımasızca kurgulanmış akıl oyunlarıyla karşı karşıyayız. Milli duruş yerine enternasyonal dürüşü tercih edenler, milli devlet yerine globalleşmeyi yeğleyenler, hercümerç olmuş olan dünya düzensizliğini yenidünya düzeni diye alkışlayanlar hiç tereddüt etmeden iddia ediyorum ki, ya aldatılmış gafillerdir yada ihanet erbabıdırlar
Millet olarak varlık sürdürebilmemiz için konuşma dilimiz, ortak tarih şuurumuz, ortak hedeflerimiz, ülke bütünlüğümüz milli orijinlerimiz hepsi vazgeçilmelerimiz arasında yer alacağı gibi istiklal marşımız, andımız veya Atatürk’ün gençliğe hitabet metinleri de ortak paydalarımızı takviye eden veya pekiştiren simgelerimiz veya kültür damgalarımız olarak yaşatılmak zorundadır.
Bugün istiklal marşından rahatsız olanlar yarın Bayrağımızdan gocunur hale gelirler. Bugün Andımızı duyduğunda kuduranlar yarın bu milletin adının anılmasını bölücü bir yaklaşım olarak yorumlayacak kadar soysuzluk illetine düşerler. Bugün Atatürk’ün gençliğe hitabesinden hoşnut olmayanlar yarın Yunustan da, Mevlana’dan da, Şeyh Edebali’den de kolaylıkla koparak başkalarını kendilerine model seçerler ve bu illet yüzünden de kendi öz benliklerine yabancılaşıp küçük düşerek resmen küresel köleler haline gelirler.
Son zamanlarda küresel mikropların etkisinde kalan birçok kimse” biz dünyanın nere gittiğini görüyoruz, gayretlerimizi ve stratejilerimizi de o istikamette yapıyoruz” diyorlar. Bu insanlar bu ifadeleriyle güzel Türkçemizi çok kötü kullanıyorlar. Dünyanın bir yere gitmesi başka şey, dünyanın bir yere getirilmeye çalışılması çok daha başka bir şeydir.
Bu evreni bize bahşeden yüce kudret bu alemin kendi döşediği raylar üzerinde ebediyete akıp gitmesini istemişlerdir. Bu istikamette seyredecek her yolculuk insanlar için bir rahmettir. Ancak; ilahi takdirin işaret ettiği çizgiler dışında bir takım Nemrut veya Firavun artmalarının döşedikleri raylar üzerinde dünya trenini yolculuğa zorlamak ilahi buyruğa isyan olduğu için çok daha başka bir şeydir.
Biz şimdi bu pencereden bakarak bu iki ifadeden birisini tercih etmek durumundayız. Dünyanın gitmesi gereken veya dönmesi gereken yörüngede döndüğünde biz bu dönüşe uymayı kulluğumuzun gereği sayarız. Ancak; dünya gemisini bir takım zorlamalarla veya şeytanı akıl oyunlarıyla bazı şeytanlar farklı güzergahta yolculuğa zorluyorsa bizler bu yolculuğa karşı durmakla da kulluk görevimizi yerine getirdiğimize inanırız.
Şimdi bu noktadan bugünkü dünyanın dönüş yörüngesine baktığımız zaman hiçbir inanmış kul bu yörüngeyi onaylayamaz veya bu yörüngeye uyum arayışlarına giremez. İnanan insanlar için tek çare insanoğluna yeni bir dünya müjdelemek veya insanoğlunun önüne yeni bir takım raylar döşemektir.
Çağın ebucehilleri, firavunları, nemrutları söz birliği etmişçesine koskoca bir insanlığı Tek Bayrak- Tek Din- Tek Millet haline getirmeyi tasarlamışlar ve insanlığı böylesi bir zoraki dönüştürmeye mahkum etmenin peşindedirler. Bu süreçte ülkeleri yönetenlere düşen görev bu gidişin önünü kesecek olan milli devletlere, milli ülkülere, milli orijinlere yakın durmaktır.
Eğer bir yerlerde bahse konu olan milli çizgilere, milli renk ve milli orijinlere karşı durulup bu kıymetlerin içleri boşaltılmaya çalışılıyorsa hiç tereddüt dahi etmeden orada bir takım şeytan değirmenlerinin döndüğüne, küresel eşkıyalara hizmetkarlık edildiğine hükmedebilirsiniz.
Biz bütün iyi niyetlerimizi kuşanarak buradan ülkeyi yönetenlere sesleniyoruz. İçinde bulunduğumuz süreç Andımızla veya Atatürk’ün gençliğe hitabetiyle ilgilenilecek bir süreç değildir. Bu süreç bizzat bu ortak paydalarımıza sıkı sıkıya sarılmamızı gerektirmektedir.
Küresel rüzgarlarla yelkenlerini şişiren, yenidünya düzeni ninnileriyle sarhoş düşen, bugünü şirin göstermek için geçmişe ait olan her şeye savaş açanlar çok ciddi bir yanılgı ve aldanış içerisindedirler. Bir yanda bizim anlımız Anadolu rüzgarlarıyla serinlemiştir diyeceksiniz, diğer yanda Anadolu iklimiyle hiçbir zaman buluşamayacak olan Atlantik ötesi rüzgarlarla ciğerlerinizi şişireceksiniz.
Emin olun ki, o ciğerleriniz gün olur hasta düşer ve tedavi olmanıza daha sonra Anadolu’nun o tertemiz havası dahi yetmez. Lütfen silkinelim, titreyelim ve kendimize gelelim. Geçmişle savaşmaktan vazgeçip geleceğe kendi rotamız istikametinde hep birlikte millet olarak ve millet kalarak yürüyelim.
Bugünleri şirin göstermek için geçmişe sövme gafletinden mutlaka kurtulmalıyız. Bu hastalık cüzam hastalığı kadar tedavisi zor olan bir ruh ve gönül hastalığıdır. Bu mikroplar her sağlıklı bünyeye bulaşmış veya o bünyeleri bir ölçüde tahrip etmiş de olabilir. Bu hastalığa yakalananlar siyası taassup ve körlükleri yüzünden hastalıklarının farkında da olmayabilirler.
Hastalığı teşhiste gecikmek veya zamanında tedavi yolları geliştirememek milletler için felaket, yenidünya ağaları için ise bulunmaz bir ganimet olur. Allah herkese ruh ve gönül sağlığı yanında bu milletin ortak paydalarına, milli orijinlerimize bağlı olmayı da nasıp eyler inşallah.
Seyfullah FIRAT
http://www.kackargazetesi.com/yazar_1114__BUGUNU-SIRIN-GOSTERMEK-ICIN-GECMISE-SOVULMEZ.html
Yorumlar
Yorum yap