956) Avrupa’nın Zihin Haritası
Yayin Tarihi 5 Nisan, 2018
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ
Avrupa’nın Zihin Haritası
Son dönemde Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında giderek tırmanan dış politik gerilimi, Kıta ülkelerinin iç politik dinamiklerindeki iniş çıkışlara ve/ya günübirlik politik manevralara indirgemek doğru değildir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda ortaya koydukları bekletme ve sürüncemede bırakma politikalarının ardında yatan saikleri küresel iktidar yapıları ve sistemsel dönüşümler üzerinden okumak/anlamlandırmak daha doğru olacaktır. Bu küresel iktidar yapısı, Avrupa-merkezci egemenlik tasavvuruna dayalı düzen inşasının bir fetih ideolojisi ile batı dışı toplumları hegemonyası altına alma biçiminde tecelli etmiştir. Yaşanmakta olan kriz/ler/in boyutlarını görebilmek adına, söz konusu küresel iktidar yapısının zihin haritasını çözümleyici yeni kavramsallaştırmalara ihtiyaç duyduğumuz aşikârdır.
M. Hardt ve A. Negri, bu çözümleme için ‘emperyalizm teriminin yetersizliği’ teziyle, ‘karma bir kuruluş yapısına sahip olan’; herhangi bir ‘iktidar merkezi bulunmayan’ ve ‘dışarısı olmayan’ ‘imparatorluk’ kavramsallaştırmasını önermektedir. Yeni iktidar yapılanmasında özgül ağırlığını yitiren Avrupa’nın egemenlik-iktidar kaybının ortaya çıkardığı akıl tutulmasının yansımalarına tanıklık etmekteyiz. Avrupa-merkezci kolonyalist bir proje olarak geliştirilen modern egemenlik, Batı dışı dünyayı ‘tahakküm’ altına alma amacını gütmüştür. Tahakküm altına alınan ‘öteki dünya’ ‘negatif bir inşa’ ile kurgulanmıştır.
Ortak din, kültür, tarih ve/ya coğrafya üzerinden yalıtılarak inşa edilmiş olan Avrupa kimliği yıkıma uğramıştır. Avrupa-merkezci kolonizasyonel zihin dünyasının ‘Avrupa uzamından dışladığı’ ‘üçüncü dünya’ ideolojisi çökmüştür. ‘Üçüncü Dünyayı/Ötekini’ bir heyula olarak muhayyilesine kodlayan zihin yapısı miadını doldurmuştur. Üretilen ‘şark’ muhayyilesi üzerinden değersizleştirilen ‘öteki’ dünyaya dönük ‘uygarlık fethi’ (batı emperyalizmi) merkezî gücünü yitirmiştir. Kurgulamış olduğu sosyo-politik sistemin tolerans eşiği kaybolmuştur. Yalnızca maddi değil, biçimsel farklılaşmalara da tahammül etme kabiliyetini yitirmiştir. Batı dışı toplumlara yönelik oluşturulan tahayyülün küresel medya pazarında kullanım değeri etkisini kaybetmiştir. Farklılaşma, çoğulculaşma ve çeşitlilikten ürken Avrupa, steril bir etnik, dinsel ve sosyo-kültürel uzam istencini sürdürmektedir.
Yaşlanan Avrupa’nın heterojen kültürel yapılanmalara ve çeşitlenip çoğalan siyasal entitelere karşı ortaya koyduğu reaksiyoner tutumun her geçen gün sistematik bir politik perspektife ve pratiğe dönüştüğü görülmektedir. Nitekim sosyal demokratlarla birlikte diğer siyasal eğilimleri de etkisi altına alan aşırı sağcı söylemler, Avrupa’nın toplumsal muhayyilesinde travmatik hasarlara yol açmaktadır. Toplumsal refahı, istikrar ve kamusal güvenliği çoğulcu toplumsallığın inşasına imkân sağlayacak bir yapı olan demokrasi düzeninden derin sapmalara tanıklık etmekteyiz. Farklı etnik, dinî ve kültürel kimliklere karşı geliştirilen arınmacı otoriteryen apolitik tutum, Avrupa’nın yıkıcı tarihsel hafızasının canlanmasına yol açma tehlikesine sahiptir.
Sosyal, ekonomik ve politik sisteme aşırı güvensizliğin giderek kökleştiği Avrupa’da siyasal eğilimin dramatik biçimde radikal bir kopuşa doğru savrulması, tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. Bu radikal politik kayma, Avrupa siyasi figürlerinin güvenlik ve göçmen politikalarındaki ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı söylemleri ile güç kazanıyor ve bu krizin derinleşmesine zemin hazırlıyor.
İçinde bulunmuş olduğumuz çağ bir kopuş çağıdır. Tarihsel derinliği içerisinde inşa edilen hegemonik düzenin kurucu yapıları veya kaleleri birbiri ardı sıra düşüyor. Ulus devlet, modern egemenlik ve iktidar kavramları çözülüyor. Bütün dinamikleri ile bu kopuş çağının yaşlı kıtası olan Avrupa, giderek sosyal refah, istikrar, güven ve değer yitimi ile yüzleşiyor. Ekonomik, sosyal ve kültürel bunalımları, çözümlenemez yapısal sorunlara doğru evriliyor. Bu türden bunalım ve kopuş dönemleri/çağları, tarihte yeniden yapılanmalara ve kurucu inşalara yol veren birtakım yıkımlara (savaş gibi) yol açabiliyor.
Artık, değersizleştirici bir dil ile yerküreyi kategorize eden zihin dünyası miadını doldurmuştur! Emperyal küresel iktidar, merkezini, yönetsel aklını ve tüzelleştirdiği düzenin değerlerini yitirmiştir! Bütün bu küresel yıkım tablosunun karşısında Türkiye, tayin edici aklı vicdan ve adalet olan çoğulcu bir dünya tahayyülü ile insanlığa sesleniyor!
Prof. Dr. Muharrem KILIÇ
Yorumlar
Yorum yap