9) SATUK BUĞRA HAN DESTANI
Yayin Tarihi 28 Şubat, 2009
Kategori TÜRK VE DÜNYA DESTANLARI
Büyük Türk İmparatorluğunu, 840 yılından itibaren devralmaya başlayan Karahanlıların 1212 (1240) yıllarına kadar devam eden hanedanlığı esnasında en önemli ve muhakkak ki dünya tarihinin seyrini değiştiren büyük hadise Türklerin İslam dinini kabul etmiş olmasıdır.
940 yılı civarında Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han zamanında vuku bulan bu dünya çapındaki hadise, dünya üzerindeki büyük tesiri dercesinde Karahanlılar arasında da destani bir havaya bürünmüş ve Satuk Buğra Han etrafına gelişen bir destan meydana gelmiştir.
Türklerin İslam Dinini kabul edişleri ilahi bir ilhama bağlamaya çalışan Satuk Buğra Han Destanının çok kısa bir zamanda geliştiği, İslamiyetten önceki Türk Destanlarından da aldığı ana motiflerle daha da zenginleşerek tesbit edilen yazılı şekle geldiği söylenebilir.
Aynı zamanda bu gün bile Kaşgar yakınlarındaki Artuç kasabasında bulunan mezarı bir ziyaretgah mahalli olan Satuk Buğra hayatını, destani bir hava içinde anlatan Satuk Buğra Han Destanı Tezkire-i Buğra Han adlı bir eserde kayıtlıdır.
Bu eserin muhtelif el yazmaları vardır.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Miraç esnasında, diğer bütün peygamberleri de görür. Aralarından birini tanıyamanz ve Cebrail Aleyhisselelama o zatın kim olduğunu sorar. Cebrail de:
–Bu zat Peygamber değildir, der. Bu zat, sizin ruhunuzu Ulu Tanrıya emanet ettiğiniz günden üç yüzyıl sonra yer yüzüne inecek ve sizin dininizi Türkistan da yayacaktır.
Cebrail Aleyhisselamın bu cevabı üzerine Hazreti Muhammed çok sevinmiş, Miraçtan sonra, gece gündüz bu mübarek ruh için dua etmeğe baslamıştı. Tabi bu arada, bu mübarek zattan sahabelerine de bahsetmiş ve sahabelerinin bu zatın ruhunu görmeği istemeleri üzerine Hazreti Muhammed de dua ederek Miraç esnasında gördüğü zatın ruhunun görünmesini arzulamıştı.
Hazreti Muhammed’ in duası üzerine birden karşılarında kırk silahlı atlı belirdi. Selam verip yaklaştılar. Bu atlılar, başlarında Satuk Buğra Han’ ın bulunduğu kırk arkadasının ruhu idi.
Yıllar geçtikten sonra, Kaşgar Hükümdarının bir oğlu dünyaya geldi. Adını Buğra Han koydular. Buğra Han’ ın doğduğu gün büyük zelzeler oldu. Su kaynakları kurudu. Buğra Han’ ın büyüdüğü zaman müslüman olacağını falcılar anladılar.
Bunun üzerine de onun öldürülmesini salık verdiler. Fakat annesi oğluna kol kanat gerdi; falcıların yalan söylediğini iddia etti. Şayet bir gün gelir falcıların dediği çıkar ve Buğra Han büyüdüğü zaman müslüman olursa, onun o gün öldürülmesini istedi. Böylece de oğlunun öldürülmesini önlemiş oldu.
Satuk Buğra Han, on iki yasına gelince kırk arkadası ile birlikte ava çıktı. Bir tavşanı kovalamağa basladı. tavsanı kovalamağa o kadar dalmıstı ki arkadasalarından ayrıldığını farketmedi.
Tavşanı bir müddet kovalayan Satuk Buğra Han, bir müddet sonra hayvanın şekil değiştirdiğini hayretle gördü. Gerçekten de kovaladığı tavşan bir ihtiyar adam kılığına girmişti. Satuk Buğra Han bu zatın Hızır Aleyhisselam olduğunu anladı. ve onun verdiği dini nasihatları ve öğütleri can kulağı ile dinledi.
Bundan bir müddet sonra, zamanı gelince Satuk Buğra Han’ ın babası öldü. O zamanki Türk adetlerine göre annesi de, Satuk Buğra Han’ ın amcası ile evlendi.
Fakat bir gece Buğra Han amcasını İslam dinine davet etti. Amcası kabul etmedi. Bunun üzerine yer yarıldı ve yarılan yere Buğra Han’ ın amcası gömülüp kayboldu. Amcasının bu şekilde ölmesi Satuk Buğra Han’ ın hükümdar olması demekti çünkü tahta geçecek baska bir kimsesi yoktu. Ve Satuk Buğra Han hükümdar oldu.
Hükümdar olur olmaz da Türk Ülkesinde İslamiyeti yaymağa başladı. Bütün savaşları kazanıyordu. Savaşlarda ağzından çıkan ateşler bütün kafirleri yakıyordu. Kılıcını düşmana çevirince kılıcı kırk adım birden uzuyordu. Bu yüzden bu kılıcın korkusu dört bir yanı doldurmuş, düşmanlarını sindirmişti.
Öyleki, Satuk Buğra Han doksan yasına geldiği zaman ülkedeki bütün Türkler Müslüman olmuştu. Amuderya kıyılarından güneyde Kış Kezek taraflarına ve kuzeyde Karakum’ a kadar yayılan olanlarda herkes islam dinine girmisti. Bu da yetmeyince Çin ile savaşıp İslamiyeti oraya kadar yaydı. Ondan sonra Satuk Buğra Han ilahi bir emir aldı. Bu emre uyarak Kaşgara döndü ve orada öldü.
Dört kızı vardı. Bunlardan ikincisinin adı Alanur idi. Alanur bir gün evinin önünde gördüğü bir arslandan korkarak bayıldı. Ayıldığı zaman bir çocuğu olduğunu anladı. Doğan çocuğa Ali adını verdiler Hazreti Ali gibi Allah’ın Arslanı olduğundan bu adı verdiler.
(Satuk Buğra Han destanının, Buğra Han’ ın kızı Alanur’ un gebe kalması, değisik bir, el yazmasına göre de: Cebrail’ in getirdiği bir ışığın Alanur’ un ağzına akması sonucudur. Bu bir damla ışıktan doğan Alanur’ un oğlu, Hazreti Ali gibi bir Allah’ ın Arslanı olduğundan, Seyyid Ali Arslan Han adını almıştır.)
ABDÜLKERİM SATUK BUĞRA HAN’IN KABRİ
Yorumlar
“9) SATUK BUĞRA HAN DESTANI” yazisina 6 Yorum yapilmis
Yorum yap
Dünyanınseyrini değiştiren olaylardan biridir. Bana sorarsanız Türklerin müslüman olması bile bir çağı kapayıp başka bir çağı açmak demektir. Sonraki senelerde Türkler milli şuğurunu, kültürünü ve onurunu müslümanlıkla birlikte ikiye katlamışlardır. Hayattaki amaç ve gayeleri sadece kültür yaymak ve varolmak için genişlemek olan Türkler artık cihat yapmak ve İslamı yaymayıda kendilerine görnev bilmişlerdir. Nihayetinde ise İslamın asıl halifeleri olmuşlar, Dini ve bir çok ahlaki öğretilerde Araplar gerilerken, Türkler bunları yaymış, savunmuş ve geliştirmişlerdir. Her ne kadar İslam arabistanda doğmuş olsada, Allah İslamı en saf haliyle Türklere emanet etmiştir. Bu üstte okuduğumuz Hadis ile de apaçık ortadadır. İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası Türklerin kültür ve ahlaki yaşamlarında hiç bir zaman gerileme ve yobazlaşma olmamıştır, devamlı kendimizi geliştirmiş, savunmuş ve önümüzdeki her engeli yıkarak varolma mücadelesi vermişizdir. Bunu sağlayan en büyük değerimiz ise şu zamanlara kadardır milli şuurumuzu kaybetmeden, milli birlik olmaktır. Bizi bağlayanın esasen sadece kan, kafatası, din olmadığını bilip Türk kimliği, dili, kültürü ile bir büyük aile olduğumuzun bilincinde olmamız olmuştur. Şu senelere kadar…
Evet kardeşim Türk milleti olarak bizler dinimizin üzerine düşen görevleri layıkıyla yerşne getirdik ançak şu bir gerçekki geçmişten gelen ebedi eserlerımız bizlere okutulmamaktadır bunalar genel geçer ifadelerle bize tanıtılmaktadır buna en büyük örnek Kutadgu Bilig eseridir bu eserin içeriğini Türkiyede bizlere öğretmiyorlar bunun gibi diğer eserlerde yüzeysel kalıyor öyleki içerikte din vardır, gerçeklerimiz vardır…
*HER BAKIMDAN ÜSTÜNÜZ.DİNİMİZLE,KİMLİGİMİZLE.
-DÜNYADA BASKA NE İSTENEBİLİRKİ?BU İKİSİNDEN YÜCE,DÜNYADA NE MİLLİYET NEDE DİN VAR.
Efsane ve gerçekleri karıştırmamak gerekir.
Efsanelerin millikültürümüzdeki yeri önemlidir, bu ayrı konudur.
“Abdülkerim Satuk Buğra Hanın, bir gece rüyasından sonra müslüman olması ve bütün tebaasını islam yapması” hadisesinde yoğun derece hurafe kokmaktadır.
Tarihi, bütün gerçekleriyle öğrenmek mecburiyetindeyiz.
Orta Asya Türklüğünde Arap-Emevi zulmü ve katliamını gözardı edemeyiz.
Belki bu zulüm olmasa, İslamla şereflenmek daha erken olacaktı.
Evet; Türklerin İslamı kabulu, yeni bir çağ başlangıcı olacak kadar önemlidir.
Türkler Müslüman olmalıydı.
Haşa; Allah bilmiyor mu bu işin Araplarla olmayacağını.
Paylaşım için teşekkürler. Sunum hazırlarken müsaadenizle buradaki bilgilerden de yararlandım. Emeğinize sağlık. İyi çalışmalar…
UNUTMAKI KArDESIM imtıhan dunyasındasın unutma yaradan herseyı onceden bılmektedır unutma kardeşım