876) Fransa’nın Cezayir İşgali ve Soykırımı
Yayin Tarihi 5 Ağustos, 2015
Kategori TÜRK DÜNYASI
FRANSA’NIN CEZAYİR İŞGALİ ve SOYKIRIMI
1830 yılında işgal ettiği Cezayir topraklarını tam 132 yıl boyunca sömüren ve insanlık tarihinin en büyük soykırımlarından birini gerçekleştiren Fransa, Cezayir’in 1954 yılında bağmsızlık mücadelesinin başlatılması üzerine 1.5 milyon insanı katletti. Cezayir’in tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını gaspederek zenginleşen Fransa, 1962 yılında bu topraklardan ayrılırken geriye 132 yıllık işgal sürecinde katlettiği 5 milyon masum insan ve harap olmuş bir ülke bıraktı. Bağımsızlık kazanıldığında 2 milyon insan toplama kamplarında bulunuyordu, yarım milyon insan komşu ülkelere sığınmıştı, ekonomi çökmüştü ve halkın % 80’i okuma-yazma bilmiyordu.
Osmanlı Hakimiyetinden Fransız İşgaline
1514 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Cezayir, üç yüz yıl barış ve huzur içinde yaşadıktan sonra, sömürgeci güçlerin dünyanın dört bir yanında sürdürdükleri işgal hareketinde Fransa tarafından 1830 yılında işgal edildi. Bu tarihten itibaren 1962 yılına kadar devam eden sömürge döneminde Cezayir halkı sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan yok edilmeye çalışıldı. 19. yüzyılın başlarından itibaren Cezayir’i sömürgeleştirmek için fırsat kollayan Fransa, aradığı bahaneyi 1827 yılında buldu. Cezayirli Dayı Hüseyin Paşa’nın, bir görüşme esnasında Fransa’nın Cezayir Konsolosu General De Faulle’e elindeki yelpazeyle vurarak kovmasını, ülkesinin şahs-ı manevisine yapılmış bir hakaret kabul eden Fransa, Cezayir’i denizden kuşattı ve üç yıl süren çatışmaların ardından 5 Temmuz 1830’da Cezayir Limanı’na asker çıkardı. Kısa bir süre sonra da Osmanlı bayrakları indirilerek yerlerine Fransız bayrakları asıldı. Fransa bu süreçte bazı bölgeleri kolayca ele geçirirken, bazılarında ise direnişle karşılaştı ve uzun yıllar devam eden çatışmalar yaşandı. 1830 yılından itibaren Fransa’nın kendi iç işlerindeki sıkıntılar ve Cezayir topraklarındaki direniş nedeniyle ağır ilerleyen işgal, özellikle Osmanlı’nın bölgedeki hakimiyetinin sona ermesinden sonra öne çıkan ve Fransız işgal kuvvetlerine karşı direnişi yöneten Emir Abdülkadir ve Emir Ahmed’in mücadelesi sebebiyle uzun yıllar tamamlanamadı. Emir Abdülkadir’in 1847 yılında Fransız güçleri tarafından ele geçirilmesinden sonra, Cezayir’deki direniş de neredeyse tamamen son buldu. Bu tarihten sonra işgali ülke çapına yayan Fransa 1857 yılında tüm Cezayir’in kontrolünü ele geçirdi. Yaklaşık 30 yıl süren bu çatışmalarda pek çok yerleşim birimi yok edilirken binlerce masum sivil de acımasızca katledildi.
‘Arap Büroları’ ve ‘Yerli Kanunu’ ile Yönetilen Cezayir
Fransa Cezayir’i 1830-1870 yılları arasında ‘Arap Büroları’ adı verilen teşkilatla, halkı baskı altında tutarak Fransa’nın sömürgeci politikalarını uygulamaya koyan askerî bir idare ile yönetti. Daha sonra Cezayir, Paris’teki İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Askerî idarenin kalkmasının ardından 1871’de 200’e yakın kabile ülkenin tamamına yayılan bir isyan hareketi başlattı. 1881’de Sidi Şeyh liderliğinde kabileler ayaklandılar. İşgalci Fransa bu isyan hareketlerini kanla ve şiddetle bastırma yoluna gitti. 1884’te bastırılabilen isyanlar esnasında yine yerli sivil halktan binlerce kişi öldürüldü. Bu süreçte yargı organları lağvedildi, zaten işlemeyen temel hak ve hürriyetler tamamen yürürlükten kaldırıldı ve ‘Yerli Kanunu’ (Code de L’indigénat) adı verilen zulüm kanunları resmî olarak yürürlüğe koyuldu. 1919 yılına kadar devam eden bu süreçte Fransızlar çoğunluğu Fransız kökenli Avrupalı göçmenler lehine gelişecek bir toplumsal yapı kurmak için çalıştılar. Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanlardaki tüm gelişmeler Cezayir halkının aleyhine gelişti. Bu sebeple halkın bir kısmı çareyi Cezayir’den ayrılmakta buldu. Bu şekilde vatanlarından ayrılanların sayısı 20. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde yarım milyona ulaştı.1
Bağımsızlık Hareketinin İlk Nüveleri
Fransa’nın sömürge politikalarından iyice bunalan Cezayir halkı, 1.Dünya Savaşı’nın hemen ardından, 1919’da millî bağımsızlık hareketinin ilk nüvelerini verdi. İşgalin ilk yıllarında Fransızlara karşı başarılı bir mücadele veren Emir Abdülkadir’in torunu Emir Halid’in öncülüğünde 1920 yılında kurulan ‘Jeune Afrique’ teşkilatı, hak ve özgürlükler konusunda eşitliğin sağlanması, İslamî kimliğin yeniden kazandırılması, halkın seçimlere katılabilmesi ve Fransa parlamentosuna temsilci gönderebilmesi için mücadele etti; ancak Emir Halid’in 1923 yılında Cezayir’den sürgün edilmesi ile hareket dağıldı. Ancak bu hareket daha sonra sürdürülecek bağımsızlık mücadelesi için atılan önemli bir adım oldu. 1926 yılında Mesalî el-Hâc’ın başkanlığında kurulan ve Cezayir halkının taleplerini dile getiren ‘Necmetü Şimali İfrıkiyye’ de faaliyetlerine ancak üç yıl devam edebildi ve 1929 yılında kapatıldı. Onun yerine aynı yıl kurulan ‘el-İttiahadü’l-Vatan li-Müslimi Şimali İfrıkiyye’, 1937 yılında ‘Hizbü’ş-Şabi’l Cezairi’ye dönüştü fakat bu parti de İkinci Dünya Savaşı sırasında dağıldı. 1920’li ve 30’lu yıllarda mücadele veren benzer hareketlerin en önemlisi, hiç kuşkusuz, aynı zamanda ‘Cemiyetü’l-Ulemai’l-Müslimin’in de kurucusu ve başkanı olan Abdülhamid b. Badis’in başlattığı güçlü harekettir. Ülke çapında kabul gören ve oldukça etkili olan bu hareket, Badis’in 1940 yılındaki vefatı nedeniyle sonuçsuz kalmışsa da, Cezayir halkının uyanışında Abdullah Bin Badis’in yanısıra, eserleri ve düşünceleriyle Malik Bin Nebi’nin büyük katkısı olmuştur. Bu süreçte daha ılımlı bir çizgide yer alan Ferhad Abbas, 28 müslüman temsilci ile birlikte imzaladığı ‘Beyanü’l-Cezairi’ (Cezayir Bildirisi) ile Cezayir halkının Avrupalı azınlıklar karşısında eşit haklara sahip olması ve temel hak ve hürriyetlerin iade edilmesi noktasında önemli rol oynadı. 1946’da ‘İttihadü Ensari’l-Beyani’l-Cezairi’yi kuran Ferhad Abbas, bu süreçte etkili oldu.
Setif ve Guelma Katliamı
Fransa, İkinci Dünya Savaşı sırasında, diğer sömürgeleri gibi Cezayirli onbinlerce insanı da zorla cephelere sürdü ve hiçbir alakalarının olmadığı bir savaşta onbinlerce Cezayirli hayatını kaybetti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Cezayir halkında giderek daha baskın biçimde hissedilmeye başlayan bağımsızlık düşüncesi, Fransa’nın savaştan büyük yaralar da alması sebebiyle günyüzüne çıktı. 8 Mayıs 1945’te, Fransa yüzünden içine sürüklendikleri İkinci Dünya Savaşı’nın bitişini kutlayan Cezayir halkının, ‘Müslümanlar Uyanın!’ pankartları ve Cezayir bayrakları taşıması üzerine, Fransız sömürge güçleri yine şiddete başvurdu. 8 Mayıs 1945’te gerçekleşen Setif ve Guelma Katliamı’nda, halkın üzerine ateş açıldı ve 45 bin kişi katledildi. Bu katliam sırasında Fransız kuvvetleri, savaş uçakları ve tank gibi ağır silahlar kullandı. Önceleri ölü sayısının 1.500 olduğunu iddia eden Fransa, katliamın boyutlarının netleşmeye başlaması üzerine rakamı 20 bine kadar arttırdı. Bu katliam sırasında Fransız askerler dışında, Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgelerinden topladığı kıta yerlisi Fransa askerleri de yeraldı. Günlerce devam eden bu katliam sırasında, Fransız sömürge kuvvetleri tarafından oluşturulan ‘İnfaz Timleri’, insanları toplu halde kurşuna dizdi ve katledilen binlerce insan bizzat halka kazdırılan toplu mezarlara atıldı. İkinci Dünya Savaşı boyunca Almanya’ya karşı Fransa kuvvetlerinin safında savaşmak zorunda bırakılan Cezayirliler, savaşın bittiği gün başlayan bu katliamla ‘ödüllerini’ almış oldular. Aralarında bağımsızlık mücadelesinin önemli isimlerinden Mesali el-Hac’ın da bulunduğu binlerce kişi de tutuklanarak hapse atıldı, siyasi örgütler kapatıldı. Bu olaylar halkın öfkesinin artmasını ve bağımsızlık mücadelesinin hızlanmasını sağladı.2
Milli Mücadele ve Bağımsızlığa Giden Yol
Fransa’nın 1948 yılında Marshall Planı’nı kabul etmesi ve bir yıl sonra da NATO’ya üye olması Cezayir’deki şartları daha da kötüleştirdi. Özellikle ABD şirketlerinin Cezayir’de petrol ve diğer yeraltı kaynaklarını arama yetkisi almasıyla birlikte ülkede Amerikan sermayesi artmaya başladı. Bir taraftan Fransa’dan ithal edilen mallar nedeniyle zorlanan yerli ekonomi, ABD’nin bölgeye el atmasıyla birlikte iyice çıkmaza girdi. Fransa’nın Cezayir’den vazgeçmeyeceğini ortaya koyan politikalarını devam ettirmesi üzerine halk 1954 sonlarında silahlı mücadeleye başladı. Bu tarihten itibaren farklı örgütlerle, farklı isimlerin önderliğinde ülke sathına yayılarak devam eden bağımsızlık mücadelesi 1962 yılına kadar devam etti. Bu süreç, Fransız sömürge güçlerinin barbarca uygulamalarına ve 1.5 milyon insanın ölümüne sebep oldu. Halkın silahlı mücadele başlatması üzerine Ağustos 1955’te olağanüstü hal ilan eden Fransa, bölgeye yüzbinlerce asker yığdı ve tam bir tecrit uyguladı. Tüm dünyada Fransa’nın yaptığı soykırım halklar nezdinde büyük tepkiyle karşılanırken, devletler nezdinde Fransa ile ilişkilerini bozmak istemeyen pek çok ülke Cezayir’de yaşananları görmezden gelmeyi tercih etti. Hava, kara ve deniz sahasını kontrol ederek, 2000’li yıllarda İsrail’in Gazze’de uyguladığı ablukaya benzer bir politika izleyen Fransa, Cezayir’e temel ihtiyaç malzemelerinin girmesine dahî izin vermedi. Fransa bütün bu acımasız uygulamalarını hayata geçirirken kendi askeri kuvvetlerinin yanısıra NATO birliklerini de kullandı. Ayrıca Vietnam’da görev alan Fransız paraşütçüler bölgeye sevkedildi ve bütün Cezayir kana bulandı; binlerce insan uçaklardan aşağıya atılarak katledildi. Tarihin pek az döneminde görülen bu vahşi uygulamalarla, Fransa’nın Cezayir topraklarındaki bağımsızlık mücadelesini engellemek adına giriştiği soykırım sürecinde sadece birkaç yıl içinde 1.5 milyon insan hayatını kaybetti.
Fransa, Cezayir halkının bağımsızlık mücadelesini önceleri küçümsedi ve direnişçileri ‘bir avuç asi’ olarak tanımladı. Ancak bağımsızlık mücadelesinin başarılı sonuçlar alması üzerine, 1955 yılında 200 bin olan Cezayir’deki Fransız askeri sayısı, birkaç yıl sonra 800 bine kadar çıktı. Bağımsızlık mücadelesinin sürdüğü yıllarda Fransa, silahlı mücadele sürdüren direnişçilerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle yüzlerce köyü bombaladı, onbinlerce insanı toplama kamplarına mahkum etti. Bu kamplarda binlerce insan hayatını kaybederken yüzbinlerce insan canını kurtarmak için Fas ve Tunus’a göç etmek zorunda kaldı. Fransa, Cezayir’in Fas ve Tunus ile bağlantısını kesmek için sınırlara mayın döşedi. Bu mayınların sayısının 3 milyon civarında olduğu bilinmektedir.
1.5 Milyon Cana Malolan Bağımsızlık
Cezayir direnişinin ileri gelenleri 19 Eylül 1958’de Kahire’de yaptıkları toplantıda Cezayir Cumhuriyeti’ni ilan ettiler ve Ferhad Abbas’ın başkanlığında geçici bir hükümet kurdular. 1962’de ülkenin bağımsızlığını kazandığı tarihe kadar önce Kahire’de ardından Tunus’ta faaliyetlerini sürdüren geçici hükümet, Avrupa ülkeleri ve NATO üyeleri tarafından tanınmadı. 1960’lı yılların başından itibaren Afrika’daki klasik sömürge sistemi işlevini hızla yitirmeye başladı. 2. Dünya Savaşı sonrasında çöken Avrupa ekonomisi, sömürgeleri taşıyamaz hale geldi. Bu durumda Fransa, İngiltere gibi ülkeler, Afrika’daki sömürgelerinin siyasal bağımsızlığını tanıyıp yerlerine kendi politikalarını sürdürebilecekleri kukla yönetimler bırakmanın tek çıkar yol olduğuna kanaat getirdiler. Fransa’nın Cezayir’deki politikası da bu tarihten sonra bu doğrultuda devam etti. Zaten uzunca bir süredir Fransa halkının önemli bir kısmı da Cezayir’de sürdürülen politikalardan şikayet ediyor ve ülke yönetiminin karşısında yeralıyordu. Fransa, 1960 yılında Cezayirli yetkililerle görüşmeyi kabul etti; ancak ilk görüşmeler sonuçsuz kaldı. Fransa, bir süre sonra yeniden masaya oturdu. Görüşmelerin yeniden başlamasının ardından, Cezayir’deki Fransız göçmenler tarafından kurulan Gizli Ordu Örgütü (Organisation Armée SecréteOAS) sivil halka yönelik acımasız eylemlere başladı ve pek çok masum insanı katletti. İki taraf arasında yapılan görüşmelerin ardından 18 Mart 1962’de imzalanan Evianles-Bains Antlaşması’na göre Fransa, Cezayir’de yapılacak referandumdan bağımsızlık yolunda bir görüş çıkması halinde bunu kabul edeceğini deklare etti. Antlaşma, sömürge döneminde Cezayir’e gelerek yerleşen Avrupalı göçmenlere de, isterlerse 3 yıl içinde bu ülkenin vatandaşlığına geçme hakkı veriyor ve dini ve kültürel haklarını güvence altına alıyordu. 1 Temmuz 1962’de yapılan referandumda halkın %91’i bağımsızlık yönünde görüş bildirdi. Böylece 132 yıl süren Fransa işgali, milyonlarca insanın hayatına malolan bir mücadeleyle sona ermiş oldu.
İşgalin Ardından: Harap Olmuş Bir Ülke!
Cezayir 1962’de imzalanan Evian Antlaşması ile Afrika’da bağımsızlığını savaşarak kazanan tek ülke oldu. Ancak 132 yıl süren sömürge dönemi ve 7.5 yıl süren savaş geriye harap bir ülke bırakmıştı. Fransa 132 yıl süren işgal sürecinde 5 , 7.5 yıl süren bu soykırım sürecinde de yaklaşık 1.5 milyon insanı acımasızca katletti. Ölü sayısının bu kadar korkunç boyutlara ulaşmasında kitlelerin hedef seçilmiş olması etkili oldu. Fransa, Cezayir nüfusunun artmasını engellemek için katliamlarda özellikle çocukları ve genç kadın ve erkekleri hedef alıyordu. Bu sebeple, normal şartlarda 70-80 milyon civarında olması gereken Cezayir nüfusu bugün 35 milyon civarındadır. Bağımsızlık kazanıldığında 2 milyon insan toplama kamplarında bulunuyordu, yarım milyon Cezayirli de komşu ülkelere sığınmıştı. 2 milyon kişi işsizdi, açlık ve hastalık ülkeyi kasıp kavuruyordu. Bu gelişmelerden hoşnut olmayan ve onlarca yıldır ülkenin her türlü imkanlarından faydalanan Avrupalı göçmenlerin hızlı bir şekilde başta Fransa olmak üzere Avrupa’daki ülkelerine geri dönmesi üzerine, ülkede ciddi bir kaos yaşandı. Sömürge döneminde yerli halkın eğitim imkanlarının elinden alınması ve cahil bir toplumun oluşturulması sebebiyle, sömürge döneminde göçmenlerin sürdürdüğü pek çok idârî görev sahipsiz kaldı ve üretim yapılan fabrikalar işlemez hale geldi. Böylece zaten uzun yıllar devam eden sömürge yönetimi sebebiyle ekonomik olarak da talan edilmiş olan Cezayir’de yaşamın normale dönmesi uzun yıllar alacaktı.
FRANSA’NIN CEZAYİR’DEKİ SÖMÜRGECİ UYGULAMALARI
Sömürgecilerin Değişmeyen Yöntemleri
1830 yılında başlayan ve 132 yıl süren Fransız işgalinde, Cezayir toplumunu daha kolay sömürebilmek için Fransa’nın yaptığı ilk şey, toplumu bir arada tutan temel dinamikleri ortadan kaldırmak oldu. Bu sebeple, halk dinî ve ahlâkî değerlerinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Camiler ve diğer dinî merkezler kapatıldı; bir kısmı da kiliseye çevrildi ya da sömürgeci güçlerin askerî karargahı olarak kullanıldı. Eğitimde müfredat değiştirilerek sömürgeci zihniyetin istediği bir eğitim anlayışı yerleştirildi. Arapça eğitim-öğretim yasaklandı. Fransızca eğitim-öğretim dili, resmî dil ve konuşma dili haline getirildi. Eğitim kurumları ve ibadethanelerin mâlî kaynağı konumundaki vakıflara da el konuldu. Bölge insanının kimliğini oluşturan iki baskın öğe konumundaki İslamiyet ve Araplık/Berberîlik unutturulmaya çalışıldı ve bunların yerine Hristiyan Fransız kültürü yaygınlaştırıldı.3
Dinî Değerlere Saldırı ve Körüklenen Etnik Ayrımcılık
Fransa 132 yıl süren Cezayir işgalinde öncelikle halkın dinini değiştirmeye ve Hristiyanlığı hakim din olarak ikame etmeye çalıştı. Bu politika çerçevesinde Fransa, 1830 yılında, Afrika’nın ve dünyanın en büyük misyonerlik merkezlerinden biri olan ‘Beyaz Papalar Cemiyeti’ni açtı. Bu merkezin amacı, 50 yıl içerisinde Cezayir halkını Hristiyanlaştırmaktı. Bu kapsamda Cezayir’e gelen yüzlerce Hristiyan din adamı, Fransızların kendi ülkelerinde hayatın dışına ittikleri Hristiyanlığı Cezayir’de yaygınlaştırmak için çalışmalarına başladılar. Ancak Cezayir köklü bir İslâmî kültüre sahip olduğu için bu plan tutmadı. Bunun üzerine Cezayirli kadınlara yönelen misyonerler ‘Beyaz Bacılar Cemiyeti’ni kurdular. Bu cemiyete bağlı olarak kurulan sağlık ve eğitim kurumlarıyla Cezayirli kadınlara ulaşmaya çalışan misyonerler, Cezayir’deki kadın nüfusa Batılı yaşam tarzını sevdirmek ve İslâmî yaşantıdan uzaklaştırmak için çaba harcadılar. Bütün bu çalışmalar, Fransız işgal kuvvetlerinin elkoyduğu Cezayir’in kendi vakıflarının maddî imkanları ile sürdürüldü. Ardından bölgede yaşayan Araplarla Berberîleri birbirine düşürmek için olmadık yollar deneyen Fransızlar, Berberîlerin aslında Avrupa kökenli olduklarını, dil ve kültürlerinin korunmaya muhtaç olduğunu öne sürdüler.4
Dil ve Eğitim Kurumlarını Yıpratma Çalışmaları
Asimilasyon politikasını eğitim alanında da sürdüren Fransa, Arapçayı pek çok yerde yasaklarken, bazı yerlerde de çeşitli engellemelerle kullanılmasını imkansız hale getirdi. Eğitim dilini Fransızca’ya çeviren Fransızlar, Cezayir halkının eğitim imkanlarını ortadan kaldırarak cahil bir toplum oluşturmayı hedefledi ve uzun vadede bu hedefine ulaştı. Sömürge döneminde ülkede tek bir üniversite bulunuyordu ve bu üniversite yalnızca sömürge yöneticilerini yetiştirmeye yarıyordu. Yerli dilde gazete yayınına izin verilmiyordu. Zaten uygulanan politikalar sonucunda ülke nüfusunun % 80’i okuma-yazma bilmiyordu. Bu durum, Cezayir halkının bilinçlenmesini ve işgale karşı direnişe geçmesini zorlaştırdı.
Göçmen Politikası ve Sömürgenin Ekonomik Boyutu
Fransızların işgal boyunca sürdürdüğü sömürge politikalarında biri de Cezayir’in ekonomik kaynaklarına elkoyarak halkı fakirleştirmek oldu. İşgal öncesinde oldukça varlıklı bir bölge olan Cezayir, işgal sürecinde Fransızların her türlü yeraltı ve yerüstü kaynağa elkoyması sebebiyle giderek fakirleşti ve savunmasız kaldı. Bunların dışında Fransa sömürge kuvvetleri, işgalin ilk yıllarından itibaren, özellikle Akdeniz’in kıyı bölgelerindeki, verimli topraklara sahip olan ve insan yaşamına son derece uygun şehirlere çoğunluğu Fransızlardan oluşan Avrupalı göçmenleri doldurmaya başladılar. Böylece hem bölgedeki nüfus dengesi değişti, hem de bu durum Fransızları sömürge programının hayata geçirilmesine katkı sağlamış oldu. 1831’de ülkedeki Avrupalı sayısı 3 binken, bu rakam 1847’de 104 bine, 1872’de 245 bine, 1891’de 530 bine ve nihayet 1911’de 752 bine ulaştı. Bu rakam, kendilerine vatandaşlık hakkı tanınan Yahudilerle birlikte 1 milyonu aştı. Bu tablonun oluşmasında, Fransa’nın Cezayir halkının elindeki verimli toprakları zor kullanarak ele geçirip Avrupa’dan bölgeye gelen göçmenlere dağıtması önemli rol oynadı. 1841- 1850 yılları arasında 115 bin hektar alan bu şekilde Avrupalı göçmenlere dağıtılırken, bu rakam 1860’ta 365 bin hektara, 1900’de 1 milyon 600 bin hektara, 1930’da ise 2 milyon 345 bin hektara ulaşmıştır. Nüfus kaydırma politikası izleyen Fransa, yüzbinlerce Cezayirliyi de Fransa’ya götürdü ve a- ğır yaşam koşulları altında ucuz işgücü olarak kullandı. 1930’lu yıllara gelindiğinde Fransa’da 300 bin Cezayirli yaşıyordu.
‘Medeniyet Götürme’ Kılıfıyla Örtülen Soygun
Müslüman toplumun inançlarıyla birlikte yaşam biçimleri de değiştirilmeye çalışıldı. Bu kapsamda Cezayir’e zorla dayatılan Medeni Kanun’un asıl amacı; kabile mülkiyetindeki kolektif anlayışın arazi alımlarında sorun teşkil etmesi ve spekülatörlerin daha rahat toprak satın alabilmesi için bu kolektif yapının bozulması gerektiği gerçeğiydi. Fransa, Medeni Kanun hamlesiyle amacına ulaştı. 1873’te Fransa tarafından büyük ortak toprakları bireysel toprak parçalarına dönüştürmekle görevlendirilen ‘Araştırma Komiserleri’, yaptıkları düzenlemelerle gerekli ortamı sağladılar. Bu düzenlemenin ardından, çok ortaklı arazilerde hissedarlardan birkaçına küçük rüşvetler verilerek araziler değerinin çok altında satın alındı. Bütün bu sinsi planlara rağmen Fransa, Medeni Kanun örneğinde olduğu gibi, Cezayir toplumunu daha fazla sömürmek adına uyguladığı her politikayı ‘Fransız uygarlığının Cezayir’e armağanı’ olarak sunmaktan çekinmedi.
Tarım ve Hayvancılığa Vurulan Darbe
Fransa’nın Cezayir’deki sömürge politikasının temelini Fransa’nın ekonomik ihtiyaçları şekillendiriyordu. İşgalden kısa bir süre sonra yerli halkın elindeki arazilere elkoyan, ya da çok cüz’î miktarlar karşılığında satın alan Fransa, yerli halkın tarım ve hayvancılıkla ilgili alışkanlıklarını da kökünden değiştirdi. Yüzyıllar içerisinde bölgenin doğal ihtiyaçları çerçevesinde şekillenen tarım ve hayvancılık, Fransa’nın baskılarıyla yavaş yavaş değişti. Önce geçimini çiftçilikle sağlayan yerli halk ülkenin kuzeyindeki verimli ovalardan, güneydeki çöl bölgesine doğru sürüldü ve böylece sulama ve gübreleme imkanları daraldı, verim düştü. Daha sonra çiftçiler Fransız halkının ihtiyaçlarını karşılayacak ürünleri yetiştirmeye zorlandılar. Örneğin Fransa’daki şarap tüketimini karşılaması için Cezayir’de tahıl ekimi için kullanılan araziler bağ haline getirildi. Bu aynı zamanda Cezayir’in temel ihtiyaçlarını da zamanla karşılayamaz hale gelmesine yol açtı. 1871’de Cezayir’de hektar başına düşen tahıl miktarı 500 kg iken, bu rakam 1901’de 400 kg’ye, 1940’ta 250 kg’ye ve 1945’te 200 kg’ye düşmüştür. Fransa’nın hayvancılıkta da benzer politikalar uygulaması sebebiyle, 1914’te 9 milyon baş hayvana sahip olan Cezayir’de bu rakam 1950’de 4 milyona düşmüştür. Fransa’nın Cezayir halkının elinden aldığı toprakların büyük kısmı bir grup zengin Fransız çiftlik sahibiyle, ‘Compagnie Algerienne’ ve ‘Societe Genevoise’ gibi şirketlerin elindeydi. 2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’li küresel şirketler de Cezayir üzerinde söz sahibi olmaya başladı.
‘İnsan Haklarını İcat Eden Ülke’nin İşkence Uygulamaları
Cezayir halkının kurtuluş mücadelesini sürdürdüğü yıllarda her türlü vahşete başvurmaktan çekinmeyen Fransa, çeşitli işkence yöntemleriyle halkı bezdirmeye ve direnişten vazgeçirmeye çalışıyordu. Bu dönemde Cezayir’de görev alan pek çok Fransız subayının itiraf niteliğindeki aktarımları, insanın kanını donduracak örneklerle doludur. 1955-57 yılları arasında Cezayir’de görev yapan ve buradaki icraatları sebebiyle generalliğe terfi ettirilerek Fransa devletinin en büyük onur nişanı olan Legion D’honour ile ödüllendirilen Paul Aussaresses, Cezayir halkı üzerinde elektroşoktan tecavüze kadar her türlü işkence yöntemini uyguladıklarını itiraf etti. Bu ‘tecrübelerini’ ilerleyen yıllarda Vietnam halkı üzerinde uygulamaları için Pentagon subaylarıyla da paylaşan Aussaresses, dünyanın pek çok bölgesinde işkence konusunda eğitim verdi.
Fransa’nın Cezayir’deki En Büyük Destekçisi: İsrail!
Fransa’nın Cezayir’de sürdürdüğü soykırım sürecinde, en büyük destekçisi İsrail oldu. 1948 yılında, işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan eden İsrail, Cezayir halkının bağımsızlık savaşını başlattığı 1954 yılına kadar bölgeyi yakından izliyor ve Fransa’ya destek veriyordu. İsrail, Cezayir’de bağımsızlık için silahlı mücadelenin başlamasının ardından, gerilla savaşı konusunda deneyimsiz olduğu için zor duruma düşen Fransa’yı eğitmek için özel destekler gönderdi. Fransız birliklerini eğitmek üzere Cezayir’e gelen İsrail subayları arasında, ilerleyen yıllarda biri İsrail Başbakanı, diğeri İsrail Cumhurbaşkanı olarak görev yapacak olan İzhak Rabin ve Haim Herzog da vardı. İsrail ve MOSSAD’ın Fransa’ya desteği, bağımsızlık mücadelesinin son safhasına kadar devam etti. Özellikle 1961-62 yıllarında Cezayir’deki Fransızlar tarafından kurulan kontr-gerilla örgütü OAS’ye büyük destekler sağlandı.5
Hastane Koridorlarındaki Vahşet
Fransa, soykırım hareketini sağlık alanındaki vahşi uygulamalarla da destekledi. Bağımsızlık mücadelesinin devam ettiği yıllarda, hastane koridorlarında kanlar içinde yatan Cezayirliler, tedavi edilmek yerine ölüme terk edildi, binlerce hasta ölümle sonuçlanan deneylere maruz bırakıldı. Damarlarına kimyevî maddeler zerkedilen yaralılar teker teker ölürken, Fransa ‘hakikat serumu’ adı verilen bu uygulamayı yıllarca sürdürdü. Öte yandan yine bu süreçte, her türlü ağrıkesici ve antibiyotik ilaç, serum, alkol, eter ve aşılar piyasadan toplatılmak suretiyle, Cezayir halkının gerek hastanelerde gerek kendi olanaklarıyla tedavi olma imkanları ortadan kaldırıldı.
Özgürlük Bahanesiyle Uygulanan Tecrit
2. Dünya Savaşı’ndan sonra Cezayir’de dillendirilmeye başlanan bağımsızlık düşüncesini bir nebze olsun zayıflatmak için Cezayir’e yeni bir statü verildi. Bu statü kapsamında birtakım iyileştirmeler yapıldıysa da, Cezayirliler artık Fransız yurttaşı kabul edildiğinden Cezayirlilerin haklarından bahsetmek ‘Fransız topraklarının bütünlüğünü bozmak’ kabul ediliyor ve bu kimseler hapse atılıyordu. Bu şekilde yaklaşık 30 bin kişi bu süreçte hapse atılmıştı. Dolayısıyla ne siyasi partiler, ne sendikalar, ne de düşünürler halkın taleplerini dile getirebiliyorlardı.
Hitler’den 100 Yıl Önce Nazi Uygulamaları
Fransa’nın Cezayir’deki sömürü düzeninin komutanlarından General Bugeaud, Hitler’den yaklaşık 100 yıl önce insanların kollarına ‘itaat eden’ anlamına gelen işaretler taşımaları zorunluluğu getirmişti. Bir sömürge subayı olan Montagnac ise bir mektubunda şunları yazıyordu: “Yakaladığımız Cezayirli kadınlara ne yaptığımızı soruyorsun: Bir kısmını rehine olarak elimizde tutuyor, geri kalanını arttırma usulüyle hayvanlar misali erkeklerimize veriyoruz. (…) Onbeş yaşın üstünde bütün erkekleri öldürüyor, kadın ve çocukları alıp Marquesas Adaları ya da başka bir yöne giden gemilere bindiriyoruz. Bir kelimeyle; ayaklarımızın dibine köpekler gibi kapanmayanlara ölüm.”
Dip Not:
1 Cezayir halkının sömürge döneminde aldığı eğitim ve Fransa’nın hayatın her alanı- na nüfuz eden sömürgeci uygulamaları neticesinde, göç edenlerin büyük bir kısmı- nın Fransa’ya gitmesi/götürülmesi de oldukça trajiktir.
2 Bu katliam sırasındaki en büyük toplu kıyım, 5 bin kadar Cezayirlinin, Chaabet elAkhira’daki Kherata Boğazı’nda bulunan bir köprüden nehre atılmasıyla gerçekleş- tirilir. Olayın üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen köprünün yamaçlarında ve nehrin akıntı yönünde hala insan kemiklerine rastlanmaktadır.
3 Sömürgeci Fransa buna benzer uygulamalarını yalnızca Cezayir’de değil Afrika’nın pek çok ülkesinde yüzyıllar boyunca sürdürdü. Nitekim bugün dahî pek çok Afrika ülkesinde Fransızca resmî dil olarak kullanılmakta, Fransız kültürü baskın kültür olarak varlığını devam ettirmekte, başta İslamiyet olmak üzere kıtada yüzlerce yıldır var olan diğer dinler yerine zorla yaygınlaştırılan Hristiyanlık varlığını sürdürmektedir.
4 Bu yöntem sömürgeci güçlerin dünyanın dört bir tarafındaki sömürgelerinde sıklıkla başvurdukları bir yöntemdir. Bunun son örneklerinden biri olan Ruanda’da, sömürgeci güçlerin ayrımcı politikaları sebebiyle birbirlerine düşman hale getirilen Hutu ve Tutsiler arasında 1993 yılında gerçekleşen olaylarda 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetmiştir.
5 İsrail’in, Fransa’nın Cezayir’de sürdürdüğü bu soykırıma verdiği destekler, bugün çeşitli askerî raporlar ve o dönemde Cezayir’de görev yapmış Fransız subayların itiraflarıyla ortaya konmaktadır.
KAYNAKÇA
- Akın, Kenan; Avrupa’nın Öbür Yüzü / Cezayir’de Fransız Vahşeti ve Ötesi; Derin Yayınları; İstanbul; 2003.
- Ataöv, Türkkaya, Prof. Dr.; Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları; Ankara, 1977.
- “Cezayir”; TDV İslam Ansiklopedisi; Cilt: 7; Sayfa: 483-494; İstanbul; 1993. · Danziger, Raphael; Bir Başkaldırının Anatomisi; Akabe Yayınları; İstanbul; 1988.
- Deniz, Ferhat; Cezayir’de İslami Hareket; Denge Yayınları; İstanbul; 1996. · Fanon, Frantz; Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi; Pınar yayınları; İstanbul; 1983.
- Kavas, Ahmet; Geçmişten Günümüze Afrika; Kitabevi; İstanbul; 2005. · Özkan, Abdullah; Sömürü Düzenine Asil Başkaldırı; Emre Yayınları; İstanbul; 1992.
- Sartre, Jean Paul; Hepimiz Katiliz / Sömürgecilik Bir Sistemdir; Belge Yayınları; İstanbul; 1995.
- Varol, Ahmet; “Batı’ya Parmak Isırtan İslam Ülkesi; Altınoluk; Sayı: 53 (Temmuz 1990); Sayfa: 13; İstanbul.
- http://www.bbc.co.uk/turkish/specials/1735_interrogationch/page3.shtml
- http://www.vahdet.info.tr/
Yorumlar
“876) Fransa’nın Cezayir İşgali ve Soykırımı” yazisina 1 Yorum yapilmis
Yorum yap
BU GERÇEKLERİN AÇIKLANMASI ÖNEMLİ BİR GELİŞMEDİR.
VATANSEVERLERİN, İNSAN HAKKI SAVUNUCULARININ TEMBEL OLMAYA HAKLARI YOKTUR!
BU SOY KIRIMLARIN HESABI,HER BİR FRANSIZ’DAN SORULMALIDIR.
ŞİMDİYE KADAR HESAP SORMAYAN YETKİLİLERDEN DE HESAP SORULMALIDIR!
BATININ CANİ YÜZÜ ORTAYA ÇIKARTILMALIDIR.
TÜRKİYE’NİN VATAN BÜTÜNLÜĞÜNÜN SIRRI DA BUDUR.
KAHROLSUN TÜRKİYE’DEKİ BÖLÜCÜ TERÖR!
KAHROLSUN ONLARI DESTEKLEYEN,İKİ YÜZLÜ BATI ve BAŞTA DÜNKÜ İŞGALCİ-SOYKIRIMCI FRANSA..
YAŞASIN UYANAN TÜRK MİLLETİ..