729) ORTA ASYA TÜRK HUKUKUNDA TÖRENİN OLUŞUMU
Yayin Tarihi 24 Ocak, 2014
Kategori TÜRK DÜNYASI
ORTA – ASYA TÜRK HUKUKUNDA
“TÖRE” KAVRAMI
Eski Orta-Asya Türk toplumunda büyük değer atfedilen “Töre”nin oluşumunda üç yoldan bahsedilebilir:
1- Kağanlar tarafından konulan kurallar,
2- Kurultaylarca getirilen kurallar,
3- Toplum içinde kendiliğinden, yavaş yavaş oluşan kurallar (Yosun Hukuku).
Bu yollarla meydana getirilen kuralların adalete uygun olması ve Kağanlar da dahil olmak üzere töreye tüm toplumca riayet edilmesi zorunluluk sayılmıştır.
III. ORTA-ASYA TÜRK TOPLUMUNDA HUKUK KURALLARININ ORTAYA ÇIKIŞ BİÇİMLERİ
Eski Orta-Asya Türk toplumunda hukuk kuralarının ortaya çıkışında üç yoldan bahsedilebilir:
A. Kağan Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
Kağan, eski Orta-Asya Türk hukukunda yasamanın bir kaynağı sayılırdı. Bu yetki Gök-Tanrı’dan gelen egemenlik (kut) ile açıklanabilir. Devlet kuran ve yöneten her kağan bunu törelerle gerçekleştirirdi. Örneğin, Göktürk Devleti’nin kurucusu Bumin Kağan tahta oturduktan sonra Türk ulusunun ülkesini ve töresini düzenlemiş, ardından da dört tarafa egemenliğini yayarak imparatorluğunu kurmuştur. Bir ara çökmüş olan Göktürk Devleti’ni yeniden bağımsızlığına kavuşturan Elteriş Kağan da, töresi bozulmuş olan Türk ulusunu atalarının töresince tekrar diriltmiş ve töreye canlılık kazandırmıştır.8 Bilge Kağan ise, “… Ben tahta çıktıktan sonra bunca önemli yasayı dünyanın dört bucağındaki halka verdim”9 sözleriyle, yasa koymanın önemini dile getirmiştir. Görüldüğü gibi, kağanın hukuk kuralı koyması, getirilen kuralları töre haline getirmekte, kağanın yasası Türk toplumunun töresi olmaktadır.
Eski Türk Orta – Asya devlet sisteminde kağanın hukuk kuralı koyma görevi, ülkeyi tanzim – idare etme ve halkı düzene sokma ödevinin bir sonucudur.10 Kağanın bu görevi ile ilgili olarak Orhun Yazıtları ve Kutadgu Bilig’de önemli ifadeler yer almaktadır. Örneğin, Orhun Yazıtları’nda geçen “…Amcam Kağan oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti”11, “… İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutuvermiş, düzenleyivermişler”12 ve “…bu alan içindeki pek çok halkı ben düzene soktum”13 cümleleri hemen dikkati çekmektedir.
Kutadgu Bilig’de de konuyla ilgili şu sözler yer almaktadır:
“Beyler memleketi tanzim ve idare etmek, halkı düzene sokmak için atanmışlardır.”14 “Ey hükümdar! Sen bugün bir hekimsin, halkın ise sana muhtaç olmanın hastasıdır.”15 “Eğer sen bunlara ilâç vererek tedavi etmezsen, halk için bir hayat felâketi olursun.”16 “Tanrı bunu yarın sana sorar; orada kendini kurtaracak cevabı hazırla.”17, “Sen her vakit doğrulukla hükmet, beylik kanun ile ayakta durur.”18 “Ey Bey! Gücün yettiği kadar kanunu tatbik et ve halkın hakkını vermeye çalış.”19 “Benim bu kanunum hangi memlekete erişirse, o memleket – baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa – hep düzene girer.”.20 “Kanun sudur, akarsa nimet yetişir. Ey hakim! Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer.”21
Bu tür cümlelerden, kağanın ana görevlerinden biri olan ülkeyi ve halkı idare etmenin ancak kanunlara uygunlukla sağlanabileceği vurgulanmak istenmiş ve kağan hukuka uymaya davet edilmiştir. Söz konusu ifadelerle, o dönemde doğal olarak adı konamayan bir “Hukuk Devleti” anlayışının altının çizilmeye çalışıldığı söylenebilir.
B. Kurultaylar Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
Eski Türkler’de kurultaylarca alınan kararlar da törenin bir kaynağı olarak görülmektedir. Orta-Asya Türk toplumlarında kurultaylara büyük önem verilmiştir. Orhun Yazıtları’nda geçen “Beyler de, ulusu da birbirine uygun imişler, o yüzden ülkeyi o kadar iyi koruyabilmişler, ülkeyi koruyarak yasalar düzenlemişler”22 sözleriyle, yasama işlerine yeri geldiği zaman boy ve oymak beylerinin de katılabildiği anlatılmak istenmiştir.
Eski Türkler’de adeta kurumsallaşmış, toplantı zamanları önceden belli olan üç kurultay toplantısından söz edilebilir. Bunlardan birincisi yılın ilk ayında, yani Ocak’ta Kağan’ın sarayında yapılan ve daha çok dinî niteliğe sahip olan bir kurultaydı. Bu toplantıda atalara kurbanlar verilir, bazı önemli idarî ve hukukî kararlar alınırdı.23
Yılın beşinci ayında (Mayıs’ta) toplanan ve “Büyük Kurultay” adı verilen kurultayda dinî törenler yapılır, kurbanlar kesilir, Kağan’a bağlılık ve sadakat yemini yenilenirdi. Bu toplantıya katılmayan beyler Kağan’a isyan etmiş sayılırlardı.24 Büyük Kurultay’da idarî kararlar da alınır, ayrıca törede yapılması düşünülen değişiklikler tartışılırdı.25
Görüldüğü gibi, ilk iki kurultayın, hukuk kuralı hazırlanmasında ya da mevcut törede bazı değişiklikler yapılmasında rolü bulunmaktadır.
Üçüncü kurultay toplantısı ise Sonbahar’da, Eylül ayında yapılan “Savaş ve Sayım Kurultayı” idi. Yine dinî törenlerin yapılıp kurbanların kesildiği bu kurultayda asker ve at sayımları yapılır, onların savaş kabiliyetleri tespit edilir, savaşa dair konular konuşulur, askerî talim ve manevralar yapılırdı.26 Bu hazırlıkların yapılmasının nedeni, artık savaş zamanının gelmesidir; zira yerleşik ulusların ambarları dolmuştur.27
Kurultayların kağanın aldığı kararları denetleyici bir rol de üstlenerek kağanın egemenliğine bir sınır teşkil ettiği düşünülmektedir. Ünlü Göktürk hükümdarı Bilge Kağan’ın Göktürk şehirlerinin surlarla çevrilmesi ve Budizm ile Taoizm’in öğrenilmesi yolundaki iki teklifinin kurultay tarafından kabul edilmemiş olması bu konuda önemli bir örnektir.28
Kurultayların önemli bir görevi de, Gök-Tanrı tarafından kut (egemenlik gücü) verildiğine inanılan ailenin üyeleri arasından yapılan kağan seçimi işiydi.29 Eğer vefat eden kağanın ailesinden yeni kağan seçilebilecek hiç kimse kalmamış ise, kurultayın yeni bir bey ya da kahramanı kağan olarak seçebilmesi mümkündü. Ayrıca, bir savaşın kaybına neden olan, kağanlık görevinde başarı sağlayamayan, halkına refah temin edemeyen, kanunlara ve töreye aykırı hareket eden kağanın diğer hükümdar adaylarının veya kabile reislerinin çabalarıyla görevinden uzaklaştırılabilmesi, hatta öldürülebilmesi mümkündü.30
Bunun tipik örneği Göktürk tarihinden verilebilir. 692 yılında Kutluk Kağan’ın ölümüyle boşalan kağanlık tahtına oturan Kapgan Kağan, 24 yıl süren kağanlığı süresince Göktürk Devleti’ni her yönden geliştirmiş, Orta-Asya’yı tamamen Göktürk hakimiyeti altına almış ve devleti dönemin en güçlü devleti haline getirmiştir. “Kapgan” unvanının “Fatih” anlamına gelmesi de zaten bu yüzdendir. Çin’i en fazla korkutan, en çok zafer elde eden Göktürk Kağanı olarak Kapgan Kağan’ın sert ve kararlı yönetimi, bir süre sonra ülke içinde çeşitli huzursuzluklara neden olmuş ve ülke içinde, bazen fetihleri de engelleyen isyanlar çıkmıştır. Bu arada Çin İmparatorları da Göktürk Devleti’ni zayıf tutmak için asî kabilelere sürekli destekte bulunmuş, onlara çeşitli hediyeler sunmuş ve bazı Çin unvanlarını bile vermekten çekinmemişlerdir. Sonunda Kapgan Kağan’ın asî bir kabile olan Bayırkular’ın şefi tarafından öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Onun ölümünden sonra, Göktürk tahtına, atadığı oğlu İnel geçtiyse de, Kutluk Kağan’ın küçük oğlu Kül Tegin amcasının bu atamasını tanımamış. İnel ve ailesini tümden ortadan kaldırarak ağabeyi Bilge Şad’ı kağan olarak tahta geçirmiştir.31
C. Toplumda Kendiliğinden Ortaya Çıkan Gelenek Görenek Kuralları (Yosun Hukuku)
Törenin oluşmasında karşımıza çıkan üçüncü kaynak Yosun’dur. Toplum içinde geleneksel olarak, yavaş yavaş ve kendiliğinden oluşan kurallar, kağanın kabul ettiği nispette Türk Töresi’nden sayılırdı.32 Eski Türkler’de, özel hukuka ait kurallar, özellikle de Şahıs, Aile ve Miras Hukuku kuralları bu şekilde oluşmuştur.33 Yine, dinle alâkalı konularda da yosun hukukunun uygulandığı görülmektedir. 34
Töre her ne suretle ortaya çıkmış olursa olsun, tüm toplumu, hatta hükümdarı da bağlayıcı objektif hukuk kuralları toplamıdır.35 Orhun Yazıtları’nda töresiz bir devlet düzeninin düşünülemeyeceğinden söz edilmektedir. Nitekim, Bilge Kağan “… Ben tahta çıktıktan sonra bunca önemli yasayı dünyanın dört bucağındaki halka verdim”36 sözleriyle bu gerçeği dile getirmiştir.
Aynı anlayışı Kutadgu Bilig’de de bulabilmek mümkündür. Bu ünlü eserin yaratıcısı Yusuf Has Hâcip “Devlet silâhla kurulur, ancak kalem ve yasayla yönetilir”37 demek suretiyle bu gerçeğin altını çizmiş bulunmaktadır.
IV. HUKUK KURALLARININ ADALETE UYGUN OLMA ZORUNLULUĞU
Toplumda düzen ve halkın refahı için konulmuş bulunan hukuk kurallarının ve bu kuralların uygulanmasının mutlaka “adalet” ilkesine uygun olması istenmiş, Türk kağanları da ülkelerinde adaletin sağlanmasına büyük önem vermişlerdir.38 Bir Çin kaynağının naklettiğine göre, Tabgaç Türk hükümdarı T’ai-Wu “Ben devletimin içinde küçüklerin haydutluk etmesine ve halkımın ezilmesine göz yumamam” şeklindeki sözleriyle, adaletin uygulanmasında gösterdiği titizliği gözler önüne sermiştir.39
Adalet ilkesiyle ilgili olarak, özellikle Kutadgu Bilig’de çok önemli ifadelere rastlanmaktadır. Bu eserin dört kahramanından birinin adaleti temsil ediyor olması çok anlamlıdır. Adaleti temsil eden Kündoğdu Han hükümdardır. Kutadgu Bilig’de devlet, birbirine bağlanmamış üç ayağı olan gümüş bir tahta benzetilmiştir. Eser’de, üç ayak üstünde olan hiçbir şeyin bir tarafa ağırlık veremeyeceği, her üç ayak da düz durdukça tahtın sallanmayacağı anlatılmak istenmiştir. Kutadgu Bilig’de, gümüş tahtın üç ayağından kasıt bugünkü “yasama”, “yürütme” ve “yargı” erkleridir. Tahtın ana direğini ise doğruluk ve adalet teşkil etmektedir. Hükümdar, insanları adalet önünde bey ve kul olarak ayırmayacaktır. Elindeki bıçak, işleri bıçak gibi kestiğine, hak arayan kimselerin işlerini uzatmadığına işaret etmektedir. Sağ tarafındaki şeker, zulme uğrayarak devletin kapısına gelen ve adaleti orada bulan insanların oradan tatlı tatlı ayrıldıklarını sembolize etmektedir. Sol taraftaki acı ot ise, adaletin kapısında cezaya çarptırıldıklarında yüzlerini ekşiten zalimlerin halini anlatmaktadır.40
Adalet kavramıyla ilgili olarak Kutadgu Bilig’de geçen bazı önemli beyitler aşağıya alınmıştır:
“… O (Bey) …memleketini ve halkını kanun yoluyla nizam altında bulundurur.”41
“Kanunu doğruluk ile tatbik etti ve halk zenginleşti. O, iyi bir devirde, iyi bir nam bıraktı.”42
“Beylik çok iyi birşeydir, fakat daha iyi olan kanundur ve onu tatbik etmek lâzımdır.”43
“Kanun karşısında benim için hepsi birdir. Bey veya kul olarak ayırmam. İster oğlum, ister yakınım veya hısmım olsun; ister yolcu, geçici, ister misafir olsun.”44
“Halka kanunu doğru ve dürüst tatbik et ki, kıyamet gününde bahtiyar olasın.”45
“Eğer devamlı ve ebedî beylik istiyorsan, adaletten ayrılma ve halk üzerinden zulmü kaldır.”46
“Kötü teamül kurma, iyi kanun koy, kötü kanunlarla dünyada hükmedilmez.”47
“Bu beylik işini hep beyler bilir; kanun ve nizam, örf ve adet onlardan gelir.”48
“Beyler kanunlara nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde riayet eder.”49
“Fakir, dul ve yetimleri kolla; bunları korumak, kanunu gerçekten uygulamak demektir.”50
“Kendi menfaatini arama, halkın menfaatini düşün. Senin menfaatin halkın menfaati içindedir.”51
“Halkı adil kanunlarla idare et, birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme; onları koru.”52
“Halka uygulanan kanunlar daima iyi olursa, Tanrı da bu beyliği her vakit ayakta tutar.”53
İyi kanunları daima uygulamak egemenliği sonsuz kılarken, kötüleri cezalandırmak ve iyileri korumak da kağanın önemli görevlerinden ve adaletin gereklerinden sayılmıştır. Kutadgu Bilig’de yer alan: “Ey hükümdar! Kılıç ve sopa sendedir; bu kamçılar, bu cezalar kötüler içindir.”54 “Kötüler kötülüklerini bırakmadıkları nispette, sen de cezalarını eksik etme, elinde sopan hazır bulunsun.”55 “Bütün iyilere hürmet göster ve onları yükselt. Kötülere yüz verme; onları kapına dahi yaklaştırma”,56 “Sen iyiye kıymet ver, ona her türlü iyiliği yap; böylece bütün halk iyi olur.”57 beyitlerini konuyla ilgili olarak belirtebilmek mümkündür.
Şu halde, Türk toplumunda adalete ne derece önem verildiği açıkça ortadadır. Herkes kanun karşısında eşittir. Hüküm verilirken insanlar arasında fark gözetilmeyecektir. Kanunlar mutlaka uygulanacak, haklıya hak ettiği verilecek, doğruluktan ayrılan ceza görecektir. Devletin temeli doğruluk ve adalettir. Hükümdarlar doğru olurlarsa, tüm dünya huzura kavuşacaktır. Bu arada, doğruluğun ve adaletin sağlanmasında hükümdarların kalplerine bir parça Tanrı ve ahiret korkusunun yerleştirilmek istendiğini de vurgulamakta yarar vardır.
Yrd. Doç. Dr. Aybars PAMİR
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
NOT: Bu yazı, Sayın Doç. Dr. Aybars Pamir’in;
ORTA – ASYA TÜRK HUKUKUNDA “TÖRE” KAVRAMI makalesinden alınmıştır. Makalenin tamamı (pdf) halinde sunulmuştur: AUHF-2009-58-02-pamir
Yorumlar
Yorum yap