7) DİVAN-I LÜGATİ’T TÜRK’TE ATASÖZLERİ
Yayin Tarihi 2 Nisan, 2011
Kategori KAŞGARLI MAHMUD VE DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK
DİVAN-I LÜGATİ’T TÜRK’TE ATASÖZLERİ
Kaşgarlı Mahmut’un Divânu Lügati’t-Türk’de yazdığı ata sözleri, Türk uluslarının ortak anonim kültür, san’at ve edebîyât ürünleridirler. Atasözleri ya da eskiler sözü, insanlara yol gösteren insanın hayat karşısında nasıl ve ne şekilde davranması gerektiğini ifade eden, halkın asırlar boyunca geçirdiği uzun deneyimlerden, duygulardan ve düşüncelerden doğan özlü sözlerdir.
Bu özlü sözler Türk uluslarının bağrından çıkan, bu toplumun duygu ve düşüncelerinin, inanışlarının; yaşayış biçimlerinin, gelenek ve göreneklerinin içeriğini yansıtmaktadır. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk boylarının atasözlerinde de önemli benzerlikler görülmektedir[1].
Genelde sözlü edebiyatın ürünü olan bu sözler, yılların süzgecinden geçerek günümüze ulaşmıştır. Metinlerde ise Orhun Abideleri’nden başlayarak, Dîvânü Lûgati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık ve Dede Korkut Hikâyeleri gibi eserlerde çokça görmekteyiz. Engin deneyimler sonucu oluşan bu sözler bugün bile güncelliğini korumaktadır.
Dîvân-ı Lûgâti’t-Türk’de 1., 2., 3. Cilt’te toplam 283’e yakın “sav” denilen ata sözleri vardır. Kâşgarlı Mahmûd’un, Divânü Lugâti’t-Türk adlı eserinde ‘sav’ şeklinde geçen atasözü ‘mesel’ anlamında da kullanılmıştır. “savda mundag kelir: meselde böyle denir.”[2]
ATASÖZLERİ:
A
- Avçı neçe al bilse, adhığ ança yol bilir (I. 63) (I. 332)
Avcı ne kadar hîle bilse, ayı o kadar yol bilir.
- Aç ebek, tok telek (I. 387)
Aç kişi aceleci, tok kişi yavaş olur.
- Açıglığ er şebük karımas (I. 147)
Varlıklı kişi çabuk kocamaz.
- Aç ne yemes, tok ne temes (I. 79)
Aç olan ne yemez, tok olan ne demez!
- Agılda oglak togsa arıkda otı öner (I. 65)
Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter.
- Agız yese köz uyadur (I. 55)
Ağız yese göz utanır.
- Alımçı arslan, berimçi sıçgan (I. 75) (I. 409)
Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan.
- Alın arslan tutar, küçin sıçgan (kösgük, oyuk) tutmas (III. 412) II. 289) (I. 81)
Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan (nazar, hayâl) tutulmaz.
- Alp çerikde, bilge tirikde (I. 388)
Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste (kiñeşte) belli olur.
- Alp eriğ yabrıtma, ıkılaç arkasın yagrıtma (I. 139)
Yiğiti bakımsız bırakma, yörük atın sırtını yara etme.
- Alplar birle uruşma, beğler birle turuşma (I. 182)
Yiğitlerle vuruşma, beğlerle sürtüşme, iddiâlaşma.
- Alp yağıda, alçak çoğuda (I. 41)
Yiğit kişi düşman karşısında, yumuşak kişi savaşda belli olur.
- Anası teblük yufka yapar, oglı tetik koşa kapar (III. 33)
Annesi (yalancı yufka) yapar, oğlu tetik koşup kapar.
- Anğduz bolsa at ölmes (I. 115)[3]
Andız ota olsa, at ölmez.
- Anıñ yüziñe titinü baksa bolmas (II. 144)
Onun yüzüne dik bakılmaz.
- Anuk otru tutsa yokka sanmas (I. 68)
Öne konan yemek ikram edilmemiş sayılmaz.
- Arı kapçıtsa ısrur (II. 329)
Arı kızdırılırsa ısırır, sokar.
- Arkasız er çeriğ sıyumas (I. 128)
Arkasız kişi düşmanını, rakibini yenemez.
- Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas (I. 123)
Arpasız at aşamaz, arkasız yiğit rakibini yenemez.
- Arslan karışa sıçgan ötin ködezür (III. 263)
Kocayan arslan sıçan deliğini gözler.
- Arslan kökrese at ayakı tulaşır (II. 146)
Arslan kükrese atın ayakları dolaşır.
- Aşıç ayur tübüm altın, kamıç ayur men kayda men (I. 52)
Tencere der dibim altın, kepçe der ki ben neredeyim?
- Aş tatıgı tuz yogrın yemes (III. 31)
Yemeğe tad veren tuzdur ama tuz çanakla yenmez.
- Atan yüki aş bolsa açka az korunur (I. 75)
Aş deve yükü ile olsa aça az görünür.
- Ata oglı ataç togar (II. 80)
Oğul babasına çeker, çekmek üzere doğar.
- Atası açıg almıla yese oglınıñ tısı kamar (II. 311)
Babası ekşi elma yese, oğlunun dişi kamaşır.
- Atası anası açığ almıla yese oglı kızı tısı kamar (III. 272)
Babası anası ekşi elma yese, oğlunun kızının dişi kamaşır.
- Ata tonı ogulka yarasa atasın tilemes (III. 87)
Babanın giyimi oğluna yarasa, oğul babasını istemez.
- At teküzligi ay bolmas (I. 507)
Atın alnındaki akıtma, gökdeki Ay’la bir olmaz, tutulamaz.
- Ayın kişi neñi neñ sanmas (I. 98)
Başkasının malı, mal sayılmaz.
- Ay tolun bolsa eliğin imlemes (I. 82) (I. 288)
Ay dolun olunca el ile gösterilmez.
- Azuklug aruk ermes (I. 148)
Azığı olan yorulmaz.
B
- Balık subda közi taştın (I. 379)
Balık suda, gözü dışarıda.
- Bar bakır, yok altun (8000. yüzyıl)
Bulunan, var olan bakır, bulunamayan,nâdir olan altındır.
- Barçın yamağı barçınka, karış yamağı karışka (III.28)
İpek yaması ipeğe, yün yaması yüne.
- Barıg otru tutsa yokka sanmas (II. 28)
Öne konan varlık, ikram edilmemiş sayılmaz.
- Beş erñek tuz ermes (I. 121)
Beş parmak düz, birbirinin eşi değildir.
- Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ (III. 160)
Tanıdık şeytan yabancıdan iyidir.
- Birin birin miñ bolur, tama tama kol bolur (III. 360)
Birer birer bin olur, damlaya damlaya göl olur.
- Bir karga birle kış kelmes (II. 26)
Bir karga ile kış gelmez, gelmiş sayılmaz.
- Bir tilkü terisin ikile soymas (III. 244)
Bir tilkinin derisi iki defi soyulmaz, yüzülmez.
- Bir toyın başı ağrısa, kamug toyın başı agrımas (I. 274) (III. 169)
Bir şamanın başı ağrısa, bütün samanların başları ağrımaz.
- Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ (I. 528)
Öküz olacak buzağı, kendisini belli eder.
- Bor bolmayıp sirke bolma (III. 121)
Şarap olmadan sirke olma.
- Boşlaglansa boksuklanur (II. 272)
Kızıp kurudan kişi boyunduruklanır.
- Boş neñge iyi bolmas (I. 330)
Yaramaz malın sahibi olmaz.
- Böri koşnısın yemes (III. 220)
Kurt komşusunu yemez.
- Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında (I. 439)
Kurdun avı ortaklı, kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur.
- Buğday katında sarkaç subalur (III. 240)
Buğdayın yanında karamuk otu da sulanır.
- Bu kök kirsün, kızıl çıksun (I. 362)
Bu mavi, ak girsin, kızıl çıksın.
- Buşmasar boz kuş tutar, ebmeser ürüñ kuş tutar (II. 12)
Sıkılmayan kişi boz kuş, acele etmeyen kişi beyaz kuş tutar.
- Buzdan sub tamar (III. 123)
Buzdan su damlar.
- Bütün ümlüğ kanca bolsa olturur (I. 224)
Şalvarı sağlam olan nereye istese oraya oturur.
Ç
- Çaksa tütnür, çalsa bilnür (II. 23)
Yaksa tüter, söylese bilinir.
- Çakşak üze ot bolmas, çakrak bile ubut bolmas (I. 469)
Taş üstünde ot olmaz, yanşak kişide ar olmaz.
E
- Ebdeki buzagu öküz bolmas (I. 446)
Ev içinde bakılan buzağı öküz olmaz.
- Ebek ebğe tegmez (II. 19)
Aceleci evine varamaz.
- Ebek sinğek sütge tüşür (II. 13)
Aceleci sinek süte düşer.
- Ebliğ toygursa közi yolka bolur (II. 176)
Ev sahibi doyurunca, konuğun gözü yolda olur.
- Eğir bolsa er ölmes (I. 54)
Eğir otu kökü bulunduran kişi, hastalansa da ölmez.
- Eliğ tutgınça ot tut (II. 292)
Yabancıyı tutacağına ateş tut.
- El kalır (kaldı) toru kalmas (III. 221) (II. 25)
Yurt gider, töre kalır.
- Emgek eginde kalmas (I. 110)
Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz.
- Emikliğ uragut kösekçi bolur (I. 153)
Emzikli kadın iştahlı olur.
- Endik uma eblikni agırlar (I. 105)
Şaşkın konuk ev sâhibini ağırlar.
- Erdem başı tıl (I. 107) (1. 336)
Faziletin başı dildir.
- Erdemsiz kut çertilür (II. 229)
Faziletsizden uğur, kut kaybolur
- Erge muñ tegir, tag señiriñe yel tegir (III. 360)
Kişiye keder değer, dağ doruğuna rüzgâr değer.
- Erik erini yaglıg, ermegü başı kanlıg (I. 70)
Yürekli kişi yağlı, tembelin başı kanlı olur.
- Erkeç eti em bolur, eçkü eti yel bolur (I. 95)
Teke eti ilâç olur, keçi eti yel olur.
- Ermegüğe bulıt yük bolur (I. 138)
Tembele bulut yük olur.
- Ermegüğe eşik art bolur (I. 42)
Tembele eşik dağ geçidi olur.
- Erñeñe eliğ karı böz üm tikemes (I. 117)
Ergene elli karış bezden iç donu dikilmez.
- Er oglı muñaymas, it oglı külermes (II. 84)
Kişi oğlu kederli kalmaz, it oğlu tökezlemez, ayağı sürçmez.
- Ersek erğe tegmes, ebek ebğe tegmes (I. 104)
Oynak kadın koca bulamaz, aceleci evine varamaz.
- Er sözi bir, eyer köki üç (II. 283)
Er kişinin sözü bir, eyerin bağı üç olur.
- Esende ebek yok (I. 77)
Selâmetde acele yokdur.
- Esiz anıñ yiğitliği (III. 51)
Yazık onun yiğitliğine…
- Eşyek ayur başım bolsa sundurıda sub içgeymen (I. 492)
Eşek der ki; başım aklım olsa denizden su içerim.
- Etli tırñaklı eyirmes (I. 177)
Et tırnakdan ayrılmaz.
- Eyğü er süñüki erir atı kalır (III. 307)
İyi kişinin kemiği erir, adı kalır.
- Eyğülüğni sub ayakında kemiş başında tile (II. 112)
İyilik yap suya at, pınarında dile bulursun.
- Eyğülükün kel, isizliğin kelme (II. 91)
İyilikle gel, kötülükle gelme.
I
- Iñan ıñrasa botu bozlar (I. 120)
Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar.
- Iş yaragında, sart asığında (III. 13)
İş sırasında, tüccar kârında…
- It çakırı atka tegir, at çakırı ıtka tegmes (I. 363)
İt nazarı ata değer, at nazarı ite değmez.
- It ısırmas, at tepmes teme (I. 178)
İt ısırmaz at tepmez deme.
- Itka ubut atsa oldañ yemes (I. 116)
İtde utanma olsa çarığın altını yemez.
İ
- İgliğ tutrugı ay bolur (I. 79)
Hastanın vasiyet etmesi iyilik getirir.
- İki koçnğar başı bir aşaçta (aşıçta) pışmas (III. 382)[4]
İki koç başı bir tencerede pişmez.
- İkki bogra igeşür, otra kökegün yancılur (I. 187) (II. 287)
İki buğra, erkek deve itişir, ortada bükelek sineği incinir.
- İm bilse er ölmes (I. 38)
Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez.
- İzlik bolsa er öldimes, içlik bolsa at yagrımas (1.104)
Çarığı olsa kişi ölmez, teyelti olsa atın sırtı açılmaz, yara olmaz.
K
- Kaçış bolsa kıya körmes (I. 369)
Halk içinde uyuşmazlık olsa, kimse birbirine yan bakamaz.
- Kadaş temiş kaymaduk, kayın temiş kaymış (I. 403) (III. 246)
Kardeş demiş bakmamış, kayın demiş bakmış.
- Kagun karma bolsa iyisi ikki eliğin tegir (I. 410)
Kavun yağma edilse, sahibi iki eliyle kapar.
- Kal sabı kalmas, kagıl bağı yazılmas (I. 409)
Söz leke bırakmaz, yaş söğütten yapılan düğüm ırgalanmaz.
- Kalın bulutug tüpi sürer, karañku ışıg urunç açar (III. 216)
Yoğun bulutu tipi sürer, karanlık işi rüşvet açar.
- Kalıñ berse kız alır, kerek bolsa kız alır (III. 371)
Çeyiz veren kız alır, gerekliyse pahalı alır.
- Kalın kaz kulabuzsuz bolmas (I. 487)
Kaz sürüsü kılavuzsuz olmaz.
- Kalın kolan çupgasız bolmas (I. 424)
Eşek sürüsü başsız olmaz.
- Kañdaş kuma ürür, iğdiş örü tartar (III. 382)
Baba bir kardeşler dövüşürler, ana birler yardımlaşırlar.
- Kanıg kan bile (birle) yumas (III. 66) (III. 157)
Kanı kan ile yıkamazlar.
- Kan ışı bolsa, katun ışı kalır (I. 410)
Kağanın işi olursa, hâtununun işi kalır.
- Kara bulıtıg yel açar, urunç bile el açar (I. 354)
Kara bulutu yel açar, rüşvet ise yurt açar.
- Kara muñ kelmeğinçe Kara Yalga keçme (III. 33)
Kara belâ gelmedikçe Kara Yalga geçidini geçme.
- Karga karısın kim bilir, kişi alasın kim tapar (I. 425)
Karganın kocamışını kim bilir, kişinin gönlündekini kim anlar.
- Karga kazga ötgünse butı sınur (I. 254)
Karga kaza özense bacağı kırılır.
- Karı öküz balduka korkmas (III. 421)
Yaşlı öküz baltadan korkmaz.
- Kayıñ kasıña (III. 151)
Katılık kayın ağacına mahsûstur.
- Kayıñ kasıña, söküt süliñe (I. 356) (III. 369)
Kayın ağacına katılık, söğüt ağacına tazelik yaraşır.
- Kaynar öküz keçiksiz bolmas (I. 390) (III. 191)
Coşkun ırmak geçitsiz olmaz.
- Kaz kopsa ördek kol iğ igenür (I. 104)
Kaz giderse ördek göle sâhib çıkar.
- Kek (Keten) kördi keregü yüydi (I. 447) (I. 404)
Sıkıntıyı görünce çadırını yüklenip gitti.
- Keñeşliğ bilig üyreşür, keñeşsiz bilig obraşur (I. 232)
Danışılmış bilgi güzelleşir, danışılmamış bilgi yıpranır.
- Keriş yagrı ogulka kalır (I. 370)
At sırtındaki yara oğula kalır.
- Keyüklüğ ölimes, küpeçliğ kürimes (III. 256)
Giyimli kişi ıslanmaz, gemli at huysuzluk etmez.
- Kılıç tatıksa iş yunçır, er Tatıksa et tuncır (II. 281)
Kılıç paslanırsa iş incinir, kişi Farslaşırsa eti, kanı bozulur.
- Kılnu bilse kızıl keyer, yaranu bilse yaşıl keyer (I. 394) (III. 20)
Cilve bilse kırmızı giyer, yaranmayı bilse yeşil giyer.
- Kırk yılka teğin bay çıgay tüzlinür (I. 349)
Kırk yıla kadar zengin fakir bir olur.
- Kış konuki ot (I. 332)
Kış konuğu ateşdir.
- Kız birle küreşme, kısrak birle yarışma (I. 474)
Kız ile güreşme, kısrak ile yarışma.
- Kız kişi sabi yorıglı bolmas (I. 326)
Cimri kişinin sözü, ünü yayılmaz.
- Kiçikde katıglansa ulgayu sebnür (II. 268)
Küçük iken uğraşan, büyüyünce sevinir.
- Kiçik ulugka turuşmas, kırguy soñkurka karışmas (II. 95)
Küçük büyüğe karşı durmaz, atmaca sungura karışmaz.
- Kimiñ bile kaş bolsa yaşın yakmas (III.22)
Kimin yanında kaş denilen taş olsa, yıldırım onu yakmaz.
- Kim kür bolsa köbez bolur (I. 325)
Kuvvetli olan kabadayı olur.
- Kiñ ton opramas, keñeşliğ bil iğ artamas (III. 358)
Geniş, bol giyim yıpranmaz, danışılmış bilgi yanılmaz.
- Kişi alası içtin, yılkı alası taştın (I. 91)
Kişinin alası içinde, atın alası dışındadır.
- Kişi eti tiriğle tatır (III. 257)
Kişi eti diri iken tatlıdır, kıymetlidir.
- Kişi sözleşü, yılkı yıylaşu (III. 104)
Kişi söyleşerek, at koklaşarak anlaşır.
- Kizdeki kiz yıpar (I. 327)
Misk kutusu misk kokar.
- Kizlençü kelinde (III. 242)
Gizli şey gelinde bulunur.
- Kobı er kuyugka kirşe yel alır (III. 226)
Talihsiz kişi kuyuya girse yel alır.
- Kolan kuyugka tüşse kurbaka aygır bolur (III. 122)
Eşek kuyuya düşse kurbağa aygır olur.
- Korkmış kişiğe koy başı koş korunur (III. 126)
Korkmuş kişiye koyun başı çift, iki görünür.
- Koş kılıç kınka sığmaz (I. 359)
Çift, iki kılıç bir kına sığmaz.
- Kökge sagursa (suysa) yüzge tüşür (II. 81) (III. 132) (III. 439)
Kişi göğe tükürse, yüzüne düşer.
- Kök temür kerü turmas (I. 361)
Çelik kılıç geri durmaz.
- Koni barır keyikniñ közinde ayın başı yok (III. 151)
Düz giden geyiğin gözünden başka yarası yokdur.
- Kop sögütğe kuş konar, körklüğ kişiğe söz kelir (I. 319)
Söğütlüğe kuş konar, doğru kişiye söz gelir.
- Közden yırasa köñülden yeme yırar (III. 366)
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
- Közüñüğe köğ tüşdi (III. 132)
Aynaya pas düşdü.
- Kulak eşitse köñül bilir. Köz korse üyik kelir (I. 211)
Kulak işitse gönül bilir, göz görse sevinç gelir.
- Kul yağı, it böri (1.336)
Kulunun düşman, itinin kurt olduğunu unutma.
- Kurmış kiriş tügülmes, ukrukun tag egilmes (III. 215)
Kurulmuş kiriş düğümlenmez, kement ile dağ egilmes.
- Kurtga büyik bilmes yerim tar ter (III. 259)
Yaşlı kadın oyun bilmez yerim dar der.
- Kurug yıgaç egilmes, kurmış kiriş tügülmes (I. 198)
Kuru ağaç egilmes, kurulmuş kiriş düğümlenmez.
- Kurug kaşık agızka yaramas, kurug söz kulakka yakışmas (I. 382)
Kuru kaşık ağıza faydasızdır, kuru söz kulağa lüzumsuzdur.
- Kuş balası kusınçıg, it balası okşançıg (III. 232)
Kuş yavrusu süs için, it yavrusu okşamak için
- Kuş kanatın, er atın (I. 34)
Kuş kanadı ile, kişi atı ile varır, uçar.
- Kuş tuzakka meñ uçun ılınur (III. 358)
Kuş tuzağa yem için yakalanır.
- Kuş yavuzı sagzıgan, yıgaç yavuzı azgan, Yer yavuzı kazgan, budun yavuzı Barsgan (I. 439)[5]
Kuşun kötüsü saksağan, ağacın kötüsü kuşburnu (yaban gülü), Yerin kötüsü bataklıklı olan yer, halkın kötüsü Barsgan’lılardır.
- Kut belgüsi bilig (I. 427)
Devlet alâmeti bilgidir.
- Kutlugka koşa yağar (III. 60)
Kısmetliye çift yağar.
- Kutsuz kuyugka kirşe kum yağar (I. 457)
Kısmetsiz kişi kuyuya girse kum yağar.
- Kuyugda sub bar, it burnı tegmes (I. 375)
Kuyuda su var ama itin burnu erişmez.
- Kuzda kar eksümes, koyda yağ eksümes (I. 326)
Dağın güneş görmeyen yamacında kar eksilmez, koyunda yağ eksilmez.
- Küç eldin kirşe toru tüñlüktin (tünlükten) çıkar (III. 120) (II. 17)
Zorbalık yurda girse, töre bacadan kaçar.
- Kül ürkünçe köz ürse yik (I. 337)
Küle üflemektense, köze üflemek yeğdir.
- Kümüş küñe ursa altun ayakın kelir (I. 165)
Gümüş güneş altına bırakılsa, altın ayağıyla gelir.
- Künde irük yok, beğde kıyık yok (I. 70)
Güneşde gedik yokdur, beyde caymak yokdur.
- Küñe baksa köz kamar (I. 340)
Güneşe bakan göz kamaşır.
- Küniniñ küline tegü yağı (III. 237)
Kuma kumanın külüne dahi düşmandır.
- Küzegü uzun bolsa el iğ köymes (I. 448)
Küskü (ateş kuskusu) uzun olursa el yanmaz.
- Kuz keliği yazın (yayın) bilgürer (belgülüğ) (II. 172) (III. 160)
Güzün gelişi yazdan bellidir.
M
- Muş oglı muyabu togar (II. 14)
Kedi yavrusu miyavlayarak doğar
- Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas (II. 105)
Kedi asılı yağa (kavurmaya) erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz.
N
- Neçeme obrak keyük erse, yagmurka yarar (III. 38)
Nice eski giyim olsa yine de yağmurda işe yarar.
- Nece munduz erse eş eygü, nece eğri erse yol eygü (I. 458)
Ne kadar aptal olsa da eş iyidir, ne kadar eğri, uzun olsa da yol iyidir.
- Nece yitik biçek erse Öz sapın yonumas (I. 384)
Bıçak ne kadar keskin olursa olsun, kendi sapını yontamaz.
O
- Oglak yiliksiz, oglan biliksiz (I. 119)
Oğlak iliksiz, çocuk bilgisiz olur.
- Oglan biligsiz (I. 386)
Çocuk bilgisiz olur.
- Oglan ışı ış bolmas, oglak müñüzi sap bolmas (III. 145)
Çocuk işi iş olmaz, oğlak boynuzu sap olmaz.
- Oglan suv töker uluğ yanı sınur (II. 19)
Oğlan su döker, büyüğün bir yanı kırılır.
- Oprak yasıkdın tozlug ya çıkar (III. 16)
Eskimiş, kullanılmayan yay kabından tozlu yay çıkar.
- Ortak erden artuk almaş (I. 99)
Ortak ortağından fazla almaz.
- Otağka öpkelep süğe sözlemedük (III. 208)
Çadıra kızıp, askerle konuşmaz.
- Ot tese ağız köymes (I. 43)
Ateş demekle ağız yanmaz.
- Ot tütünsüz bolmas, yiğit yazuksuz bolmas (I. 400) (III. 16)
Ateş dumansız olmaz, genç kişi günahsız olmaz.
- Otuğ odhguç birle öçürmes (I. 177)
Ateş alev ile söndürülmez.
Ö
- Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas (I. 44)
Zaman geçer kişi duymaz, insan oğlu ebedî kalmaz.
- Ödlek karıtmışka boyug talkımas (II. 304)
Zamanın yaşlandırdığı kişiye boya ayıp sayılmaz.
- Ögüñüçi üminde artarur (I. 203)
Öğünen kişi iç donunu pisletir.
- Öküş sebinç bolsa katıg oksunur (III. 373)
Çok sevinen, pek pişman olur.
- Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yêğ (I. 59)
Öküz ayağı olmakdansa, buzağı başı olmak yeğdir.
- Öldeçi sıçgan muş taşakın (taşakı) kaşır (III. 267) (I. 438)
Eceli gelen sıçan kedinin husyelerini kaşır.
- Ötlüğ yinçü yerde kalmas (III. 30)
Delikli inci yerde kalmaz.
- Öz köz ir kışlag (I. 464)
Kışlığını kendi gözünle seç.
S
- Sabanda sandırış bolsa örtgünde irteş bolmas (I. 402) (II. 214) (III.416)
Saban zamanı sürtüşme olursa, harman zamanında dövüş olmaz.
- Sabın sagrakka tegir (I. 471)
Sözle, tatlı dille sürâhiye erişilir.
- Saçratgudın korkmış kuş kırk yıl ayrı yıgaç üze konmas (II. 331)
Tuzakdan korkmuş kuş kırk yıl çatal ağaç üstüne konmaz.
- Sakak bıçar, sakal okşar (I. 282)
Çene keser, sakal okşar.
- Sakak okşar, sakal bıçar (II. 286)
Çene okşar, sakal keser.
- Sart azukı arıg bolsa yolda yer (I. 342)
Tüccarın malı temiz olsa yolda kendisi yer.
- Sartnıñ azığı arıg bolsa yol üze yer (I. 66)
Tüccarın malı temiz olsa yol üzerinde kendisi yer.
- Sınamasa arsıkar, sakınmasa utsukar (I. 242)
Sınamayan aldanır, sakınmayan yutulur.
- Soğuşup uruşur, otra ton titişür (II. 89)
Soğuşup vuruşulur, arada elbise yırtılır.
- Söğüt süliñe kayıñ kasıña (I. 356) (III. 134)
Söğütde tazelik, kayında sertlik vardır.
- Sözğe süçünse bulun barır (II. 150)
Lâfa dalan tutsak olur.
- Sub içürmesge süt ber (I. 218)
Su içirmeyene süt ver.
- Sub körmekinçe etük tartma (III. 426)
Suyu körmeyince etek toplama.
- Subuzganda ev bolmas, topurganda av bolmas (I. 516)[6]
Eski mezarlıkta ev olmaz, gevşek topraklı yerde av olmaz.
- Sundılaç ışı ermes örtkün tepmek (I. 526)
Harman tepmek çayır kuşunun (serçe) işi değildir.
- Süsegen uyka Tenğri münğüz bermes (III. 364)
Süsegen öküze Tanrı boynuz vermez.
T
- Tavgaç Kannınğ turkusı telim tenğlemedhip bıçmas (I. 427)[7]
Çin hakanının ipeği çokdur ama denk getirmedikçe biçmez.
- Tagığ ukrukın egmes, tenğizni kaygıkın bügmes (I. 100)
Dağ kement ile eğilmez, denizin önü kayıkla kesilmez.
- Tag tagka kabuşmas, kişi kişiğe kabuşur (II. 103) (III. 153)
Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur.
- Tamu kapugın açar tabar (III. 234)
Cehennemin kapısını açan maldır.
- Tapug taş yarar, taş başıg yarar (III. 58)
Emir taşı yarar, taş başı yarar,
- Taşıg ısrumasa öpmiş kerek (I. 163)
Taşı ısıramayanın öpmesi gerekir.
- Tatıg közre tikeniğ tüpre (II. 280)
Farslı’ya dikkat et, dikeni kökünden sök.
- Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)[8]
Fars’sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.
- Tayak bile taymas, tanuk sözün bütmes (III. 166)
Baston ile kayılmaz, şahit sözüne inanılmaz.
- Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur (I. 206)
Tay atlaşınca at dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.
- Taygan yügrügin (yügürgenni) tilkü sebmes (III. 175) (II. 15)
Tazının hızlı koşanını tilki sevmez.
- Taz at taparçı bolmas (III. 149)
Alacalı at yük taşıyamaz.
- Taz keliği börkçige (I. 26) (II. 41)
Kelin, börksüzün geleceği yer börkçüdür.
- Tebey bedük erse mayakı bedük ermes (III. 168)
Deve büyük ise, tersi, dışkısı büyük olmaz.
- Tebey münüp koy ara yaşmas (III. 60)
Deveye binip koyun sürüsü içinde saklanılmaz.
- Tebi silkinse eşekke yük çıkar (II. 246)
Deve silkinse eşeğe yük çıkar.
- Tebi yük kötürse, kamıç yeme kötürür (II. 75)
Yük götüren deve, kaşığı da haydi haydi götürür.
- Tegirmende togmış sıçgan kök kökregiñe korkmas (III. 282)
Değirmende doğmuş sıçan gök gürlemesinden korkmaz.
- Tegme kişi öz bolmas, yat yaguk tuz bolmas (I. 433)
Her kişi kendin gibi olmaz, yad kişi, hısımla müsâvî olmaz.
- Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas (III. 20)
Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.
- Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas (II. 355)
Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.
- Teşük subda belgürer (I. 387)
Deşik, yarık, delik, suda su ile belli olur.
- Tezek karda yatmas, eygü ısız katmas (I. 386)
Tezek karda yatmaz, iyilik kötülüğe katılmaz.
- Tılın tergiğe tegir (I. 429)
Tatlı dil ile sofraya erişilir.
- Tılın tügmişni tısın yazmas (II. 20)
Dil ile bağlanan diş ile çözülemez.
- Tikmeğinçe önmes, tilemegince bulmas (II. 20)
Dikmeyince bitmez, dilemeyen bulamaz.
- Tilkü öz yinige (İnğe) ürse uyuz bolur (III. 5) (I. 54)
Tilki kendi inine karşı ürüse uyuz olur.
- Tiriğ esen bolsa tañ öküş korur (I. 62)
Kişi esen yaşasa şaşılacak çok şey görür.
- Tokum yüzüp kuyrukta biçek sıma (I. 473)
Deriyi yüzüp kuyrukda bıçağı kırma.
- Tolum anutsa kulun bulur, tolum unutsa bulun bolur (I. 215)
Silâhını hazır eden at da bulur, silâhını unutsa tutsak olur.
- Toyın tapugsak Tenğri sepinçsiz (III. 377)
Şaman tapınsa da Tanrı memnun olmaz.
- Tünle bulıt örtense evlûk urı keldürmişçe bolur, Tanğda bulıt örtense evge yağı kirmişçe bolur (I. 251)[9]
Akşam üstü bulut kızarırsa kadın, erkek çocuk doğurmuş gibi olur, Tan vakti bulut kızarırsa eve düşman girmiş gibi olur.
- Tünle yorub kunduz sebnür, kiçikde eplenip ulgayu sebnür (III. 87)
Geceyle yola çıkan gündüzün sevinir, küçükken evlenen yaşlanınca sevinir.
- Tütün kopursa işlenür (II. 72)
Dumanı kaldıran islenir.
- Tütüşmeginçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas (II. 71)
Dövüş olmayınca düzen düzülmez, tipi olmayınca hava açılmaz.
- Tuzun birle uruş, utun birle tireşme (üsterme) (I.414) (I.221)
Yumuşak başlı kişi ile vuruş alçak kişi ile iddialaşma, direşme.
U
- Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas (I. 92)
İşâret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz uzamaz, yayılmaz,
- Ulugnı uluglasa kut bulur (I. 304)
Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur.
- Uluk yağırı ogulka kalır (I. 68)
Atın omuz başındaki yara oğula kalır.
- Uma kelse kut kelir (I. 92)
Konuk gelirse devlet gelir.
- Umayka tapınsa oğul bolur (I. 123)[10]
Şevkat meleğine yakaranın çocuğu olur?
- Usukmışa sakıg kamug sub korunur (I. 191)
Susamışa serab bütün su görünür.
- Us üşgürse ölür (I. 228)[11]
Kukumav kuşu kişiye karşı öterse o kişi ölür.
- Uygur yıgaç uzun kes, temür kısga kes (II. 11)
Ey Uygur, ağacı uzun kes, demiri kısa kes.
Ü
- Üri kopsa oguş alkışur, yağı kelse imrem tepreşür (I. 87)
Gürültü kopsa hısım, akraba koşuşur, düşman gelse halk debreşir, yer yerinden oynar.
Y
- Yavlak tıllığ beğden kerü yalnğus tul yêğ (III. 44)
Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir.
- Yagıñ erse kerek yundakı tegir (doğmaz oyın 15i)
Düşmanın hücum edip gitse bile atının fışkısı kalır.
- Yağını aşaklasa başka çıkar (I. 305)
Düşman küçümsenirse başa çıkar.
- Yakadakı yalga galı eliğdeki ıçgınur (I. 253) (III. 307)
Yakandakini yalarken elindeki gider.
- Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü (III. 435)
Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir.
- Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas (III. 64)
Kişi ebediyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez.
- Yalñuk oglı munsuz bolmas (III. 141)
Kişi oğlu dertsiz olmaz.
- Yalñuk oglı yokayur eyğü atı kalır (III. 384)
Kişi oğlu yok olur, ölür, iyi ise adı kalır.
- Yalñuk ürülmüş kap ol, ağzı yazlıp alkınur (I. 195)
Kişi şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.
- Yalñus kaz ötmes (III. 384)
Yalnız kaz ötmez.
- Yarın bulgansa el bulganır (III. 21)[12]
Kürek kemiği karmaşık olursa, yurt da karışır.
- Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47)
Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.
- Yatnınğ yağlığ tiküsinden, öznünğ kanlığ yudhruk yêğ (III. 43)
Elin yağlı lokmasından, kendinin kanlı yumruğu yeğdir.
- Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381)
Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.
- Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur (III. 255)
Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.
- Yazıdakı süvlin edhergeli, evdeki takagu uçgınma (I. 447)
Kırdaki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
- Yazın katıglansa kışın sebnür (III. 159)
Yazın katık yapan, kışın sevinir.
- Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59)
Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.
- Yazmas atım yağmur, yañılmas bilge yañku (III. 379)
Şaşmaz ok yağmur, yanılmaz bilgin yankıdır.
- Yer basrukı tag, budun basrukı beğ (I. 466)
Yerin baskısı dağ, milletin baskısı beğdir.
- Yıgaç uçuña yel tegir, körklüg kişiğe söz kelir (I. 319)
Ağaç ucuna yel deyer, değerli kişiye söz gelir.
- Yılan kendü eğrisin bilmes, tebi boynın eğri ter (I. 127)
Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.
- Yılan yarpuzdın kaçar, kanca barsa yarpuz utru kelür (III. 39)
Yılan, yılan sıçanından kaçar, nereye kaçsa yılan sıçanı karşısına dikilir, gelir.
- Yıparlıg kesürgüdin yıpar kitse yiyi kalır (III. 48)
Amber kabından amber gitse de koşusu kalır.
- Yırak yer sabin arkış keldürür (I. 97)
Uzak yerin haberini kervan getirir.
- Yitükliğ anası koyun açar (III. 18)
Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar.
- Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür (II. 137)
Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür.
- Yunt başın yularlab keñeldi (III. 9)
At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al.
- Yunt kazısı yağ (III. 223)
Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır.
- Yurt kiçük bolsa angut bedük ur (I. 93)
Delik küçük olsa da tapayı (yamayı) büyük vur.
- Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur (III. 11)
Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur.
- Yüzge körme erdem tile (II. 6) (III. 143)
Kişide yüz güzelliği değil fazilet ara, dile.
NOTLAR
- Ercan Alkaya, “Kırım Karay Türklerinin Türkiye Türkleriyle Ortak Olan Atasözleri”, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na Armağan, Kömen-Sota Yay, Konya 2006, sayfa 449-461.
- Kâsgarlı Mahmûd, Divânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yay, Îstanbul 2005, sayfa 477.
- Andız, dağlarda yetişen ve kökü atın karın ağrısına iyi gelen bir bitkidir.
- Bu sav, bir yerde toplanan ve birisinin çıkması gereken iki başbuğ veya iki bey için söylenir.
- Ağaçların en kötüsüne ” اَزغاَن azgan ” denir; gül gibi sarı, beyaz çiçekleri olan bir ağaççıktır; küpe gibi kırmızı meyvaları olur; ….. İnsanların en kötüsü de Barsganlılardır; çünkü onların huyu kötüdür, pinti kişilerdir.
- Maşatlık, müslüman olmıyanların mezarlığı.
- Tavgaç: Maçin, yukarı (doğu) Çin.
- Bu sözdeki “Tat” “Farslılar, Acemler” murad edilmiştir.
- Türkler, sabahleyin bulutun kızarmasıni uğur saymazlar.
- Kaşgârlı, “kadınlar bunu uğur sayarlar” diyerek eski inanışa da işaret etmiştir (bk. A. İnan “Umay ilahesi hakkında” Türkiyat II, 1926; Makaleler ve İncelemeler 1968 s.397-399).
- Kerkes kuşu bir adamın yüzüne doğru ıslık çalarsa uğur sayılmaz; bu, ölüme işarettir.
- Eski Türkler hayvanın kürek kemiğine bakarak fal açarlarmış. Kürek kemiğinde gördükleri şeylerden bir takım hükümler çıkarırlarmış.
Bazı ata sözlerinde “ñ” hecesi “nğ” hecesi yerine kullanılmıştır. ñ, hecesi eski yazımızda sağır kef diye adlandırılan ve genizden gelen harf nğ biçiminde yazılırdı.
http://tr.wikisource.org/wiki/Div%C3%A2n-%C4%B1_L%C3%BCgati’t-T%C3%BCrk_(se%C3%A7meler)
Yorumlar
Yorum yap