592) NE OLDU BİZE?

Yayin Tarihi 30 Aralık, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

NE OLDU BİZE?

 

İşte yine uykusuz geçen bir gecenin sonundayım. Güneşin ilk ışıkları ile kızıllaşan gökyüzünü seyrediyorum. Ufkumuzun yalnız günbatımında değil, gündoğumunda da kızıla büründüğünü keşfettiğimden beri, bu güzelliği sabahları seyretmeyi, akşamın gürültülü kızıllığına tercih ediyorum.

Akşam bana ölümü anlatır/hatırlatır. İçime bir hüzün çöker, kendimle hesaplaşmaya başlarım.

Ahmet Haşim olur, çıkmakta olduğumuz “Merdiven’in” son basamağına gelmiş gibi hissederim kendimi.

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak..

 

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.

 

Sabahın o büyülü kızıllığında, merdivenin ilk basamağında hissederim kendimi. Her şeyi yeniden başlatırım. Hayat denen o merdiveni yeniden çıkmayı düşlerim sabahın sessizliğimde.

Belki de bu yüzden sabahın kızıl sesizliğine kaçıyor, her sabah yeni bir başlangıçtır diyerek yorgun ruhumu avutuyorum.

Kapı tıkırtısı ile uyanırım bu rüyadan. Kendimden geçtiğim o kısa süreli duygu selinden çıkar, kapıcımızın getirdiği gazeteleri alırım ve işte gerçek hayattayım.

 

Manşetler, köşe yazıları, haberler, siyasilerin demeçleri, zamlar, yerel haberler, cinayetler/cinnetler…yani her zaman ne görüyorsam o sayfalarda, neredeyse aynısı. Yine de her gün sabırla/öfkeyle bildik şeyleri okurum.

 

Terörün beli kırılacak! Şehit polisin/askerin cenazesinde teröre lanet yağdı.

Hayatımız bugün %10 daha pahalı hale geldi. Vatandaş zamlara tepkili.

Memura % 4, emekliye % 2 zam yapılacak. Sendikalar genel grev çağrısı yaptı. İşçi, emekli sokağa çıkıyor.

Merkez Bankası Başkanı, ekonominin çok sağlam olduğunu, Maliye Bakanı, kişi başına düşen milli gelirin 20 bin dolara ulaştığını söyledi. Çöpten ekmek toplayarak karnını doyuran Ali dede donarak öldü. Cesedini aç köpekler parçaladı.

Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı, çekini/senedini/kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısının % 40 arttığını, hükümetin acil önlem almasını istedi.

Cumhurbaşkanımız görev süresinin belli olmadığın, bunun ayıp olduğunu, biran önce görev süresinin belirlenmesini istedi. Başbakan 7 yıl olması uygun olur dedi. Muhalefet 5 yılda ısrarlı.

Köşe yazarları “evet 7 yıldır!”, “hayır 5 yıldır!”, “5’de olabilir, 7 yılda, TBMM kanun hazırlasın” şeklinde farklı görüşteler.

Vatandaşa göre ha Gül olmuş, ha Erdoğan. Her konuda olduğu gibi bu konuda da “bana neci/fark etmezci/ekmek davacısı”

Devlet/Hükümet, komşularla “sıfır sorun” ilkesine dayalı ilişki kurduk” dedi.

Suriye ile savaş tehlikesi var. Dostumuz/kardeşimiz İran Cumhurbaşkanı, füze kalkanı kurulan Malatya’yı vururuz dedi.

İsrail ile ilişkiler donduruldu. İsrail Parlamentosu 1915’ de olanlara, soykırım demek yerine “büyük felaket” denmesine karar verdi.

Fransa Meclisi soykırım yasasını kabul etti. Başbakan, soykırımın bir yalan olduğunu söyledi ve “Cherchez une minute Sarkozy” diyerek, Kanuni’nin 450 sene önce Fransa kralına yazdığı mektubu okudu. Fransa Büyükelçimizin geri çekilmediği, büyükelçiler toplantısı için Ankara’ya geldiği açıklandı.

Bir kadın boşanmak üzere olduğu eşi tarafından, meydanda kalabalığın şahitliğinde boğazlandı. Kadın hakları savunucusu olduğunu söyleyen Şefkat-Der başkanı kadınlara bu saldırılardan kendilerini korumaları için silah dağıtılmasını, kızların çeyizine silah konmasını önerdi.

Cami avlusunda kundağa sarılı yeni doğmuş bir bebek bulundu. Donmak üzere iken bulunan bebek, karakolun sevgilisi oldu. Güzel bebeğe “Hürrem” adı verildi.

Vatandaş yılbaşını kutlama telaşında. Noel Babalar, huzurevindekilere hediye dağıttı.

Keşan Müftüsü,” Noel Baba diye biri yoktur! Aziz Nicholas vardır. O da evlere bacadan pencereden giriyor. Doğru dürüst biri olsa kapıdan girerdi. Neden bacadan giriyor ki?” diyerek yılbaşını kutlamayın dedi.

Kimin eli, kimin neresinde konularını işleyen ve gazetelerin alınmasında başrolü oynayan magazin sayfasını atlıyorum.

 

İşte gazete sayfalarından gerçek hayatımız. 50 yıldır özü aynı olan farklı cümlelerle hep aynı şeyler. Televizyon ise sizi, ayrı bir dünyaya götürür. Evlilik/çöpçatanlık/yemek/diziler izleyici rekortmeni programlardır. Bir de reyting alan anlaşmalı “körler sağırlar birbirini ağırlar” faslından açık ama kapalı ilmi/fikri(!) tartışma programları vardır.

Bu gidiş hayra alamet değildir. Toplumsal bir cinnet geçiriyoruz. Aklımızı uzun bir tatile göndermiş, sabah birlikte vatan batırıyor, akşam da kurtarıyoruz.

Şikâyetçiyiz ama mutluyuz. Adama/partiye/kadına/olaya/duruma öfkeliyiz ama seviyor toz kondurmuyor/kondurtmuyoruz. Aydınımız/yazarımız, çözüm üstüne çözüm üretiyor, teoriler havada uçuşuyor ama değişen bir şey yok.

Siyasetçilerimiz ise kişisel gündemlerini izliyor. Başbakan tek kişilik konserine devam ediyor. Rakip diye düşünülenlerden biri partisinin milletvekillerine söz geçiremiyor, kendiside partisi de eriyip gidiyor.

Diğeri istikrar için, Türkiye’nin geleceği için Başbakan’ın sağlığına, AKP’nin bütünlüğünün korunmasına duacı ve sahne almak gibi bir niyeti de, gayreti de yok.

Başbakan, şimdilik tek kişilik solosunu, bütün perdesizliğine/akortsuzluğuna/yabancılığına rağmen dinlemeye mecbur görünüyoruz. Sahne alacak ne yeni bir ses, ne de bir nefes yok/yok gibi…  

Peki, Türk Milliyetçisi/Türk Ülkücülerine yani bize ne oldu?

Benim cevabımı gayet basit ve açık: Bedenimiz bir biçimde duruyor ama ruhumuzu kaybettik!

Evet, özümüzü/milli benliğimizi ya terk edip başka yollara girdik, ya da tamamen yok ettik!

Türklük ruhu, şuuru kayboldu ya da kaybettirildi. Bütün milli ve manevi değerlerimiz bozuldu/terk edildi.

Milletimiz katil/vampir ilan edilerek, onur duyduğum tarihimize soykırım karası çalındı. Türklük anayasadan atılsın, Türkçe resmi dil olmaktan çıkarılsın, milli/üniter devlet yapısından vazgeçilsin dendi. Bağımsızlık destanımız terör örgütüne isim yapıldı. Hem de bütün bunlar Kurtuluş Savaşı Destanını yazan Gazi TBMM kürsüsünden yapıldı.

Peki, bu hain taleplere karşı O mecliste ne yapıldı? Vekil maaşlarına zam…..Kasap et, koyun can derdinde….

İçinde olduğumuz bu kıyamet halinden kurtulmak için ne gibi çözümler/önlemler alındı?

Bana göre hiç, kocaman bir hiç!

Bizler yazıyoruz, söylüyoruz, anlatıyoruz. Anlayan, dinleyen, okuyan var mı?

75 Milyon nüfusumuzun, 52 milyon seçmenimizin, ortalama 3 kitap okuduğu, 150 kelime ile okuyup/konuşup, 100 kadar kelime ile yazdığı Türkiye’de kime ne anlatabilirsiniz ki? Gerçeğimiz ne yazık ki budur, ülkem bu hale getirilmiştir.

Türk Milliyetçileri ise halen teori üretiyor, kavram tanımlıyor, mesele yaratıyor, birbirini boğazlıyor ve şikâyet ediyor.

Akademik söylemlere, çözümlere, iyi niyetli siyasi çabalara sözüm yok. Ancak bunlara bakan/ilgilenen/pratiğe taşıyan yok.

Bakıp/ilgili olup, uygulama alanı yaratmaya çalışanlar ise soyları tükenmek/tüketilmek istenen benim/senin gibi bir avuç hayalperest.
Peki, merdiveni çıktık, bitti mi?

Yani şimdi ölmek zamanı mı?

Öldük mü, yoksa ölüyor muyuz?

Kurtuluş çaresi, merdiveni yeni baştan çıkmaya başlamanın yolu, sorunumuzun çözüm var mıdır? Varsa nedir? 

Elbette çözüm vardır/bulunacaktır da. Nasıl ki ben “her sabah yeni bir başlangıçtır” diyorsam, bunu milletimize de söyletmeliyiz/söyletebiliriz.

Bana göre ilk önce Türklük ruhunu yeniden canlandırmak için çalışmak gereklidir.
Kaybettiğimiz ruhumuzu bulmak için, Bozkurtların Ölümünü/Dirilişini, Kilit/Anahtar/Kapı/Konak dizisini, Bayrak/Ülkücünün Çilesi’ni, Atatürk’ü, Türkeş’i yeniden okumalı/okutmalıyız.

İsteyenler, teorisyenler, kariyer yapacak olanlar yollarına devam etsinler. Biz geniş kitlelere

Akif’i yeniden okutalım/onlarla beraber okuyalım:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

 

Ruh ağacımızı, bu kaynaklardan doyasıya sulayalım ki, beyaz camın dizileri/kara medyanın dolma kalemleri tarafından uyutulmuş milletimizi derin uykusundan kaldırıp, milli direnci harekete geçirelim.

Milli şuurumuzu uyarıp, Kuvva-i Milliyeyi yeniden başlatalım. Önce kurumakta olan ağacı kurtaralım, sonra gübreleyerek, budayarak güçlendiririz.

Hiçbir gerekçe, bizim bu kutsal kavgaya/davaya katılmamızın önünde engel/bahane olamaz/olmamalıdır.

Çobandan medet yoksa sürüyü uçuruma düşmekten kurtarmanın yolu, çoban olmayı denemektir.

Mutlu bir yeni yıl dileklerimle, güzel günler için kalın sağlıkla. 29.12.2011

Ne Mutlu Türk’üm diyene!

                                                                                                                   

Gültekin Öztürk                                                                                                                   

Tarihçi-Yazar

   

      

 

 

Paylaş:

Yorumlar

“592) NE OLDU BİZE?” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. muge bingul yorum tarihi 3 Ocak, 2012 18:57

    Güzel bir yazı…

Yorum yap