583) BU NASIL BİR SAVAŞ?

Yayin Tarihi 29 Kasım, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

BU NASIL BİR SAVAŞ?

Kâşif Kozinoğlu, MİT Orta Asya Masası Başkan yardımcısı iken, MİT Başdanışmanlığı görevine getirilerek merkeze alınmıştır.

“Silahlı terör örgütüne üye olma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amaç dışında kullanma, hile ile alma ve çalma” iddiası ile 10 Mart 2011 tarihinde, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanmıştır.

Hakkında yukarıda belirtilen suçlamalardan iddianame düzenlenmiş ve yargı önüne çıkmasına 10 gün kala, hiçbir sağlık sorunu olmadığı halde, “kalp krizi” geçirerek öldüğü(?) açıklanmıştır.

Buraya kadar her şey normal görünüyordu ve dualarla mezarına kondu. Ancak bugün öğreniyoruz ki, Rahmetli Kozinoğlu’nun avukatları, Taner Serim ve Duygu Köksal, MİT’ten galen bir rapora dayanarak mahkemeye başvurmuş, “MİT’in Kozinoğlu Raporuna” göre tutuklama gerekçeleri ve iddialarının geçersiz olduğunu öne sürerek, müvekkillerinin tahliye edilmesi talebinde bulunmuşlardır.

MİT Hukuk Müşavirliğinin Kozinoğlu hakkındaki suçlamaları çürüten raporu çok açıktır. İddianame çökmüştür ve beklenen/olması gereken, sanığın(ların) derhal serbest bırakılmasıdır. Nerede o günler?

Mahkeme heyeti tahliye talebini reddetmiştir. Sonrası da bildiğimiz gibi, Kozinoğlu “ağır bir spordan sonra kalp krizi geçirerek” duruşmaya 1o gün kala hayatını kaybetmiştir.

Ne kadar ilginç bir durum değil mi?

Devletin istihbarat kurumu “personelim suçsuzdur, hakkındaki iddialar geçersizdir” diyor/belge gönderiyor. Yüce Türk Yargısı bunu kabul etmiyor. Bu belgelerin konuşacağı, gerçeğin ortaya çıkacağı mahkemenin başlamasına 10 kala, istihbarat dünyasının “Hayalet” lakaplı kahramanı Kâşif Kozinoğlu ölüyor. (öldürüldüğü iddia ediliyor.)

Biz de bunlara inanıyor/inanmak zorunda bırakılıyor ve adaletin tecellisini bekliyoruz, öyle mi? Tövbe yarabbim, tövbe!

Kafam karışık, içimde fırtınalar patlıyor. Nedir bunlar? Neler oluyor? Nereye kadar dayanırız?

Bu nasıl bir savaştır! Meydan savaşı mıdır? Yoksa meydansız savaşlardan mıdır?

Dayanma/Direnme gücü ver Allah’ım!

Biz Türkler, binlerce yıllık tarihimizde sayısız “MEYDAN SAVAŞI” yapmış ve kazanmış bir milletiz.

Yine biz Türkler, bu uzun tarihimiz boyunca çok sayıda “MEYDANSIZ SAVAŞ” da yapmışız, ancak bunların hepsini kaybetmişizdir.

Neden mi?

Meydan savaşları; Kahramanların ileri atılıp arkalarına bakmadıkları, yiğitçe, mertçe, dürüstçe, kahpelik, kalleşlik düşünmeden vuruştukları, göz önünde hilesiz/hurdasız yaptıkları ve kazanıp/kaybettikleri, sonucu hemen belli olan savaşlardır.

Kahramanlık, yiğitlik, dürüstlük, savaşçılık, Türk’ün doğuştan sahip olduğu özelliklerdir. Bu sebeple Türk, girdiği “MEYDAN SAVAŞLARININ” hepsini kazanmıştır.

MEYDANSIZ SAVAŞLAR ise; Kalleşliğin, kahpeliğin, riyanın, kısaca her türlü ahlaksızlığın silah olarak kullanılmasının normal, hatta şart olarak görüldüğü, görmediğiniz yerlerde de yapılan bir savaş şeklidir. Bu savaşta “ne yaparsan yap, savaşı kazan!” mantığı hâkimdir.

İşte Türk, ahlaksız ilkelerle/araçlarla/silahlarla yürütülen, bu uzun süreli meydansız savaşların hepsini kaybetmiştir.

Türk Milleti, ahlaksızlığı silah olarak kullanmayı asla kabul etmemiştir. Aman dileyene el kaldırmayan, düşmanının bayrağını çiğnemeyen, namusunu, onurunu kendi namusu, onuru gibi koruyan bir millettir.

Çünkü Türk Milleti her zaman, yanlış ile kazanmaktansa, doğru ile kaybetmeyi onurlu bir yöntem olarak görmüştür.

“Gayeye ulaşmak için her yol kullanılır” İlkesiyle yürütülen MEYDANSIZ SAVAŞLARI elbette kazanamazdı ve de kazanamadı. Kaybettiği her meydansız savaşın ardından bağımsızlığı tehlikeye girmiş, bu yüzden “Kurtuluş/Bağımsızlık Savaşı” vermek zorunda kalmıştır. Tanrı Türk’ü koruduğu içinde bu savaşları kazanarak varlığını ve bağımsızlığını korumuştur.

Üzülerek görmekteyim ki bugün, geçmişimizde gördüğümüz bu “AHLAKSIZ MEYDANSIZ SAVAŞLARDAN” bir yenisi ile karşı karşıyayız.

Ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün, sosyal, laik bir hukuk devleti olan “Türk Cumhuriyeti“ görülmemiş bir biçimde tehdit altına alınmış, içeriden ve dışarıdan saldırıya uğramıştır.

Ne olduğu belirsiz bir adam(!) çıkıyor, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu İradesini yok sayarak, anayasamızdan “Türk” adını çıkarmamızı istiyor/isteyebiliyor.

Bir BAŞKASI, eşkıyadan/asiden/vatan hainlerinden özür dilenmesini istiyor/özür diliyor.

Devletin en önemli kurumlarının başında gelen MİT, mahkemeye belge gönderiyor, bu belge devletin mahkemesi tarafından kabul edilmiyor.

Bir anayasal kuruluş veya başkanı çıkıp, “Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin değiştirilebileceğini“ söylüyor.

Sivil itaatsizlik adı altında bölücüler, meydanlara toplanıp, devlete açıkça isyan bayrağı açıp, polise, askere tokat/taş/kurşun atıyor.

Sorumlular ise sessiz, tepkisiz, seyirci durumunda, “Arap Baharında” oynaşıp, Osmanlıcılık oynuyor.

Bana göre, bu durum ve şartlar altında devletin ve milletin varlığı/birliği/devamı için tek kurtuluş çaresi millettedir,“Yeniden Kuvva-i Milliyedir!”

Ne mutlu Türk’üm diyen herkes, hukuki ve meşru ilkeler çerçevesinde, Türk Milletini/Türk Cumhuriyetini, sonsuza kadar yaşatıp yüceltmek için çalışmakla görevlidir. Bu görevi birisinin veya bir kurumun vermesi gerekmemektedir. Bu milli görev, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk tarafından verilmiştir.

Büyük Milletim, görevin kutsal, sorumluluğun büyüktür.

“Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asıl kanda mevcuttur! “ 

Tek dileğim ve bütün gayretim; Bir kere olsun, geçmişten ders alarak, günümüzü değerlendirip, geleceğimizi aydınlık kılmayı başarabilmek/başarabilmemizdir.

Her zaman olduğu gibi, “Türk Duruşunu” bozmadan, 21. Yüzyılın gereği olan taktik ve teknikleri kullanarak, bir kez olsun “BU AHLAKSIZ MEYDAN SAVAŞINI” kazanmak için ne gerekiyorsa yapmak/yapmamız/yapmayı başarmamızdır.

Kanaatimce, bu savaşta başarılı olmanın tek yolu, Türk Milliyetçilerinin/Türk Ülkücülerinin birbirine kenetlenip, Milli Mücadeleye öncülük etmesidir. Milletimizin, bu mücadelesini yönetebilecek tek siyasi merkez ise MHP’dir.

Dileğim/isteğim MHP’nin de, yüreği kan ağlayan Ülkücülerin feryadına/samimi eleştiri ve önerilerine kulak vermesi, evlatlarını bağrına basmasıdır.

Evet, başka MHP yoktur! Ancak, başka Türkiye de yoktur!

Güzel günler için kalın sağlıkla. 28.11. 2011

 

Gültekin Öztürk

www.haberiniz.com

www.aydinlihaber.com

 

Paylaş:

Yorumlar

“583) BU NASIL BİR SAVAŞ?” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. zühal asma yorum tarihi 29 Kasım, 2011 23:07

    BİR ABEDE FİLMNDE İZLEMİSTİM;RICHARD GEERE’İN–ADALET İSTİYORSAN G.EVE”AFEDERSNZ”–ADALETSİZLİK İSTİYORSAN?!MAHKEMEYE BASVURUCAKSIN!diyordu filmin EN BASINDA!–YUKARIDAKİ ADALETSİZLİK YERİNE TABİİKİ AYIP BİR KELİME KULLANIYORDU..ONLARDA ayıp olmayan!
    -BİZDEYSE ARTIK HİCBİRSEYİN NE GÜNAH NEDE AYIP OLMADIGINI İSİTTİGİMİZ GÜNLER YASAYA YASAYA..ÖMÜR BİTER GİDER BÖYLE…DÜNYA UTANMIYORSA!BİZ NE YAPALIM?

Yorum yap