573) ORTA ASYA SAHNESİNDE TÜRKİYE VE İRAN

Yayin Tarihi 8 Ekim, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

ORTA ASYA SAHNESİNDE TÜRKİYE VE İRAN

 

SSCB’nin 25 Aralık 1991’de dağılmasıyla Sovyetler egemenliği altında olan Orta Asya coğrafyasında beş yeni cumhuriyet ortaya çıkmıştır. Bu bölgede yeni oyuncular kendi varlığını en üst düzeye çekmek için çaba harcamaya başlamışlardır. Bu alanda Sovyet sonrası ilk yıllarda en aktif oyuncular olarak Türkiye, ABD, Rusya, AB, Çin, İran olarak kendini göstermiştir. Bu durum,1990’lar boyunca devam ederken 2000 sonrası oyuncuların arasında güç dengelerindeki değişiklikler hız kazanmıştır.

 

Soğuk Savaş ikliminde Batı bloğunda yer almayı tercih eden Türkiye, en gelişmiş ülkeler sıralarında yer almak istemiş, Avrupa Topluluğu entegrasyonunda yol kat etmiş ve NATO’nun vazgeçilmez üyelerinden biri olmuştur. Bu durum, “Türkiye’nin Batı çıkarları doğrultusunda hareket ettiği ve bağımsız bir dış politika izleyemediği, buna karşın İran’ın küreselleşme dalgasına kapılmadığı ve daha bağımsız bir hareket ettiği” yönünde yanlış bir algılamaya neden olmuştur. Oysaki Türkiye, soğuk savaş döneminde olduğu gibi yeni dünya sisteminde de ulusal çıkarı söz konusu olduğunda, Batı kuruluşları ve global hegamon olan ABD’den bağımsız hareket edebilmiştir.

 

Son döneme bakılırsa, Türkiye’nin 2003’te ABD ile “tezkere krizi”ni yaşaması, Karadeniz’de ABD’nin askeri üs açmasına izin vermemesi, 2008 Gürcistan savaşında kendi dış politikasını izlemesi, Gazze savaşına karşı çıkması, HAMAS’a karşı tutumu ve İsrail ilişkilerinde Batı ülkelerinden zıt bir siyaset izlemesi, Libya operasyonunda alternatif yol çizmeye çalışması, BM GK’nin İran’a karşı yaptırımında “hayır” oyunu kullanması gibi örnekler verilebilir. Değinilmesi gereken diğer nokta, Batı’ya kafa tutar gibi gözüken Rusya’nın Batı ülkeleriyle ortak hareket etmesi veya karşı çıkmaması durumudur. Afganistan ve Irak işgali ve en sonunda Libya operasyonunda BM GK’da olumlu oy kullanması, yine Çin’le birlikle İran’a karşı en son Güvenlik Konseyi yaptırım kararına “evet” demesi gibi örnekler verilebilir. İran’a bakılacak olursa Orta Asya politikasında Rusya’dan daha bağımsız hareket ettiği söylenemez.

 

SSCB’nin yıkılmasının ardından, pek çok ülke, bölge ülkeleriyle ilişkilerini kuvvetlendirmek için politikalarını özdeşlikler üzerinde yürütmeye başlamıştır. Bu durumda Türkiye ve İran öne çıkmaya başlamıştır, ancak bazı eksiklik ve farklılıklarla. Türkiye’nin bölge ülkeleriyle etnik, kültürel ve dini bağları söz konusuyken, Tacikistan ile sadece dini konuda ortaklık kimliğine sahiptir, bu durum Tacikistan’a yönelik politikaları diğer cumhuriyetlere nazaran farklı kılmakta ve Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesinin dışında bırakmaktadır.

 

İran için ise, bu bölgede ortak kimlik anlamında sadece Tacikistan’ı görebiliyoruz. Tacikistan ile dil ve etnik açıdan yakınlığı bulunan İran’ın diğer Orta Asya ülkeleriyle böyle bir yakınlığı söz konusu değildir. Dini açıdan ele alınırsa; İslam Alemine mensup olmalarına rağmen, bölge halkının -Tacikistan da dahil olmak üzere- Sünni mezhebinden olması, Şii doktrinine sahip olan İran için önemli bir engel teşkil etmektedir. İran’ın 1979 İslam devrimi sonrası dış politikasının temeli olan ” İslam devrim ihracı” politikası bu durumda işlevsiz hale gelmiştir. İran bölgede kültür merkezleri kurarak ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır, ancak bu az sayıda toplum üzerinde etki yaratabilmiştir. Dolayısıyla Türkiye, kültürel ve ideolojik etki alanında Rusya ile birlikte lider durumundadır.

 

Orta Asya, Sovyetlerin yıkılmasının ardından, Batı’nın izolasyonlarından kurtulmak isteyen İran için yeni pazar ve yatırımlar odağı haline gelmiştir. İran’ın Orta Asya ilişkilerindeki en önemli gelişme Tacikistan’la olmuştur. İran, bu ülkenin hidroelektrik santral, ulaşım sektörüne önemli yatırımlar ve destekler sağlamaktadır, ancak ülke ekonomisinde cazibe merkezi haline gelememiştir. 2007 yılına göre Tacikistan’ın ticari ortakları arasında Rusya, Özbekistan, Kazakistan, Hollanda, Türkiye ve Çin yer alırken, İran ön sıralarda değildir. Türk ve Çin mallarının bölgeye hızlı bir şekilde yayılmasına karşın rekabet edemez hale gelmiştir.

 

Diğer yandan İran Özbekistan’a büyük önem vermektedir, ancak iki ülke ilişkileri sadece ulaşım alanına yatırımlarla sınırlı kalmıştır. Kazakistan’ın dış ekonomik işbirliği hiyerarşisinde İran faktörü hiç bir öncelik kazanamamıştır (Hazar’da ekonomik işbirliği örgütünü kurmak için çabalamasına rağmen). Buna karşın Türkiye, Kazakistan ekonomisinde inşaat, telekomünikasyon, altyapı, ulaşım, gıda ve sağlık sektörlerindeki liderler arasındadır. Türkiye, sadece bu ülkede değil, bölgedeki yüzlerce projelerde yer almakta ve en önemli yatırımcılar arasında bulunmaktadır.

 

Türkiye 2007 yılına kadar, Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya kredi yoluyla toplamda 1,5 milyarlık kaynak aktarmıştır. Türkiye’nin Orta Asya’da gerçekleştirmeyi planladığı ekonomi alanındaki projelere yönelik yatırım miktarı 4,5 milyar doları bulmaktadır. Bunda, Türkiye ekonomisinin sahip olduğu çeşitlilik ve gelişmişliğin yanı sıra dünya piyasalarına entegre olarak hareket edebilme kabiliyetinin de büyük payı vardır. Ancak Türkiye bölgede önemli hidroelektrik santrallere, sulama tesislerine, mineral işletmelerine yönelik yatırımlarında eksik kalmıştır.

 

Orta Asya’daki petrol ve doğalgaz zengini ülkelerin söz konusu kaynaklarının uluslararası piyasalara aktarılması, dış politikaları ve ulusal çıkarları açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun gerçekleşmesinde Türkiye aktif çaba harcamaktadır. Türkiye’nin bu alandaki girişimleri, Orta Asya ülkeleri için, Rusya’ya bağımlılığın azaltılması açısından olumlu gelişmedir. Bunun için de BTC güzergahına, Kazakistan ve Türkmenistan kaynaklarının eklemlenmesi amaçlanmaktadır.

 

Bunun yanında Hazar Denizi’nin statüsü ve kıyı ülkelerin bu tür projelerin hayata geçirilmesi konusunda anlaşmazlıklar söz konusudur. En büyük tepki de İran’dan gelmektedir. BTC güzergahına alternatif köprü rolünü kendisi üstlenmek isteyen İran, daha cazip tekliflerle Neka limanından boru hatlarıyla Körfez’e ulaştırmayı planlamakta ve Kazakistan’ın BTC’ye petrol nakliyatının gerçekleşmesine karşı çıkarak engellemeye çalışmaktadır. Bu durum iki ülke ilişkilerinde olumsuzluk teşkil etmektedir. İran’ın teklif ettiği güzergah genellikle Asya ülkelerine yöneliktir. Ancak Kazakistan’ın zaten 2009 yılında Çin’le yaptığı bir petrol anlaşması bulunmaktadır.

 

Diğer yandan İran, Türkmenistan gazını almasına rağmen, sadece iç pazarında kullanmaktadır. Buna karşın transit ülke konumundaki Türkiye, Orta Asya doğal gazının dünya pazarlarına ulaştırmasında büyük rol oynayabilecek potansiyele sahiptir. Dolayısıyla Türkiye, denize çıkışı olmayan Orta Asya ülkelerinin bu aşmazı atlatmaları doğrultusunda ve bölge ülkelerinin ulusal çıkarlarına uygun şekilde hareket ederken, İran sunduğu alternatif projelerle ve karşı çıkışlarla ilişkilerin kötüye gitmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin, önümüzdeki yıllarda da bu tutumunu devam ettirmesi, yani Kazakistan’ı BTC’ye eklemesi ve transhazar boru hattı projesini desteklemeye devam etmesi gerekir.

 

Siyasi gelişmelerin sık görüldüğü bu coğrafya, bölge dışı aktörlerin de merceği altındadır. Türkiye’nin, ülkelerin iç siyasi gelişmeleri sürecinde belirsiz kaldığını, ayrıca siyasi parti ve gruplar nezdinde atılan adımların eksik olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte Orta Asya ülkelerinin hükümet ve siyasi partilerinin yanı sıra sivil toplum örgüt ve kuruluşları, Türkiye ile yakın ilişkiler içerisindedir.

 

Diğer taraftan bölge ülkelerinde mevcut iktidarlara karşı faaliyet gösteren İslami muhalif hareketlerin, İran İslam Cumhuriyeti tarafından destekleme potansiyelinin olması, bu cumhuriyetlerin İran’a karşı mesafeli davranmalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla bundan sonra da, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye, bölge ülkelerinin iç istikrarını ve siyasi bağımsızlıklarını desteklemeyi sürdürmelidir.

Güvenlik alanında İran’ın önem verdiği ve etkilemeye çalıştığı alan Hazar bölgesidir. Tahran’ın aktif diplomasisiyle taraflar arasında bölge dışı güçler tarafından bölge ülkelerine karşı yapılacak herhangi bir saldırı durumunda bu ülkelere ait topraklarının kullanılmasına izin verilmeyeceğine ilişkin anlaşmaya varılmıştır. Bununla İran, bölge ülkelerinin düşman (özellikle ABD) tarafına geçmesini engellemeyi hedeflemiştir, ancak Kazakistan ABD desteğiyle Hazar’daki askeri gücünü artırmaktadır.

 

Kazakistan dış politikası Avro-Atlantik işbirliğine dayanmaktadır, bu da İran ile Kazakistan arasındaki güvenlik ilişkilerinin gelişmesini frenlemektedir. Bu ülkeyle askeri alandaki ilişkilerin gelişmesinde Türkiye ve Rusya rol almaktadır ve bu ülkeler bu alanlarda söz sahibi olmak için aktif çaba içerisindedir.

 

Kırgızistan’a bakılırsa, burada bulunan ABD’nin “Manas” askeri üssü bu ülkenin İran ile ilişkilerinde diğer bir engel teşkil etmektedir. Buna karşın İran, bölgede Rusya’nın askeri varlığını güç dengesi açısından olumlu görerek desteklemektedir. İran ŞİÖ’da gözlemci statüsüne sahiptir ve bununla güvenlik alanındaki ilişkilerini daha da geliştirmek istemektedir. Ancak nükleer faaliyetlerinden dolayı Birleşmiş Milletler’le sorunlu olan ve sürekli yaptırımlara maruz kalan İran’ın ŞİÖ’ya tam üye olması taraf ülkelerce engellenmektedir.

 

Diğer taraftan ABD’nin bölgede 2001 yılından beri varlığı, İran için bölgesel ilişkilerindeki diğer bir engeldir. Buna karşın SSCB’nin “yeniden yapılanma” döneminden itibaren Tacikistan ile ilişkilerini üst düzeye taşıyan İran, 1992-97 yılları arası iç savaşın barışa kavuşmasında da önemli rol oynamıştır. Bundan dolayı şimdi bile İran, Tacikistan yönetici eliti üzerinde olduğu gibi, Tacikistan İslami uyanış hareketi üzerinde de etki gücüne sahiptir. Tacikistan ve Afganistan’ın güvenliği İran’a bağlı olduğu gibi, İran’ın güvenliği de bu iki ülkeye bağlıdır. İran, Tahran-Krabu-Daşanbe ekseninde etno-dil temelli entegrasyonu amaçlamaktadır, ancak bu üç taraflı koalisyon deklarasyonla sınırlı kalmıştır.

Bölge ülkeleriyle güvenlik ilişkileri açısından Ankara sadece askeri eğitim sağlamak ve askeri yardımlarla sınırlı kalmaktadır. Ancak bu alandaki işbirliği Türkiye’nin bölgede etkisini artırabilmesinde önemli rol oynayabilecektir. Türkiye’nin Afganistan operasyonundaki başarısı bölge ülkeleri nezdinde saygınlığını ve çekiciliğini artırmıştır. Türkiye, bölgede güvenlik sisteminin sağlanabilmesinde ABD ile birlikte aktif rol almaktadır. Ancak ABD Türkiye’nin güçlü bir şekilde bölgede konuşlanmasını istememekte ve politikalarını engellemeye çalışmaktadır. Önümüzdeki süreçte de Türkiye’nin bu ülkelerle bölgesel güvenlik konusundaki işbirliğini artırması gerekmektedir.

 

Orta Asya’ya sınırı olmayan Türkiye bu bölgeye sınırı olan İran’a nazaran daha güçlü pozisyondadır ve bölgenin kalkınması, güvenliği, siyasi istikrarı açısından vazgeçilmez bir role sahiptir. Bölge ülkeleriyle güçlü tarihsel ve kültürel bağları olan Türkiye, bölgesel işbirliğini daha da güçlendirmek için önemli avantajlara sahiptir.

 

Sabir ASKAROV

[email protected] 

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap