559) ÇİN YENİ BİR KÜRESEL KRİZ YÜKÜ DAHA KALDIRABİLİR Mİ?

Yayin Tarihi 9 Ağustos, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Çin yeni bir küresel kriz yükü daha kaldırabilir mi?

 

image00111.jpg

Çin’in büyüme trendinin artık dışa bağımlı değil de içerideki yatırımlara ve içerideki tüketime bağlı bir büyüme olarak değişmesi gerektiğine dair milliyetçi tezler Çin’de hem siyasi hem ekonomik kararları yakından etkiliyor.

 

2008 yılında ABD’de patlak veren mortgage krizinde uzun dönemli resesyonu kaldırma potansiyeli olmayan Çin hem rezervini korumuş hem de ABD’den bono ve tahvil alımını sürdüreceğini açıklamıştı. Avrupa ve ABD’de ekonomik göstergelerin gün geçtikçe aşağı yönlü ilerlemesinin farkında olan Çin özellikle BRIC ile küresel ekonomide alternatif arayışlarını da ortaya koymuştu. Bu yavaş ama emin adımlar tam bir alternatife dönüşmeden yeni bir krizin kapısı çalınıyor. Bu defa Çin’in ve diğer dünya piyasalarının alacağı tavır belirleyici olacağa benziyor.

Bazı ekonomistlerin 1929 buhranı ile kıyasladığı bu kriz dönemi eğer gerçekten yeni üretim aşamalarına geçiş sürecinde dünyanın yaşadığı büyük çapta gelgitlerden oluşuyorsa sistemik güç kayıplarının da yaşanması beklenebilir. Diğer yandan bu kayıpların başka bir sistem ve coğrafyada birikip birikmeyeceği sorusu da tartışılabilir. Her iki varsayımda da Çin’in küresel entegrasyon projesinin mimarları sistem dışına çıkmamakta kararlı. En azından sistemdeki ekonomik ve siyasi belirsizlikler ortadan kalkıncaya kadar.

Çin’in en son açıklanan döviz rezervi 3.2 trilyon dolar civarına ve olası ABD merkezli ekonomik krizde ilk etkilenecek ülkelerin başında olması muhtemel. Bu sebeple dünkü hareketlenmelerin hemen ardından Çinli ekonomistlerin yorumları ardı ardına gelmeye başladı. Bu yorumlar arasında en ilginci ise Çin’in bu kriz dönemlerinden en makul dersleri çıkarıp kendine alternatif bir yol bulmasını tavsiye eden yorumlar oldu. İşlerin iyi gittiği dönemlerde ABD ile G-2 hayalleri kuran Çin’in işlerin kötü gittiği dönemlerde alternatif yollar aramaya başlaması ABD-Çin ilişkilerindeki en temel sorunların başında geliyor.

Aslına çelişkiymiş gibi görünen bu değerlendirmenin altında yatan düşünce Çin’deki dışa açılım reformlarını gerçekleştiren siyasal iradeye aittir. Deng Xiaoping’in pragmatist politikaları sayesindedir ki bugün ABD ile Çin konuşabilecek ortak ekonomik ve siyasal politikalar belirlemişlerdir. Bu tarz krizlerin hemen ardından Çin’in yuan, euro veya ruble gibi farklı para birimlerine bağlı bir ticaret ağı gerçekleştirme isteği yine aynı pragmatismin bir sonucudur.

Çin’in büyüme trendinin artık dışa bağımlı değil de içerideki yatırımlara ve içerideki tüketime bağlı bir büyüme olarak değişmesi gerektiğine dair milliyetçi tezler Çin’de hem siyasi hem ekonomik kararları yakından etkiliyor. 2008 krizindeki Çin ile bugünkü Çin’in aynı büyüklükte ve aynı riskleri alabilecek bir konumda olmadığını dile getiren bir ekonomistin analizi de Çin’in bundan sonra içeriye yönelik ve mali disiplini arttırıcı ekonomi politikalar geliştirmesi gerektiğini iddia ediyordu. Bu yıl enflasyon beklentisinin %6’ları bulduğu Çin’de en büyük korku ise mevcut büyüme rakamlarının yakalanamaması.

Bu durumda Çin’in iç ve dış politikasını doğrudan etkileyebilecek bazı değerlendirmeler yapılabilir. Dünya ekonomisinin artık Çin’in dışa açılım kararları aldığı otuz yıl önceki ekonomi olmadığı gayet açık. Ayrıca mevcut belirsizlik dünya ile sürdürülebilir bir ekonomik ve siyasi bir ilişki kurmayı da engelliyor. Çin’in büyümesi ile ilgili olarak yapılan en iyimser liberal yorumların başında Çin ile ekonomik ilişkilerin kuvvetli tutulması geliyordu. Bu süreçte insan hakları, bölgesel krizler, demokrasi vs. gibi sorunlar da çözülecekti. Ancak 30 yılın ardından bir değerlendirme yapıldığında Çin ve Batılı ülkeler arasında ekonomi dışında tartışmalı olan hiçbir konuda ilerleme sağlanamamış durumda. Eğer kriz daha sert aşamalardan geçerse Çin’in tartışmalı konularda daha da milliyetçi tavırlar alması beklenebilir. Tabi bu Çin’in küresel anlamda bir alternatif ortaya çıkarma olasılığını da en aza indirecektir. Belki bu son nokta Batılıların artı hanesine yazılabilir.

Ekonomik krizin milliyetçi ve içe kapanma yanlıların her daim elinde bir koz olduğu düşünüldüğünde hem demokratikleşme hem de insan hakları gibi temel sorunların rafa kaldırılması kaçınılmaz olacaktır. Bunun yanı sıra gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yoksulluk sorunu doğu’dan batıya farklılık göstermeye devam edecektir. Bu süreç parti içinde de çeşitli kırılmalara sebep olabilir. 2012’de partinin üst kadrosunda yapılacak büyük değişimden önce dünya ekonomi politiğinin nereye gittiği Çinliler için önemli bir konu olacaktır.

Çin 2008’deki gibi olası bir krizde dünya ekonomisini belki son bir kez daha sırtlama riskini alabilir. Bir çok analize göre Çin’de ucuz iş gücüne bağlı sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmanın imkansızlığı ortadayken Çin’in bu krize karşı takınacağı tavır ya tamam ya devam diyecek kadar zor bir karardır. Standart and Poor’dan önce davranarak ABD’nin kredi notunu düşüren Çinlierle bir bakıma dalga geçilmişti. Şimdi Çinlilerin senaryosu gerçek oldu. Eğer Çinliler gelecek senaryo için de hazırlıklıysalar bu krize karşı alacakları bütün ekonomi politik kararları yakından takip etmekte fayda var.

Kadir Temiz – Dünya Bülteni/ Pekin

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap