556) KILAVUZU TERÖRİST OLANIN BURNU TERÖRDEN KURTULUR MU?

Yayin Tarihi 17 Temmuz, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Kılavuzu Terörist Olanın

Burnu Terörden Kurtulur mu?

image00125.jpg

14 Temmuz 2011 günü üçü uzman çavuş, toplam 13 evladımızı teröre şehit verdik. Aynı gün Diyarbakır’dan da isyan gibi bir ses duyuldu: Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Aysel Tuğluk “Ortak vatan anlayışı temelinde Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz!” diyerek, adeta özerklik manifestosunu bildirdi.  

Tuğluk konuşmasını, “demokratik özerklik projesinin mimarı Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın daha fazla katkı sunması için gerekli koşulların yaratılmasını istiyoruz!” diyerek, bir zamanların bebek katili terörist başına “af” talep etti. Ayrıca “Özgürlük yürüyüşünü sürdüren halkımıza çağrımızdır. Haklı davamızda, yitirdiğimiz yiğit evlatlarımıza bağlı kalarak, özerklik sürecine bağlı çıkmaya, güçlendirmeye davet ediyoruz!”[1] sözleriyle, istekleri kabul edilmezse, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı “halkı” özerklik için destek vermeye çağırdı.

Şimdi AKP hükümeti ne yapacak? 2002 sonunda iktidar olduklarında neredeyse tasfiye olmak üzere olan bir terör örgütünün kendi dönemlerinde nereden nereye geldiğini görme cesaretini bulabilecek mi? Ya da Hükümet Programı’ndaki terörle mücadele politikası muhalefet tarafından eleştirildiğinde “Şehit kanıyla siyaset yapıyorsunuz!” diyerek, ustalıkla sürdürdükleri bu konudaki demogoji ile vatandaşı kandırmaya devam mı edecekler? Keşke terörü sona erdirseler de, ne bizler, ne de muhalefet terörden “nemalanma” fırsatı bulamasak!

Aslında mesele “terörden nemalanmak!” değildir. Ne yak ki mesele, terörle mücadelede tam bir beceriksizlik ve acz içerisinde yüzmektir. Bu acizlik içerisinde teröristle mücadeleden teröristle “müzakere” boyutuna geçildiği açıkça görülmüştür. Zira her nedense “Devletle mutabakata vardık!” diyen İmralı’daki eski teröristbaşı, yeni “Nobel Barış Adayı” Öcalan’ın basında yayınlanan “devletle mutabakat” ifadesi bir Allahın kulu tarafından yalanlanmamıştır. Ne İçişleri Bakanı, ne Adalet Bakanı, ne “Terörle Mücadele Müsteşarlığı’nın Bağlı Olduğu Başbakan Yardımcısı, ne de Başbakan çıkıp “Böyle bir mutabakat yoktur!” diyememişlerdir. Sükût ikrardan gelir derler. O zaman da “Demek ki Apo doğru söylemiş!” diye düşünenlerin sayısı hiç de az değildir…

Bağımsız milletvekili seçilerek BDP çatısı altında grup kurma şansını yakalayanlar, KCK davasından tutuklu milletvekilleri ve Anayasa gereği milletvekili olması mümkün olmayan Hatip Dicle sebebiyle Meclis’e girmeme boykotunu gevşetmeye başladılar. Aslında bu eğilim İmralı’dan alınan “talimat” üzerine gerçekleşti. Ancak, anılan talimatta devletle sağlam mutabakat yapılması da yer alıyordu. Yani, Meclis adına hükümet tarafından “taahhüt” edilecek bir metin alınacaktı! Bugüne kadar bu metin verilmedi.

“Acaba ne zaman verilir?” Diye merak etmeye de gerek yok. Zira PKK terör örgütü “Kırbaç” ve “Havuç” politikasını ne yazık ki terörle mücadele dersine hiçbir zaman ciddiyetle çalışmayan yönetim üzerinde kendine göre başarılı, milletimiz için trajik bir şekilde uygulamaktadır. Bir taraftan “mutabakat” için hükümete yanaşırken, diğer taraftan asker ve sivilleri kaçırmaktadır. Mutabakatı istenen sürede gerçekleştiremeyince “düğmeye” basarak, bir anda Silvan’daki gibi 13 vatan evladının başını almaktadır!

Hükümete “gücünü” göstermek üzere 12 Eylül Anayasa Referandumu ve 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde görüldüğü gibi, Eylemsizlik” planını sürdürmüştür. Bu süreçte “Hükümet terörü sonlandırdı” diye düşünen vatandaş da tıpış tıpış oyunu AKP’den yana kullanmaktadır. Hiçbir çözüm ortada yok iken, “Demokratik çözüm” üretildiği, milletin gözünün içine baka baka ve hiçbir rahatsızlık duyulmaksızın, rahatlıkla söylenmektedir.

Ama Yüksekova’da devletin resmi görevlisi sokağa çıkamamaktadır. Çıkanların ise bunu hayatıyla ödediği örnekleriyle en çok okunan gazetelerden birinde yazılmıştır. Bu elle tutulur kanıtlara rağmen, Adalet Bakanı bu yazıyı emsal gösterip Cumhuriyet’in savcılarını hareket geçirtmeyi düşünememiştir. Ya da çıkıp “Adli tahkikat başlatıldı!” diyememiştir. Keza İçişleri Bakanı ve Başbakan, çıkıp da “Böyle bir şey yoktur!”, ya da varsa “Bunun üzerine Türk hukuk sistemiyle derhal gederiz ve yasanın gereğini derhal yaparız!” demeyi bilememişlerdir!

Dahası Yüksekova gibi “kurtarılmış bölge” hüviyeti taşıyan Hakkâri, Şemdinli ve Şırnak gibi şehirlere yenileri katılmaktadır. Pek çok köy ilkokulunda öğretmenler can korkusuyla bayrak töreni yapmayıp, İstiklal Marşı’nı söyletememektedirler. İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif’i yere göğe sığdıramayan zihniyet, bu ünlü şairin yadigârı marşın söylenememesini adeta yadırgamamaktadırlar…

Terör eninde sonunda sona erecektir. Bundan kimsenin kuşkusu yoktur. Ne yazık ki iç politik durum “terör” boyutunu aşmıştır. Artık “Demokratik Özerkliği” ilan eden bir oluşum hortladı. Aysel Tuğluk’un 14 Temmuz 2011 tarihli sözleri ile ok yaydan çıktı. Bundan sonra artık bölge halkı “intifada” ve “sivil itaatsizlik” konusunda daha fazla kışkırtılacaktır. Bir taraftan da PKK’nın silahlı canileri ara sıra terörle dans ederek, acz içinde görünen Türk devletine “aba altından sopa göstermeye” devam edecektir.

 

Sonuç

9 yılda iflas eden bir “Terörle mücadele politikası” var diyebilmeyi çok isterdik. Ancak, böyle bir politika bile yok. Öte yandan, bir yığın “darbe” davaları tutuklularının “derin devlet” vb söylemlerle piyasadan alınmasıyla, ortada  “şaibeli” hiçbir kimse kalmadığı için “Bu işi derin devlet yaptı!” diyecek hal de kalmadı. Ama şurası gerçek ki, terörle mücadeleden terörle müzakere konumuna geçince de başımız göğe ermedi. Aksine terörün kırbacını sırtımızda daha çok hissettirdiler.

Terörle mücadelede “demokratik” tavrını sürdürdüklerini sananlara son söz: Hiçbir demokratik ülkede değil “kurtarılmış şehir”, “kurtarılmış bölge” bile bulunmaz! Hele “Demokratik Özerkliğini İlan Eden” bir bölge asla! Tezatlar ülkesi Türkiye’de hem demokrasi var, hem girilemeyen kentler, hem de özerk bölge! Bu hale neden düştük dile fazla merak etmeye de gerek yok! Geçenlerde bir şehidimizin eşi bu sonucu, şehidi son yolculuğuna uğurlarken “Seni bu vatana helal etmiyorum!” diyerek, tüm açıklığıyla ifade etmişti… 

Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı

[1] “Diyarbakır’dan Tartışılacak Karar…”, 14.07.2011, http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/07/14/diyarbakirdan.tartisilacak.karar/622956.0/index.html

http://www.turksam.org/tr/a2430.html

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap