554) PKK NEREDEN NEREYE?

Yayin Tarihi 1 Temmuz, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

PKK NEREDEN NEREYE?

Yıl 1990… Türkiye terör ateşiyle tutuşturulurken gazeteciler, televizyoncular karşılarına aldıkları PKK’nın siyasi ve sivil kanadından şahıslara örgütle bağlarının olup, olmadığını soruyorlardı. Onlar da doğruyu söyleyememenin sıkıntısıyla yarım ağız inkâr ediyorlardı. Onları içerisinde bulundukları bu sıkıntılı durumdan kurtarma görevi tek sermayesi dilindeki demokrasi olan PKK sempatizanı gazeteciye ve yazara düşüyordu. Bu konudan öylesine canla-başla çalışıyorlardı ki terörü demokrasi kılıfına sokmak için insan hakları, fikir özgürlüğü kavramlarını eğip-büküyorlardı.

           

Yıl 2011… Aynı gruplar bu kez hiç sıkılmadan Kürdü de Türkü de kırarak ortada kendisinden başkasını yaşatmayan PKK’yı isyan, kimileri de demokratik halk hareketi olarak kabule zorluyorlar. Suskun büyük çoğunluğun karşısına geçip devletin katilleri, eroin kaçakçılarını, insan tüccarlarını, yaban ellerde ekmek peşinde koşanların ellerinden parasını zorla alanları, yabancı ülkelerin gizli servisleri hesabına ajanlık yapanları affetmesinin hangi şartlarda olacağını tartışıyorlar.

           

Uzaklardan bir savcının sözleri, Türkiye’de sahnelenenlerin sahte bir demokrasi oyunu olduğunu tartışmasız bir şekilde kanıtladı. PKK’nın eroin kaçakçılığıyla başlayıp bütün yasadışı faaliyetinin yargılanmasına dönüşen mahkeme sırasında Fransız savcı, tezgahlanan sahtekârlığı hiçbir yoruma yer bırakmadan açık ve net bir ifadeyle tanımladı… Savcı apaçık sözlerle Kürt sorunu başka PKK başka dedi. Teröristleri bırakalım, onların ne oldukları belli. Ancak terörizmin yörüngesindekiler için birçok anlam ifade etmelidir. Bu arada Fransız savcının “Kürt sorunu” tanımlaması hatalı olmakla beraber yaratıcısı batı olduğu için mazur görülmelidir.

           

Terörist PKK’nın Kürt halkından ayrı tutulması gerektiği gerçeğini dile getiren Fransa, Türkiye’de terör son bulsun veya Kürtler rahatlasın diye PKK’yı yargılamıyor. Ülkesinde terör faaliyetinde bulunduğu yani yasalarını çiğnediği ve toplum düzenini tehdit ettiği için yargılıyor. Aynı anda bizde ise PKK’nın terör niteliği unutturulmaya çalışılıyor. Tıpkı batıdaki usullerle toplumun algılaması ve buna bağlı olarak da tutumu yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Kandil artık kolaylıkla gidilip, gelinen bir yer oldu. İmralı demokrasi adasına dönüştürüldü. Tekrarlayalım: Dün terörü haklı ve masum göstermeye çalışanlar artık rahatlıkla PKK’nın bir isyan mı yoksa demokratik halk mücadelesi mi olduğunu tartışıyorlar.

           

Kürt halkı üzerinden çıkar hesabı yapanların sayısı oldukça fazladır. Batının derdi Orta Doğu ve Mezopotamya’nın petrolleri üzerine kolayca oturmaktır. Etnik ve dini hareketlerin kendi denetimi altında gerçekleşmesini sağlamaktır. 1970’lerde ve 11 Eylül sürecinde yaşadığı terör saldırılarının topraklarına ulaşmasını engellemektir. Dışarıda ve içeride görevlendirilenler ya da gönüllü olarak bu hesaba destek verenler ise sosyal statü ve siyasi veya maddi çıkar peşindedirler. Silahlı-siyasi-sivil PKK’lıların hesapları ise tüm ilişkiler yumağından olabildiğince yararlanarak güçlerine güç katmaktır.

           

Tüm bunların üzerinde ÖCALAN’ın ve onun altındakilerin var oluş mücadelesi bulunmaktadır. Kandil İmralısız, İmralı da Kandilsiz olmaz. Bu gerçeğin doğrultusunda KCK, DTK ya da BDP gibi diğer tüm örgütsel birimlerin lafı olmaz. Öcalan söyler Kandil onaylar diğerleri de aralarında toplanarak kongre veya konferans kararı olarak kabul ederler. Emek Özgürlük ve Demokrasi bloğunun ÖCALAN’ın isteği ve talimatıyla gerçekleştiği herkesin bilgisi dahilindedir. Seçimlerdeki gayret ÖCALAN’ın seçimlerden başarıyla çıkmaları talimatını yerine getirmek içindir. Şimdi de bu krizin BDP tarafını yöneten Öcalan’ın kendisidir. Bu gelişmelerde Kürt halkının adından başka bir yerinin bulunmadığını bilmeyen yoktur. Bu mücadelenin adı ÖCALAN’ı kurtarmaktır, Kürt halk mücadelesi değildir. Demokrasiyi sahiplenir gibi yapıp da ÖCALAN’ın taktiklerini savunanlar İmralı’dan çıkışın olabildiğince az tepkiyle karşılanmasının ortamını yaratmaya çalışmaktadırlar. Bunun neresinin Kürt halk ya da demokrasi mücadelesi olduğu sorusuna dürüstçe cevap vermek gerekmektedir.

           

Öcalan’ın sürekli yenilediği eylemsizlik kararı yanıltıcı olabilir. Çünkü bu kararın gereği olarak PKK, kırsalda nispeten hareketsiz görünüyor. Ama aynı şeyi şehirler için söylemek mümkün değildir. Buralarda tüm gücüyle halk ve kamu yönetimi üzerinde denetim kurmaya yöneliyor. Ayrıca kırsal da eylemsizlik öylesine dinlenmeyle geçen bir süreç değil. Tunceli/Nazimiye’de gencecik iki polis memurunun şehit olduğu mayınlı saldırı buna örnektir. İlçe merkezinin hemen yanı başındaki bir yere uzaktan kumandalı mayını yerleştirmek ve mükemmel bir zamanlamayla patlatmak suretiyle gerçekleştirilen bu eylem bunun kanıtıdır. Böyle bir eylem için alan hakimiyeti şarttır. Kırsal alanda da hem gerekli gördükleri anda gerçekleştirebilecekleri eylemlerin ön hazırlığını hem de iddia ettikleri demokratik halk savaşına girmeleri halinde kırsalın buna bulunduğu yerden destek vermesinin hazırlıklarını yapıyorlar.

           

İmralı ve Kandil kırsal ve şehir gücünü dengeli bir şekilde kullanarak her geçen gün gelişme kaydetmektedir. Silahlı gücünü bugünün gereği sivil ve siyasi gücünün gerisinde tutuyorlar. Bu basit bir nedene dayanmaktadır. Siyasi ve sivil hareketi sahiplenmek ve savunmak kolaydır. Dış dünyadan her zaman destek alınması mümkündür. Nitekim seçimden sonra batıdan yapılan açıklamalar siyasilere destek içermektedir. Ama aynı rahatlık silahlı eylemler için söz konusu değildir. Önceki yazılarımızda “Avrupalılaşma”ya değinmiştik; batıdan gelen “Avrupalılaşma” baskısı altındayken 1990 model terörün faydadan çok zararı olur. Bir de bugüne kadar sesini dahi yükseltemeyen diğer Kürtçülerin muhalefeti bulunmaktadır. PKK’ya göre çok daha demokratik olan bu çevrelerin tutumu ve taraftar kazanma potansiyeli hep dikkate alınmak zorunluluğu yaratmıştr. HAK PAR’ı önemsiyorum diyen Öcalan’ın bizzat kendisidir. Uzun sözün kısası batı böyle bir Kürtçülük ortamında silahı hiç hoş karşılamaz.

           

İmralı bu bilinçle kırsal terörünü küçük dokunuşlarla bir yükseltiyor, bir düşürüyor. Ama en son koz olarak ortaya sürmek için bir kenarda hazır olarak bekletiyor. Savurduğu demokratik halk savaşı tehdidi şimdilik sakladığı en son koz. Türkiye’de karar vericilerle kurulan ilişkiler gerginlik içerisinde yürüse de ÖCALAN’ın işine gelmektedir. Elindeki kozlarını iyi kullanmaktadır. Kırsaldaki terörü tırmandırmanın, şehit cenazelerinin kendisinin de durumunu zora sokacağının bilincindedir. Nihayetinde bir adada ve hücrede tutulmaktadır ve hakkında verilmiş bir mahkeme kararı bulunmaktadır. Gerginliğe evet ama çatışmaya kesinlikle hayır taktiğini bu yüzden tercih etmektedir.

           

Bugün için elindeki en sağlam kozlardan birisi BDP’nin parlamentoyu protesto etmesi ve Diyarbakır’da alternatif toplantı yapmasıdır. PKK, 1995 yılından itibaren Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde yaptığı “Sürgünde Kürdistan Parlamentosu” toplantılarıyla geçmişte benzeri bir tecrübe yaşamıştı. Türkiye ile ilişkilerini feda etmek istemeyen batıdan yüz bulamamışlardı. Şimdi adında sürgün olmamakla beraber Türkiye’nin yargısıyla girdikleri uzlaşmazlığa ilave olarak yasamasını da dahil etmişlerdir. Kendi değerlendirmelerine göre bunun temeli DTK ile hazırdır. 12 Haziran seçiminden hemen önce yapılan açıklamada, Diyarbakır’ın özerkliğe hazır olduğu öne sürülmüştü. Bu özerkliğin anlamının hukuktan, maliyeye kadar toplumun her alanda devletten ayrı bir sistemle yönetilmesi olduğunu hatırlayalım. DTK tarafından TBMM’ye katılmayı ret eden milletvekillerinin Diyarbakır Kent Meclisine katılabilecekleri çağrısı yapıldı. Böyle bir katılımın olması bölgede devletin varlığının silinmesi girişimlerine BDP’li milletvekillerinin de resmen dahil olması anlamına gelecektir. Özerklik adı verilerek kabul edilebilir bir kılıfa sokulamaya çalışılan Türkiye’den kopuşun ilk ve en ciddi adımları olacaktır. İşte bu da ÖCALAN’ın eve dönüş mücadelesinin sonu demek olacaktır. Bu nedenle nasıl ki kırsalda eylemsizlikle çatışma ortamından uzak durulmaya özen gösteriliyorsa, aynı yaklaşımla ipleri koparacak siyasi ve diplomatik adımların atılmamasına da dikkat edilecektir. Gerginlik bir süre daha korunacak ama nihayetinde uzlaşmanın bir yolu bulunacaktır.

           

Bu süre içerisinde kırsalda tamamiyle hareketsiz kalınmayacak, önceden olduğu gibi yerleşim birimlerinde güvenlik güçlerinin çalışmasına engel olunmaya çalışılacak, halkın üzerindeki örgüt kontrolü her yönüyle sağlanmasına çaba gösterilecektir. İmralı ve Kandil’in sevk ve idaresi altında silahlı-siyasi ve sivil PKK’lıların birbirleriyle uyum içerisinde hareketleri sayesinde ÖCALAN’ın evine giden yolun açılması hedefine doğru ilerlenecektir.

 

İBRAHİM ÇEVİK

 

http://www.turksam.org/tr/a2423.html

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap