493) TUVALET SANAYİ, ELAZIĞ’DA!

Yayin Tarihi 15 Ağustos, 2010 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

TUVALET SANAYİ, ELAZIĞ’DA!

 image00114.jpg

“O da ne? Nereden çıktı?” demeyin. El âlemin otomobil sanayi, uçak sanayi yahut ilaç sanayi nereden çıktı ise tuvalet sanayi de oradan çıktı. İhtiyaçtan elbet. Kaldı ki çağımız uzay çağı, hesap kitap çağı. El âlem bu çağda baş döndürücü bir hızla ilerlerken biz, elimiz kolumuz bağlı kalacak değildik ya! İnsanların en doğal ve de elzem olan tuvalet ihtiyacını karşılamak gibi bir bÜyÜk sektör(!) varken biz niçin bundan mahrum kalalım? Neden böylesi bir imkândan yararlanmayalım? Neden bizim şehrimizin bir sanayimiz olmasın? Değil mi ya! Haksız mıyım? Sonra bu ihtiyaç öyle sıradan bir ihtiyaç değil ki! Hani insan açıkta kalabilir, aç kalabilir; yemeden içmeden günlerce yaşayabilir; otobüs bileti olmazsa yaya yürür. Üzüme sulanan ağzını kapatır, incire; “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” diyebilir. Şarkı dinlemezse bir yerleri eksilmez. Ya tuvalet…

Şöyle veya böyle sonuçta bizim de ülke geneline yaygın özellikle de büyük şehirlerimizde teşkilatlanmış bir sanayi sektörümüz var artık. Arz talep meselesi… Kaldı ki talebi en fazla olan sektör bu. Her insanın ihtiyacı… Doğru değil mi? Yalan diyen beri gelsin. Eh yemenin içmenin de bir bedeli olacak elbet. Bu bedelin paraya tahvili olmasın mı? Çok değil 50 ila 150 kuruşçuk arası bir şey. Hani paranın YTL’den önceki haliyle ile beş yüz bin ila bir buçuk milyon arası bir meblağ.

Diyelim ki Bursa’dasınız. Bursa da nereden çıktı demeyin? Söz gelişi söylemedim elbet. Bir yaşanmıştan çıktık yola. Bursa otobüs terminalindesiniz. Az önce durdu arabanız. Şiddetli barsak sancınızdan bir an önce kurtulmak, rahatlamak istiyorsunuz. Tuvaletin yolunu öğrendiniz, adımlarınızı hızlandırıyorsunuz. Ha! İşte, nihayet WC yazan kapı…  Dur! O da ne? Ne olacak turnike! Sanayi dedik ya! Büyük sanayi(!)  Holdingin içine öyle apansız dalmak var mı? Turnikeyi geçmek için 750 kuruş ödeyip jeton alacaksınız.

Elinizi cebinize atıyorsunuz: Eyvah bozuk para yok! Neyse ki kâğıt paranız var. Uzatıyorsunuz holding görevlisine(!). Adam: “Bozuk yok kardeşim git bozdur!” diyor. Eh! Banka kartı da geçerli değil. İşe bak! Ölür müsün yoksa çevreye salacağın şiddetli kokunun verdiği mahcubiyeti mi yaşarsın?

İşte böyle, çok değil yüzyıl öncesine kadar hayır sahiplerince kurulan vakıflar, imarethaneler vasıtası ile yoksulların karınlarının doyurulduğu bu topraklarda, bugün yoksulların en zaruri ihtiyaçlarından para kazanmanın yolu bulunmuş ve de sektörleştirilmiş ise artık sırtımız yere gelmez.(!) “Uygarlaşıyoruz(!) kardeşim, olacak o kadar!” diyorsanız sözümüz yok. Sözümüz yok da sözle olmuyor: Paranız yoksa altınıza edeceğinizin resmidir.

 Belediyelerin bir görevi de vatandaşın en temel ihtiyacı olan bu duruma çözüm bulmak değil midir? Bunun için bir yol ve yöntem bulamazlar mı diyeceğim; diyeceğim de bu sefer işin içerisine camilerimizdeki tuvaletler girecek…  Öyle ya taharet İslam’ın emri… Nerede taharet olunur. Elbette ki tuvalette… İslam ülkesindesiniz,”temizlik imandandır”, diyen yüce dinimizin emrini yerine getirmek istiyorsunuz. Ama paranız yok!

Bir de anlı şanlı vakıflarımız ve bu vakıfların inşa ettirdikleri camilerimiz var. Bu camilerin tuvaletleri de parayla. Bu ne demek? Yoksa paran bırak taharet olmayı, yandın demek! Vah, benim İslam ülkem vah ki vah!

 Geçen gün şehrimizin incisi İzzetpaşa Camisinin tuvaletine gittim. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Benim şehrimde, kültürün ve şiirin şehri dediğimiz, övündüğümüz şehirde… Yılların imbiğinden süzülerek gelen Harput kültürünün yoğun olarak yaşandığı bu güzel beldede, yardım ve yardımlaşmaya örnek gösterilen Gakgoşlar diyarında varlığı ile övündüğümüz İzzetpaşa Vakfı da İzzetpaşa Camisinin tuvaletlerine yandan çarklı turnike koydurtmuşlar.

Eyvah dedim, Eyvah ki ne vah! İzzetpaşa Vakfı da insanların bu en temel ihtiyacından para kazanma gibi bir yola girdiyse vah ki vah!

Vakıf ne demek Allah aşkına!  Vakfın kurulmasındaki amaç nedir? Hakka ve halka hizmet için kurulan bir vakfın amaçlarına ne kadar aykırı bu yapılan!

 Derhal bu uygulamaya son verilmelidir. Ben, İzzetpaşa Vakfı gibi varlığı ve saygınlığı ile kendisini kabul ettirmiş bir vakfın ve onun değerli yöneticilerinin bu yanlış uygulamayı devam ettirme konusunda ısrarlı olmayacaklarını düşünüyorum.

Yine de ifade edeyim ki bir Elazığlı olarak bu işin ardını arkasını bırakmayacağım. “Ne yapabilirsin?”, diye sorabilirsiniz. “Çapın, küpün ne ki?”, diyebilirsiniz. Benim görevim yazmak. Her gün yazacağım. Ta ki milletin şeyinden para kazanmaya son verilinceye kadar. Bir İzzetpaşa Vakfı için değil bu söylediklerim. Elazığ Müftülüğüne de sesleniyorum buradan. İslam’ın temizlik dini olduğunu söylemek kolay; ama uygulamak ve uygulatmak için gerekli şartları hazırlamak…   Vatandaşa cuma günleri “ver” diyorsunuz hayrını esirgiyor mu sizden? Peki, onun en tabii ihtiyacını gidermek için gerekeni yapmaktan neden kaçınıyorsunuz? 

Her şehirde yok tabii bu anlattıklarım. Mesela Kayseri; tuvaletlerine gidiyorsunuz tertemiz, mis gibi kokuyor, suyu, sabunu, kâğıdı, peçetesi, kurutması…“Temizliğin imandan geldiğinin” bilincindeler…

HADİ ÖNAL

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap