456) TÜRK SANATININ, AVRUPA’YA ETKİSİ VAR MIDIR?

Yayin Tarihi 24 Nisan, 2010 
Kategori TÜRK DÜNYASI

 Türk sanatının,

Avrupa’ya etkisi var mıdır?

image00116.jpg

Türkler, diğer Müslüman topluluklar gibi tarihin her döneminde dünya uygarlığına, müze ve sanat galerilerine tarihsel kökenlerinin derinliklerini ve yayılmış oldukları geniş coğrafyayı yansıtan son derece değerli sanat yapıtlarını sunmuş bir millettir. Güzel sanatlar alanında Türk-İslâm kültürünü dünyanın diğer büyük kültürlerinden ayıran en önemli özellik, binlerce yıl boyunca Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya uzanan geniş bir bölgede pek çok kültür ve uygarlığın etkisi altında kalması ve karşılığında birçok başka kültür ve sanatı doğrudan etkileyen özgün yapıtlar meydana getirmiş olmasıdır.
 
Türkler ilk ortaya çıktıkları Altay ve Orhon bölgelerinden(üç büyük kültür bölgesinin göbeğinden-Çin,Hint ve Eurasia) bütün dünyaya yayılmışlardır. Doğuda Çin’e girmişler, güneyde Hint’i boyunduruk altına almışlar ve en son Batı Avrupa’nın kapılarına, Viyana önlerine kadar dayanmışlardır.
 
Erken çağlardan başlayarak madenleri, toprağı, ahşabı, yünü sanatsal biçimlerle işleyen ve IX. yüzyıldan itibaren sanatsal etkinliklerini İslâmî ilkeler doğrultusunda geliştiren Türkler, süreç içinde mimarî, taş oymacılığı, hat, tezhib, minyatür ve ciltçilik sanatlarında olağanüstü ustalığa eriştiler. Tüm dünyanın hayranlığını kazandılar. İnşa ettikleri cami, medrese, han, hamam ve kervansaraylar ile de mimarî ve dekoratif sanatların doruğuna ulaştılar.
 
Viyana Üniversitesi, Sanat Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Joseph Strzygowski, Avrupa Hıristiyan sanatının kaynağını araştırırken bu sanatın Helen sanatı ile birlikte Türk-İslâm sanatının etkisi altında kaldığını, bu nedenle Türklerin ana yurtlarındaki geliştirdikleri sanatlarının da incelenmesi gerektiğini önemle belirtmiştir. Strzygowski Türklerin, Kuzey göçebe sanat tarzını İslâm düşüncesi ile de güçlendirerek zamanımıza kadar korudukları ve bu sanatın hümanistlerin sandıkları gibi ilkel ve barbar bir düşünce ürünü olmayıp, aksine Akdeniz sanat dairesinden içerik olarak tamamen ayrı bir sanat olduğunu kaydetmiştir. 


Asya’da bulunan Türkler yurtlarından kopup İslâm uygarlığı alanına girdikten sonra Yunanlılarla kültür temasına girmişlerdir. Bu kültür temasında, bugün hümanistler tarafından Yunanlılara ve başka uluslara maledilen uygarlık ürünlerinin pek çoğunun aslında Türklere ait bulunduğunu, Yunan uygarlığının Türklerden pek çok malzeme aldığını Strzygowski bilimsel olarak birçok araştırmasında kanıtlamıştır.

Birçokları  o kadar hümanist terbiyesi almışlardır ki, bugün bile İslâm sanatının mirasını, Helen-Roma sanatından aldığı efsanesine hemen inanıverirler. Oysa Prof. Strzygowski Türk sanatına ait araştırmalarıyla bu sanatın Greklere ait olan her şeyden daha eski olduğunu kanıtlamıştır. 
 

Hatta Atina’nın Akropolis’inde dahi ve onun etrafında Türk-İslâm sanatının izlerini görmek olasıdır. Partenon’un ortasında top ateşi ile yıkılmış olan Marian Kilisesi’nin içine inşa edilmiş olan küçük güzel camii, buna örnek olarak gösterilebilir. 

Türk, atını hiçbir zaman yanından ayırmadığı gibi, çadır da onun yaşamında çok önem verdiği nesnelerden biridir. Türkler çadırcılığı ve çadır donatımını İslâm sanatına sokmalarının yanı sıra bu alan da Çin i de etkilemişlerdir. Orhon Kitabeleri’yle de sabit olduğu üzere, Çinliler ham malzemeden başka işçilerini de Türklerin emrine vermişlerdir.  

Türk sanatında esas şekil geometriktir. Bazı Batılılar Orta Asya Türk süsleme sanatının en çok kabul gören şekli olan helezonlu geometrik süslemenin klâsik ilk çağdan geldiğini söyleseler de onların  söylediğinin aksine  Türkler bunu Batı’dan veya Araplardan almış değillerdir; tam tersine hayvan sembolizmi gibi, yaptıkları geometrik  süslemelerin hareket noktası da yine kendileridir. Daha sonra bu sanatı yalnız Batı’ya değil, her tarafa ve hatta Doğu’ya Çin’e kadar götürmüşlerdir. 
 
Son olarak şunları söyleyebiliriz, Akdeniz ve dolayısıyla Avrupa sanatı Türk-İslâm sanatı üzerinde kesinlikle bir etki yapmadığı gibi, yüzyıllardır kendi tarzına uymayan ne varsa hepsini barbar ve ilkel olarak görmek istemiştir.

Ayda Sarıkaya

Dünya Bülteni / Tarih Servisi

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap