400) HATAY’A SESLENİŞ

Yayin Tarihi 23 Şubat, 2023 
Kategori SOSYAL

HATAY’A SESLENİŞ

Hatay’ım, memleketim, güzel yurdum, asi şehrim dur artık. Dur! Otur ve dinle!

Kulak verilecek kadar bir değeri hak etmiyorsak da dinle! Topraklarında on yedi yıl at koşturan Oğuz Ata’mın hatırına dinle. Süleyman Şah’ın, Kaya Alp’in, Ertuğrul Gazi’nin, Osman Gazi’nin, Tayfur Sökmen’in; “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz.” diyerek seni almadan tedaviyi bile reddeden Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırına dur, sus, dinle!

Hak etmesek de seni bize bahşeden Allah aşkına dinle, sus, durul!

Kurt Dağını güneyden, Amanosları kuzeyden uzatıp yine bir anne şefkatiyle sar, sarmala bizi. Al yine koynuna şefkatle. Ovana inmeye, dağına çıkmaya yüzümüz yok ama senden başka gidecek yerimiz de yok. Yapamayız yâd elde anlamıyor musun? Bak, yara bere içinde hepimiz. Muhtacız ve mahcubuz. Vurma artık seni umarsamayışımızı yüzümüze; utanıyoruz!

Çok pahalı bir ders verdin bize Hatay’ım! Hak ettik belki ama bu kadarını değil, demek geliyor içimden. Asi şehrim, senden öğrendik itiraz etmeyi, kızma hemen. Bak ne diyeceğim sana.

Düşman diş bilerken Türk yurduna ve daha tehlikenin boyutu yönetenlerce anlaşılmamışken senin çocukların attı; ilk milli, örgütlü kurşunu bu toprakta. Öyle pahalıydı ki ceremesi tam yirmi yıl inledik işgal altında. İlk kurşunun, ilk itirazın sahibi bizler; yirmi yıl yandık vatan, bayrak aşkıyla ve en son biz kavuştuk Anadolu’ya. Söylesene neden bahtımız bu kadar kara?

Dur, izin ver de dertleneyim. Yok ki senden başka sığınıp nazlanacak yerim. Haklısın, fark ettik hatalarımızı ama seni ve ilelebet seninle olmayı da hak ettik, olmasın mı bu kadarcık sitemim?

Nasıl kıydın evlatlarına? Buğday benizli, gün yanığı yüzlü kızlarını nasıl koparıp aldın bu tatlı hayattan? Asi’nin suları onların saçlarındaki örgüler gibi dağılıp çözülürdü, hatırlar mısın? Yaşmak altından çıkan saçları buğday başakları gibi savrulurdu, pamuk aklığındaydı güneşten korunmuş gerdanları. Nasırlı çiftçi elleri, senin ayazında çatlardı şerha şerha kanayarak; yok muydu hiç bu çabaların bir hatırı? Dün uğruna kurşun sıkan; dağına, ovana kan döküp can veren kavruk yüzlü delikanlıların bugün bereketli topraklarına ter katmamış mıydı?

Biliyor musun içlerinde henüz evlenmiş olanı ve pamuk zamanına düğün hazırlığı yapanı vardı.  İşe yeni girmiş olanı, askerden izine geleni; ana, baba, yar, evlat özlemiyle yananı vardı. Sana dönmüşlerdi yüzlerini ve sendeydi umutları, sevdaları da sende yeşermişti.  Tek arzuları bir ömür sende yaşayıp baş yastıkta ölmek ve sana gömülmekti. Bu acı ve bahtsız ölümü nasıl reva gördün onlara, söyler misin? Sana emek vermiş, gençliğini sende tüketmiş ak saçlılarımıza, beli bükülmüşlerimize hiç mi acımadı yüreğin; oysa sen onlara yardın, onlar da sana. Ya çocukların! Ayağı çıplak çocukların! İki göz evi sende kurulu diye anasının koynunda huzur bulan çocukların… Onlara nasıl kıydın Hatay’ım, onlara nasıl kıydın?

Dur, vurma yüzümüze. Fark ettik hatalarımızı. 0n üç medeniyete ayrı ayrı mekân olduğunu ve bilinmeyince kıymetin hiddetlenip nasıl mezar olduğunu unuttuk, haklısın. Ne tarihi gerçekler umurumuzdaydı ne de coğrafi özelliklerin. Gölünü çok gördük sana, kuruttuk, üzgünüm. Üzgünüm, kuşlarının dinleneceği, barınacağı alanlara göz koyduğumuz için. Bak gelmiyor benekli bağırtlaklar, ibibik toygarı, çöl bülbülü, güvercinler hatta garip serçeler bile. Artık açmıyor dağlarında ters lâleler. Boy vermiyor, öğrek otu, kangallar, süsenler. Barış çiçeğinin ön üç renkli yaprağı toprak rengine dönmüş. Ötelere kaçmış gazella gazellalar. Evlerinin penceresinden düşmüş; harap olmuş sardunyalar, güller, küpe çiçekleri, fesleğenler, ortancalar. Hatıralarımız; gizli, aleni sevdalarımız saçılmış dört yana; pespaye olmuşuz, anlasana. Perdeler, birer utanç vesikası gibi her çirkinliğimizi saçmış ortalığa, gizlediğimiz hayallerimizi, anılarımızı sergilemiş yaban gözlere; sallanıyor umarsız. Uzanıp yattığımız yataklara çimento dolmuş. Çok sevip baş tacı ettiğimiz betonlar ecelimiz olmuş. Dün, bilmem kaçıncı kattan ukalaca bakarken yeryüzüne, yerle bir olmuşuz, yetmez mi?

Kulaklarımı sağır edercesine bağırma sus! Ben de biliyorum yaptıklarımızı. Amanoslardan akarcasına kayarak ovana esen rüzgârın önüne setler kurduk, ne yazık ki. Dalgaların vurduğu sahile yaptık, güya modern evlerimizi. Yeryüzünün nadir kumsalıydı Çevlik; çöpe boğduk. Hızır’ın, Musa’nın gezdiği topraklardın, yasa boğduk. Abı hayat suyun zehir olurmuş meğer kıymet bilmeyenlere, öğrendik. Dünyanın tek asi nehrinin kıyısına hangi akla hizmetle kurduk köylerimizi, anlaması güç. Ne zemin etüdüne ne yapı kurallarına ne de çağdaş ve güzel bir şehir planına sahiptik. Sen bize bereket verdikçe biz seni hırpaladık. Doymadı gözümüz. İşitmedi kulaklarımız, verdiğin ufak dersleri almadı kalın kafamız. Kuşlarının göç yollarına diktik rüzgârgüllerimizi. Defalarca uyardın sellerinle, sarsıntınla; anlamadık. Dağ bellerini bırakıp verimli ovalarına diktik gökdelenleri, saçmaladık.  Ne Habibi Neccar’ın uyarılarını hatırladık ne de Beyazıt Bestami’den ders aldık. Traktörler yerine, iş makinaları çalışıyor şimdi bağrında, kahroluyoruz. Evet, elimizle yaptık, utanıyoruz. Affedemez misin bizi?

Biz seni terk etmeyeceğiz Hatay’ım. Yâd eller göz koymuş sana farkındayız. Her halinle her şeyinle bizimsin, bırakmayız. Yaralarımızı sarmaya gidiyoruz ama döneceğiz.

Yeniden kuracağız köylerimizi usulünce. Ovalarındaki tek katlı köy evlerinden çocuk sesleri taşacak yine. En tatlı şarkılarını söyleyecek kuşlar. Bir tek traktör sesi kesecek şarkılarını. Bereket taşacak yine düzünden, dağından, bayırından. Şehirlerimizi tepelere, yamaçlara kuracağız söz. Bulutlarla yarışmak gibi bir derdimiz olmayacak, artık. Yüksek katlı evlerin penceresinden ukalaca bakmayacağız toprağına. Yücelere çıkmak isterse gönül Belen yaylasına, Atik’e, Alan’a, Mığır’a, Gavur Dağlarına çıkacak hayranlıkla bakacağız şimdi griye dönmüş mahzun denizine. Gözlerimizle okşayacağız, güneş renkli portakallarının yeşilin koynunda uyuduğu düzlüklerini. Kısacası; para için, oy için katledilmene izin verenlere değer vermeyeceğiz bir daha.

Aldık dersimizi Hatay’ım affeder misin bizi? Durur musun artık? Durulur musun? Cevabın hayırsa bile yine de aç kollarını; yaralarımızı sarar sarmaz sana geliyoruz. Artık sen bilirsin. İster öldür istersen affet ve sar sarmala bizi.                                                                                                   

22 Şubat 2023                                                                                                          

Emine Özgenç

Antakya Gezilecek Yerler : En Güzel 10 NOKTA | Birhayalinpeşinde

Üç Dinin Birleştiği Yer: Güzel Antakya | Gezmem Lazım

Hatay'da Gezilecek Yerler Hatay Gezi Rehberi | Journavel

Üç Dinin Birleştiği Yer: Güzel Antakya 2 | Gezmem Lazım

T.C. Antakya Belediyesi Resmi Web Sitesi : Antakya Arkeoloji Müzesi

Paylaş:

Yorumlar

“400) HATAY’A SESLENİŞ” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. Ramazan yorum tarihi 22 Nisan, 2023 01:13

    Emine hanım diline ve yüreğinize sağlık olsun çok güzel izah etmişsiniz duygulandım.
    Hayırlı bayramlariniz ola

  2. Hüsamettin ŞENER yorum tarihi 25 Nisan, 2023 09:50

    Erken uyarılarıma harfiyen uysalardı,Tıpkı Eski valimiz ALİ ARSLANTAŞ Gibi ANOS ettirir Halkı dışarı çıkartırdı. Hiç kimsede ölmezdi… Binlerce insanımızın hayatıda sönmezdi. Yıkılanlar yerine gelirdi. Ama Giden canlar asla geri gelmez artık. Bazıları ÜSTÜN TEKNOLOJİMİ ve Binlerce buluşlarımı hazmedebilselerdi… wwww.depremerkenuyari.com

Yorum yap