383) TERÖRLE VARDIĞIMIZ YER
Yayin Tarihi 18 Mayıs, 2009
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ
Terörle vardığımız yer
Hep «terörle bir yere varılmaz» dedik; İşte, şimdi terörle vardığımız veya getirildiğimiz yer:
PKK başı Murat Karayılan’ın Hasan Cemal’le gönderdiği «barış formülü!»
Taha Akyol, Hasan Cemal’in, eşkıya ve bölücü başlarına «ziyareti» ve getirdiği «müjdeli» haberler hakkında: «Hasan Cemal büyük iş yaptı. Bir gazetecinin meslek işlevinde büyük iş yapması demek, siyasi sonuçlar üretecek çapta bir işe imzasını atması demektir…» diyor.
İyi gazetecilik!
Şimdi; Hasan’ın, meslektaşlarını atlatıp, yaptığı «iyi iş», bir gazetecilik «başarısı» mı? Yoksa bölücülerin -PKK’nın- «çanakalığını-yalakalığını» mı yaptı? «Atlatma» söz konusu değil; besbelli, Yaşar Kaya-Osman Öcalan ve Murat Karayılan, Hasan’ı posta (sözde barış) güvercini olarak kullandılar. Tıpkı daha önce Apo’nun Suriye’de veya dağda iken, gene Hasan’ı, Birand’ı, Çandar’ı, «Turgut Özal’la uzlaşmak için» kullandığı gibi!
«Ev sahipleri» Hasan’a azami «suhuleti» gösterdiler, emrine kılavuzlar verdip, güvenliğini sağladılar. Hatta «belki yolluk ve kumanya» da verdiler! Bu gazetecilik mi «misyonerlik mi?»
Son zamanlarda, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar da aynı «kolaylıklarla» ve aynı maksatla Kandil Dağına gitmişlerdi. Eşkıyanın mesajlarıyla döndüler! Onların ki de «gazetecilik başarısı» mı?
Şimdi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve belli kurumlar Hasan Cemal’i, «bilgi almak» için, Ankara’ya davet etmişler! Bu, eşkıya Karayılan’a, mesajına ne kadar kıymet ve önem verdiklerini, iktidarın PKK eşkıyabaşını muhatap saydıklarını gösteriyor! Bu faaliyet, ülke hayrına mı, Kürt sorununun çözülmesine yarayacak mı? Yoksa aksine, T.C.’nin «teslimiyetine» mi hizmet edecek? Göreceğiz. Herhalde, yorumu da, cevabı da açık!
Hasan ve şürekası «Süreç başladı» diye bayram ediyorlar. Bu süreçte, ufukta başka bir «gazetecilik başarısı» olacak… Ertuğrul Özkök, Hasan’ı kıskanmış; o da İmralı’ya gidip Apo’dan mesaj, bilgi veya icazet almak için, Genelkurmaydan izin bekliyor. APO da, Murat Karayılan’ın «formülünü» teyit ederse, «Kürt sorunu» çözülecek, ama nasıl ve ne pahasına?
Terörle bir yere varılmaz dedik durduk ama şimdi, teröristlerin istedikleri «yere» getirildik! Bu nokta, bu «yer», bir çözüm «kavşağı» mı? Bence, Çıkmaz yol; üniter ulus devlet, T.C.’nin, sonu olacaktır!
«Çözümsüzlük Çözümdür» diye bir deyim var. Bu konuda da, sözde «çaresizlik» bazıları için «çare» oluyor; PKK ve bölücülerle uzlaşmaktan başka «çare» yok diyorlar! Teröre teslim olmaya, daha doğrusu T.C.’yi bölücülere «teslim etmeye» hazırlar!
Neler olacak? Taha Akyol soruyor; «Bakalım, bundan sonra Ankara işini yapacak mı?» Cengiz Çandar da «Hasan Cemal «topu» Ankara’ya geçirdi» diyor. Yani bu oyunda, «top» Ankara’nın yarı sahasında, AKP hükümetinde! Sıra, Karayılan’ın dediği gibi, Başbakan Erdoğan’ın «Karayılan» formülünü uygulamak ve gerçekleştirmek için «siyasi irade» göstermelerinde! Eşkıyabaşlarıyla aynı «çözüm masasına» oturmasında.
Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan R.T.Erdoğan, Karayılan’ın teklifini Hasan Cemal’den, ilk ağızdan dinledikten sonra, herhalde Ermenistan ve Kıbrıs konularında olduğu gibi, «bu fırsatı kaçırmayalım» derler! Ve T.C. temsilcileri, Talabani ve Barzani ile ve PKK temsilcileriyle masaya oturur yalakaların alkışlarıyla!
Söz konusu olan, sadece «Kürt sorunu» değil. Sözde «çözümünden» beklenen başka çok şey var. Geçen akşam, malum cemaatin TV kanallarından birinde, bir «ihanet üçlüsü» bu çözümün faydalarını anlattı; Böylece Kemalizm, milliyetçilik «orduculuk» da tasfiye edilecekmiş! Bunlardan Mehmet Altan der ki; «AB projesi belki de bu nedenle, hiçbir zaman olmadığı kadar önem kazanmakta… Oradaki bir ayrıntı bana, sanki «Kemalist modernleşme efsanesinin» ölüm ilanı gibi geldi.»
Görüyor musunuz «Kürt sorununun» Karayılan «formülüyle» çözülünce, neler olacağını? Sonra neler olur? «Kürt sorunu» Cumhuriyetle başlamadı; uzun tarihinin Osmanlıdan «Büyük Kürdistan’a» kadar, yolu var!
Terörle bir yerlere varılıyor (2)
«Türk sorunu» haline getirilen «Kürt sorunu» muhakkak çözülmeli…
Ama nasıl? Şimdi, terörle varılan «yerde», öne çıkarılan «Karayılan formülüyle» mi?
«Çözüm» için, önce «sorunu» tarihi kökleriyle birlikte iyi teşhis etmek gerek… Bu «sorun» bazı aydınların ve yazarların iddia ettikleri gibi, Cumhuriyet döneminde Kürt haklarının kimliğinin ve «kültürünün», inkâr edilmesi ve «Devlet baskılarıyla» başlamadı! Bazı işgüzarlar, Kürtleri, «Türklüğe» kazandırmak, «bütünleşmiş» etmek için, bazı aşırı yöntemlere başvurmuş olsalar da, bunlara da aslında, en az 19.yüz yıldan beri, Osmanlı döneminde de, müzminleşmiş başkaldırılara sebep olmuş «Kürt sorununu», radikal olarak çözmek için tevessül edilmişti.
Aslında bir paradoks vardı; Kürtler bu vatanın ayrılmaz unsurları ve bir tarafından bakarsanız «milletle», «Türklükle» bütünleşmiş olmuşlar. Yurt savunmasında omuz omuza dövüşmüş, ölmüşler, kız alıp vermişler; hatta hangi aşiretin, «Kürt» hangisinin «Türk» olduğu bile belirsizleşmiş. Sonra ne olmuş? Yabancı devletler, ezeli «Türk tehlikesine» karşı Ermenileri tahrik ettikleri gibi, Kürtleri de tahrik etmişler! Belgelerle sabit. Bir tanesi yeter; 1919’da Bedirhan aşiretiyle birlikte, Mustafa Kemal’i Sivas’tan kaçırmaya çalışan İngiliz ajanı Binbaşı Noel’in, İngiliz hükümetine verdiği raporun özeti; «Kürtlerde Milliyetçilik, Milli hisler yok ama biz biraz iteleyerek, bunu yaparız!»
Vaat gene, en az 1896’dan sonra ortalıkta dolaştırılan ve şimdi «Ralph Peters Haritası» olarak ortaya çıkarılan Orta Doğu’nun «kan bağlarına göre», yeniden çizilmesi ve bunun sonunda «Büyük Kürdistan» ve de komşumuz(!) «Büyük Ermenistan» …
Eski oyunun tekrarı
Bu oyunun şimdi de AB ve ABD tarafından sahneye konduğu inkâr edilebilir mi? «Kürt Sorununu» yeni -aslında eski- formüllerle çözmeyi önerenler, bu tarihi gerçekleri görmezler mi de hep Cumhuriyetin baskılarından söz ederler ve «çözümü» buralarda ararlar!
Pek alâ bilirler de, asıl maksatları başka, dün yazdığım gibi; «Birinci Cumhuriyeti, Atatürk’ün kurduğu üniter ulus devleti ve «Kemalizmi’tasfiye etmek!» Zaten bunu da artık, açıkça söylüyorlar…
Mustafa Kemal ve Kürtler
Mustafa Kemal, Kürtlere düşman değildi. Diğer bütün savaşlarda olduğu gibi, Kurtuluş Savaşındaki hizmetlerini ve Kürtlerle nasıl iç içe olduğumuza bildiği için, Kürtlere özerklik, yeni devlette «ortaklık» verilmesini düşünmüştü. Bu «düşünce», gene yabancı ajanların tahrik ettikleri bir dizi Kürt isyanları sonucu hüsrana uğradı ve Mustafa Kemal çözümü; «Bu vatanı oluşturan halka (halklara değil?) Türk denir» tespiti ve sonra da bunu tamamlayan «Ne Mutlu Türküm diyene» kavramında buldu ve son noktayı koydu. Türklerle Kürtler, Cumhuriyetin ilk yıllarında, birleştiler… Bazı Kürt ağalarının «baskı» sayılan, «Batıya» gönderilmeleri de semeresini verdi. En tepedeki makamlarda, Orduda, devlet kurumlarında, iş hayatında «Kürt olmak» yadırganmadı, mesele yapılmadı! Ta ki, Cumhuriyet zaafiyete uğrayınca gene yabancı tahrikleriyle, araya sokulan «nifak», bu sefer, PKK terörüyle çirkin yüzünü gösterene kadar! Bu sefer, Orta Doğu’daki karmaşadan üreyen ve ABD/AB çıkarlarına uygun düşen «Büyük Kürdistan», artık hayalden öte «Büyük Kürdistan» gerçeği. Bütün Kürt liderler bir taraftan «silahlar karşılıklı bırakılsın» derlerken, eş zamanda, «Genel af da çıkarılsa, PKK silahları bırakmaz ve kesinlikle dağdan inmez» diyorlar. Bunlar böyle iken, bu «sorunun» barış masasında, konferanslarda çözüleceğine inanmak ve çözüm yeri olarak İmralı’yı, barış «önderi» olarak da APO’yu göstermek, gafletten de öte bir şey! Ne acıdır ki bu gafiller ve hainler şimdi, Atatürk’ün bütün yurt halkını birleştirmek ve özellikle Doğu’da bu süreci kanıtlamak için dağlara yazılan «Ne Mutlu Türküm diyene» sözlerini kazımak istiyorlar, hatta neredeyse yerine «Ne Mutlu Kürdüm diyene» yazılmasını isteyecekler… En «yumuşakları», iki sloganın yan yana yazılmasına taraftarlar! Özerklik, eyalet sistemi ve federasyon istiyorlar. DTP-PKK vekilleri «Kürdistan’ın haritası çizildi» diyorlar. Ve bu adamlar böylelikle, gittikçe artan pervasızlıkla, sadece Kürt sorununu çözmek istemiyorlar, Atatürk’ü ve Cumhuriyetini inkâr ediyor, temellerinin altına, saatli bombalar yerleştiriyorlar! TERÖRLE “O YERE” VARILIYOR! (3) Köy isimleri Çanakalar Öneş önerileri Terörle “o” yerlere varılıyor! (4) Birkaç yazıdır, bu aynı temayı işlemeye, Hasan Cemal’in Kandil Dağında, eşkıya başı Murat Karayılan’dan getirdiği “barış mesajı” üzerine başlayan yeni “Kürt sorunu” açılımını tahlil etmeye çalışıyorum… Şimdi Türkiye’nin, asıl sorunu hatta “ölüm kalım” meselesi bu! |
Altemur KILIÇ
Yorumlar
“383) TERÖRLE VARDIĞIMIZ YER” yazisina 2 Yorum yapilmis
Yorum yap
Değerli site üyeleri…Hasan Cemal Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.Cemal Paşa’nın torunudur.Geçenlerde bir makalesini okudum (makale elimde mevcuttur) makalesinde:”(Ermenistan’a gitmiş Dedesini vuranlarla görüşmüş.)Türkiye’nin Ermeni sorunu konusunda haksız olduğunu ve Türkiye’nin Ermeni sorununu tanıması gerektiğinden” bahsediyor.Cemal Paşa’nın torunu böyle söyleyince büyük bir üzüntü duydum…..Diğer konuya da değinmek istiyorum : Türkiye’de kürt sorunu yoktur.Bu konu emperyalistlerce gündeme getirilmektedir…..Teşekkür ederim.
Gazeteciler…
Bir ülkede, peç çok şey, namuslu gazetecilerle sağlanabilir.
Gazeteciler namuslu değilse, olanlar olur.
30 bin 40 bin dolar, biryerlerden maaş alan, boğazda yalıları olan gazeteciler.
Üstelik, hergün köşelerinde lağım saçarak.
Ve borusu dışardan gelen yemliklerden beslenerek.
…
Yalaklardan yallanarak diyelim.
Ve Müslüman kimliğini, demokrat kimliğini sözüm ona öne çıkararak.
…
Dedesini vuranlarla görüşmek, daha kötüsü anlaşmak.
…
Vardır, karışmıştır bir sel suyu.
Başka türlü izahı olur mu.