374) Ne, Nedir? Kim, Kimdir?
Yayin Tarihi 19 Haziran, 2014
Kategori SİYASİ
Ne, Nedir? Kim, Kimdir?
Bazı sözler var, halk arasında çok kullanıldığı için anonim belgesi almış ve özdeyiş haline dönüşmüştür. Ancak sözü mantık cetveline oturttuğumuz da ciddi çelişkilerin olduğunu anlayabiliriz.
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” Bu söz karşılıklı iki kişinin konuşma algısını vermektedir. Bu iki kişi tanımak ve tanınması istenen kişi olacağı gibi, cümle derinliğinde tanınması istenen kişinin hakkında konuşanlar tarafından da yapılmış olabilir.
Eğer bu söz; tanımak isteyen ve tanınması istenilen kişi arasında geçiyorsa, öğrenilmek istenen kişinin şu soruları sorma hakkı doğar:
1- Arkadaşımı nereden tanıyorsun?
2- Benim, kim olduğumu öğrenmem için senin söylemen mi gerekir?
3- Beni tanımaya çalışıyorsan, bana yakın biri değilsin.
4- Beni neden tanımaya çalışıyorsun?
5- Sen kimsin?
Münakaşa ortamı doğuracak bu yorumlamanın olmaması için; bu özdeyişe “onun” kelimesinin eklenmesi gerekir:
“Bana arkadaşını söyle, sana onun kim olduğunu söyleyeyim” Bu şekilde bir söylem, tanınması istenilen kişinin olmadığı bir ortamda ikincil kişiler tarafından yapılmasıdır.
Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: “Kişi, sevdiği ile beraberdir”
16 Haziran 2014 günü, CHP ve MHP, Cumhurbaşkanlığına ‘Çatı Aday’ olarak sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu uygun gördüklerini ilan etmişlerdir. Sayın İhsanoğlu, uluslararası bir bürokrat ve bilim adamı olma sıfatıyla halka yabancı bir kimliktir. Devlet yetkilileri tarafından tanınan biridir. Cumhurbaşkanlığı seçimini halk yapacağına göre, halkın sayın İhsanoğlu’nu tanıması gerekir. Yasal ve ahlaki hakkımıza dayanarak soruyorum:
“Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ailesini ve yakınlarını söyle, sana Onun kim olduğunu söyleyeyim”
Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası “Hoca Mehmet İhsan Efendi’dir”…
Babası; İngiliz Muhipler Cemiyeti kurucusu, Mustafa Kemal’e ve Kurtuluş Savaşı’na karşı olup mandacılığı savunan, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ile birlikte çalışmış ve yardımcılığını yaptığı söylenmektedir.
Ne, nedir? Kim, kimdir? Sorularına sağlıklı ve belgeli cevap verebilmek için sanıyorum, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin bazı icraatları hakkında bilgi vermek yeterli olacaktır!
Kurucusu olduğu İslam Teali Cemiyeti (Cemiyet-i Müderrisin) tarafından 25 Eylül 1919 tarihinde Kuva-yi Milliye’ciler aleyhinde çok şiddetli ifadeler içeren bir bildiri yayınlandı. Bu bildiride Kuva-yi Milliye’cilere ‘kudurmuş haydutlar’ şeklinde hitap edilmiştir. Bildirge dönemin İkdam gazetesinin 26 Eylül 1919 tarihli baskısında yer aldı. Hükümet, Anadolu’da Yunan ve Fransız işgali’ne karşı oluşan direnişi dindirmek için bildiriyi uçaklardan atarak dağıttırdı.
Ermeni tehcirinden dolayı, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’e idam fetvası vermiştir.
11 Nisan 1920 tarihinde Milli Mücadele başlatmak için kongreler düzenleyen içlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu ‘Milliyetçi’ ileri gelenler hakkında ölüm fetvasını kaleme aldı. Bu tarihte şeyhülislam olan Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin kaleme aldığı fetvayı okuyunca imzalamayı reddetti ve istifasını verdi. Ağdalı bir dille yazılan fetvada özetle şunlar denmekteydi: “Padişah’ın aksi emrine rağmen istilacılara karşı direnişe geçen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp hatta her müslümanın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazi sayılır.” Haydarizade İbrahim Efendi’nin istifasının ardından fetva meselesinden vazgeçilmedi. Fetvayı imzalayacak birisi arandı ve Dürrizade Abdullah Efendi bulundu. Mustafa Sabri’nin yazdığı fetva Dürrizade tarafından verildi, Damat Ferit’in onayı ve Vahdettin’in buyruğuyla duyuruldu.
1922’de İtalyan ve Fransızlar’ın kurşun atmadan Anadolu’yu terk etmelerinden ve Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordusunun, Yunan ordusunu trajik bir hezimete uğratıp Anadolu’yu kurtarmasından sonra Mustafa Sabri Efendi ailesini alarak İngilizler’in temin ettiği bir yük gemisiyle Mısır’a gitti. Bir ara tekrar Yunanistan’a sığındı. Burada oğlu İbrahim ile birlikte ‘Yarın’ ve ‘Peyamı-ı İslam’ gazetelerini çıkardı. İtalyan gazetelerinde yer alan bir bildirisinde Türklere ‘Müslüman barbarlar’ dedi, Ankara Hükümeti’nin Musul üzerinde hak iddia etmesinin gülünç olduğunu yazdı. Yüzellilikler listesinde yer aldı ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Yunanistan’dan sonra gittiği Mısır El-Ehzer üniversitesinde din dersleri verdi. 1954 yılında Mısır’da öldü.
Mustafa Sabri Efendi yurt dışında iken 14 Mayıs 1925 tarihinde hilafetin yeniden inşası için dönemin Papa’sı XI. Pius’a mektup yazarak yardımlarını talep etmiş ve bizzat Vatikan’da görüşmüştür. Mustafa Sabri Efendi mektubunda, hilafet komitesi kurduklarını belirtiyor ve hilafetin yeniden kurulabilmesi için Vatikan’dan şu şekilde yardım istiyor: “Hilafet komitesi, Müslüman dünyasının çıkarları doğrultusunda yayın yapacak ve propaganda faaliyetlerinde bulunacak. Hıristiyanlarla da genel bir dayanışma içersinde bulunarak hilafet kurumunu restore etmeye çalışacaktır. Bugün Müslüman ve Hıristiyan dünyasında dini alanda çatışma yoktur. Mevcut çatışma, din ile dinsizleştirme arasındadır. Sizden Papalık makamı ile başkanı olma şerefine sahip bulunduğum bu komite arasında işbirliği sağlamanızı rica ediyorum.’’ (http://www.yenidenergenekon.com/1063-seyhulislam-papadan-para-istemis/)
Türk Milliyetçiliği’ne karşı çıkmış, Yunanistan’da çıkardığı ‘Yarın’ gazetesinde 1927 yılında yazdığı şiirde Türklüğüne tövbe ettiğini, Türklükten istifa ettiğini söylemişti:
Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah’ın huzurunda!…
…
Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden addetme
Mustafa Sabri Efendi der ki:
“Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur.” (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930)
Gelelim; “Bana arkadaşını söyle…” özdeyişine!
Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, merhum babasının meslek ve mesai arkadaşı Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’den bahsettik. Sayın İhsanoğlu’nun ailesi de Kahire’de yaşadığına göre başka söze gerek var mı? Ancak oğullarında, babası ile aynı yolda olacak diye bir kural da yoktur!
12. Cumhurbaşkanımızın, Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda Devletimize kutlu, Milletimize mutlu olacak hizmetleri vermesi dileği ile tüm adaylara saygılar.
YILMAZ KARAHAN
Yorumlar
Yorum yap