365) ABD-İRAN YAKINLAŞMASI

Yayin Tarihi 13 Şubat, 2009 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

ABD – İran yakınlaşması mı?

image00118.jpg

ABD ile İran arasındaki ilişkiler, son yılların Ortadoğu siyasetinde en çok kafa karıştıran konulardan biri…

İRAN-ABD ANLAŞIRSA?

Son yılların Ortadoğu siyasetinde en çok kafa karıştıran konulardan biri ABD-İran arasındaki ilişkiler daha doğrusu ilişki eksikliği idi. Obama iktidarı ile birlikte ABD tarafından olumlu sinyallerin gelmesiyle İran cephesinde yeni gelişmelerin olacağına dair işaretler artmaya başladı. Öte yandan İran’ın da Obama’nın jestlerine karşılık verdiğini görebiliriz. Yeni gelişmeler bekleyen Ortadoğu’da ABD’nin açılımı İran ile ilişkilerin yeniden tanımlanmasıyla bambaşka bir şekil alabilir. ABD Başkanı Barack Obama seçim kampanyası boyunca dış politikada bir kaç önemli argümanla rakiplerinde ayrılmıştı. Yemin konuşmasında da öne çıkardığı bu ilkeler arasında herkesin artık tekrar ettiği çok taraflılık ve diplomasi vurgusunun yanısıra, özelde Obama İran ile ilişkilerde önşartsız olarak masaya oturulacağını söylemişti ve bunu da yineledi. Yani önümüzdeki dönem Obama yönetiminden gelecek hamleler yoğun bir diplomasi trafiğinin kapısını açacak.

İRAN-ABD GÖRÜŞMELERİNDE ARKA PLAN

Aslında İran-ABD görüşmeleri bir süredir devam ediyordu. İki yıldan fazla bir süredir Thomas Fingar aracılığı ile İsveç üzerinden gayrı-resmi devam eden görüşmelerde belli mesafe alındığı söyleniyordu. Eski başkan George W. Bush’un görevden ayrılmadan İran’a saldıracağına yemin etmesine rağmen, saldırının gerekleşmemesinde bu görüşmelerin de etkisi vardı. Nitekim Irak’ta takviye asker stratejisi ile Ortadoğu siyasetinin yönünü değiştiren, buna Annapolis sürecini ekleyen ve Irak’ın güvenliğinin İran’dan başladığını son derece iyi anlayan Bush, İsrail’in baskılarına rağmen İran’a saldırı konusunda İsrail’e direnmişti. Buna karşılık İran da Iraklı direnişçilere yaptığı yardımı kısmış, Mukteda Sadr’ın Basra’da yenilmesine seyirci kalmış, Irak içindeki faaliyetlerini azaltmış, en azından bu faaliyetlerin karakterini değiştirmişti. Sonuç olarak Irak’ta ABD’nin kaybı düşmüş, İran’a saldırı gerçekleşmemiş, Irak’ta ise nispeten bir istikrar görülmeye başlamıştı. Aynı şekilde 5 Kasım 2007’de Bush’la görüşen Tayyip Erdoğan da Irak’ta değişen stratejinin de parçası olarak PKK konusunda ilk defa Bush’dan ele tutulur bir işbirliğinin yolunu açmıştı. Ancak ABD’ye karşı eli son derece güçlü olan İran’a karşı eline koz almak isteyen Bush yönetimi bir yandan da İsrail’in salrırı talebine hayır derken, diğer yandan gizli operasyonlarla İran içindeki nükleer fizikçilere ve nükleer programla ilgili görevlilere suikast yapmıştı.

İRAN-ABD YAKINLAŞMASI RESMİ POLİTİKA

Şu anda ise artık bir yandan bu sürecin devamı olarak görülebilecek gelişmeler ortaya çıkarken bir yandan da artık bölgenin bambaşka bir yola girdiğini tespit edebiliriz. Önce ABD’den başlayalım: Obama yönetimi Ortadoğu’ya daha kapsamlı bir strateji ile yaklaşma kararı aldı. Bu karar çerçevesinde ise Filistin-İsrail meselesini bölgenin sorun yaratan dinamosu olarak tanımlayan yeni yönetim, aynı zamanda Irak’ta istikrarın sağlanmasını istiyor. Bu çerçevede ise öncelikle İslam dünyasıyla, özelde ise İslam dünyasının İslamcı devlet olarak en güçlü aktörü olan İran’la ilişkiyi yeniden tanımlamak istiyor. İran’la ilişki Irak’ın istikrarı açısından da, Afganistan’daki yeni stratejinin gideceği yol açısından da, İsrail-Suriye ve İsrail-Filistin görüşmelerinin alacağı şekil açısından da oldukça önemli. Obama yönetimi bu konudaki talebini bir kaç farklı açıdan dile getirdi. Öncelikle Obama bizzat kendisi ilk basın toplantısında, Pazartesi günü, konuya değinerek İran’la masaya oturma konusunda takvim dahi verdi. Önümüzdeki aylarda böyle bir görüşmenin olabileceğini ifade eden Obama görüşmelerden umudunu da dile getirdi. ABD içindeki dış politikayı belirleyen diğer aktörlere baktığımızda, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton NYT ile yaptığı bir konuşmada Salı günü benzer bir yönelimi ifade etti ve İran’la masaya oturma lehinde konuştu. Dış politikanın diğer bir önemli ismi Başkan Yardımcısı Joseph Biden da Cumartesi günü Münih Güvenlik Konferansı’nda Obama yönetiminin genel stratejisini anlatırken benzer görüşleri ifade etmişti. Hatta daha da ileri gidersek, Münih’te Biden’a refakat eden 3 önemli isim de sembolik olarak İran’la görüşmenin arkasında duracak kişiler olarak öne çıkmış oldu: Bunlar Obama’nın güvenlik ve diplomasi konusundaki en yakını Ulusal Güvenlik Danışmanı Emekli Orgeneral Jim Jones; ABD’nin, İran’ı da görev alanına alan Merkez Komutanlığı’nın Komutanı Orgeneral David Patreaus ve son olarak Obama’nın Dışişleri’ndeki en güvenilir adamı ve siyasi işlerden sorumlu iki numarası Jim Steinberg. Tüm bu isimler İran konusunda ABD’nin devlet politikasını değiştirdiğini, meselenin Laricani’nin deyimiyle sadece “gülümseme”den ibaret olmadığını ve kalmayacağını gösteriyor.

ABD NE İSTİYOR?

ABD’nin İran’la anlaşma talebi son derece gerçek bir talep. Ancak şartları İran için şu anda ağır gibi görünüyor. Obama, Bush’dan farklı olarak masaya oturmak için şart koşmuyor. Ancak müzakerelerden beklentisi görünürde iki alanda yoğunlaşıyor: Uranyum zenginleştirilmesinin durdurulması ile Hamas ve Hizbullah’a desteğe son verilmesi. Bunların gerçekleşmesi durumunda ise petrol ve doğal gaz alanlarına yatırımdan, teknolojik ambargoya son verilmesine kadar bir çok şey teklif ediliyor. ABD şimdilik bir yandan İran’ın nükleer programını yavaşlatmayı hedeflerken, bir yandan da
İran’ın Ortadoğu’da ABD’nin atacağı adımlarda sorun çıkartmamasını istiyor. Ancak daha uzun vadede ABD’nin talepleri arasında Irak’a müdahalenin azaltılması ve giderek kesilmesi, Afganistan’da ABD’ye destek olunmaıs gibi talepler de gelecek. ABD’nin talepleri arasında İran’ın özellikle Hamas konusunda baskı kurmasını ve Suriye’nin anlaşmaya zorlanmasını da içereceği söyleniyor.

ABD’NİN JESTLERİ

Anlaşma talebiyle birlikte ABD jestlerle işe başladı. Yukarıda saydığımız isimler üzerinden veirlen iyi niyet mesajları jestlerin ilk bölümünü oluşturuyordu. Devamında İran halkının defaeten övülmesi gündeme geldi. Ancak İran açısında en önemli jest, ABD’de yasal faaliyet konusunda sorun yaşamayan PEJAK’ın terör örgütü listesine alınması oldu. Daha önce PKK’nın kardeş örgütü olan PEJAK’ın faaliyetlerini görmezden gelen, hatta destekleyen, PKK’yı terör örgütü olarak görürken PEJAK’ı bu listeye dahil etmeyen ABD şimdi bu konuda adım atmış görünüyor. Obama Yönetimi’nin fazla göze çarpmayan bir diğer jesti de, yeni yönelimle uyumlu olarak İran’a özel temsilci olarak adı geçen Baba bush ve clinton dönemlerinin yıldız diplomatlarından ve İsrail Lobisi’nin en önemli isimlerinden Denniz Ross’un özel temsilci oalrak adının açıklanmaması oldu. Ross ile ilgili oalrak gerek lobilerle ilişkisi açısından gerekse de İran’daki görev tanımıyla ilgii sorunların da bunda etkisi oalbilir. Ancak neticede Obama İsrail Lobisi’nin önemli ismi oalrak görülen birini atmayarak önemli bir adım atmış oldu.

İRAN NE BEKLİYOR?

İran görünüşte müzakereden taraf olduğunu ve ABD ile aynı şeyleri istediğini söylese de İran cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecat önceki gün yaptığı bir konuşmada ABD ile tartışmak istediği konuları açıkladı. Bunlar arasında nükleer silahların tamamen yasaklanması ve BMGK’nın yeniden yapılandırılması öne çıkan talepler. İran kendi nükleer programının durdurulmasını değil, herkesin nükleer programının ortadan kaldırılmasını teklif eder görünüyor. Türkiye’nin de zaman zaman gündeme getirdi bu siyasl doğrucu talebin aBD tarafından ciddiye alınması elbette zor. Şu halde İran2ın bu talepten beklentisi aslında İsrail’in nühleer programının uluslararası denetime açılması ya da İsrail’in nükleer silahlardan arındırılması olarak öne çıkıyor. Ancak ABD’nin, nükleer sorununu İran gibi varoluşşal bir konu oalrak gören İsrail’e bunu kabul ettirmesi neredeyse imkansız. BMGK’nın İran’ın istediği yönde yeniden yapılandırılması ise en azından şu aşamada ABD’nin elinde değil. Zira Müslüman ülkelerden bir ya da bir kaçını yönetime taşıyacak bir yapıya sadece ABD değil Fransa, Almanya, Çin ve Rusya da itiraz eder. İran’ın diğer beklentileri ise elbette ambargonun kaldırılması, bölgeye enerji yatırımlarının gelmesi, ekonomik rahatlama ve ABD’nin konuşma tonunu değiştirmesi vs.

İRAN’IN JESTLERİ

Ancak buradan yola çıkarak İran’ın Obama Yönetimi’ne kayıtsız kaldığını söyleyemeyiz. İran öncelikle İsrail’in son Gazze saldırısında sesini mümkün olduğunda az çıkartarak zımni bir destek vermiş oldu ABD’ye. ABD elbette bununla yetinmeyerek Hamas konusunda daha fazlasını isteyecektir. İran’ın Hamas’ı pazarlık masasına nasıl edebeleceğini ise önümüzdeki günler gösterecektir. Ancak en azından Hamas’ı ulusal birlik hükümeti konusunda sıkıştıracağını beklemek gerekir. İran’ın ikinci jesti ise Irak seçimlerine mümkün olduğunca müdahil olmamasıydı. Bu da ABD tarafından kayda geçti. İran’ın bir diğer önemli jesti ise eski cumhurbaşkanı Muhammet Hatemi’nin yeniden cumhurbaşkanlığına aday olmak istediğini açıklaması oldu. Daha önce nükleer programı dondurmayı müzakere eden Hatemi, İran’ın ABD stratejisine tam denk düşen bir isim olabilir. ABD yönetimi sertleştiğinde sert cumhurbaşkanı, yumuşadığında ise daha ılımlı bir cumhurbaşkanı çıkaran İran, Hatemi’nin Ahmedinecat’a karşı aday olabileceğini telaffuz ederek, önümüzdeki günlerde gerilimi düşürebileceğinin mesajını vermiş oldu. Ancak ABD her halükarda muhatap olarak Ahmedinecat’ı değil, dini lider Hamaney’i almaya çalışacaktır.

ANLAŞMA İHTİMALİ YÜKSEK

İran-ABD anlaşması her ne kadar imkansız gibi görünüyorsa da son derece mümkün. ABD’li realistlerin pragmatizmi ABD tarafını biraz daha rahatlatıyor. İran’da ise diplomasi ve pragmatizm neredeyse ulusal bir karakter. Gerginlikten zarar eden bu iki ülkenin anlaşmasını beklemek sürpriz olmaz. Bu açıdan tüm olmazlara hazırlıklı olmak gerekeir. İran’ın nükleer programını durdurması bir ihtimalse, ABD’nin nükleer teknolojiye sahip bir İran’la yaşamayı kabul etmesi aynı derecede mümkündür. Her iki ülkede pazarlık konusunda son derece ustas ve taviz verme ve taviz koparma konusunda profesyonel.

İRAN-ABD ANLAŞIRSA NE OLUR?

Bu anlaşmanın Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştireceğini şimdiden görmek gerekir. Böylesi bir anlaşmadan en çok zarar görecek taraf ise, elbette anlaşmanın şartlarına bağlı olarak, Türkiye ve Hamas olacaktır. Türkiye hem Irak’taki sorun çıkarma potansiyeli açısından zayıflayacak, hem İran’ın devreye girmsiyle Nabucco konusunda eli zayıflayacak, hem de İncirlik’in değer kaybetmesiyle elindeki askeri kozları yenilemesi gerekecek. Suriye üzerindeki etkisinin değeri azalacak olan Türkiye’nin, İran’ın anlaştığı bir ortamda Hamas’ı açıktan savunması da zorlaşacaktır. Ancak bunun sonucu olarak da Türkiye’nin enerji eksenli olakra Rusya ile yakınlaşması, Kuzey Irak Kürtleri ile yeni anlaşmalara girmesi ihtimal dehilinde. Bu noktada İsrail’in ABD-İran anlaşmasına tavır koyması ise İsrail üzerinde başta Rusya olmak üzere başka güçlerin bölgeye dahil olmasının yolunu açabilecek, uzun vadede Türkiye-Rusya-İsrail yakınlaşmasının bile önünü açabilecektir. Hamas ise bölgede kendisine doğrudan yardım edebilen tek devlet desteğini kaybetmiş olacak, hem de istemediği şartlarla masaya oturmaya zorlanabilecektir. Bu da bölgedeki şartların Abbas’dan yana kaymasına yol açabilir, FKÖ’nün dirilmesine yol açabilecek bir ivme yaratabilir. Elbette tüm bunlar İran-ABD anlaşmasının gerçekleşme ihtimaline ve gerçekleşme şartlarına bağlıdır. Ancak bölgedeki tüm aktörlerin buna göre hesap yapması artık bir düşünce talimi değil, zorunlu bir projeksiyon haline gelmiştir.

Süreyya Seyyahoğlu / Washington

DÜNYA BÜLTENİ

Paylaş:

Yorumlar

“365) ABD-İRAN YAKINLAŞMASI” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Ertuğrul Kapusuzoğlu yorum tarihi 15 Şubat, 2009 03:11

    Ahmedi Necat’ın İstanbul’a geldiğinde, elini öpmek isteyenleri görünce içim acımıştı.
    Bu ne cehalet.
    Ve niçin.
    Muhakkak ki Allah’ın da bir hesabı var.
    Biz, İran yahut Amerika, birini tercih etmek mecburiyetinde miyiz.
    İrandaki zulüm durdu mu.
    Bu ne sempati.
    Bizim memlekette; “Ha kusmuşsun, ha yüreğin gitmiş” derler.
    Şahsiyetli bir dış politikayla, her şey yoluna girer.
    İran’ın ulaştığı bu durum, şahsiyetli politikası yüzündendir.
    Yine de takdir etmeden geçemem.
    Örnek alına.

Yorum yap