364) Balkanlar’daki Milliyetçilik Hareketleri ve Kökenleri

Yayin Tarihi 4 Mayıs, 2014 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Balkanlar’daki Milliyetçilik Hareketleri ve Kökenleri

image001

Balkanlardaki milliyetçilik hareketlerini incelemeden önce ‘’Milliyetçilik’’ kavramı üzerinde durmakta fayda vardır.

1.Milliyetçilik Tartışmaları ve Tipleri

Milliyetçilik; Ulusçuluk kendilerini birleştiren dil, tarih veya kültür bağlarından bir üstyapı oluşturabilmiş sosyal birikimlerin adı olan millet veya ulus olarak tanımlanan bir topluluğun yaşama ve ilerleme ülküsünün toplumların ve insanlığın gelişmesini sağladığına inanan görüştür.[1]Tabii olarak insanlar coğrafi yapının, beşeri ve ekonomik dinamiklerin farklı olması nedeniyle milliyetçilik kavramını farklı olarak algılamaktadırlar. Ernest Gellner gibi bazı düşünürlere göre de sanayii devrimi öncesinde feodalitede mensup oldukları yapılara göre değişiklik arz etmektedir.[2]

1.1.Milliyetçilik Tipleri

Milliyetçilik kavramının insanların algılayışına göre çeşitli anlamlar ifade edebileceğini ve siyasi ideolojiler etrafında şekillenebileceğini söylemiştik. Bu kısım ileride Balkan coğrafyasında hangi tip milliyetçilik eğilimlerinin olduğunu anlamamızda bize ışık tutacaktır. Çeşitli milliyetçilik tipolojileri bulunmaktadır bu makalede basitleştirilmesi açısından Andrew Heywood’un milliyetçilik tipolojisi kullanılacaktır.

1.1.1   Liberal Milliyetçilik

19.yy ortalarında liberal olmakla milliyetçi olmak aynı anlama gelmektedir. Ulusal bağımsızlık, milli mücadele, halk özgürlüğü gibi kavramlar iç içe girmiştir. Liberal Milliyetçilik ilkeli bir milliyetçilik türüdür. İlkelerini en açıkça ifade ettiği yer olarak Woodrow Wilson’un 14 ilkesi gösterilebilir. Wilson her milletin kendi kaderini tayin hakkı(self-determination) olduğunu söylemiştir. Uluslararası sistemdeki idealizm anlayışı ışığında liberal milliyetçiliğe bakıldığı zaman liberal milliyetçiliğin her ulusun dış politikada bağımsız olmasını, uluslararası sistemin de tek bir egemen (Wilson’a göre Milletler Cemiyeti) tarafından şekillendirilmesi gerektiği ifade edilebilir.

1.1.2 Muhafazakar Milliyetçilik

1900’lü yılların ortalarına kadar milliyetçilik kavramı muhafazakarların uzak durduğu bir akımdır. Milliyetçilik akımlarının yeni bir sosyal olgu olması muhafazakarların da eski tip yaşam tarzına sahip olmaları nedeniyle aslında bu süreç yadırganmamalıdır. Yirminci yüzyılın ortalarında bu olgu değişmiş muhafazakarlar ulus kavramını içeren değerlerin aslında kendi yaşam tarzlarına çok da uzak olmadığını görmüşlerdir.

1.1.3. Yayılmacı Milliyetçilik

Diğer çeşitlerine göre daha saldırgan bir yapıda olan yayılmacı milliyetçilik anlayışı ulusların ortak bir gaza, fetih, cihat veya bir dünya hakimi olma ülküsü çerçevesinde kendine yer bulur.

1.1.4 Anti-Kolonyal Milliyetçilik

Emperyal faaliyetlerin baş göstermesiyle ortaya çıkan bu milliyetçilik türünde sömürgeciliğe, işgalciliğe karşı durduğu gözlemlenmektedir. Ulusların bir nevi başkaldırışı veya son bir can havli olarak da nitelendirebileceğimiz anti-kolonyal milliyetçilik türü son yüzyılda kendini fazlasıyla göstermiştir.[3]

1.2  Balkanlardaki Milliyetçilik Tipi

İlerleyen kısımlarda Balkanlardaki milliyetçilik etkileri enine boyuna derin bir perspektiften incelenecektir fakat konuya giriş olması ve konunun temellendirilmesi bakımından; balkanlardaki milliyetçiliğin bir ve dört numaralı tiplere yani Liberal ve Anti-Kolonyal Milliyetçiliğe uyabileceğini söyleyebiliriz. Fransız İhtilalinin liberalist etkisi altına giren ve Osmanlı topraklarında ikame eden bir coğrafyada bunun tabii olduğu aşikardır.

2. Balkan Milliyetçiliği ve Oluşumu

2.1 Balkan Coğrafyası

Balkanlar veya Balkan Yarımadası, Avrupa kıtasının güneydoğu kesiminde,  İtalya Yarımadası’nın doğusu, Anadolu’nun batısı ve kuzeybatısında yer alan coğrafi ve kültürel bölgedir. Bölge için bazı yayınlarda Güneydoğu Avrupa terimi de kullanılır. Bölge adını batıdan doğuya uzanan ve Bulgaristan’ı ikiye bölen dağ silsilesinden almıştır.

Önceleri bu sıradağların adı olarak kullanılan Balkan, daha sonraları tüm bu bölge için kullanılmaya başlanmıştır. Türkçe kökenli “Balkan” sözcüğüne bütün dillerde rastlanır.[4]

2.2 Balkanların Demografik Yapısı

Tarih boyunca çok sayıda kavime ve onların kurduğu devletlere ev sahipliği yapmış olan bu bölge 5 yy. Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde kalmıştır .Bu dönemde daha çok Rumeli ismiyle anılan bölge Osmanlı için büyük önem arz etmiştir. Gerek Osmanlı iskan politikalarında etkin bir şekilde kullanılmasıyla gerekse arazi sistemine bağlı olarak devşirme politikasına ev sahipliği yapmıştır.

Bölgenin demografik yapısına Anadolu’dan göç eden Türkler etki etmiştir. Yunan, Sırp,  Boşnak, Arnavut, Bulgar ve Romenlerin yaşadığı bu multi-etnik bölgede Hıristiyanlığın Ortodoks ve Katolik mezhebine bağlı halkların yanı sıra Osmanlı hakimiyeti ile birlikte Müslüman nüfus ağırlık oluşturmaya başlamıştır.[5]

2.3 Osmanlı – Balkanlar İlişkileri

Osmanlı-Balkan ilişkilerini tahayyül etmek için Fransız Devrimi öncesi dönem ve sonrası dönem olarak ayrım yapmak önemlidir. 1789 öncesi ve sonrası dönem birbirlerine hayat tarzı olarak olmasa da ilişkileri etkileyen kavramların kaosu ve çatışması olarak çok farklıdır.

Balkanlar-Osmanlı ilişkilerini tahlil ederken iki tane ayrımı yapmak makalenin anlamlandırılması bakımından önemlidir. Birinci ayrım; tarihçilerin Osmanlı’nın balkanlarda ilerlediği 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatmasına kadar olan dönem ve sonra Balkanlarda yenilgiler silsilesinin başladığı diğer bir dönem olarak ortaya çıkar. Fakat bu makalede milliyetçilik akımının ortaya çıktığı 1789 Fransız ihtilali öncesi dönem ve etkileri yayıldıktan sonraki dönem olarak alınmıştır.

Diğer bir ayrım ise Balkanların sırası ile Bizanslaşma -Hrıstiyanlaşma-Türkleşme-Doğululaşma-Avrupalılaşma ve Laikleşme olarak ele alınan dönüşümlerinden milliyetçilik akımlarının damga vurduğu Doğululaşmanın tamamı ve Avrupalılaşmanın bir kısmının ele alınacağı konusundadır.

2.3.1 Erken Dönem

Osmanlının beylik dönemlerinde Balkanlar coğrafyasındaki devletler Osmanlı’dan çok farklı konumda değillerdi. Doğu Roma’nın ardından oluşan boşlukta irili ufaklı devletler oluşmuş ve bunlar da tıpkı Osman’ın rüyasındaki gibi bir rüyayı görüyorlardı.[6] Osmanlı bu rüyayı gerçekleştirmiş ve 1354 de Balkanlara ayağını Gelibolu’dan atmıştır. Daha sonra dünyadaki en stratejik yerlerden biri olan ve yeryüzünde en çok savaşa ev sahipliği yapmış olan bir yer Edirne fethedilecektir.[7]Edirne’nin fethiyle birlikte Osmanlılar artık Balkanları sürekli gözleyen bir merkeze sahip olmuştur.[8]

Osmanlı fetihleri Balkanlar üzerinden Orta Avrupa’ya doğru bir seyir izlemiştir. Türklerin Kızıl Elma miti altında kendilerine Viyana’yı yurt biçmeleri ve Müslüman temeller dolayısıyla Dar-ül Harb’in kalbi olan Roma’nın fethini istemeleri seferlerin Orta Avrupa’ya doğru olmasını açıklar hale getiriyor.

Osmanlı-Balkanlar erken dönem ilişkilerinde tebaa üzerinde yapılacak tahlil önemlidir. Osmanlı fethettiği yerlerde istimalet politikası adını alan hoşgörülü davranma usulünü uygulamıştır. Ortaçağ’ın toprak düzeninde feodal beyler altında ezilen tarım kesiminin toprağını mirileştirerek köylüyü devlet garantisi altına almıştır. Feodal beylerin Osmanlıyı tanıyanlarını karşı gelmeyenlerini ise tımar sistemi içine dahil etmiştir.[9]Balkan halkları egemenliğin kimde olduğu veya nasıl yönetildiğini çok da umursamamıştır. Osmanlı patriarkal monarşi ile yönetilen bir devlettir ve hanedana bağlı olduğunu kabul etmek Osmanlı olmak için yetmektedir. İmparatorlukların ortak politikası olan hoşgörü politikası; Osmanlı’yı Balkanlarda 550 yıla yakın tutmasına rağmen 18.ve 19. yüzyıllarda da yaşanacak merkezi yönetim zaaflarını da beraberinde getirmiştir.

İstimaletin uygulandığı diğer önemli nokta Kilise konusundadır. 14 ve 15.yy.da Balkanlara akın eden Haçlı orduları Balkan coğrafyasını katolikleştirmeye çalışmış ve nüfusa baskı yapmıştır. Osmanlılar Ortodoks kilisesini desteklemiş, insanların dini tercihine karışmamıştır. Ömer Lütfi Barkan’ın çalışmalarına göre Osmanlıların Balkan egemenliğindeki ilk 200 yılı Müslüman olan hane sayısı yok denecek kadar azdır. Yani herhangi bir baskı yapılmamış insanların kültürlerini korumalarına izin verilmiş hatta Kiliseye devlet hiyerarşisi içinde bir yer verilmiştir.

2.3.2 Geç Dönem – Milliyetçi Kökenler

1648 Westphalia Anlaşması’nı Uluslararası ilişkiler teoreminin başlangıç noktası olarak alırsak muhtemelen bu tarihi modern ulus devletlerin ortaya çıkma tarihi olarak da kabul edebiliriz . Ortaçağ Avrupası’nın feodal düzeni yıkılmaya başlamış monark krallar güçlenmiştir. Avrupa yeni bir atılım içerisine girmiş ticarette Osmanlı ve Venedik tekelini kırabilmek için denizlere açılmış, yeni kıtalar keşfetmiş merkantilist politikalar izlemektedir. Bu gelişmeler sonucunda Monarkların zenginlik yarışı ortaya çıkmıştır. Monarklar eski etnik grupları kullanarak Avrupa’da modern ulus devletlerin temelini atmışlardır. Ulusçuluk ve liberal akımlar, sınıf çatışmaları Fransa’da etkisini göstermiş ve kısa sürede dünyayı etkisi altına almıştır. Modern ulus devlet anlayışı en çok imparatorluklar üzerinde etkili olmuştur. Makalenin konusunu oluşturan coğrafya ile akımlar balkanlarda Osmanlı egemenliği altındaki etnik grupları etkisine almaya başlar.

Milliyetçilik akımları Doğu Avrupa’ya geldiğinde kendine uygun bir ortam bulabilmiştir. Bunun nedeni Osmanlı’nın Balkanlarda uyguladığı hoşgörü politikasıdır. Yunanistan, Romanya, Sırbistan, Arnavutluk gibi ülkelerin bağımsızlıklarını kazanır kazanmaz modern ulus devletler olarak ortaya çıkması Osmanlı’nın hoş görüsünün, hiçbir etnik kimliğe ve kimliklere ait değerlere dokunmadığının en büyük kanıtıdır.[10]

Diğer bir neden de Rusya’nın sıcak denizlere inme ve Panslavizm politikasıdır. Sıcak denizlere inip Slav birliğini sağlamak isteyen Rusya; Balkanlarda kendi ‘’ırkından’’ olan milletleri açıktan açığa veya gizli olarak desteklemiştir. Ayaklanmalar da hem destekçi hem kışkırtıcı konumunda Rusya’yı etkin bir rol olarak görebiliriz.[11] Rusya yeni atılımlarla Avrupalılaşma sürecine girmiş ve Balkan halklarıyla inanılmaz bir ticari ağ yaratmıştır.[12] Osmanlı Devleti’nin 17.yüzyıldaki Rönesans ve reform hareketlerini yeterince takip edememesi önemli neticeler doğurmuştur. Askeri anlamda incelendiğinde savaş makinası olan Osmanlı yeni teknolojiye refleks verememiş ve savaşlardan yenik ayrılmaya başlamıştır. Ayrıca askerlerin Balkanlarda yerleşme isteği III. Selim tarafından engellenmiş ve bağımsızlık isteyen kişiler özgürce propaganda yapabilmiştir.[13] Toplumsal anlamda ise Osmanlı’nın bir burjuva sınıfı olmayışı, din ve devlet işlerinin iç içe yürüyor olması merkezi yapıyı ve ekonomiyi zayıflatmıştır. Osmanlı tabiri caizse bir Balkan İmparatorluğuydu.[14]  Balkanlardaki tebaayla yönetimin arasındaki kopukluk ve İmparatorluğun diğer ulusları ile (özellikle ana grup Anadolu’daki Müslüman Türkler) ayrıcalık hissiyatının belirginleşmesi halkı milliyetçiliğe biraz daha yaklaştırmıştır. Devşirme sisteminin 17.yy başında bozulması, Osmanlı adına yönetenlerin sorumsuzluğu, denge ibresinin Anadolu Müslüman Türk tebaaya dönmesi halkın aidiyet duygusunu kiliseye kaydırmıştır.

Balkanlarda kültür, din, yaşayış biçimi devam ediyordu fakat Balkanlı halklar milliyetçi akımlara kadar Osmanlı’dan kopmak gerektiğini düşünmemişlerdir. Daha sonraları çok derine kök salacak milliyetçilik tohumları incelenmelidir. Bunu iki temelde yapabiliriz Birincisi dönemin özelliği ile açıklanabilir. Dönem; merkezi yapının bozulduğu merkez kaç kuvvetlerin özellikle kilisenin güçlendiği, II. Viyana kuşatmasıyla askeri savaş makinasının yenilebileceğinin anlaşıldığı, Fransız ihtilalinin etkilerinin yayıldığı bir dönemdir. Fakat bunlar halkın bir anda aydınlanıp, ulusçu fikirlere kapılmasını beraberinde getirmez. İkincisi ise etkendir .İtici güç olarak burada ticaret burjuvazisini kabul etmeliyiz. Aynı Ortaçağ’ın sona ermesindeki burjuvazinin rolü Balkanlarda da karşımıza çıkmaktadır. Rusya’nın Avrupalılaşma atılımında Balkanlarda kilise ve ırk üzerinden giderek bir ticaret ağı kurduğunu söylemiştik. Bunun sonucu olarak Osmanlıda bazı etnik grupların(Rum, Yahudi) tekelinde olan ticaret Balkan uluslarındaki etnik grupların ticarete girmesiyle bu etnik gruplarda burjuva kesimini oluşturuyordu. Ve yine Ortaçağ ile dönem arasında yükselen aristokrasi ışığında bir benzerlik kurarsak; burjuva ulus fikrinin tebaa üzerinde yayılmasında, aydınlanmada büyük bir rol oynamıştır.

Bu çerçevede bakıldığı zaman 1806 yılında başlayan ve 1812 yılında Bükreş Antlaşmasıyla biten Osmanlı –Rus savaşı sonucunda Sırbistan’a çeşitli ayrıcalıklar verilmiştir. Grek yarımadasında ulusçuluğun farkına varan ve Osmanlıdan kopacak olan halkları kendi yörüngelerine sokmak isteyen Fransa ve İngiltere ateşi sürekli olarak körükleme başlayacaktır. Rusya’nın yayılmasını da engellemek nihai bir amaçtır onlar için.[15] Osmanlı donanmasının Rus-Fransız-İngiliz iş birliğiyle Navarin’de yakılması ardından Osmanlı – Rus savaşının kaybedilmesiyle 1828 de Edirne Antlaşması imzalanır ve ilk olarak kopan millet Yunanlar olur. Bu süreç Bulgaristan, Romanya, Bosna – Hersek, Sırbistan gibi ülkelerin önce özerklik sonra bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle devam etmiştir. Balkan coğrafyasındaki milliyetçilik tohumları derine kök salmış ve çatışma, kaos ortamı dinmemiştir. Balkanlarda irili ufaklı devletlerin kurulması huzur ortamını beraberinde getirmemiştir. 19. ve 20. yüzyılda Balkanlar için Avrupa’nın “barut fıçısı” tabiri kullanılmıştır Bölgenin siyasal tarih bakımından özelliklerinden en önemlisi Avrupa’nın büyük devletleri arasındaki çıkar çatışmasına sahne olmasıdır. Bu durum, Balkan devletleri arasında ortak anlayış ve birliğin kurulamaması ile bölgenin büyük devletler bakımından arz ettiği stratejik önemden kaynaklanmaktadır.[16]

İttihat ve Terakki Partisi döneminde yapılan yanlış uygulamalar ve partinin içeride etkinlik sağlaması bir hayli meşakkatli olduğundan mütevellit Balkan coğrafyasına olan ilgi azalmıştır. Balkanlardaki bu derece hareketlilik görmezden gelinmiştir. Bu durum Balkan halklarının savaş ilan etmesiyle sonuçlanmıştır. Doğu cephesi – Trakya, Batı cephesi Arnavutluk ve Makedonya olmak üzere iki cephede cereyan etmiştir. Bulgaristan Çatalca’ya kadar gelip İstanbul’u tehdit etmeye başlamıştır . Yunanistan; Makedonya’yı tamamen işgal etmiştir. Ortalığın karışmasının fırsat bilen Arnavutluk (milliyetçilik hareketleriyle kaynıyordu) bağımsızlığını ilan etmiştir. 7 ay 23 gün gibi kısa bir sürede yüzyıllarca hüküm sürülen topraklar elden çıkmıştı.

İkinci Balkan Savaşı ise Bulgaristan’ın daha fazla toprak almasını kabullenemeyen Yunanistan, Romanya , Sırbistan ve Karadağ’ın Bulgarlara karşı savaş ilan etmesiyle başlar. Osmanlı devleti bundan yararlanıp Edirne ve Kırklareli’ni geri aldı. II. Balkan Savaş’ından sonra net olarak çıkan sonuçlar Türklerin Balkanlarda ‘’azınlık‘’ olarak kabul edilmesi ve Balkan coğrafyasında bu huzursuzluğun dinmeyeceğidir.

3.Sosyalizm ve Milliyetçiliğin ‘’Yeni’’ Biçimi

Balkanların arz ettiği stratejik önem ve Balkan etnik gruplarının gördüğü mega olma rüyaları çakıştığında Balkan coğrafyası milli kimlikler ve milliyetçilikler üzerinden oynanan bir satranç tahtasına dönmüştür. Büyük devletler kendi çıkarları dahilinde bölgeyi bazen karıştırmakta bazen yatıştırmaktadır. Balkan ve 1.Dünya Savaşında herkes safını belli etmiş ve büyük bir devlete yanaşmıştır. Bölgenin büyük hamisi tabi ki de Yunanlara Sırplara, Romenlere hamilik eden Rusya’dır. Yine grupların kendi toprak bütünlüğünü korumak isteyen Avusturya-Macaristan büyük bir imparatorluk olarak bu ayaklanmalara karşıdır. Fakat istediğini gerçekleştirememiştir.

1.Dünya savaşı sonrası ilk dönemde 1919-1930 arası dönemde milliyetçi söylemler ekonomide boy göstermeye başlamıştır. Sanayileşme hamlesi başlatan Balkan ulusları bu konuda çok başarılı olamadılar. Ülkede yeterli sermaye olmaması teknolojik yetersizlikler, ülkelerin yeni bağımsız oldukları için dış yatırıma soğuk bakmaları gelişme yolunda büyük engel teşkil etmektedir.

1929 yılındaki krizle iyice bunalan Balkan coğrafyasına farklı fikirler girmeye başladı. Krizden hiç etkilenmeyen ve Balkanlarda etkinliğini yeniden artırmak isteyen Ruslarla birlikte Komünizm, çok çabuk toparlanan ve Balkan ülkelerine yardım yapan Almanlarla birlikte milliyetçilik…

2.Dünya Savaşı’na yeni umutlarla giren Balkan devletleri Büyük devletlerin piyonu olmaktan yine kurtulamayacak Almanların Balkan coğrafyasını işgaliyle yine rüyalarından uyanmak zorunda kalacaklardı.

Soğuk savaşın getirdiği iki kutuplu dünyasında Balkan coğrafyası yine karışıklıktan kurtulamamıştır. Liberal Batı’nın ilk kalesi olan Balkanlar Rus tehdidine karşı durmak zorundaydı. Tam tersi açıdan bakarken de Ruslar için Balkanlar liberal batıyı yıkmak için sağlam inşa edilmeliydi.

1980 li yıllarda Soğuk Savaş’ın sona ermesi Doğu bloğunun çözülmesiyle Balkanlarda aşırı bir karışıklık meydana gelmiştir. Yirminci Yüzyılın sonlarında Yugoslavya’nın dağılması sırasında yaşanan kanlı olaylar, Yeni Yüzyılda da Balkanları yukarıda belirttiğimiz özellikleri ile tekrar dış politika gelişmelerinin merkezine yerleştirmiştir. Balkanlar, bazı yazarlarca “Çok yakın ve çok uzak bir başka Avrupa” şeklinde tanımlanmaktadır. Balkanlar, Avrupa Birliği’nin ortasında bir “ada” olarak da ifade edilmektedir.[17]

Balkan ülkelerinde aşırı milliyetçilik 1980-2000 döneminde yani sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecinde yükselişe geçti ve yaygınlaştı. Ama çoğunlukla Sırbistan ve Sırp ulusu aşırı milliyetçi faaliyetleriyle kanlı olaylara imza atmıştır.

İşsizliğin ve yoksulluğun artması, belirsizlik ve güvensizlik ortamının oluşması politikacıların artan milliyetçi söylemleri insanlar üzerinde birinci dereceden etki oluşturdu. İşsizlik ve yoksulluktan dolayı öteki etnik ve dinsel gruplar suçlandı. Eski sosyalist kurumların yıkıldığı ancak yeni kurumların henüz tam olarak oluşmadığı Balkan ülkelerinde kitleler için bir belirsizlik ve güvensizlik ortamı oluştu ve yaygınlaştı. Politikacılar yeni kapitalist dönemde siyasi iktidarı ele geçirmek için milliyetçi söylemi kullandılar ve milli lidere dönüştüler. Milliyetçi söylem; güçlü ulus devletine vurgu yaptı. Belirsizlik güvensizlik içinde olan işsiz yoksul kitleleri kolayca etki altına aldı. Çünkü Milliyetçi söylem; güçlü ulus ve güçlü ulus devlet kurulunca sorunların ortadan kalkacağını vaat ediyordu.

Balkanlardaki milliyetçiliğin yıllar sonra tekrar canlanması 3 temel sacayağına oturtulabilir. Anti-komünizm düşüncesi, din-kilise düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı olmuştur. Aşırı milliyetçiler 80lerde gelişen komünizm karşıtı muhalefet içinde yer aldılar ve sosyalist rejimlerin çökmesinde önemli rol oynadılar. Çünkü sosyalizm güçlü ulus ve güçlü ulus devletin kurulmasını engelliyordu. Aşırı milliyetçiler komünizm ideolojisine karşı kilise ve din adamlarıyla işbirliği yaptılar. Yani din ulusu ve ulusal kimliği yüceltmek, saldırgan politikaları meşrulaştırmak için kullanmışlardır. Ülkede yaşanan işsizlik, yoksulluk, belirsizlik, güvensizlik gibi olumsuzluklardan dolayı yabancılar suçlandı. Çünkü aşırı milliyetçiliğe göre bunlar güçlü ulus ve güçlü ulus devletinin kurulmasını engelleyen düşmanlardır. Yabancı olarak adlandırılan ülke içinde yaşayan öteki etnik ve dinsel gruplardır. Aynı zamanda aşırı milliyetçiler AB’ye katılımı da desteklememektedir.[18]

Aşırı Milliyetçiliğin kullandığı yöntemler; Öteki etnik ve dinsel grupların asimile edilmesi,  öteki etnik ve dinsel grupların politik, ekonomik, sosyo-kültürel ve entelektüel alanlardan dışlanması, öteki etnik ve dinsel grupların ülke dışına kovulmaları, öteki etnik ve dinsel gruplara yönelik etnik temizlik uygulaması, komşu ülkelere yönelik irredantizm politikası uygulamak gibi yöntemler kullanır.[19]

3.1 Savaşın Ayak Sesleri

3.1.1 Sırbistan

Bağımsızlığını 1878 Berlin Antlaşmasıyla kazanan Sırbistan genişlemeyi amaçlamıştır ve  Büyük Sırp Krallığı kurma ütopyasını hayata geçirmek istemiştir. Bunda başarılı olamasa da 1815 – 1878 arasında 100 yıl sonraki canlanmanın nedeni sayılabilecek bir değişim gerçekleşmiştir. Sırp milliyetçiliğinin ideolojik ve tarihsel temelleri sağlamlaştırılmıştır. Sırp milliyetçileri ‘’yukarıdan aşağıya‘’ bir milletleştirme programı uygulamışlardır.

Sırp kimliği ve kültürü yeniden tanımlandı. Sırpların seçilmiş ve ezilmiş bir halk olduğu yönündeki düşünceler doktrinleştirildi. Sırpların tüm güney slavlarının asil halkı olduğu, dolayısı ile Bosnalı ‘’Müslümanların’’ İslamlaşmış, Hırvatların da ‘’Katolikleşmiş’’ Sırplar olduğu düşüncesi ideolojik temellerde hayat bulmuştur. Müslüman ve Hırvatlara karşı tekrar özüne dön ya da öl politikası izlenmeye başlamıştır.

 3.1.2 Arnavutluk

Arnavut ulusal hareketinin ortaya çıkışı sebebi Ayestefanos ve Berlin Antlaşmalarından sonra bazı Arnavut bölgelerinin diğer Balkan Devletleri’nin içerisinde kalmasıdır. Bu sorun ilk kez Berlin Antlaşmasından sonra gündeme gelmiştir. Problemin temelinde özerklik fikri yatmaktadır. Dolayısıyla Arnavutlar Osmanlı döneminde birçok kez ayaklanmışlar ve sonucunda 1912 yılında Bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.

Arnavutlar Balkanların demografik açıdan en fazla değişmiş uluslarından biridir. Arnavutların ‘’Büyük Arnavutluk’’ fikirleri Balkanlarda yaşayan 6 milyon civarındaki Arnavutun bir araya gelmesi üzerine kurulmuş büyük bir göç fikridir. Bu özellik sebebiyle sadece 2 ülke arasında değil tüm Balkan devletleri açısından sınır sorununu teşkil etmektedir. Kosova Savaşında Sırbistan ile bağımsızlık alanları çakışmıştır. Aynı şekilde soğuk savaş döneminde Makedonya ile sürtüşmeleri olmuştur.

3.1.3 Bulgaristan

Bulgarlar da diğer Balkan milletleri gibi 19,yy da Rusya’nın teşvik ve tahrikleriyle isyanlara başlamış ve Osmanlıdan kopmuştur. Fransız İhtilali, eğitim faaliyetlerinin artması ve Bulgar kilisesinin özerkliği Bulgar milliyetçiliğinin temelini oluşturmuştur.

Todor Jivkov liderliğindeki komünist Bulgar rejiminin ‘’yeniden doğuş süreci’’ olarak adlandırdığı kampanya ülkedeki en büyük azınlık olan Türkleri hedef aldı (Müslüman ve Türk olan Pomaklar) Türklerin ibadet etmeleri, Türkçe konuşmaları hatta ve hatta Türk olmaları yasaklanmıştı.

3.1.4 Yunanistan

Yunanlılar, bağımsız ve bütün Ortodokslar üzerinde yönetim hakkına sahip olan kiliseleriyle imparatorluğun en mümtaz unsuruydu. Bizans’tan gelen Roma hukuku, kilise eğitimi dolayısıyla Yunanca yaşıyordu. Üstelik Adriyatik’teki Ion adaları  halkı bağımsızdı ve çok önceden Rönesans İtalya’sı ve Avrupa kültürü ile temastaydılar. Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de önemli ticaret filolarına sahiptiler.[20] Yunan milliyetçiliği diğer balkan uluslarını etkilemiş hatta diğerleri tarafından destek görmüştür.

Yunan milliyetçiliğinin canlanması hiç kullanılmayan Osmanlıca dili üzerinden başlamıştır. Karışık bir dille konuşan Osmanlı üzerine eleştiriler getirilmeye başlamıştır. Ve Avrupa’nın her krizde, aydınlanmada Yunan kültürüne diline sarılmaları bunu tetiklemiştir.

Yunan milliyetçiliği yayılma esnasında Kilise ve ticari filo sahipleri (armatörler) büyük rol oynamışlardır. Kilise halktaki laiklik eğilimini bastırmıştır. Armatörler ise çeşitli örgütlenmelerle (başta Filiki Eteria olmak üzere) aydınlanmanın üzerine eğilmişler ve halkta bilinç uyandırmaya çalışmışlardır.

Diğer bir neden ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa faktörüdür. Kavalalı Mısır’ da Osmanlı’ya isyan eder. İngiltere’nin yardımlarıyla isyan bastırılır. Fakat Paşa’ya Yunan topraklarına vali olarak atanma sözü verilir. Yunan milliyetçilik hareketleri burada hızlanır çünkü Yunanlar Paşanın burada özerk bir yönetim isteyip isyan edeceğinin farkındadır.

Yunan milliyetçiliği bütün Balkan unsurlarından yardım almıştır. (Özellikle Bulgarlar) Fakat Bulgarların gösterdiği yardıma Yunanlılar kayıtsız kalınca Bulgarlar kendi ulusçu fikirlerini kurmak zorunda kalmışlardır. Ayrıca çok küçük bir grup olan Yunanlıların büyük devletler tarafından desteklenip bağımsızlığını ilan etmesi diğer devletler bazında bir kıskançlığa yol açmıştır. Bu kıskançlık ilerdeki çatışmalarda kendini göstermiştir.

Bugünkü duruma bakınca Yunanistan ve Türkiye 2. Dünya Savaşı ve soğuk savaş dönemlerindeki tutumlarıyla Balkan uluslarının dışında bir yer almışlardır.[21]

3.1.5 Romanya

Romen Milliyetçiliği devletin ve ulusun modernleşmesiyle birlikte hız kazanmıştır.1820-1870 arasında varlıklı aileler çocuklarını Fransa’ya eğitime göndermeye başlamıştı. Fransa da etkili olan devrimler ve akımlardan etkilenen aydınlar kendi topraklarında bunu yaymaya başladılar.

Rus-Fransız-Osmanlı çekişmesine dönen Eflak ve Boğdan topraklarının yönetimi konusunda başta Osmanlı ve Rusya ortak hareket etmiş fakat sonra fikir ayrılığına düşmüştür. Modern bir devlet yaratmaya çalışan ve anayasal temele oturtmaya kararlı olan aydınlar büyük hamileri Rusya’nın büyük destekleriyle Eflak ve Boğdan prensliklerini birleştirmiş ve Romanya devletini kurmayı başarmışlardır.[22]

3.2 Bosna Savaşı

Sırp Milliyetçiliğinin en kanlı getirilerinden olan Bosna Savaşı da bu temeldeki politikaların sonucunda meydana gelmiştir. Soğuk savaşın ardından Doğu bloğu dağılmış ve Yugoslavya’nın farklı etnik grupları bir arada tutması imkansız hale gelmiştir. (Tito’nun da ölümüyle) Eylül 1990 da Slovenya bağımsızlığını ilan etmiştir. Bunu takip eden süreçte 1992 ‘de Bosna – Hersek ve Hırvatistan bağımsızlığını ilan etmiştir.1 gün sonrasında ABD ve AB tarafından tanınmışlardır. Fakat Sırplar bu durumdan memnun değillerdir. Bosna-Hersek topraklarının bir kısmında hak iddia eden Sırplar; Bosna Sırp Cumhuriyeti adıyla Bosna –Hersek’ten ayrılmış ve saldırgan politikalara başlamıştır. Savaş 4 yıl sürmüş ve özellikle Müslüman nüfus üzerinde büyük bir etnik temizlik yapılmıştır.

En büyük desteği Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve Genel Kurmay Başkanı Perisiç’ten alan Sırplar özellikle Srebrenica’da tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirmiştir. Oysaki Srebrenica BM tarafından güvenli bölge ilan edilmiştir ve silahtan arındırılmıştır. Yugoslav Ordusundan kalan teçhizatlara sahip olan Sırplar, Hollandalı BM Barış gücü askerlerinden de aldıkları silahlarla 200.000’e yakın Bosnalıyı öldürmüştür.[23]

BM’nin başarısızlığı NATO’nun müdahalesini gerekli kılmıştır. Sırbistan’a yapılan müdahale sonucu Sırplar savaşı durdurmuştur 1995 Kasım ayında Boşnak lider Izzetbegoviç ve Sırp lider Miloseviç arasında ABD’nin arabulucuğuyla Dayton Anlaşması imzalanmıştır

Sonuç Yerine

Fransız Devrimiyle gerilen Balkanlardaki milliyetçilik akımları 19.yy da tırmanışa geçmiştir. Milliyetçiliğin bu derece hızlı ve etkili yayılması anti-koloniyel milliyetçilik anlayışı, Rus kışkırtması, Osmanlı etkisizliği veya çaresizliği, azınlıkların Osmanlı’nın hoş görü politikasıyla beraber uzun yıllar muhafaza edilen kültürel kimliklerden kaynaklanmıştır. Balkan coğrafyası patlamaya hazır bir bomba gibi egemen güçler tarafından parsellenmiş etnik gruplarıyla karışıklık içerisindedir. Avrupa’da olmasına rağmen çok uzak tutulmaya çalışılan doğuyla arasında bir tampon bölge görevi gören, hegomonik güçlerin merdiven altı laboratuvarı olarak uzun yıllar daha sıcak kalma potansiyeline sahiptir. Balkan uluslarının milliyetçiliği dünyadaki diğer hareketlere göre çok daha geç dönemlerde ortaya çıkmıştır. Geç dönemde ortaya çıkması ve Avrupalı güçlerin bölgede bu kadar etkin rol oynaması; balkan milliyetçiliğinin edilgen olmasına yol açmıştır. Hannah Arendt’ in aktardıkları bu edilgenliği doğrular niteliktedir. Arendt, Arnavutluk’taki Sırpların ‘’Yaşasın bağımsız Sırbistan’’ diye bağırdıklarını bir yıl sonra ise Sırbistan’daki Hırvatların ‘’Yaşasın bağımsız Hırvatistan‘’ sloganlarını duyduğunu, yerli ve çoğunlukta olan halkın ise tepkisiz kaldığını dile getirir. Dünya eğilimlerinin bölgeselleşme kavramının sınırlarına girdiği günümüzde, derme çatma üst kimliklerin bunu kullanamaması bugün de edilgen milliyetçilik söylemleriyle çalkalanması makalenin oturduğu temeli destekler niteliktedir

MUSTAFA CAN GÜRİPEK

İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

http://akademikperspektif.com/2014/04/09/balkanlardaki-milliyetcilik-hareketleri-ve-kokenleri/


[1] Mümtaz’er Türköne , Milletler ve Milliyetçilik , Etkileşim Yayınları , Ekim 2012 , s.24

[2] Andrew Heywood, Politics ,Çev. Bekir Özipek, Mete Yıldız, İstanbul, Liberte Yayınları,6.baskı,Temmuz 2012,s.152

[3] Heywood, a.g.e, s.156-166

[4] Halil İnalcık, Türkler ve Balkanlar OBİV İstanbul, Eren yayınları, 1993, s.9

[5] Maria Todorova, Balkanlardaki Osmanlı Mirası

[6] Orhan Koloğlu , Osmanlı Döneminde Balkanlar, İstanbul, Eren yayınları, 1993 s.60- 65

[7] John Keegan , A History of Warfare , İstanbul, Gençlik Yayınları , 1995,s.118- 120

[8] Georges Castellan, Balkanların Tarihi, İstanbul, Milliyet Yayın, 1993 , 1.baskı s.61-70

[9] İnalcık a.g.e s.19

[10] Oral Sander, Siyasi Tarih, Ankara, İmge Yayınevi, Kasım 2011, s.292

[11] Todorova a.g.e

[12] İlber Ortaylı İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı , İstanbul, 2006, Alkım Yayınevi, 25.baskı s.72-73

[13] Castellan a.g.e , s .55

[14] İlber Ortaylı, Balkanlarda Milliyetçilik, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türk Tarihi

[15] Sander, a.g.e, s.293

[16] Oral Sander, a.g.e. s.295

[17] 17 Ali Engin Obalı,Balkanlarda Barış ve  İstikrar Bir Hayal mi ? , www.tasam.org/tr-TR/icerik/3704/balkanlarda_baris_ve_istikrar_bir_hayal_mi

[18] Ali Engin Oba, a.g.e

[19] Caner Sancaktar,Türkiye-Sırbistan İlişkileri, Balkanlarda Aşırı Milliyetçilik: Bölgesel İş Birliğine Engel, İstanbul, Doğu Kitapevi, Aralık 2012,s.132

[20] İlber Ortaylı , Balkanlarda Milliyetçilik, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türk Tarihi

[21] Andrew Baruch Wactel ,Dünya Tarihinde Balkanlar, İstanbul, Doğan Egmont yayıncılık,2006, 1.baskı s.110-125

[22] Castellan a.g.e, s 299-300

[23] Türkiye Büyük Millet Meclisi Bosna Raporundaki Kızılhaç verilerine göre www.tbmm.org

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap