355) KORKU TOPLUMU VE McCartizm-4

Yayin Tarihi 23 Ocak, 2009 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Korku Toplumu ve McCartizm-4

image00145.jpg

HOLLYWOOD MUHBİRİ: ELİA KAZAN
Rum kökenli ünlü yönetmen, Amerikan Karşıtları Komitesi’nin sorgulamalarında McCarthy ile işbirliği yaptı. Kendisi ihbarlarının üzerine yükselen parlak kariyerinin tadını çıkarırken, arkadaşları hapse atıldı

Dört yaşında ABD’ye göç eden Elia Kazan, Kayserili Rum bir aileye mensuptu. Asıl adı Elia Kazancıoğlu’ydu. Yale Üniversitesi’nde tiyatro öğrenimi gören Kazan, Broadway’in en iyi yönetmenleri arasındaydı. Oyun ve filmleri Amerika’nın çatışmalarıyla yakından ilgiliydi. 1948’de ilk filmlerinden ’Centilmenlik Anlaşması’yla Oscar kazanmıştı. Marlon Brando, James Dean, Natalie Wood, Warren Beaty gibi oyuncuların yaratıcısıydı.
Parlak başlayan kariyeri 1952’de Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi’ne verdiği ifade ile siyah bir gölgeyle kaplandı. McCarthy ile işbirliği yapan Kazan arkadaşlarını ihbar ederek, bir kısmının hapse atılmasına, bir kısmının işsiz kalmasına neden olmuştu.
1997’de Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda McCarthy sorgulamalarındaki tavrıyla ilgili olarak  “Doğru olduğuna inandığım şeyi yaptım. Özür dilemiyorum. Utanmıyorum. Ve beni mutsuz etmiyor.” diyen Kazan, bir yıl sonra,  Hollywood yıldızlarının protestoları altında aldığı Oscar heykelini kaldırırken ’utanıyorum’dan başka söz söylememişti.

Hiç affetmediler
Viva Zapata, İhtiras Tramvayı, Amerika Amerika, Cennetin Bahçesi gibi önemli filmlere imza atan, Oscar’dan, Altın Küre’ye sayısız ödül kazanan Elia Kazan’ın sinema adına giriştiği hiçbir çaba muhbir olduğunu unutturmaya yetmedi.
McCarthy sorgulamaları yüzünden ABD’yi terk etmek zorunda kalan yönetmen Joseph Losey, 20 yıl sonra Cannes Film Festivali’nde Kazan’a ödül verilmesi gündeme gelince, eski dostuna lanet yağdırdı. Losey cadı avının İngiltere’ye sıçraması üzerine orada da ancak takma isim kullanarak çalışabilmişti.  Senarist Abraham Polonsky de Oscar töreni öncesi “Umarım ödülünü alırken biri onu vurur” diyerek tepkisini gösterdi.
 Anadolu’dan göç eden bir Rum olan Kazan’ın muhbirliği seçmesi, ’Amerikalı’ sayılmak için dönemin egemen güçlerine yaranma çabası olarak değerlendirildi.

Kendini filmlerle aklamaya çalıştı
Kazan’ın ‘istemeden işlediği bir suç yüzünden arkadaşları tarafından cezalandırılan liman işçisi Terry’nin hikayesini anlattığı Rıhtımlar Üzerinde (On the Waterfront) adlı filmin kendi otobiyografisi olduğu düşünülüyor. Filmde, öldüresiye dövülmesine rağmen ayakta kalan ve destekçileriyle beraber dimdik yürümeye devam eden Terry’de,  Kazan’ın MacCarthy sorgulamalarındaki tavrını anlattığı söyleniyor.

Yıllar sonra gelen itiraf:
UTANIYORUM
Hollywood altın çağını yaşarken yaptığı ihbarla bir çok sinemacının işsiz kalmasına neden olan Elia Kazan’a verilen ’Onur Oscar’ı büyük tartışmalara yol açtı. Ödülün gerekçesi, Kazan’ın sinema sektörüne yaptığı ’endüstriyel katkılar’dı. Oysa Kazan 1950’lerin Amerikan sinemasını baltalayan isimlerin başında geliyordu.
Ed Haris, Nick Nolte, Susan Sarandon, Tim Robins, Jesica Lange gibi ünlü oyuncu ve yönetmenler durumu protesto etmek için Oscar törenini terk ettiler. Ödülünü almak üzere sahneye çıkan Kazan titriyordu. Bitkin bir halde eline aldığı Oscar heykelciğini havaya kaldırdıktan sonra mikrofona eğildi ve elleri gibi titreyen ve zor duyulan sesiyle şöyle dedi: Utanıyorum!

Elia Kazan Oscar’ı protestolar arasında aldı

Direnenler hep kaybetti…
Kimi mesleğine, kimi ülkesine, kimi de yaşamına veda etti… Muhbirliği reddeden ünlü isimlerin hikayeleri acıklıydı Köle kökenli bir aileden gelen Paul Robeson’ın en belirgin yanı ’ırkçılıkla mücadele’ydi. 1934’te Sovyetler’i ziyaretinden sonra sosyalizmden etkilenmişti. Bir konseri sırasında Klu Klux Klan’ın saldırısına uğradı. Nazım Hikmet şiirleri de besteleyen Robeson’un pasaportu iptal edildi. Hayatının sonuna kadar FBI gözetiminde yaşadı.
Senarist Ben Barzman Fransa’ya sürgün edildi.
Paul Jarrico, Tom, Dick ve Harry filmiyle 1941’de Oscar’a aday gösterilmişti. Kara listeye girdikten sonra mesleği bıraktı.
Howard Fast Yahudi kökenli bir Amerikalıydı. Komünist Partisi üyesi olan yazar siyahlara karşı sergilenen ayrımcılık üzerine araştırmalar yayınlıyordu. Bu konudaki en bilinen eseri olan Hürriyet Yolu, daha sonra film yapılmış ve Muhammed Ali başrolünde oynamıştı. McCarthy sorgularından sonra hapse atılanlar arasında bulunan Fast’in burada yazdığı Spartacus, Amerika’nın korku yıllarında hiçbir yayıncı tarafından basılmamıştı. Bu kitap da yıllar sonra Stanley Kubrıck tarafından filme çekildi. Nazım Hikmet için de şiir yazan Fast yıllarca iş bulmakta zorlandı ve takma isim kullandı.

Hâlâ korkuyorlar

İnsan ruhunun iç çatışması, kişilikteki iyi ile kötünün rekabetini anlatan ve sinemanın başyapıtları arasında sayılan Dr.Jekyll and Mr. Hyde’ın oyuncularından Rose Hobart, Sinema Oyuncuları Sendikası’ndaki faaliyetlerinden dolayı sinemaya veda etmek sorunda kaldı.
Elia Kazan’ın yakın dostu olan ve kariyerinde de önemli katkısı bulunan yazar Arthur Miller McCarthy döneminin baskıcı ve hukuk tanımaz uygulamalarını eleştiren The Crucible/Cadı Kazanı hikayesi önce filme çekildi, sonra da tiyatro olarak sahnelendi. Komitenin ağır eleştirilere tabi tutulduğu oyunun sahneye konmasının ardından, ifade vermeye çağrılan Miller bunu reddettiği için hapis ve para cezasına mahkum edildi.
Üzerinden yıllar geçmesine karşın Amerikalı sanatçılar McCartizmin soğuk nefesini enselerinde hissetmeye devam ettiler.
Son olarak ABD’nin Irak’ı işgalini eleştiren Michael Moore ve Jessica Lange gibi isimler vatan hainliğiyle suçlandı. İyi ve Kötünün Bahçesinde Geceyarısı’nda filminde eşcinsel bir karakteri canlandırdığı için eşcinsellikle etiketlenen Kevin Spacey sektörün içinde bir yerlerde bastırılmış korkuyu açıkladı: ” Bu, McCarthy döneminin sürdüğünün açık bir kanıtıdır “

Şarlo’nun vedası…
Melon şapkalı, bol pantolonlu, kocaman ayakkabılı, bastonuyla sürekli sakarlıklar yapan Şarlo tiplemesiyle dünya çapında tanınan Charlie Chaplin de sorguya çağrılan isimler arasındaydı. Birçok başyapıta imza atan Chaplin’in, Altına Hücum filminde komünizm propagandası yaptığı iddia ediliyordu. İngiliz olan Chaplin, sadece McCarthy’nin istediği isimleri değil, Amerikan vatandaşı olmayı da reddetti. Artık hedef tahtasındaydı. Genç kadınlarla yaptığı evliliklerden, bir filminde ABD memurunun tekmelendiği bir sahne bulunmasına kadar her konunun malzeme edildiği, büyük bir linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldı. Anılarında hiçbir zaman komünist olmadığını belirten Chaplin sorgulamasında “komünist değilim” demek yerine “komünist olmak en doğal hakkımdır” dedi. Amerika’ya girişi yasaklandı ve ailesiyle birlikte İsviçre’ye yerleşti. Amerika yirmi yıl sonra kapısına Chaplin’e açtı. Hem de Oscar Özel Ödülü vermek üzere.

SELCAN TAŞÇI

Paylaş:

Yorumlar

“355) KORKU TOPLUMU VE McCartizm-4” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Ertuğrul Kapusuzoğlu yorum tarihi 27 Ocak, 2009 16:35

    İşte sanatçının durumu.
    Sanatçı halkına ihanet edemez.
    Ederse yıllar sonra yuttururlar.
    Dün de bizden biri bir halt yedi.
    “Kıbrıs savaşında bilmem kaç kişiyi öldürmüş.”
    Aptal herif.
    Bu ülkede zengin olmak için, sanatçı olmak için, ünlü olmak için acaba neler lazım.
    Bu adam, 74 öncesi katliamı görmemiş olamaz.
    Bilmemiş olamaz.
    O halde niçin böyle yapmış olabilir.
    Bizim camızın (mandanın) göle defi hacet yaptığı gibi her tarafı berbet etti.

Yorum yap