351) KORKU TOPLUMU VE McCartizm-1

Yayin Tarihi 20 Ocak, 2009 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Korku Toplumu ve McCartizm-1

image00145.jpg

BU DA AMERİKAN KÂBUSU
Bir sabah uyandık. Baktık herkes aynı soruyu tekrarlıyordu: McCarthy dönemine mi dönülüyor? Ülkenin hukukçuları, siyasileri ve fikir adamlarının çoğu, aynı gece
‘cadı avı’ kâbusu görmüş olabilirler miydi? Yoksa ‘aklın yolu’ mu devreye girmişti?
Altemur Kılıç, henüz Ümraniye Davası’nın ilk iddianamesi dahi açıklanmamışken, 24 Ekim 2008 tarihinde “Ergenekon mahpusları” başlığıyla yazdığı yazıda “Ergenekon İddianamesi, McCarthy’ce olursa şaşmamalı… Sorulandan ve araştırılandan belli!” demişti.
Böyle yazmasına neden olan, soruşturma kapsamında gözaltına alınan, o gün için ne ile suçlandıkları bilinmeyen, mahkemeye çıkarılmamış, savunması dinlenmemiş sanıklarla ilgili olarak, medyada başlatılan linç kampanyasıydı.
Bu yayınlar sayesinde toplum iddianameyi peşinen okuma, suçlamaları sanıklardan önce öğrenme şansı(!) yakalamıştı.
O günlerde davaya ilgi göstermemiş, ama bugün özellikle, ’hukuk ihlali’ başlığı altında artan tepkileri görüp de, ne olduğunu anlamaya çalışanlar varsa, belirtmek gerekir ki, bir şey kaybetmiş sayılmazlar. Çünkü süreç bütün uyarı, ikaz, isyan, teamül ve yasalara rağmen ’operasyonel tekrarlar’ın birbirine eklenmesiyle ilerledi/ilerliyor.
İddianamenin açıklanması ve artık mahkeme safhasına geçilmiş olması, birşeyi değiştirmedi. Yeni operasyonlar, yeni tutuklamalar, neyle suçlandığını bilmeden cezaevinde ek iddianameyi bekleyen yeni sanıklar ve onlar aleyhindeki yoğun medya yargılaması bugün de devam ediyor.

İntikam mı alınıyor?
Yine kamuoyunda çok tartışılan bir operasyon sonrası, Tufan Türenç Hürriyet gazetesinde  “Çağımızın McCarthy’leri”  başlığıyla kaleme aldığı yazıda  “Bugün yaşadığımız olayları ürkerek izliyorum ve ülkem adına büyük endişeler duyuyorum.
İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek’in polis tarafından sabaha karşı evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmalarının mantığını anlamakta güçlük çekiyorum.
Eğer bu insanlarla ilgili birtakım kuşkular varsa, savcı ifadelerini alırdı. Gözaltına alınmaları gerektiği sonucuna varırsa gereğini yapardı.
Türkiye demokratik bir hukuk devleti.
Yoksa AKP’ye açılan kapatma davasının intikamı böyle mi alınıyor?
Bildiğim kadarıyla İlhan Selçuk’un yanından bir saniye bile ayrılmayan devlet tarafından verilmiş bir koruma polisi vardı.
Devlet İlhan Selçuk’un nereye gittiğini, kimlerle konuştuğunu zaten biliyordu.
O zaman bu yapılan neyin nesi? Ah bu McCarty kafası!” diyordu.

İnsan haklarının keşfi
Dava sonuçlanmamasına rağmen “Ergenekon Terör Örgütü(!)”  ve “katliamları(!)”nın varlığına inananlardan Yıldırım Türker, diğerlerinden farklı bir nedenle de olsa “McCarthy ve cadı avı” benzetmesine değer veriyordu. Türker’e göre bu tanımın yapılması, insan hakları bağlamında bir hassasiyetin oluşmasına neden olabilirdi.
Olayları yaşayarak değerlendiren Türk gazeteciler gibi, dış basın da Ümraniye Soruşturması’nın yürütülüş biçimi ile yakından ilgilendi.
Guardion’un konuyla ilgili tespiti, az önce ilettiğimiz görüşlerden çok da farklı değildi.
Gazetenin İstanbul Muhabiri Robert Tait’in imzasıyla çıkan haberde,  “Son tutuklamalar, soruşturmanın AKP’nin rakiplerine karşı bir cadı avı olduğu şüphelerini artırdı. Tutuklanan generaller arasında, AKP’nin öncülü Refah Partisi’ni 1990’larda iktidardan düşüren darbeye önderlik eden Tuncer Kılınç da var. Tutuklamalar, üst düzey askeri yetkililerin, dün gece geç vakitte bir toplantı yapmasına neden oldu. Son 50 yılda 4 hükümet deviren ordu kendisini sisteminin bekçisi olarak görüyor. Ancak Ergenekon’daki daha önceki tutuklamalara istemeden de olsa onay verdikleri düşünülüyor.” 
Sadece gazeteciler değil siyasiler de Ümraniye Davası’ndan sonra sık sık Amerika’nın utanç yıllarına göndermede bulundular. Örneğin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Ümraniye soruşturmasında, gerek yurt içinden, gerekse yurt dışından yargıya baskıda bulunmak isteyenler olduğunu  belirterek,  “Toplumda saygı gören kişiler, topluca gözaltına alınıyor. Yaşananlar, ABD ’de senatör Joseph McCarthy döneminde yaşananlara benziyor” tespitinde bulundu.

Toplumsal muhalefeti ezmek
McCarthy dönemi ve McCartizm kavramının gündeme gelmesi asıl olarak Yalçın Küçük, Kemal Gürüz, İbrahim Şahin, Kemal Yavuz, Tuncer Kılınç… gibi isimlerin aynı gün gözaltına alındığı, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evinin arandığı son operasyondan sonra oldu. Bugün yazılarından bölümlere yer verdiğimiz bir çok yazar, ’McCarthy’ ismini andı. Kimi “komünist avı”nı bahane ederek, bütün toplumu sindiren Amerikan senatörün uygulamaları ile soruşturma arasında bağlantı kurdu. Kimi de Nazlı Ilıcak gibi, McCarthy söylemini abartılı bularak, iktidara desteğini bildirdi. İlginç olan, Ilıcak’ın satırlarının da, Amerika’yı sarsan söz konusu dönemde de, yaşananları yok sayan “aydın”larınkiyle benzerliğiydi.
Bu insanların yazılarına ilham veren en belirgin şüphe, “toplumsal muhalefeti önlemek, ezilen çoğunluğun dikkatini dağıtmak, zihin bulanıklığı ve suni ayrılıklar yaratmak için aldatıcı, hedef şaşırtıcı, karartıcı bir günemin kurgulandığı”ydı.
Faşizan yönetimlerde sık tekrarlanan bu süreçte konjonktürel olarak  “komünizm”in, “etnik kimlikler”in,  “din ve mezhepler”in araç olarak kullanıldığı, tarihin çeşitli dönemlerinde tecrübe edilmişti. 

Artık herkes hedef
“İnsanlar üzerinde dayanaksız iddialarla terör estirerek, toplumu baskı altında tutmak” olarak özetlenen McCartizm’in 2000’lerdeki hedefinin, ’emperyalizm ile işbirliğine yanaşmayan bütün sınıf, ideoloji, ve kesimler’olduğunu düşünenler, “dikensiz gül bahçesi” yaratma girişiminin olası sonuçları konusunda uyarılarını sıralamaya başladılar.
Alman papaz Martin Niemöller, Nazi döneminde uygulanan muhalefetsizleştirme politikasını şöyle aktarmıştı:
 “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; ama benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı geride”.
Bu tarihi derse atıf yapanların yolunu / yorumlarını, bir noktada ille de 1950’ler Amerika’sı ve McCarthy ismi ile kesiştiren
neydi?
Bunca insan aynı sabaha, aynı kabusu görerek mi uyanmıştı, yoksa aklın yolu bir miydi?
Önümüzdeki birkaç gün, senatör Joseph McCarthy’yi ve uygulamalarını inceleyerek bu soruların cevaplarını arayacağız.
Tabi yine sizin katkılarınızla…

 Muhbirliğe başladılar
15 Aralık 1950, Senatör McCarthy kürsüde “gazetecilik o****luğu” deyimini kullanıyor ve bu söylemle isim vererek hedef gösteriyor.
Türkiye’de, Ergenekon davası bağlamında bu kez de  “medya bağlantıları” üzerine iddialar üretiliyor. Bir yerlerden  “isim” fısıldanıyor, içimizden kimileri muhbirliğe soyunmuş durumda. Elbette Ergenekon adını taşısın ya da taşımasın, bütün karanlık tezgahların ortaya dökülmesi gerekir. Kimsenin dokunulmaz olmadığına inanıyorum. Türkiye arınmalıdır.
Sonuç…. Satırlarımın adresi yok. Şu aşamada kimseyi kastetmiyorum. Sadece iktidar nimetlerinden yararlanmak, sırtlarını sıvazlatmak için McCarthy dönemini andıracak “cadı kazan”larına dikkat çekmek istiyorum.
* Güneri Civaoğlu / Milliyet

Türkiye’nin kırılma noktası
Bu bir hesaplaşmaysa.. İntikam duygusuyla yapılan siyasi bir operasyonsa.. Türkiye kokuşmuş demektir..
Bir dönem önemli kurumların başında olan kişiler sadece siyasal iktidara muhalefet ettikleri için gözaltına alındıysa.. Evleri arandıysa, evraklarına el konduysa.. Türkiye kokuşmuş demektir..
Benim çok ciddi kuşkularım var! İnanıyorum ki toplumun büyük çoğunluğunun vicdanı rahatsız..
Bir sabah evinden alıp ‘gel bakalım buraya’ diyorsanız; elinizde çok ciddi deliller olması gerekir..Yoksa.. Bu ülkede hiç kimse rahat uyumasın!
Suçluyla suçsuzun bir sepete atılıp harman edildiği yaygın bir kanı..
Dilerim hukuk siyasileştirilmiyordur.. Dilerim yargı bağımsızlığı örselenmiyordur.. Korkum; McCarthy anlayışının Türkiye’de hortlamasıdır..  Geldiğimiz durum Türkiye’nin kırılma noktasıdır!
* Mehmet Tezkan / Vatan

Bizde neden olmasın (!)
Bir yazar, AKP hükümetine sürekli eleştirel yaklaştığı için geceleri hop oturup hop kalktığını açıklamış; ‘Ergenekoncu medya mensubu’ olarak yaftalanıp gözaltına alınma endişesi yüzünden…
Son birkaç gündür, aynı konumdaki birkaç kalem, kimi  “McCarthy’cilik yapılıyor”  diye suçlamalarla, kimi ortaya “Yapılmamalı” öğüdü vererek benzer duygularını şöhreti-kötü Amerikalı politikacı üzerinden ifade edip duruyorlar…
Böyle bir yakın ve gerçek tehlike var mı?
Amerika’da olabilen bizde neden olmasın?
İpin ucu gevşek bırakılırsa, Ergenekon operasyonu vesilesiyle de benzer bir durum yeniden hortlayabilir. 
McCarthy’ci rüzgârların toplumu esir almaması en büyük temennimdir.
McCarthy’ci rüzgârların toplumu esir almasını engellemek için özen ve çaba göstermek gerçeklerin farkına hayli erken varmış olanların görevi.
* Fehmi Koru / Yenişafak

‘Komplo referansı’ dedi
Bir iddiaya göre, hükûmet, “laik cumhuriyet sevdalılarını”, Ergenekon perdesi altında tutukluyor. Böylece, kendisini engellemeye çalışan muhaliflerini tasfiye ediyor.
Buna da 1950’lerdeki ABD referansıyla  “Mc Carthy’cilik” diyorlar.
Demek darbe teşebbüsleri hayali; Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bir savcıyı kafakola almışlar, laik cumhuriyet yanlılarını teker teker tasfiye ediyorlar!!! Üstelik, bu komploya, Batı dünyası da alkış tutuyor.
* Nazlı Ilıcak / Sabah

SELCAN TAŞÇI

Paylaş:

Yorumlar

“351) KORKU TOPLUMU VE McCartizm-1” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. Ertuğrul Kapusuzoğlu yorum tarihi 21 Ocak, 2009 00:32

    Dün, bir radyodan, bir gün önce tutuklanan bir zanlının telefon konuşmalarını dinledim.
    Radyo, ATV televizyonunun haberlerini aktarıyordu.
    İlgili şahsın telefon konuşması, bir de canlandırılınca…

    Hesap kötü.
    Sayın Başbakan,
    Sayın Adalet bakanı,
    Sayın Cumhurbaşkanı,
    Hatta bazı bakanlar bu konuda şikayetlerini dile getirdiler.
    “Soruşturma gizli yürütülmeli” buyuruyorlar.
    Ya sonra?
    Soruşturma açıktan yürütülmeye devam ediliyor.
    Hatta, gizli kalması gereken belgeleri yayımlayanlar, devamında yapılması gerekenleri, tutuklanması gerekenleri bile işaret buyuruyorlar.
    Yargıdan önce infaz.
    En azından günah.
    Koskoca hükümetin, bu bilgileri sızdıranlara gücü mü yetmiyor.
    Adalet herkes için vardır.
    Bu davada muhakkak ki suçlular da var.
    Demokratik bir seçim dışında, hükümetleri ihtilalle düşürmek isteyen sapıklar, bir şekilde hakim önüne çıkarılmalı ve cezalarını çekmeliler.
    Ammaaaa?
    İnsan mahremitiyeti bu kadar yerlerde sürünmemeli.
    Bir gün önce tutuklanan, ifadeleri gazetelere televizyonlara sızdırılan; hemen infaz edilen, fakat ertesi gün salıverilen insanın hakkı ne olacak.
    Soru önemli?
    Hükümet, bu soruna mutlaka bir çare bulmalı.

  2. ozan yorum tarihi 6 Ocak, 2010 15:36

    Ergenekon destanını, terör kelimesini kasten yanyana getirenler Türk Milletine hakaret ediyor.bir Türk destanı olan Ergenekona karanlık diyenler şuurları ,ruhları karanlıktır. terör söylemine isim olarak Ergenekon diye yakıştırma yapanları kınıyorum. çarpıtma yapılarak bu destan ismine vurgu yapılarak, karalayanlar gümdeme getirenler bundan vaz geçsin ,ayıptır.kınıyorum..

Yorum yap