337) Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri
Yayin Tarihi 1 Ekim, 2014
Kategori SOSYAL
Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri
Osmanlı toplumu’nda kadın ve kadına bakış açısı geleneksel ve dinsel kısıtlamalar ile şekillenmiş ve Tanzimat dönemine kadar bu durum devam etmiştir. Tanzimat dönemiyle birlikte kadının statüsü tartışılmaya başlanmış ve kabul edilen yeni yasalarla kadının lehine düzenlemeler yapılmıştır. Eğitimin öneminin anlaşılmasıyla birlikte, toplumu şekillendiren kadınların eğitimi üzerinde durulmuş olmakla birlikte, geniş kitleler bu eğitim olanaklarından yeterince yararlanamamıştır. 1876 Anayasası ile din ve mezhepten doğan konular dışında, hak ve ödevler bakımından kadın-erkek arasındaki eşitlik teorik olarak sağlanmış ise de uygulamada sağlanamamıştır. II. Meşrutiyet döneminde kadın sorunları özgürlük bağlamında geniş boyutlarda tartışılmış, I. Dünya savaşı yılları da kadınların ekonomik hayata girmesini sağlamıştır.
Sosyal, siyasal ve toplumsal çöküşün gözlemlendiği Osmanlı’da hapishaneler konusu da önemli bir sorun olmuştur. Kadın hapishanelerinin her yerde olmayışı, bu iş için evlerin kiralanması, gardiyan sorunu, mevcut kadın hapishanelerindeki sağlıksız koşullar ve güvenlik sorunları sıkça gündeme getirilmiştir. Anneleriyle birlikte hapishanede kalmak zorunda olan çocuklar da sıkıntı yaratmış olup sorun üzerinde durulmuş fakat çözüm üretilememiştir. Devlet bu önemli sorunları ortadan kaldırmak için yeni kadın hapishanelerinin yapılmasını istemişse de bunu gerçekleştirememiştir. Kadın konusundaki bütün bu sorunların çözümü Cumhuriyet dönemine kalmıştır.
Sonuç olarak, bu çalışmada Osmanlı’da kadının durumu ve kadın hapishanelerindeki sorunlar tespit edilerek, devletin bu alanda yaptığı çalışmalar ortaya konulmuştur.
Doç. Dr. Saadet TEKİN
Toplumu meydana getiren insanların yarısı kadındır. Kadınlar konusunda –zayıf, güçsüz, saçı uzun aklı kısa- asılsız çok şey düşünülmüş ve zaman zaman bu düşünceler gerçekmiş gibi ifade edilmiştir. Oysaki kadın anadır, bacıdır, eştir, kutsaldır, gereklidir, vazgeçilmez bir varlıktır. Bu bakımdan kadının toplumdaki yerini kişiliğe saygı esasına göre belirlemek gerekir. Kadının yaşam koşullarının, düşünsel ve kültürel düzeylerinin yükseltilmesi zorunludur. Bir ulusun uygarlıktaki yeri kadına verdiği değer ve tanıdığı haklarla belirlenmelidir1.
Toplumun yarısını oluşturan kadının durumunu, Türk tarihi içerisinde devreler halinde ele alarak inceleyebiliriz. İslamiyet öncesi dönem; bu dönemde Türk kadını ata biner, ok atar, kılıç kullanırdı. Orhun anıtlarında da Türk kadınından saygı ile söz edilmektedir. Hükümdar ailesine mensup kadınların sosyal ve siyasal alanlarda çalıştıklarından, çocuklar üzerinde babanın olduğu kadar annenin de haklarının olduğuna vurgu yapılmıştır2.
Yine bu dönemde, çok eşlilik yoktur. Kadınlar miras ve mülkiyet alanlarında erkeklerle aynı haklara sahiptir. Ticarette, tarım alanlarında aktif olarak çalışmakta ve daha birçok alanda erkeklerle aynı sorumlulukları paylaşmaktadır. Kadın ve erkek arasında eşitlik temel bir kural olup, kadın güçlü ve etkilidir3.
İslamiyet’in kabul edildiği ilk dönemlerde halk eski gelenek ve göreneklerine bağlı kalmıştır. Yavaş yavaş yerleşik hayata geçişle birlikte İslam kanunları kabul edilmeye, Arap ve Fars gelenekleri Türk toplumuna girmeye başlamıştır. Kadınların erkeklerle eşit yaratılmadığı ve yalnızca kadın olmalarından dolayı bir takım eksiklikleri olduğu inancı, Türk kadının zaman içerisinde sahip olduğu haklarını yitirmesine neden olmuştur.
Selçuklular dönemine baktığımızda; İslamiyet’in henüz kabul edildiği dönemlerde kadın haklarını hemen yitirmemiştir. Bir takım etkilere rağmen eski Türk gelenekleri yaşatılmaya çalışılmış olup, kadınlar bilimsel çalışmalarda, hayır işlerinde, sanat etkinliklerinde görev almaya devam etmişlerdir.
Osmanlı’da Kadın
Osmanlı devleti geniş bir coğrafyaya yayılmış ve her bölgesinde farklı kültür grupları bulunmakla birlikte, bu çalışmada bir sınırlama yapıp, bugünkü Türkiye coğrafyasını esas alacağız. Aslında bir başka soru daha var, hangi kadın sorusu. Şehirdeki kadın mı, köydeki kadın mı? Osmanlı temelde İslam hukukunun geçerli olduğu bir ülkedir. Dolayısıyla kadının statüsü de İslam hukukuna göre belirlenmiştir. Ayrıca incelediğimiz alanda yaşayan halkın geneli Türk ve Orta Asya kökenli olması nedeniyle İslamiyet öncesi Türk kültürünün etkileri de görülmektedir. Bununla birlikte Fars ve Batının etkisi de yadsınamaz. Örneğin, kuruluş döneminde bulunmayan Harem geleneğinin Bizans’tan devralındığı bilinmektedir. Harem, önce saray çevresinde daha sonra da zengin aileler arasında takliden yayılmış olup, bu geleneğin Anadolu halkını fazla etkilemediğini söyleyebiliriz.
Teokratik ve monarşik Osmanlı yönetiminin otoriter ve geleneksel yönetim anlayışında hukuk düzeni şeriat ile sağlanmaktadır. Bu anlayış kadını ev yaşamında kafes arkasına, ev dışındaki yaşamda çarşafa sokarak, refakatsiz sokağa çıkmasını yasaklayarak erkeğin gerisine çekmiştir. Çok eşlilik, evlenme boşanma gibi konularda kadına söz hakkı vermeyerek, erkeğin kadına üstünlüğü ya da eşit olmayışını pekiştirmiştir. Bir çocuğun annesi, babasının ölümünden sonra bile çocuğunun velisi olamazdı. Miras olayında da kadının durumu çok elverişsizdi. Kadın hısımlık durumuna göre erkeğe oranla yarım, dörtte bir, yedide bir veya sekizde bir miras payı alırdı.
Mahkemedeki tanıklık durumuna gelince, ancak iki kadın bir erkeğin yerini tutabilirdi. Bununla birlikte dört kadın iki erkeğin yerini tutamazdı. Tanıklardan birinin mutlaka erkek olması gerekiyordu4.
Eğitim konusunda da kızlar sürecin dışında tutulmuştur. Sadece dini öğretimde kız-erkek ayrımı yoktur. Dokuz –on yaşına kadar çocukların devam edebildiği sıbyan okulları kız çocuklarının alındığı tek eğitim kurumudur. Bunların dışında varlıklı ailelerin kız çocukları özel hocalarla evde eğitim görme olanağına sahiptiler.
Köydeki kadının durumu ise biraz daha farklıdır. Kadın, erkek gibi tarlada çalışır, evini yönetir, çocuklarına bakar ve halı, kumaş dokurdu. Bütün bu görevlerine karşın kadın erkekle eşit haklara sahip değildir.
Osmanlı’da kadının statüsü Tanzimat döneminde tartışılmaya başlanmıştır. Kadın haklarını savunan ilk reformcular Genç Türkler olmuştur. Bunlar, kadınların eğitimini engellemiş olan Osmanlı geleneklerini suçlayarak, bu hususun önemini vurgulamışlardır. Bu çabalar olumlu sonuçlanmış, kadınların eğitimi giderek önem kazanmış ve sağlıklı bir gençliğin ve ulusun iyi eğitimli annelerin yardımı ve rehberliği ile yetiştirilebileceği bilincine varılmıştır. Böylece kadınların eğitilmesine başlanmış fakat bu sadece büyük kentlerle sınırlı kalmıştır5.
19. yüzyılın ikinci yarısında eğitim-öğretim konusunda yapılan çalışmaları şöyle sıralayabiliriz. 1842’de meslek okulu olarak Askeri Tıbbiyeye bağlı olarak Ebe Okulu açılmıştır. 1858’de kızlar için orta dereceli okullar açılmaya başlanmıştır. Daha sonra İstanbul’da İnas Sanayi Mektebi ve Dar-ül Malumat açılmıştır6. Böylece ebelik, öğretmenlik gibi kadınlarımızın ilk meslekleri oluşmaya başlamıştır.
Diğer alanlarda da bazı düzenlemelere gidilmiş ve eski yasaklar geniş ölçüde yumuşatılmış, yasalarda kadınlar lehine gelişmeler olmuştur. 1858’de çıkarılan arazi kanunnamesi ile kız çocukları babalarından kalan topraklar üzerinde erkek kardeşler gibi veraset hakkına sahip olmuşlardır. Yine bu kanunla daha önce evlenen kızlardan alınan Gelinlik vergisi kaldırılmıştır.
Kılık- kıyafet, sokağa çıkma gibi fermanla düzenlenen sosyal yaşantıda göreli bir hoşgörü oluşmaya başlamıştır7. 1854 yılında cariyelik ve kölelik kaldırılmış, böylece kadın alınıp satılan mal olmaktan çıkmıştır8. 1868’de çıkarılmaya başlanan Terakki gazetesinde, Avrupalı kadınların yararlandığı eğitimi Türk kadını için de talep eden, evlilikte kadının durumunu kınayan, köleliği ayıplayan, kadının toplumsal yaşama katılmasının gerekliliğini vurgulayan birçok makale yayınlanmıştır9.
1876 Anayasasına göre bütün Osmanlılar kanun önünde din ve mezhepten doğan konular dışında hak ve ödevler bakımından eşittirler. Bu hükme göre Osmanlı’da kadın ve erkeklerin eşit olduğu görülmektedir. Fakat medeni haklar bakımından kadın eskisi gibi şer’i hukuka tabidir. Bu anayasanın kadınlar bakımından en büyük özelliği 114. maddesinde yer alan bütün Osmanlılar için İlköğretim zorunludur hükmüdür10.
Bu dönemde kadınların eğitimi başta olmak üzere diğer sorunlarını da gündeme getiren pek çok dergi ve gazete çıkmaya başlamıştır. II. Meşrutiyetin ilanı ve 1876 Anayasasının yürürlüğe girmesi ile teorik eşitlik tekrarlanmış ve kadınların medeni haklar bakımından Tanzimat döneminden daha farklı bir düzeye gidilememiştir. Bununla birlikte, eğitim konusunda gelişmeler olmuş, kızlar için birçok yeni okul açılmıştır. Yine bu dönemde kadın sorunları bağlamında özgürlük sorunları enine boyuna tartışılmıştır11.
II. Meşrutiyet döneminde kadınların bazı haklara kavuşması – Avrupa’daki kadınlardan oldukça sonra ve kısıtlı- tepkileri de beraberinde getirmiştir. Bu tepkilerden biri Kör Ali vakası olarak anılmakta olup, şeriatın yeniden hayata geçirilmesi, Anayasanın reddi gibi isteklerin yanı sıra Sultana iletilen talepler arasında Müslüman kadınların sıkı biçimde kapanması isteği de yer almaktadır. Yine Anayasal düzen bahane edilerek çıkarılan olaylardan biri de Müslüman bir kadının din değiştirmesi bahane edilerek sevgilisi Rum’un linç edilip kadının ölüme terk edilmesi söz konusu olmuştur12
Kadının özgürleştirilmesi fikri şiddetle reddedilmiştir. Bu olaylar yeni rejimin laik yönelimlerini sorgulamakta ve ittihatçıların uygulamak istedikleri cemaatlerin birliği siyasetine karşı açık bir tehdit anlamına gelmektedir13. Her şeye rağmen II. Meşrutiyetten itibaren Müslüman kadınlar daha özgürce hareket etmişlerdir. Bir kısmı Anayasa yanlısı gösterilerin daha çok erkek olan kalabalıkların arasına karışmış, küçük bir azınlık mitinglere katılmış, kamusal alanda daha belirgin bir biçimde yer almışlar ve daha açık kıyafetler giymeye cesaret etmişlerdir. Bu dönemde kadınlarla ilgili dernekler kurulmuş ve kadının sosyal düzeydeki yeri yavaş yavaş artmaya başlamıştır. Ama bu durum tepkileri de beraberinde getirmiştir. Sokaklarda kadınlara yönelik saldırılar ramazan ayında daha da belirginleşmiştir14.
I. Dünya savaşı Osmanlı kadınının toplumsal yaşamdaki rolü açısından farklılıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacak bir süreci başlatmıştır. Erkeklerin cepheye gitmeleri ile boşalan memuriyetlere; postane, telgrafhane, hastabakıcı olarak hastanelere ve orduya kadınların alınmasına yol açmıştır. Aynı şekilde erkeklerin yerine çalışmak üzere kadınların fabrikalara girerek özellikle gıda ve dokuma iş kollarında toplandıklarını söyleyebiliriz. 1913–1915 Osmanlı sanayi istatistiklerine göre; Gıda sanayisinde çalışan kadınların oranı 1913’de %58, 1915’te ise bu oran biraz düşmüş olup %32’dir15. Konserve imalatında kadın çalışanlara baktığımızda 1913’te yedi fabrikada toplam 274 çalışanın 194’ü kadındır16. Tütün imalatında 1915 verilerinde kadın çalışanlar %50 oranındadır. Yine 1915’te dokuma sanayinde çalışanların %50,5’i kadınlardır. İpek sanayinde ise bu oran % 95 gibi oldukça yüksektir17.
Bu dönemde hukuksal alanda da kadınlar lehine düzenlemeler yapılmıştır. 1917’de kabul edilen bir kararname ile şeriattan tamamen kopmasa bile kadınlara da boşanma hakkı tanıyan, evlenmeyi din adamının yetki alanından çıkarıp devlete bağlayan, çok eşliliği kadının rızasına bırakan hükümleriyle İslam dünyasının ilk yazılı aile hukuku kararnamesi kabul edilmiştir18. Fakat bu kararname uzun soluklu olmamış ve Mondros mütarekesinden sonra yönetimde etkin olan Hürriyet ve İtilaf fırkasının bu kararnameyi yürürlükten kaldırması ile tekrar eski yasalara dönülmüştür.
I.Dünya savaşı sonrası ortaya çıkan tablo –yurdun işgal edilmesi kadınları erkeklerin yanı başında dünya kamuoyunun karşısında Türkiye’nin bağımsızlığını savunmaya itmiştir. Bağımsızlık savaşı süresince Anadolu’nun her yöresinde kadınlar gönüllü olarak savaşmıştır. Bağımsızlık savaşından sonra Türk kadınına erkeklerle eşit kanuni hakların tanınmasını hedefleyen Mustafa Kemal Atatürk, öncelikle toplumdaki kadın-erkek ayrımı zihniyetini ortadan kaldırarak çağdaşlaşma fikrini benimsetmek istemiştir. Bu amaçla İzmir’de ve Konya’da yaptığı konuşmalarla kadının toplumdaki önemine vurgu yapmıştır. Atatürk’ün bu görüşleri doğrultusunda Türk Medeni Yasasının kabul edilmesiyle birlikte kadınlarımıza ileri düzeyde medeni haklar tanınmıştır. Türk kadınlarını şeriat zincirinden kurtaran Medeni Yasa, Türk kadınına bin yıl evvel kaybettiği hakların iade edilmesinin temelini oluşturmuş, artık kadın güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya hazır hale gelmiştir. Daha sonra da Türk kadını adım adım diğer haklarına kavuşmuştur. Kadın haklarının tanınması, Atatürk tarafından gerçekleştirilen en önemli devrimlerden birisidir. Zira diğer devrimlerin başarısı bir ölçüde bunun başarısına da bağlıdır.
Çağdaş düzenlemelerde en önemli öğelerden bir tanesi de uygar toplum yaşamını yansıtan konutlardır. Yeni planlanan konutların iç düzenlemesi ve bir birine göre konumu Osmanlı-Türk kentlerininkinden değişik biçimde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Harem ve selamlık olarak adlandırılan Osmanlı büyük kent konaklarının ana yapısal parçaları toplumda yok olurken, çağdaş yaşam özelliklerinden kaynaklanan ve kadın-erkek eşitliğini yansıtan ortamsal düzenlemelerden oluşan yeni konutlar oluşturulmuştur.
Osmanlıdaki içe dönük kent konutları yerine dışa açılmayı simgeleyen konutlar tasarlanmıştır. Yeni sosyal yaşam kadın-erkek eşitliği ve teknolojik gelişme ile ilk etapta Ankara’nın fiziksel yapısında somutlaşmıştır19. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz, Cumhuriyet döneminde Türk kadını hukuksal, siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlarda haklarına kavuşmuştur.
Osmanlı toplumunda kadın ve kadına bakış açısı geleneksel ve dinsel öğelerin kısıtlamaları ile şekillenmiştir. Bu çalışmamızda, topluma damgasını vuran ama toplum tarafından da önemsenmeyen kadın sorununun hapishaneler alanındaki yansımaları belgeler ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Sosyal, siyasal ve toplumsal alanda çöküşün gözlemlendiği Osmanlı yapısında hapishaneler konusu zaten başlı başına bir sorun olmuştur.
…..
“Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri” çalışmasının tamamı (pdf) dosyası halinde sunulmuştur: Osmanlı’da Kadın
Yorumlar
“337) Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri” yazisina 1 Yorum yapilmis
Yorum yap
Ataturk e sonsuz tskler, rahmet olsun.