325) GENELKURMAY BAŞKANI: İLKER BAŞBUĞ
Yayin Tarihi 5 Ağustos, 2008
Kategori BASIN-YAYIN
Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ
Orgeneral İlker Başbuğ, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı olacak. Orgeneral Başbuğ, 4 yıl olan Genelkurmay Başkanlığı görevini yaş haddi nedeniyle 2 yıl yürütecek.
Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Şura çalışmaları dışında yapılan atamalarla Orgeneral Başbuğ’dan boşalacak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sebahattin Işık Koşaner atandı.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Koşaner’in yerine ise Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Avni Atila Işık getirildi.
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun da emekliye ayrılan 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Koçman’ın yerine atandı. 2. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız da Genelkurmay 2. Başkanı oldu. Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Necdet Özel ise Iğsız’ın yerine 2. Ordu Komutanlığı’na getirildi.
Orgeneralliğe yükselen 4. Kolordu Komutanı Korgeneral Aslan Güner Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’na atanırken Ege Ordusu Komutanı da Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu oldu.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ise görevlerini birer yıl daha sürdürecek.
Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile diğer general ve amiral atama işlemleri, Yüksek Askeri Şura faaliyetleri dışında özel kanunlarla belirlenen esas ve usullere göre yapılıyor.
İlker BAŞBUĞ
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 30 Ağustos 2008 itibariyle yaş haddinden emekliye ayrılacak olması nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı’na Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ getirildi. Orgeneral İlker Başbuğ, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı olacak. Orgeneral Başbuğ, 4 yıl olan Genelkurmay Başkanlığı görevini yaş haddi nedeniyle 2 yıl yürütecek.
Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Şura çalışmaları dışında yapılan atamalarla Orgeneral Başbuğ’dan boşalacak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sebahattin Işık Koşaner atandı.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Koşaner’in yerine ise Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Avni Atila Işık getirildi.
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun da emekliye ayrılan 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Koçman’ın yerine atandı. 2. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız da Genelkurmay 2. Başkanı oldu. Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Necdet Özel ise Iğsız’ın yerine 2. Ordu Komutanlığı’na getirildi.
Orgeneralliğe yükselen 4. Kolordu Komutanı Korgeneral Aslan Güner Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’na atanırken Ege Ordusu Komutanı da Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu oldu.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ise görevlerini birer yıl daha sürdürecek.
Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile diğer general ve amiral atama işlemleri, Yüksek Askeri Şura faaliyetleri dışında özel kanunlarla belirlenen esas ve usullere göre yapılıyor.
Dikkat komutan masada
Metehan DEMİR’in analizi
Yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, personelin sorunlarını dinlemek için sık sık subay ve astsubay lokallerine gidip masalarına oturması ile tanınıyor. Böylelikle Başbuğ, personelinin sıkıntılarını rütbesi ne olursa olsun bizzat birinci ağızdan dinliyor.
Batı basınının bile “buz savaşçısı” lakabını kullandığı Türkiye’nin yeni Genelkurmay Başkanı beklendiği gibi Orgeneral İlker Başbuğ oldu. Başbuğ bu görevde iki yıl kalacak. Gerek PKK terörü ile mücadele, gerekse AKP‘ye karşı açılan kapatma davasının sonuçlanması sonrasında ülkenin iç siyasi istikrarının oturması açılarından Başbuğ çok kritik bir dönemde görev yapacak. Kulislerde kendisinin çok sert bir mizaca sahip olduğundan döneminde hükümet ile asker arasındaki ilişkilerin çok farklı bir çizgide ilerleyeceğine dek çok sayıda yorum yapılıyor.
Doğrudur… Başbuğ Paşa pek esprili değil. Pek konuşmayı da sevmiyor. Ama bu sert mizacı daha çok sağduyulu yaklaşımının bir uzantısı olarak görülebilir.
Yani fevri ve sert çıkışlar yerine önce gelişmeleri takip edip sonrasında karar alıyor. Kriz anında hükümetle ve devletin diğer birimleri ile diyaloğa önem veriyor ama bunu basın önünde yapmıyor. Uluslararası politika konuları haricinde basın üzerinden kimse ile tartışmaya girmiyor.
Mesela askerlerin 27 Nisan bildirisi ya da Anayasa Mahkemesi’ndeki süreçler üzerinde tartışma yaratacak şekilde hiç konuşmadı. Ergenekon iddianamesinde de muhtemelen soruşturma tartışmalarının ve spekülasyonlarının kuruma zarar vermesinin önüne geçecek ancak içeride eğer münferit bir şeyler varsa da sonuna kadar gidilmesi konusunda da bir politika izleyecek.
KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ: Afyonkarahisar’da doğan Başbuğ 65 yaşında. Evli ve iki çocuk babası. Terörle mücadelede deneyimli bir piyade subayı. 6 yıldan fazla yurtdışı görevlerde bulunduğu için uluslararası diplomasi konularında oldukça deneyimli ve iyi derecede İngilizce biliyor. Her sabah dünya basınını yakından izliyor. Çok kitap okuyor. Nadiren dizi izliyor, genelde belgesel ve tartışma programlarını takip ediyor. İngiltere‘de askeri eğitim görevinin bir bölümünü gerçekleştirdiğinden akademik olarak da yabancı süreçlere hakim. Sıkı bir Fenerbahçeli ama Orgeneral Yaşar Büyükanıt gibi bu konuda çok sohbet edeceği tahmin edilmiyor.
ÇİZGİSİ: Çizgisine gelince.. Bunları bugüne dek edindiğimiz izlenimler çerçevesinde konuşmaları ışığında anlatmak mümkün…Döneminde olabildiğince TSK‘yı siyaset içinden uzak tutmaya çalışacaktır. Ancak, yine döneminde TSK‘nın kırmızı çizgilerini laiklik ve üniter yapı konularında ihlal eden ciddi bir durum olduğunda, sert açıklamalar yaptığını görmek pek şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü, bu değil Başbuğ Paşa, hangi komutan olursa olsun, TSK‘da genel prensipler çerçevesinde gerçekleşiyor.
Tüm detaylara girmeden önemli bir nokta ile başlayalım. Mesela genç subaylar meselesi ile. Bu katmanlarla ilişkisinin nasıl olduğuna…
DİKKAT KOMUTAN MASADA: Başbuğ Paşa, personelin sorunlarını dinlemek için sık sık subay ve astsubay lokallerine gidip masalarına oturması ile tanınıyor. Yıllardır bunu yapıyor. Bir genç subay veya astsubay bir anda yemekte yanında Başbuğ’u görebiliyor. Böylelikle Başbuğ, personelinin sıkıntılarını rütbesi ne olursa olsun bizzat birinci ağızdan dinliyor ve ona göre çözümler geliştiriyor. Bu da üst düzey komuta kademesi ile normal personel arasındaki kopukluğu gideriyor. Ayrıca, her fırsatta personeline yüksek lisans yapması konusunda da telkinde bulunuyor.
Ama belki de öncelikle, Türkiye’nin temel tartışma konularına nasıl bakıyor? Bu sorunun yanıtını verelim…İrticanın endişe verici boyutlarda olduğunu ortaya koyan düşünceleri aynen şöyle:
İRTİCAYA BAKIŞI: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temel unsurlarını oluşturan ulus devlet, üniter devlet ve laik devlettir. Laiklik ilkesi ulus devlet ve Atatürk milliyetçiliği anlayışının olmazsa olmaz koşuludur. Anayasadaki laiklik ilkesine ilişkin işlevsel tanımlar tartışma konuları içerisine çekilmemelidir. Cumhuriyetin temel nitelikleri olan demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti niteliklerine sahip çıkma ve koruma görevi, “kendisini Türk ulusunun bir ferdi olarak hisseden herkese” düşen bir görevdir. TSK da, bu yapı ve niteliklerin korunmasında her zaman taraftır ve olmaya da devam edecektir…Türk devrimine direniş hareketi irtica ve gericiliktir…Bugün üzülerek ifade etmek istiyorum ki, irticai tehdit, bazı kesimler kabul etmese de kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Devrimlerin, bazı kesimler tarafından bilinçli, sabırlı ve planlı bir biçimde aşındırılmaya çalışıldığı görülmektedir.”
Evet irtica ile ilgili aynen böyle düşünüyor. Çünkü, Başbuğ bu sözleri geçen yıl Kara Harp Okulu’nun açılış töreninde söylüyor. Bu da hangi konularda hassasiyet ve taviz vermez bir çizgide olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Başbuğ’un öncelikleri, kişilik özellikleri ve genel anlayışının detaylarını ve diğer başlıklarda ne düşündüğünü geçmişi, geçen dönemde yaptığı açıklamalar ve izlediği politikalara bakarak anlamak da mümkün.
TERÖRLE MÜCADELE VE SINIR ÖTESİ AYNEN DEVAM: Terör konularında çok deneyimli olan Başbuğ Paşa, PKK terörü ile mücadeleyi görev süresince birinci öncelik olarak görüyor ve silahlı mücadelenin ne olursa olsun devam etmesi konusunda son derece kararlı. Son basın toplantılarından birinde Kara Kuvvetleri Komutanı sıfatı ile Başbuğ, PKK ile mücadelede, “Operasyonlarımız henüz sona ermedi. Tam sonuca ulaşana kadar benzer operasyonlar kararlılıkla devam edecek” demişti. Yani, kendisinin görev döneminde PKK’ya yönelik gerek kara, gerekse hava harekatlarının Kuzey Irak içlerinde devam edeceğini bekleyebiliriz.
BÖLGEYE SIK SIK GİDECEK: Ayrıca, 30 Ağustos itibarı ile Genelkurmay Başkanı olarak görevi devraldığında beraberinde komuta kademesi ile ilk iş olarak Güneydoğu’ya kapsamlı bir gezi düzenlemesi de bu çerçevede ilk adımı olacaktır. Bölge halkına özel bir önem verilmesi ve teröristle halkın arasında kalın bir çizgin çekilmesi de vereceği emirlerin arasında özel bir yere sahip olacaktır.
HALK İLE DE TEMASA ÖNEM: Başbuğ’un bu nedenle bu gezisi sadece, askeri birliklerin denetlenmesi değil, aynı zamanda bölge halkını da ziyareti şeklinde gerçekleşebilir. Unutmayalım, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda sık sık bölgeye giden Başbuğ geçen yıl, “Bu mücadelede en büyük desteği bölge halkından alıyoruz. Bölgemizdeki vatandaşlarımız, bölge halkı bu mücadelede her zaman bizim en büyük destekçimizdir. Onun için bakın diyorum ki bu mücadelede masum halkla teröristi, işbirlikçisini ayırt etmek zorundayız. Herkese potansiyel terörist gözüyle bakamayız. Bu tip yanlışlıklar sadece ve sadece bölücü terör örgütünün yararına olur” demişti.
SOKAKLARDA DOLAŞMIŞTI: Hatta yeni Genelkurmay Başkanı Başbuğ, son iki yılda çok nadir görülen bir şekilde Van’da, Hakkari’de sokaklarda dolaşmış ve burada üzerinde peşmerge kıyafetli kişilerle bile oturup konuşmuş, esnafın sorunlarını dinlemişti. Benzer şeyleri yine yapması şaşırtıcı olmayacaktır.
ŞEHİT AİLELERİNİ ZİYARET EDER: Bu arada, kendisinin bir özelliği de, hafta sonu vakit buldukça şehit ailelerini ziyarete gitmesi.
DTP‘YE BAKIŞI: Peki, DTP‘ye nasıl bakıyor? Bu konuda görüşü net ve DTP‘nin söylemleri ve çizgisini en azından bulunulan noktada tasvip etmiyor. Mesela, geçen 30 Ağustos resepsiyonunda DTP’nin resepsiyona davet edilmemesiyle ilgili sorulara aynen şu yanıtı vermişti:
“Şu an onları buraya davet etseydik ve bu gece bir şehit verseydik bunu nasıl anlatırdık.”
Aynı şekilde, DTP”nin Çankaya Köşkü’nde verilecek 29 Ekim resepsiyonuna davet edilebileceğinin anımsatılması üzerine de Başbuğ, “Bunu davet edenlere sorun tabii, eğer davet ederlerse” demişti. “DTP’lileri çağırmadığınız için sizi bölücülükle suçluyorlar, ne diyorsunuz?” sorusuna ise, “Önce onlar PKK’nın bir terör örgütü olduğunu kabul etsinler” cevabını vermişti.
SAĞDUYU ÇAĞRILARI: Ayrıca Başbuğ Paşa, medyaya hassas konularda mesela sınır ötesi veya krize yol açan bir siyasi durum olduğunda bizzat kendisi çıkıp sağduyu çağrısı yapabiliyor. Kendisinin son olarak gerek Başbakan Erdoğan ile başbaşa görüşmesi, gerekse Kuzey Irak‘a kara harekatı sırasında sağduyu çağrılarında bulunması ve basın yayın organlarının karar vericileri rahat bırakmasını istemesi hala hatıralarda.
TERÖRLE MÜCADELEDE TARİHİ ÇIKIŞI: Orgeneral İlker Başbuğ’un en önemli açıklamalarından biri 2007 Ekim’de geldi. Kara Kuvvetleri Komutanı olarak yine bir Güneydoğu gezisinde Diyarbakır Valisi’ni ziyaret eden Başbuğ burada üzerinde durulması gereken çok önemli açıklamalar yapmıştı:
“Eğer siz terör örgütüne yönelik katılımları engelleyemezseniz, bu terör örgütüyle olan mücadele süreci daha da uzun sürebilir. 1984″ten 2007″ye, 23 yılda Türkiye Cumhuriyeti devleti bu terör örgütüne katılımlar noktasında başarılı mıdır derseniz, hayır başarılı olsaydık, bu mücadelede sürecin bugünlere gelmemesi lazımdı. Başarısızdık, tamam ama son bir yıl için söylemiyorum. 23 yıllık süreci kastediyorum…Teröre karşı mücadele yasalara uygun sürdürülmeli. Vatandaşımızla teröristi ayırmak çok önemlidir. Bugün iç güvenlik harekatını yürüten birliklerimizin en büyük zorluğu budur. Çünkü 1990″lı yıllara göre bölgemizde artık boş köy yok, mezralar açık. Buna hayır da demiyoruz. Gerekirse bazı sınırlamalar yapılabilir” diye konuştu.
Burada, Başbuğ’un, terörle mücadelede asla kararlılığa kapılmaması konusunda özellikle hassasiyeti olduğu da biliniyor. Bu nedenle, gerek iç kamuoyu gerekse uluslararası alanda PKK terörü ile mücadelenin iyi anlatılması ve moralin yüksek tutulmasını istiyor.
SOSYOLOJİK ANALİZLER: Ancak, terörle mücadele konusunda, silahlı mücadele kararlılığının yanısıra, eşzamanlı ve koordineli olarak ekonomi, sosyokültürel ve psikolojik alanlarda da önlemler alınması gereğinin altını çiziyor.
Bugüne dek yaptığı açıklamaları şöyle: “Örgütün yapısına baktığımızda yüzde 40″ının 20-25 yaş arasında, yüzde 35″inin de 25-30 yaş arasında olduğunu görüyoruz. Bu iki grup yüzde 75″i oluşturuyor. Örgüte 1999″dan sonra katılan ve yüzde 40″ını oluşturanlar ise henüz eyleme katılmamış örgüt mensupları. Eğitim durumuna baktığımızda yüzde 10″unun eğitimsiz, yüzde 50″sinin ilkokul mezunu olduğu görülüyor. Yine yüzde 75″inin de işsiz olduğu gözleniyor. Bu veriler, örgüte katılımın önlenmesi için alınacak önlemleri gösteriyor. Eğitimsiz, cahil ve işsiz insanı kandırmak kolaydır.”
KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM: PKK konusunda ayrıca örgüt ile bir pazarlığa kesinlikle karşı. Önce kayıtsız şartsız silah bırakılması ve teslim olunmasını istiyor. 2006 Ekim’inde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner ile birlikte geldiği Diyarbakır’da kısa süre önce ateşkes ilan eden PKK”ya yönelik, “Tek çarenin kayıtsız şartsız silah bırakıp, Türk adaletine teslim olmaları” gerektiğini söylemişti.
Orgeneral Başbuğ, “Teröre ilişkin bulunduğumuz noktada hiçbir değişiklik yoktur. Tek terörist kalmayıncaya kadar devam edecektir” demişti.
BOP PROJESİ: ABD’nin bazı politikalarına özellikle Türkiye’ye rol biçen yaklaşımlarına tepkili. Genelkurmay 2. Başkanlığı’nda, ABD’deki temasları sonrasında, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bazı çevrelerin Türkiye”nin modelliğinden bahsettiğini belirterek, “Türkiye”nin model olma gibi bir iddiası yok. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarih olan 1923″ten beri laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti oldu. İslam devleti modeli gibi kavramlar ortaya atılıyor. Hem laiklik, hem ılımlı İslam devleti birarada olmaz. Ya biri, ya diğeri olur” demişti.
PKK-ABD AÇISI: Bununla birlikte, ABD’ye PKK terörü ile mücadelesinde izlediği ağır politikadan dolayı zaman zaman tepki vermekten kaçınmadı ve ancak son dönemde Washington’un tutumundan göreceli olarak mutlu. Bu nedenle, ilişkilerin Türkiye’nin menfaatleri çerçevesinde iyi çerçevede tutulmasından yana. Barzani ve Talabani ile ilişkilerde ise kontrollü bir çizgide. Her iki Kürt liderin PKK ile gizli yakın ilişkilerinin farkında ve rahatsız. Bunu Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu”nun köşesindeki ifadelerinden anlayabiliyoruz: “Çok değil daha on yıl önce Barzani ve Talabani birbirine düşüp Türk askerini barış gücü sıfatıyla Kuzey Irak‘a çağırmadı mı? PKK ile savaşan Barzani bir bölük peşmerge kaybetmedi mi? Bugün PKK’ya güvenenler, yarın için kimden garanti alıyor, güveniyor ki?”
ATİNA’YA TAVİZ YOK: Yunanistan ile ilgili genel çizgide bir yumuşaması veya tavizi olmayacak. Genelkurmay 2. Başkanı olduğu sırada Orgeneral Başbuğ, Yunanistan”ın karasularının 12 mile çıkarmasının savaş nedeni sayılmasına dair TBMM“nin 1995 tarihli bildirisinin oybirliğiyle kabul edilen, halen yürürlükte bir devlet politikası olduğunu bizzat altını çizerek söylemişti. Ermenistan ile yakınlaşma konularında da çok aceleci davranmaya taraf olmayacağı tahmin ediliyor.
MEDYA İLE İLİŞKİLER: Medya ile ilişkileri nasıl olacak? Bu konuda açık ve samimi bir koordinasyondan yana. Çünkü bilgilendirme olmadığı zaman, medyanın dış spekülasyonlara ve karanlık yönlendirmelere açık olduğunu düşünüyor. Bu nedenle, hiçbir konunun muallakta kalmamasını istiyor. Bu çerçevede, yeni dönemde bol bilgilendirmeli bir yeni sistem inşa edebilir. Ayrıca askeri birlikler içinde bilgi ve belgelerin sızmaması için de yeni bir iç güvenlik sistemi oluşturabilir.
AB’YE GEREKİRSE TEPKİLİ: AB’ye de yeri geldiğinde tepki vermekten kaçınmayacaktır. Benzer örnekleri daha önce de yaşadık. Mesela üç yıl önce, AB üyesi büyükelçilerin, Başbakan Erdoğan”ın yemeğinde yaptıkları “Güneydoğu”da askeri operasyonlarla kalıcı çözüm sağlanamaz” şeklindeki eleştiriyle başlayan tartışmalara aynen şu tepkiyi vermişti:
“Bütün güvenlik güçleri ki, bu sadece TSK değil, jandarma ve polis de orada üstüne düşeni dün nasıl yaptıysa bugün de yapıyor ve yarın da yapacak. Bunda hiçbir farklılık olamaz. Terörle mücadelede, ekonomik tedbirler alınması da doğaldır.Ama bunlar zaten alınıyor, yeni bir şey değil. Bu söylenenler de yeni değil, neden söylendiğini de ben bilmiyorum, anlamıyorum”
Ayrıca, Nisan ayında, adres göstermeden, “Kimse Türkiye’den ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda grupsal düzenlemeler yapılmasını isteyemez” sözleri ile TBMM‘de konuşan AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’ya bir göndermede bulunmuştu. Başbuğ, Barosso’nun konuşmalarına aynen şu şekilde birebir yanıt vermişti: “Kültürel alandaki düzenlemeler herhangi bir şekilde siyasal alana doğru götürülmeye ve ikincil kimlikler birinci kimliğe dönüştürülmeye çalışılırsa ve bu konular ülke gündemine kasıtlı olarak devamlı sokulursa, korkarız ki ülke kutuplaşmaya ve ayrışmaya sürüklenebilir. Bölücü terör örgütüne karşı yürütülen mücadeleden sorumlu bir komutan olarak bu endişemi sizlerle paylaşmayı da bir görev kabul ediyorum.”
ULUS DEVLET: Ulus devlet tartışmalarında da tutumu çok net. 2005’de bir askeri sempozyumda Başbuğ, uzun bir süre “küreselleşme ulus devletin sonu mudur?” sorusunun sorulduğuna işaret ederek, bugün yapılan değerlendirmelerin ulus devletin önemini koruduğunu gösterdiğini anlatmış ve şunları söylemişti: “Bu, önemli bir sonuç. Her şeye rağmen ulus devlet kavramı hala dünyada önemini koruyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ulus devlet vazgeçilmez bir niteliktir. Dil, kültür, ülkü birliği üzerinde herkesin ama herkesin aynı derecede hassasiyetle ve önemle durması hayatidir, vazgeçilmezdir.”
MY WAY JESTİ: Uluslararası jestler konusunda da duyarlı olduğu biliniyor. Yine 2006 Ekim’inde ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Peter J . Schoomaker’i konuk olarak ağırladığı sırada, karargah binasına girerken Kara Kuvvetleri Bandosu Frank Sinatra”nın ünlü “My Way” şarkısını çalmıştı. Bu, Orgeneral Schoomaker’ın Org. Büyükanıt”ın ABD ziyaretinde kendi evinde onuruna verdiği yemekte “Katibim” şarkısını çalmasına aynı zamanda bir jest olmuştu.
YOKSULLUK SINIRINDAKİ PERSONELİN TAKİPÇİSİ: Başbuğ Paşa ile ilgili önemli bir not daha… Kendisi ayrıca TSK personelinin durumunun iyileştirilmesi konularında da yeni bir çizgi izleyebilir. Bu da şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü, hatırlanırsa belki de tarihte bir Orgeneral’in olanca samimiyeti ile yaptığı sayılı çıkışlardan birini gerçekleştirmişti.. 22 Haziran 2004’te Başbakanlığa gönderdiği yazıda “Yoksulluk sınırı veri alınarak yapılan hesaplamada TSK personelinin yüzde 96’sının yoksulluk sınırının altında maaş aldığını” belirtmişti.
Hükümetin dikkatine sunduğu maaşlar konusunda, özellikle genç subaylar ile astsubayların büyük sıkıntı içinde olduklarını belirtmişti. Başbuğ, “Borçtan ziyade kredi kartı sorunu yaşanıyor. Bu nedenle TSK’dan ayrılma noktasına gelen genç subaylarımız var” demişti.
Yorumlar
Yorum yap