3) CENGİZ AYTMATOV’LA SOHBET

Yayin Tarihi 8 Aralık, 2007 
Kategori BASIN-YAYIN

Cengiz Aytmatov:
Türk dilleri gelişim enstitüsü kurulmalı”

image00126.jpg


Konuşan: Recep Eren
Da dergisi muhabiri (Türkiye).

Dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov 10 sene gibi uzun süren bir aradan sonra nihayet yeni romanı “Dağlar Çöktüğü Zaman’ı” okurlarının beğenisine sundu. Şimdilik sadece Rusya’da Rusça basımı gerçekleşen roman, şu sıra Almanca ve Türkçeye çevrilme aşamasında. Bu romanda da yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi insanlığın kaderi, iç hezeyanları ve maddi değerlerle örülü felsefi bir anlam derinliği olduğunu söylemek mümkün. Şu anda okumakta olduğunuz sohbet, İstanbul havaalanında görüştüğümüz yazarın “Türkçe konuşan ülkelerin problemleri” konulu uluslararası bir sempozyum için Bişkek’e giderken yaptığı kısa değerlendirmelerdir. Cengiz Aytmatov Nobel değerlendirmesinden tutun da, Türkî cumhuriyetlerin gündemdeki meselelerine ve oradan da yazmış olduğu son eserine kadar bir dizi açıklamada bulundu.

_____________________________________________________________________

Recep Eren: Bildiğimiz kadarı ile şu günlerde Türkçe konuşan ülkeler forumu düzenleniyor. Orada neler ele alınacak?


Cengiz Aytmatov: Ben ciddi manada Bişkek’de düzenlenen “Türkçe konuşan ülkeler forumu”nda aktif sahne alma hazırlıkları içerisindeyim. Forum bu ülkelerin çağdaş problemlerine dönük olarak düşünüldü. Burada ekonomik, sosyal ve kültürel problemlerden tutun da, özellikle dil problemi üzerinde durulacak ki, o da benim orada bulunmamın sebebini oluşturuyor.

Bu konuda kendi düşünce ve değerlendirmelerim var. Şu anda dillerimizin korunması ve değerinin anlaşılması ve geliştirilmesi manasında yepyeni bir şans doğdu. Ne var ki, yeni güçlükler ve problemler de yok değil. Globalleşme öyle gösteriyor ki, gelecek bir ya da birkaç dilin egemen olduğu bir döneme gebe. Globalleşemeyen dillere düşen rol ise, lokal de olsa, var olma becerilerini kaybetmemek. Bu şartlar altında Türkçe konuşma kültürünü temsil edenlerin mutlaka karar vermesi gereken bir şey var; “küreselleşen dünya ile birlikte neler değişecek ve dilimizi saklamak için neler yapmalıyız?” sorularına bir an evvel yanıt bulmak.

Yabancı dil kontrol altında tutulmalı


Bırakın İngilizce en çok konuşulan dil olsun, gençlik bu dile de mümkün olduğunca hâkim olsun. Ancak, bizim için önemli olan yeni neslin kendi dillerine de, Türk dillerine de çok iyi derecede hâkim olmaları. Bunun için ortak bir güç birliğine varılmalı ve bence mutlaka “Türk Dili Konuşan Ülkeleri Geliştirme Enstitüsü” kurulmalı. Bu enstitüde dillerimizin tüm yönleri ele alınmalı, her birinin kendi perspektifi ve programı olmalı.

Türk dillerinin birbirine yakınlaştırılması, düşünülmesi zorunlu ve elzemdir. Birbirimizi çok iyi anlayabilme becerisini geliştirmeye ihtiyacımız var. Bu sadece bizi, Orta Asyalıları ilgilendiren bir şey değil, Türkleri de ilgilendirmesi gereken bir konu. Türkiye Türklerinin diğer soydaşı devletleri çok iyi anlamaları gerekiyor. Bu durumda bu cumhuriyetler üzerindeki etkisi de artacaktır. Direk ilişkiler gelişecek ve öbür cumhuriyetlerin kültürleriyle daha sıcak ilişkiler kurulacaktır. Örneğin ben Türkçeyi biliyor ve gündelik konuşmalara yetecek seviyede kullanabiliyorum. Ne var ki, pek çok Türk, kendi dilinin dışında, komşu dilleri bilmiyor.

Dileğimiz o ki, diğer Türk asıllı ülkelerde de bu yönde bir ilgi ve alaka belirsin. Türkçede Arapça ve Farsça kökenli haddinden fazla kelime var. Siz de diğer komşumuz Özbekler gibi dilinizi deforme etmişsiniz.

SSCB zamanında hatırlıyorum da, Özbekçe bir gazeteyi alıp rahatlıkla ve anlayarak okuyabilirdim. Şimdi ise olmuyor. Okuyamıyorum. Hepsi Farsça olmuş. Ben de inanıyorum ki, bir dilin gelişmesi ve zenginleşmesi için başka dillerden kelime alması elzemdir ancak, bu sürecin kontrol altında tutulması da ayrı bir zorunluluktur. Kendi dilimizin zenginliğini görmeli ve kullanılmayan kelimeleri hayata geçirmeliyiz. Ama yabancı kelimeleri kullanmaktan vazgeçmiyoruz.


Son 75 yıldır Kırgızca, Kril alfabesi ile kullanılır oldu. Bu alfabeyi iyice benimsedik ve artık ayrılmaz bir parçamız. Krilden vazgeçmek ve Latinceye geçmek bir anlam ifade etse de pek çok problemi de beraberinde getireceği açık. Latinceye geçmek bize kazanmaktan çok kaybettirir. Latinceyi  bilmek ve öğrenmek şart. Gençlerin her iki alfabeyi de bilmeleri gerekiyor.


Recep Eren: Geçenlerde yeni romanınız “Dağlar Çöktüğü Zaman” yayınlandı. Biraz bundan bahseder misiniz?


Cengiz Aytmatov: Bu romanı, Kassandra Damgası’ndan on sene

gibi uzun ve bir o kadar da büyük olaylarla, karışıklıklarla dolu bir aradan sonra kaleme aldım. Roman, yarım yılımı aldı. Eserimin öğretmenler tarafından büyük ilgi gördüğünü fark ettim. Daha şimdiden pek çok güzel eleştiri aldım. Eserimde güncel meseleleri, günümüz yaşamından kesitleri irdeledim. Dünyamızda olup bitenleri kendimce yansıtmaya ve küreselleşme ayağında, insanları kendi kaderlerine yoğunlaştırmayı hedefledim.

Bir zamanlar kendi kendimize yetiyorduk. Kendi akrabalarım Kırgızistan’da dağlarda yaşarken Amerika ya da Avrupa’da ne olup bittiğinden habersizdi. Şimdi ise çevremizi bir küreselleşmedir, pazar ekonomisidir sarıverdi. Gariptir, yabani hayvanların avlanması bile pazar ekonomisinin kurallarına sığdırılmaya çalışılan bir şey oldu. “Pars avlamak isteyen zenginler oklarını ıskalamadan isabet ettirebilsinler” diye parsları bir araya topluyorlar. Tabi her öldürülen hayvan başına bu insanlar paralarını da alıyorlar. Bu bizim realitemiz. Pazar ekonomisinin önüne geçemezsiniz. Ben istiyorum ki, insanlar biraz da işin öte yanını, yani insani, kültürel, ekolojik ve etnik değerleri hatırlayarak bu değerleri birer mihenk taşı yapsınlar.

Romanımda insanın yüksek seciyesini anlattım


Romanda destansı ve ebedi bir gelin motifi var. Sevgiye ulaşma, insan yaşamının doruk noktası. Her varlık bu süreçten geçerek kendi iç zirvesine ulaşır. Ne zamanki sevgililer bir araya gelir, işte o zaman ayrılığa hazırlık başlar. Kötü güçler, ahengi bozarak üste çıkar. Bu trajedi her şeyi altüst eder. Ebedi gelin, yaşadığı duygu karmaşasından bir şekilde kurtulmaya çabalar. Aradan yüz, iki yüz, belki üç yüz sene geçer. Toplumda, kızın yaşadığı huzur bulma çabalarını nesilden nesle taşır ve ortaya bir destan çıkar; “Ezeli Gelin Destanı”. Halk yıllardır geline ebedi bir gelinlik giydirir. Ben bu romanda, bir destandan yola çıkarak Kırgız halkının düşünce yapısının yansımalarını işlemeye çalıştım.


Romandaki diğer bir kahraman ise bağımsız bir gazeteci ve yazar Arsen Samançin. O da nedense bir türlü yeni yaşamın şartlarına uyum sağlayamamakta. En büyük sıkıntısı ise; ne zaman tiyatroda büyük bir opera sahneleyecek olsa, kimsenin buna ilgi göstermediğini görmek. Pazar ekonomisinin tiyatroya ilgisi yok. Sisteme göre insanlar barlarda, restoranlarda eğlenmelidir. Arsen aslında insanlığın yüksek ideallerine ulaşma yolunda inancı, sevgiyi, güzelliği ve ahlaki değerlere olan inançlarını hiç kaybetmemiş bir karakteri yansıtıyor. Ancak eli silahlı yeni bir insan tipine bürünür ve bu durum onun ölümü ile son bulur.


Başka bir deyişle insan, globalleşen yeni dünyanın gerçeklerine ayak uyduramamaktadır…


Ben böyle bir kategorik ifadeye girmek istemiyorum. Ancak insan gerçekten de maneviyatın ölümü ve yalnızlıkla yüz yüze kalabiliyor. Romanım ile insanın yüksek seciyesini ve yaşayan tüm canlı varlıklara karşı olan sorumluluk bilincini hatırlatmak istedim.

—————————————————————————————

 

Paylaş:

Yorumlar

“3) CENGİZ AYTMATOV’LA SOHBET” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. oruç yıldırım yorum tarihi 8 Aralık, 2007 23:27

    Teşekkürler sayın Yılmaz Karahan.
    Seçtiğiniz konuların hepsi birbirinden önemli ve değerli.
    Saygılarımla.

  2. TARIK KONAL yorum tarihi 9 Aralık, 2007 00:17

    BU ÜNLÜ YAZARIN GÜZEL DİLİMİZ TÜRKÇEMİZ İÇİN, ÇOK ANLMLI DÜŞÜNCELERİNİ BEĞENİYLE OKUDUM…MUTLU OLDUM…
    YÜREKTEN TEŞEKKÜRLER SAYIN KARAHAN BEYEFENDİ…

  3. Samet Acar yorum tarihi 9 Aralık, 2007 22:32

    Güzel Türkçemizi yediyüz yıl önce ,günümüze dek yaşamasını sağlıyan ve köylümüzün,çobanımızın konuştuğu ve değişlerini asırlarca devam edilen dil YUNUS EMRE’NİN bizlere kadar dillerin yok olarak milletlirin başka milletlen himayesine girerken,çok şükür ki güzel türkçemiz günümüz dek gelmiştir.Tabiiki cumhuriyitin kurucusu ve Türk milletinin bekasını sağlayan dilimizin yaşamasını özdeğişleriyle dile getiren ,Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.Milli benliğimizi yaşatmak ve millet olmak için önçe güzel Türkçemiz,sonra ingilizce veya başka diller gelir.Öz türkçesini konuşmayan Devlet tarihi zaman içinde yok olur.Asimilasiyonu gençler iyi öğrenmelidir.Acaroğlu

Yorum yap