310) UNUTULAN FARKINDALIK

Yayin Tarihi 14 Aralık, 2012 
Kategori SOSYAL

 

UNUTULAN FARKINDALIK

image00121.jpg

Ülkemizde eğitim sistemlerinden memnun olan var mı? Çoğunlukla dün de şikayetçi idik, bugün de mutlu değiliz!

Eğitimin amacı nedir? Bilgili ve bilinçli, kendine ve çevresine yararlı birer yurttaş yetiştirmektir…

Acaba yetiştirildik mi? Bunun açıklaması toplum olarak neler yapabildiğimizde ve fikri düşüncelerimizdedir. Bu anlamda herkesin değişik bir yorumu olacaktır. Olması da doğaldır, doğrudur…

Yıllar öncesi eğitimin kalitesi ile bugünkünü kıyasladığımda; arada büyük bir farkın olduğunu gözlemliyorum. 1980 öncesinde lisede öğrencilere verilen bilginin ve sorumluluk anlayışının, bugün üniversitelerde bile verilemediğini yaşıyoruz!

1971 yılında edebiyat öğretmenim Ulvi Bey’in bir uyarısı benim için davranış biçimi olmuştur:

“Gençler; fikirlerinizin adamı olun.”

Olaylar fikirlerin tezahürüdür. Kişiler ise olayların oyuncularıdır. Fikirleri bilmeyen olayları tahmin edemez, kişileri tanıyamaz!

Televizyonları izliyoruz münakaşa!

Gazeteleri okuyoruz kavga!

İnternette küfür ve iftira!

Gençlerde boş vermişlik!

Halkta bıkkınlık!

Ticarette sahtekârlık!

Siyasette yalan!

Her yönden Türk insanının düşünme yetisine darbeler vurularak bilinç kaybı yaratılmaya çalışılıyor! “Unutmak ve unutturulmak” adlı 2 perdelik oyunun ana konusuyuz…

Neleri ‘unutmamız’ isteniyor?

Kültürel ve tarihi değerlerimiz… Amacı kimliksizleştirme veya başka bir kimliği kabullenmedir. Bu oyunun gerçekleşme sürecinden birçok örnek verebiliriz. Ancak unutulduğunu sandığım Avrupalı efendilerimizin(!) talimat gibi bir görüşünü hatırlatmak istiyorum:

2005 yılı Eylül ayında Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkan Yardımcısı Andrew Duff; “Türkiye AB üyeliği için pek çok şey yapmalı. Bunlardan biri de Kemalist Milliyetçi ideoloji sorunuyla yüzleşmeli. Devletin merkezi kontrolü azaltılmalı” demiştir.

Evet, zilin sesini duydunuz! Ülkemizde bu hususta demokratik gelişmeler oluyor mu?

Neden ‘unutturulmak’ isteniyoruz?

Türk insanı töresi ve inancı gereği ahde vefalı, yardımsever, hoşgörülü ve birliktelik anlayışı içinde yaşamayı sever… Bu hayat tarzı büyük bir güçtür. Bunun yıkılması gerekir. O halde;

— Ekonomi zorluklar ve fırsatlar yaratılarak liberal düşünce çerçevesinde şahsi menfaatçilik geliştirilmeli. Yardım anlayışı terk edilmeli.

— Nefisler azdırılarak, doyumsuzluk yaşanmalı. Şükür unutulmalı.

— Ahlak sorgulanmalı, dini yönden cemaatin vahdet anlayışı yıkılmalı.

— Gelenek, görenek ve adetler aşağılanarak ve tenkit edilerek terk edilmeli.

Evet, böylelikle “Yalnızlaşacağız”… Yardıma ve ziyarete gitmediğimiz gibi, yardıma ve ziyarete gelecek bir dost ve akraba bulamamanın acısı ile ‘milli bir vatandaş’ değil, ‘istatistiki biri’ olacağız…

Tüm bu sosyal ve siyasi tehlikeden kurtulmanın çaresi; milli ve dini kültürel kimliğimizin farkında olmak, faydasını anlamak, yaşamak ve yaşatmaktır.

Türk; varlığının değerini unutmadan, farklılığını fark ettirdiği sürece her zaman, her yerde güçlüdür.

YILMAZ KARAHAN

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap