285) KREDİ KRİZİNE DAYANIKLI MIYIZ?

Yayin Tarihi 13 Ekim, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Kredi krizine dayanıklı mıyız?

Sık sık basınımız kanalıyla halkımıza takılmaya çalışılan son bir pembe gözlük de Merkez Bankası döviz rezervi bilgileridir. Geçen hafta Merkez Bankası döviz rezervlerimiz, “26 Eylül itibariyle 337 milyon  dolar artarak 80 milyar 39 milyon dolar” dediler. Yetkililer halka, kamuoyuna sık sık basın yoluyla Merkez Bankası rezerv bilgilerini bu tarzda duyurmaktadırlar.   Bu ifade hem riyakar bir ifadedir hem de halkımızın yabancılarca soyulmasını kolaylaştırmaktadır.Riyakar bir ifadedir çünkü Merkez Bankasının net dış varlıkları 80 milyar dolar değil 43 milyar dolar civarındadır.  Aktifindeki 80 milyar dolar döviz varlıklarına karşılık 37 milyar dolar döviz borçları ve yükümlülükleri bulunmaktadır.  Net dış varlıkları 43 milyar dolar civarındadır. Kullanabileceği döviz miktarı daha da azdır.  Yetkililer buyursunlar aksini bu detayda ve netlikte halka söylesinler.  Bırakınız 80 milyar doları, net dış varlığın 45 milyar dolar olduğunu bile söyleyemezler.

Halkımızın yabancılara soyulmasını kolaylaştırmaktadır, çünkü halkımızı döviz varlığı hakkında  yanıltarak bunca zamandır elinde tuttuğu dövizi tam döviz kurunun yükselmesi öncesinde düşük kurdan piyasada satmasına, yani şu günlerde yabancılar döviz alıp ülkemizden çıktığına göre,  sıcak para getirip yüksek faizle ülkeyi zaten soymuş olan yabancılara halkımızın dövizlerinin düşük kurdan satılmasına sebep olmaktadır.

Aynı soygun 2001 krizi öncesi yaşandı. Sıcak paradan zaten ülkeyi yüksek faizle soymuş olan yabancılar, bu yetmiyormuş gibi krizin geleceğini ve gerçeği, halkımıza aksi söylenirken, halkımızdan önce öğrenip hem halkın elindeki hem de Merkez Bankasının o zaman ki 25 milyar dolar civarında olan rezervlerini, kriz öncesi yabancılar yarı fiyatına boşalttılar. Merkez Bankası boşaltıldıktan sonra döviz kuru iki katına çıkarak dengeye gelebildi.  O zamanda, 21 Şubatta bir günde kriz patladığında, 20 Şubata kadar, yani yabancılar ve işbirlikçiler rezervin hepsini yarı fiyatına götürüp sıfırlayıncaya kadar, Merkez Bankası yetkilileri halkımıza rezervlerinin büyüklüğünü ve sistemin sağlamlığını propaganda ediyorlardı. Hatırlayanlar bilir musluğun başındaki bazı yetkililer, halka söylenenlerin tersine, krizden kısa süre önce hatırı sayılır miktardaki liralarını dövize çevirdikleri için mahkemeye verilip yargılanmışlardı. Ama sanırım kanun bunları suç saymıyor.

20 Şubat 2001 öncesi yabancılar ve halkı yanıltan çıkar grubu yerliler kendileri liralarını dövize çeviriyorlardı.  Finans ve fon lobileri ile çıkar ilişkisindeki bazı ekonomi yazarları ve bazı ünlü sayılan iktisatçılar,  mutat televizyon ekonomi programlarında ve gazete makalelerinde, krizin patladığı güne kadar, halka dövizlerini satıp bankalardan menkul kıymet almalarını, lirada kalıp lira mevduat faiz geliri elde etmelerini maharetle ve hararetle tavsiye ediyorlardı. Bu yaptıklarını kendilerine yakından sorsanız, adını beklenti yönetimi koyup bir de bilimsellik makyajı giydirirler ve bilimsel görünürler.  Doğrusu halkın beklentisini bazı çıkar gruplarının çıkarlarını maksimize edecek şekilde,  ters yönde yönlendirip yönetmektir.  Şimdi sözcüler değişmiş olabilir ama oyun başka ve yeni sözcülerle devam eder.

Döviz kurunun yükselme çabası göstermesi ekonomideki dengesizliği düzeltme, açığı kapatma çabasıdır. Zamanında problemleri çözmek yerine günü güllük gülistanlık göstermek için, üstü örtülerek açığa çıkması geciktirilmiş, yıllar boyu birikmiş problemlerin artık örtüye sığmaz hale gelip,  örtüyü yırtıp açığa çıkmasına biz kriz diyoruz. Her şey öteden beri düzgün yapılmış olup da birdenbire kendiliğinden havadan kriz gelmez. Popülist ve politik maksatlarla, zorla bastırarak, borçlanarak, yabancılara astronomik faizler ödeyerek, servetleri yabancılara satarak, halkın beklentilerini yönlendirerek piyasanın zaman içindeki düzeltme, kurların yükselme çabasının durdurulması ve hatta aşağı itilmesi iktisadi dengesizliğin giderek daha da büyütülmesidir.
Bu nedenle Merkez Bankası’nın 2001’deki gibi rezervleri satarak, kuru müdahalelerle zorla baskı altında tutarak elindeki döviz rezervlerini yabancılara ve bazı yerli vurgunculara çok düşük fiyattan transfer etmesi bana göre bu ülkeye ihanet olur. Kanunlara göre ihanet olmayabilir ancak ülke ekonomisine çılgınca yapılan bir ihanet olur. Soyguna çanak tutmak olur. Asıl o zaman derin bir ekonomi krizi ve yanında da ahlaki bir kriz olur.

Krizin beslenip büyütülmesinin diğer sebeplerine girmeden sadece para ve faiz politikalarının katkısını aşağıda özetleyelim.

Hazine bankalardan ve yabancılardan astronomik yüksek faizle lira cinsinden borçlanarak yabancılara ülkeden ölçüsüz refah transferi yaparken,  yanlış para ve faiz politikamız, 2008 yılı Eylül ayına kadar, son 6 yıldır dövizli borçlanmanın (borçlanan firma ya da kişi açısından) reel faizini sıfıra hatta negatife düşürdü.  Özel sektör bu kendine faiz maliyeti olmayan (ülkeye ve hazineye ise astronomik yüksek maliyetli olan) dövizle rekor düzeyde borçlanıp,  peşin fiyatına taksitli (yani faizsiz) mal satışları ve reklamları ile tüketici kesimin hem gelirinden çok tüketmesine, hem de bu tüketimin önemli bir kısmının düşük kur, ucuz ithalat yoluyla cari açığı büyüterek gerçekleşmesine sebep oldu.  Başka bir deyişle popülist politikalar ülkeyi makro düzeyde astronomik ölçülerde dış borca sürüklerken,  dışarıdan alınan bu borçlar içeride makro düzeyde halkın, tüketicinin borçlarına dönüştü. Kısacası ülke olarak dışarıdan borçlandık, ithalat yaptık, içeride yedik bitirdik. Adı da cari açık oldu. Yetkililer yabancılardan borç bulup, yabancılara servetlerimizi satıp finanse edebiliyoruz problem değil dediler. Daha da ötesi bunları başarı gibi göstermeye çalışıp, geleceğimizi tüketimimize, borç bulabiliyoruz diye övündüler. Halkımız kredi kartlarına ve firmalara, bankalara borçlu hale geldi. Firmalar ve banka sistemi de dış dünyaya döviz borçlu hale geldi. Yani dış borçların karşılığı yok, yedik bitirdik. Çünkü sahte ve geçici bolluk gösterisi, yapay refah fatihi görünme uğruna tüketip boğazımıza geçirdik.

Halbuki yalandan şirin olmak yerine,  aynı borçlanmayı, hiç olmaz ise bari özelleştirme gelirlerini boğazımıza geçirmek yerine enerji yatırımlarında kullanabilirdik. Türkiye’de 2004 yılında 6 nükleer enerji santralı yatırımı başlasaydı, bu paralarla böyle yatırımları finanse etseydik,  şimdi enerji faturamızın çok önemli bir kısmından kurtulmuş olacaktık. Hem servetlerimizi yabancılara satıp yedik, hem borçlanıp yedik. Bir bakıma bu paralar enerji santralleri yatırımı yerine, sonraki seçime oy yatırımına gitti. Oy yatırımı kendi amacına ulaştı, iktidar oyunu %47 ye çıkardı. Ancak bu oy oranı şimdi ülkemizi içine düştüğü bu zor durumdan kurtarmıyor. Artık bizi müflis gördükleri için şimdi nükleer enerji santrallerine teklif bile vermediler. Çünkü bizim paramız kalmadı, size ödeyecek para bulamayız santralleri kendi paranızla yapın sonra elektriğini halkımıza satın dedik.

Bu hataları gelecek dönemler ve nesiller çok ağır ödeyecek.  Şimdiki, firma ve bankaların toplam dış borcu olsun, cari açık miktarı olsun gerekse de tüketici borçları olsun 2001 krizi başındaki miktarlarının sırası ile 10 ve 15 katı civarındadır.

Türkiye reel ekonomisi durgunluğa girmiş durumda.  Bankacılık sistemimiz ise Hazine’den sağladıkları astronomik faiz gelirleriyle, halkımızın ödediği vergilerle beslenerek şimdiye kadar krize girmemiştir.

Kriz dediğimiz şey, yapılan yanlışlar sonucu biriken dengesizliğin baskı altında tutulamaz, geciktirilemez büyüklüğe getirildiği için keskin bir biçimde açığa çıkmasıdır. Bu düzeltme ve saadet zincirinin kopması sırasında ve sonrasında ortaya çıkan bedellere ve acılara, o dengesizlikten ve saadet zincirinden daha önce çıkar sağlamış olanlar değil maalesef geniş halk kitleleri katlanmaktadır.

Durgunluğa girmiş olan ülkemizin, dışarıdaki banka ve kredi kriziyle borçlanma muslukları büyük ölçüde kapanmış, kalanı varsa o da pahalılaşmıştır.  Aslında bu durum kendi gelecek nesillerimizi daha fazla sömürmemizi zoraki de olsa sonlandırabilirse bu nedenle menfi değil müspet ve hayırlı bir sonucu olacaktır. Türkiye’nin aşağıda verilen bazı yaklaşık rakamları borç ve finansman yönünden tehlikenin ulaştığı boyutları, tükettiğimiz 60 milyar dolarlık özelleştirme gelirlerini de üstüne eklediğimizde gelecek nesillerimizi ne ölçüde sömürmüş olduğumuzu göstermektedir.  Merkez Bankası döviz rezervlerini, halkımızın elindeki dövizleri sıcak para soyguncusu yabancılara ucuz fiyata kaptırmak zamanı değildir. Yorganımızı uzatıncaya kadar ayağımızı yorganımıza göre uzatma zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. 

—Toplam dış borç 284 milyar dolar, üstüne yabancıların sıcak para plasmanlarını, yabancıların lira ve döviz mevduatları, hazine bonosu ve tahvillerindeki paraları, borsadaki paraları ile birlikte ülkenin dış yükümlülükleri toplamı tahminen 360 milyar dolardan da fazladır. Bunun üstüne  ilave 60 milyar dolar da özelleştirme geliri yediğimizi unutmayalım.

—Kamu iç borç 200 milyar dolar

—Yıllık Cari açık  50 milyar dolar

—Merkez Bankası net dış varlıkları 43 milyar dolar

Dr. Hamit BOZKURT
Eski Maliye Müfettişi

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap