266) TÜRKLÜĞÜ YOZLAŞTIRMANIN STRATEJİSİ
Yayin Tarihi 26 Eylül, 2008
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ
Türklüğü Yozlaştırmanın Stratejisi
Yıllar önce ilk kez Semerkant’a gittiğimde Uluğ Bey Rasathanesi bahçesinde elinde hediyelik eşya satan bir yaşlı Özbek’e, sattığı mala gereksinim duymadığım ve ama yardım etmek istediğimden malı almadan para vermek istediğimde bana karşılıksız para almayacağını söylemişti. Daha sonra benzeri olayı Türklüğün beşiği Buhara ve Hive’de defalarca yaşadım.
Çocukluğumuzda esasen bizlere öğretilen ve toplumumuzda geçerli olan bu geleneksel ahlak anlayışı Türkiye’de de hala çok yerde geçerli diye düşünmek istiyorum. Düşünmek istiyorum, çünkü zaman zaman medyadaki görüntüler, haberler beni ürkütüyor. Türk toplumunun yozlaşmaya itildiğinin işaretlerini bu haberlerde gördükçe, Özbekistan’daki Türk kardeşlerimizin kararlı, vakur davranışları aklıma geliyor. Ama öte yandan bir tek ekmek, bir paket un veya mercimek, bir plastik futbol topu için kuyruğa bile girmeden birbirlerini ezen, ezme durumuna getirilen insanlarımız, milletimizin bekasını sağlayacak çocuklarımızın bu halleri, görüntüleri beni dehşete düşürüyor. Hele seçimlerde ve öncesinde dağıtılan kömür torbaları, erzaklar ve hatta paralarla toplumumuzun sadakaya alıştırıldığını gördükçe kahroluşum artıyor. Geçmişte dilenme ayıp karşılanırken bugün maalesef asalak ve çalışmadan yan gelip yatan insanların onursuzluğu ve bu onursuzluğu oya tahvil çabasında olanların bilinçli bir şekilde devletin olanaklarıyla bu sadaka ekonomisini yaratmaları, Türklüğün yozlaştırılması amacını güden yabancı toplum mühendislerinin eseri mi diye düşünmeden edemiyorum.
GAYRI MİLLİLİK ÖN PLANA ÇIKARILIYOR
Tarım politikası bilinçli bir şekilde ihmal ettirilerek giderek kentleştirilen, işsizliğe mahkum edilen toplumumuz, milli kutsal değerleri, gelenekleri bir yana atarak kentlerin yozlaştırıcı ortamında sadakaya mahkum ediliyor. Eğitim düzeyinin de bu değerleri nitelik yönünden giderek tahrip edici bir yöne ABD ve AB’li uzmanlarca indirgenmesi kültürsüz, inançsız, ateist bir toplum yapısının oluşmasını hızlandırıyor. Tarihimizi doğru dürüst öğretmeyen, hazırcı ve yozlaştırıcı söz konusu sistem kültürel değerlerimizi, disiplinli toplum alışkanlığımızı ve ahlak anlayışımızı bir kenara iterek gayrı milli yaklaşımlara açık bir toplumu hazırlıyor. Kültürsüz, inançsız, alt yapısı olmayan toplum, yabancı medya ve toplum mühendislerinin uygun gördüğü çizgide, ırki hasletlerimizle de oynanmasıyla küresel medyanın robotlaşan insan tipi yaratması faaliyeti çerçevesinde şekil almaya başlıyor. Böyle toplumlarda okuduklarına inananların sayısının inanmayan veya şüpheci yaklaşımla karşılayanlara göre daha fazla olması nedeniyle, demokratik sistemin de etkilenmesi kolaylaşıyor. Küresel güçlerle işbirliği içinde olanların iktidar yolu kolaylaşıyor.
Hele sadaka ekonomisi unsurunun yaratılmasının yanı sıra toplumun dini değerleri ile de oynama konusunda ustaca geliştirilen toplum mühendisliği uygulamaları, demokrasinin temelini oluşturan halkın kendi kendini idaresi unsurunu ortadan kaldırıyor. Demokrasi, tarikat ve cemaatlerin giderek çıkarcı ve maneviyattan ziyade, ekonomik çıkarlara önem veren, dindar insanların kutsal dinimize saygısını sömüren sistem içinde kendi yolunu çizerek oligarşik bir yapıya hizmet ediyor. İşte bu nedenle Amerikan evanjelist emperyalizmi ile Arap emperyalizminin kültürel ve ekonomik öğretileri doğrultusunda Türklük maalesef giderek ikinci hatta üçüncü plana geçiyor.
Bu nedenlerle bugün;
– Türklüğe sövenler el üzerinde tutuluyor,
– Türklüğü övmek, Türklüğün tarihsel değerlerine, efsanelerine sahip çıkmak Türkleri suçlu konuma getirmek için bahane oluyor.
– Türklüğü dejenere edenler, hırsızlık, dolandırıcılık, devlet malını ona buna, yabancılara peşkeş çekmek suretiyle satanlar, fuhuş, uyuşturucu kaçakçılığı, kapkaççılık ve dilencilik gibi ahlaksızlıkları meslek haline getirip örgütleyenler giderek ülkemizin önemli noktalarında söz sahibi olabiliyorlar. Bunların dış bağlantılarının da şüpheli olması bizi yozlaştırma gayreti içinde olanların stratejisindeki üzerimize çöken kara bulutların somut habercisi durumunu açıkça gösteriyor.
– Devlet malını çalmanın, yemenin yanı sıra beş kuruş vergi vermeden demokrasimizi bile etkileyebilecek konuma gelenler, Türkleri adeta bir azınlık haline getirme yolunda sinsice ilerliyorlar.
– Bu nedenle, bağımsızlığımızın en önemli adımı olan 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı yerine, doğum günü 24 Eylül olan bir sanatçımızın ölüm yıldönümünü kutlama teşebbüsünde bulunabiliyor veya Eurovision yarışmasında oylarını Ermenistan veya Yunanistan gibi açıktan düşmanlık politikaları yürüten ülkelere verebiliyorlar.
– Terör örgütünün uzantılarının şehirlerde fütursuzca organize suç çeteleri kurarak terör örgütüne maddi ve psikolojik destek sağlayacak çalışmaları da Türklüğün yozlaştırılması çizgisinde daha başarılı oluyor. Milliyetçilerin, ülkesine sahip çıkanların susturulup, organize örgütlerin, yetim hakkı yiyenlerin, gençliği ahlaksızlığa, milli değerlerimizi çöküntüye uğratma yolundaki çalışmaların müsamaha gördüğü bir ortamın ayak sesleri yozlaştırılmamızın da ayak sesleri oluyor.
– Gençliğin, türban gibi, çözümü karşılıklı anlayışa bağlı bir sorunla uğraştırılıp, bedenen, ruhen zinde olmasından çok, televizyonlardaki yarışma programlarıyla meşgul edilmesi, spora önem vermeyen bir gençliğin gelecekte televizyon kültürü ve yarışma hülyalarıyla mı topluma sahip çıkacağı sorusunu akla getirmekte ve bunları yozlaşmanın ayak sesleri diye algılamamıza neden olmaktadır.
TÜRKLÜĞÜN KORUNMASI GEREKEN HASLETLERİ
Halbuki;
– Türk milleti, Gazi Paşa’nın söylediği gibi zekidir, çalışkandır, Türk milleti gururludur ve sadaka ekonomisi gerçek Türklere terstir. Türk milleti için askere gitmek kutsaldır, ordu kutsaldır. Ordumuz bütünlüğümüzün koruyucusu, devamlılığımızın teminatıdır. Halbuki bugünlerde ordumuza karşı her vesile ile yapılan saldırılar kabul edilemeyecek noktaya gelmiştir. Bu saldırılar nereye, kimlere hizmet ettiği belli olmayanların sistematik uğraşıdır. Yozlaşmamızı amaçlayanların ürünü, amaçlarıdır.- Türklüğün geleceğinin korunması ve her husustan önce gelmesi gereği devletin korunmasıyla koşut olmalıdır. AB’nin buna karşı geliştirdiği politika ve zorlayıcı yaptırımlar yozlaşmamızı çabuklaştıracağı için kabul edilemez hususlardır.
– AB ve küresel güçlerin güçlü devletleri zayıflatmak amacıyla yürüttükleri politika, Türklüğün varlığı ve önceliği ile çelişkidedir. Bir devletin yaşaması halkının kültürel ve karakter bütünlüğü anlayışı ile ilişkilidir ve bu noktadaAtatürk‘ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” söylevi önemlidir. Bu anlayışı kalıcı kılmak bekamız için zaruridir. Çünkü küreselleşen dünyada ırkının ve milletinin özelliklerini korumayan millet anlayışını birinci plana almak da bu yok olmayı hızlandırır. Millet anlayışını ortadan kaldırmak, yapay etnik gruplar oluşturmak ve bu çizgide federalizme kapı açacak yerel yönetimler anlayışını getirmek ihanettir.
Bizi yönetenlerin bu çerçevede öncelikle ele almaları gereken olgu, Türklüğe ve Türk Devleti’ne zarar verecek maddi-manevi yozlaşmayı önlemektir. Yozlaşan toplumlarda hırsızlık, ahlaksızlık ve ihanet ceza görmez ve hatta bu tür ahlak bozuklukları giderek fazilet ve beceri gibi gözükürse, milletçe aynı gemi içinde batar, yok oluruz.
Ali KÜLEBİ
TUSAM – BAŞKANVEKİLİ
Yorumlar
“266) TÜRKLÜĞÜ YOZLAŞTIRMANIN STRATEJİSİ” yazisina 4 Yorum yapilmis
Yorum yap
Yılmaz Bey,önemli konuya parmak basmışsınız.Gün geçtikçe gençlerimiz kendi türklük benliğinden adeta uzaklaşmaktadır.Değerlerimiz ön plana çıkması gerekirken arka plana atmaktadırlar.Başta Milli Eğitim politikaları gelmektedir.Osmanlı7NIN DÖNEMİNDEKİ MARİF NAZIRI”rUMBEYOĞLU iSMAİL”İN GENELGESİNDE “Türk”söcüğü geçiyor.memurunu çağırarak”Türk2diğe bir millet yoktur,derhal siliniz yerine Osmanlı yazınız”emrini veriyor.Milli Eğitimin genel ve özel amaçlarını incelediğinizde nekadan önem verildiği ortaya çıkmaktadır.Peki bugün neden pasifize edilmektedir.Sorusu aklımıza gelmektedir.İlgili bakanı ve kadrosunu araştırın,inceleğin görecetsiniz “Türk,Türklük,hatta birazdana ileri gideğim ,Türkiye Cumhuriyeti “tümce ve sözcüklerinden mümkün olsa kaçınmak arzuzundadırlar.Elbetteki böyle bir zihniyet ,Türklüğü nekadar az söylerse ve derslere konu edinirse okadar siliinir gider.Plan budur.Ben inançlıyım,ama Arap öykülerine,kültürüne ihtiyacım yoktur.Çünkü benim Türk kültürüm anlara ders verecek kadar örnektir.Ayrıca Tarikatların Türk kültürüne son derece zararları vardır.Yapılan araştırmalarda tarikatların içinda-e Türkler %5-10 diğe biliriz.Gerisi Kur’ANIN IŞIĞINDA KENDİ tÜRK KÜLTÜRÜNÜ YÜŞÜMÜKTÜDIR.Gençlere periyodik olarak konferanslar verilmelidir.Türklüğün güzel meziyetleri anlatılmalıdır.Bazı E.mallerimi okuyorum.Bildiğiniz gibi bilimsel olmayana bakmıyorum.Arada sırada bu gençlerin düşüncelerini bir yoklayayım diğe baktığımda.Utanıyor,kahroluyorum.İnsan eleştirir,eliştirdikten sonra mutlaka önerisi olmalıdır.Öneri yok.Sadece sataşma,eleştiride düzeyli değildir.Eğer kişi kendini terbiye kurallarında aşamamışsa,cehaletin devam ettiğ insanın aklına gelmektedir.Karşı tarafı görmesende,kibar ve yumuşak sözler insanın meziyeti olmalıdır.”Ülküm yükselmek ileri gitmiktir”bu şekilde nasıl gidecetsin diye sororlar.Bu sütünlerden genç arkadaşlarıma hem hatırlatma hemde,tecrübelerimi belitmek istiyorum.Bireyi kazanmanın yolu ağzından çıkacak,söz ve zöcükleri iyi seçmektir.Acaroğlu
sevgili büyüklerim değinmiş olduğunuz konuyu tesadüfen gördüm ve düşüncelerinizi son derece haklı,doğru tespit edilmiş ve gerekli buluyorum Üniversite mezunu bir Türk evladıyım.Öğrenim hayatım boyunca özellikle üzerine basarak değinmek istiyorum ki devlet okullarında okuduğum halde aldığım tarih derslerinin zamanla yalan-yanlış-uydurma şeyler olduklarını eğitim hayatımın son 2 yılında farkettim.Peki biz TÜRK GENÇLİĞİ’ni günümüzde bu duruma getiren sebepler neler;sebebini siz büyüklerimizinde bildiği gibi ülkemizdeki kanun boşlukları.ATATÜRK’ümüzün vefatından sonra başıboş bırakılan dil-tarih ve kültürel eğitimine önem verilmeyen TÜRK GENÇLİĞİ değindiğiniz üzere bedavadan zengin olma hayalleriyle alıştırılmış ve büyütülmüş olup ”milli karakteri milli bilinci” basın-yayın organlarımızın ve eğitim sistemimizin sistematik bir biçimde sinsice çalışmalarını yürüten milli düşmanlarımızın hizmetlerine bırakılmış olmaları,cemaat topluluklarının milletimizi en hassas duygularımız olan dini-milli(şehitlik-gazilik vs)duygularımız üzerinden rahatça engellenmeden ve kandırdıkları insanlarımızın destekleriyle sürdürdükleri propaganda-beyin yıkama eylemleri aile hayatlarına kadar girebilmişken,gençliğimizin kültürümüzün en önemli parçası olan dil kullanımı yozlaştırılmışken,milletimiz açlıkla savaşır hale getirilmişken,fuhuş-bağımlılık yapan maddelerin kullanımı ve ticareti-mafyalaşma-yolsuzluk-yapay gündemler oluşturularak uyutulan halkımızın gözleri önünde milli zenginliklerimiz peşkeş çekilirken ve daha değinmeyi şu an unuttuğum birçok konu ile elleri kolları bağlanmış-yozlaştırılmış-uyutulmuş ve torunlarımız dahi borçlu doğacak olan milletimizin geleceğini nasıl kurtarabileceğimiz konusunda TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ stratejisi bilinçli olarak belirlenmezken ve milli güçlerimizin örgütlenmesi sürekli devletimizi yönetenlere ne yapması gerektiğini bildirenlerin ülkemiz içindeki etkileri ve olanakları ortadan kaldırılmazken kısacası milli kültürümüz öldürülmek ve milli ruh bilincimiz çalınmak üzereyken neden gençler hala bunların farkında değil hiç düşündünüzmü
saygılarımla
Kemalist Genç
ARKADASLARIMA KATILIYURUM COK GÜZLE BIR YURUM
hocam bir milleti yok etmenin en kolay yolu fikir ve ahlak olarak bozmaktır. ve mide en önemlisi de galiba bu lüks düşkünlüğü