25) TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN BAŞLANGICI

Yayin Tarihi 27 Kasım, 2007 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

 

TÜRKİYE – ABD İLİŞKİLERİ HAKKINDA BAZI HATIRLATMALAR

image00137.jpg

Türkiye- ABD ilişkilerinin başlangıç tarihi, şimdilerde unutulmuştur ama oldukça gerilere 1780’lere kadar gider. Söz konusu yıllarda Amerikan gazetelerinde Türk-Osmanlı tarım ürünlerini -başta da İzmir’in incirini- pazarlayan firmaların ilanları yer almaktaydı. 1799’da Başkan John Adams, bir komisyon kurdurtarak, komisyon başkanlığına atadığı William L. Smith’ten, Osmanlılarla bir dostluk ve ticaret anlaşması yapabilmek için görüşmeler başlatmasını istemişti. Nedir ki bu komisyonun gayretleri bir sonuç getirmemiş, Osmanlı Devleti henüz “ rüştünü ispat etmemiş ” olan Amerika ile dostluk ve ticaret anlaşması imzalamaya yanaşmamıştı. Bu anlaşma daha sonra Başkan Andreq Jackson döneminde, 7 mayıs 1830’da İstanbul’da imzalandı. Böylelikle Amerika, 1535 yılından beri Osmanlı’nın vermekte olduğu kapitülasyonlardan da yararlanmış oldu. Amerika, kapitülasyonların veriliş sırasına göre 12. devletti. Daha önce kapitülasyon almış olan Fransa, Avusturya, İngiltere, Hollanda, İsveç, Danimarka, Prusya, Bavyera, Rusya ve İtalya bu özel ticaret anlaşmalarından büyük karlar elde etmekteydiler.

Amerika ile imzalanan ticaret anlaşması ve verilen “ en imtiyazlı ulus ” statüsü Amerika Senatosu tarafından çabucak ve 40 lehte 1 karşı oyla onaylamıştı.

Osmanlı topraklarına ilk ayak basan Amerikalı misyonerler ise Pliny Fisk ve Levi Parsons olmuşlardı. Bu iki din adamı 5 Ocak 1820’de İzmir’e gelmişlerdi. Anadolu topraklarında misyonerlik faaliyetlerini sürdürmek ve Hıristiyanlığın diğer kollarıyla misyonerlik yarışına girmek için uğraşan bu iki din adamından Amerikan Devleti ilginç bir talepte bulunmuştu. Kısaca ABCFM diye bilinen Congregational Kilisesi’ne bağlı olan Amerikan Yabancı Misyonerlik Komisyonu bu iki din adamından önce Anadolu’daki aşiretlerin yerleşme alanlarını, göreneklerini ve yaşam tarzlarıyla Osmanlı’daki SINIFSAL konumlarını incelemelerini ve raporlar halinde Kiliseye iletmelerini istemişti!

Amerika ile Türkiye arasında 1830’da imzalanan dostluk ve ticaret anlaşması yaklaşık 100 yıl yürürlülükte kaldı. Lozan (1923) anlaşmasıyla Türkiye, Osmanlı tarafından verilmiş olan tüm kapitülasyonlardan kurtuldu.

Kapitülasyonlardan tam 16 devlet yararlanmış, tüm sıkıntıyı ise Osmanlı çekmişti. Ne var ki, önceki yazımda da belirtiğim gibi, Lozan’ın ABD Senatosu’ndaki onaylanması Ermeniler tarafından ve Episcopal Kilisesi’nin gayretleriyle 50 karşı oya 34 lehte oyla reddedilmişti. Yukarıda sözünü ettiğim diğer kilise, Congregational ise Türk-Osmanli topraklarında en etkili misyonerlik faaliyetlerini yürütmüş kurumdu. Okullar açmış ve pek çok insanı kendi bünyesine kazanmıştı. Bu kiliseye katılan Anadolu halkının büyük çoğunluğu, Müslüman değil diğer Hıristiyan mezheplerine mensup ( Süryani, Sabii, Nasturi, Keldani vb.) insanlardı. Bu iki Kilise’den Episcopal Kilisesi, Protestanlığa daha yakındır ve “ İlk Hıristiyan ” Kilisesi’ne benzer bir uygulamaya bağlıdır. Buna göre Kilise’nin, Papa gibi “ Bir ve Tek ” mutlak yöneticisi olamaz; Kilise, mutlak aynı düzeydeki papazlardan oluşan piskoposlar meclisince yönetilebilir. Diğer Kilise ise, tam Amerikan Bağımsızlık anlayışına uygun , fakat İskoç Katolisizmi ve yakın , diğer bir deyişle, bünyesinde İngiliz Milli Kilisesi olan Anglican Kilisesi’nden farklı unsurlar barındıran ve kesinlikle Kiliseler’in bağımsızlığını vaaz eden bir kurumdur. Bu iki Kilise arasında amansız bir rekabet yaşanmıştı.

Osmanlı Devleti, ilginçtir ki, kendisi bir monarşi olmasına rağmen, Amerikan İç Savaşı sırasında, Federalist ve Cumhuriyetçi güçlerin              “ Birleşik Devlet ” kurmaları tezini ve Temsili Hükümet’i yerleştirmeleri fikrini desteklemişti. Osmanlı, birçok Avrupalı devletin aksine Amerikan’nın “ Bölünmez Bütünlüğünü ” savunduğunu AÇIKÇA tüm dost ve düşmanlarına –başta İngiltere ve Rusya- ilan etmekten kaçınmamıştı. 1861 yılında Amerika Edward Joy Morris’i Türkiye Bakanı olarak atamıştı ve kendisinden Sultan’ın desteğinin hangi yönde olduğunu öğrenmesini istemişti. 1861’de Sultan’la görüşen Morris, Devlet Bakanı William E. Seward’a yazdığı raporda coşkusunu şu sözlerle dile getirmişti. “ Sultan, Birleşik Devletler’in Bölünmezliği’ni savunuyor. Bu güzel haberi Amerika’ya bildirmek (rapor etmek) beni çok mutlu etti. Amerika , bu büyük imparatorlukta kendisine çok yakın bir dost bulmuştur .” Osmanlı bununla kalmadı. Bir de kararname yayınlayarak Osmanlı’nın denetiminde ya da etkisinde olan tüm limanlarda Amerikan gemilerine, başka devletler tarafından engelleme yapılmasını ya da başka yollardan zarar verilmesini yasakladı.

1831-1914 yıllarında ABD ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 560.101’den 24.171.596 dolara yükselmişti. Benzer şekilde, 1820’de 2 olan Amerikalı misyoner sayısı da 1914’de 174’e yükselmiş, 17 misyonerlik merkezi, 9 Hıristiyan –Amerikan Hastanesi ve 426 okul açılmıştı. Bu okullarda, pek azı Müslüman gerisi çoğunlukla Ermeni, 25.000 öğrenci bulunmaktaydı. Ünlü Robert College’de, Bebek’te 1863’te açılmıştı. Kurucusu Cyras Hamlin adlı misyonerdi. Parayı ise, Osmanlı’yla çok karlı ticari ilişkileri olan Christopher R. Robert adlı New York’lu bir tüccar vermişti.

Amerika’nın Türkiye’deki misyonerlik ve eğitim faaliyetlerinden en çok yararlanmış olan Ermeniler’dir. Ermeniler’in zoraki iskana tabi tutulmaları üzerine , 1896’da New York’lu bir avukat, Everett D. Wheeler, Amerikan donanmasını yollayarak, Ermeniler’i kurtarmak için İstanbul’u bombalamayı teklif etmişti.

Lozan’ın bu unutulmuş hususlarını bir kez daha anımsatmakta yarar görüyorum.

Aytunç ALTINDAL

20.02.2004

 

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap