230) AHİLİK NEDİR?

Yayin Tarihi 16 Mayıs, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI

AHİLİK NEDİR?

image00146.jpg

—————————————————————

 Ahi” kelimesinin kaynağı hakkında iki farklı görüş vardır: Bunlardan biri, kelimenin Arapça “kardeşim” demek olan “ahî” kelimesinden, ikincisi ise, Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Atabetü’l-Hakâyık gibi kaynaklarda geçen ve “eli açık, cömert” anlamlarına gelen Türkçe “akı” kelimesinden geldiği görüşüdür. Ahi kelimesinin Türkçe kökenli olduğunu ileri sürenlere göre, “akı” kelimesi Türkçede çok görülen bir ses olayı olan (k > h) değişimiyle“ahı” şekline dönüşmüş ve nihayet “ahi” olmuştur. Dilimizin kuralları içinde bu ses olayının birçok örneği vardır.

Bir kavram olarak ise Ahilik, İslâm dünyasında Abbasi halifesi Nâsır Li-dînillâh tarafından kurumlaştırılan “fütüvvet” kurumunun, Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren millî ve yerli unsurlarla donanmış bir şeklidir.

Ahilik, Türk esnafının hayat anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması sebebiyle daha çok esnaf arasında gelişmiş olmakla birlikte esnaf dışından da çeşitli meslek erbabını bünyesinde barındıran, Ahi Evran-ı Velî önderliğinde Anadolu’da, Anadolu dışında Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar’a kadar yayılan sivil bir yapılanmanın adıdır.

Daha geniş bir açıdan bakacak olursak Ahilik; temel kaynakları olan “fütüvvetnâmeler”de yer alan insanî erdem ve prensipleri benimsemek ve savunmak esasına dayalı, bireylerin kişilik ve ahlâk bakımından da donanımlarını amaçlayan bir “insanlık kurumu”dur.

AHİLİĞİN ANADOLU’DA KURULUŞ VE YAYILIŞI

Ahiler, Selçuklu ve Beylikler döneminde ve özellikle Moğol istilası devirlerinde, sosyal misyonlarının yanı sıra Anadolu’da çok önemli siyasî ve askerî görevler yüklenmişlerdir.

Osmanlı devletinin kuruluşu esnasında da Ahilerin önemli bir rol oynadığı vesikalarla sabittir. Osman Gazi’den sonra tahta geçen Orhan Gazi ve I. Murad Hüdavendigâr’ın da Ahi teşkilâtına mensup oldukları ve çevresinde birçok Ahinin bulunduğu bilinmektedir. Hatta I. Murad’ın, Ahilerin elinden şed kuşanıp bu teşkilâta dahil olduğu ve Seydi Sultan’ın kızıyla evlendiği, Ahi Musa’ya kendi eliyle kuşak kuşattığı bildirilmektedir. Osmanlının kuruluş devrinde önemli siyasî etkinlikleri olan Ahilerin bu etkileri kuruluştan sonra da devam etmiştir. Meselâ, Osman Gazi ölünce oğlu Orhan, Alâaddin ile Ahi Hasan ve diğer Ahi ileri gelenleri toplanmışlardı. Orhan Gazi ölünce onun yerine, Ahilerin kararıyla, I. Murad’ın geçmesi de Ahilerin Osmanlı devletinin özellikle ilk dönemlerinde ne denli etkin olduklarını açık işaretleridir.

AHİLİK AHLÂKININ KAYNAĞI OLARAK FÜTÜVVET

Ahilikle fütüvvet tamamen aynı şey olmamakla beraber fütüvvetin Ahiliğe kaynaklık eden en önemli kurum olduğu da şüphesizdir.

Fütüvvet, sözlükte genç, yiğit, cömert demek olan “fetâ” kelimesinde türemiş olup gençlik, kahramanlık ve cömertlik anlamında bir kelimedir. Terim olarak fütüvvet, “dünya ve ahirette halkı, nefsine tercih etmek”, “cömertçe vermek, başkasını rahatsız etmemek, şikâyet ve sızlanmayı terk etmek, haramlardan uzaklaşmak ve ahlâkî değerlere sahip olmak diye tanımlanmıştır.

Kavram olarak ise fütüvvet, “Herhangi bir karşılık beklemeksizin başkalarına yardım ve iyilik etmek, başkalarını kendine tercih edip onların menfaatini kendi menfaatinden üstün tutmak, toplumun ve fertlerin mutluluğu ve kurtuluşu için kendini feda etmek gibi anlamları içerir. “Fetâ”nın konukseverliği ve eli açıklığı sonuna kadar, yani kendisinin hiçbir şeyi kalmayıncaya kadar sürer. Fütüvvet ehli, arkadaşları uğruna canını feda eder. İşte bu yüzden konukseverliğin, yiğitlik ve fedakârlığın en yüksek mertebesine fütüvvet denmiştir.

AHİLİĞİN TEMEL İLKELERİ

– İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
– İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
– Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
– Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
– Şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
– Cömert ve kerem sahibi olmak,
– Küçüklere sevgili, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
– Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
– Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
– Hataları yüze vurmamak,
– Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güler yüzlü ve güvenilir olmak,
– Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
– Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
– Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
– Hakka, hukuka uymak, hak ölçüsüne riayet etmek,
– İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzle yapmak,
– Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
– Yaratandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
– Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
– İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
– Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
– Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
– Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
– Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
– Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
– Açıkta ve gizlide Allah’ın emir ve yasaklarına uymak,
– Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
– İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
– Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
– Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
– Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
– Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
– Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
– İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
– Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
– Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
– Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
– Her zaman her yerde yalnız Allah’a güvenmek
– Örf, adet ve törelere uymak,
– Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
– Aza kanaat, çoğa şükrederek dağıtmak

AHİ İÇİN “AÇIK” ve “KAPALI” OLAN ŞEYLER

Açık olanlar:

1. Ahinin eli açık (cömert) olmalı

2. Kapısı açık olmalı (konuk sever) olmalı

3. Sofrası açık olmalı (ikramdan kaçınmamalı)

Kapalı olanlar:

1. Ahinin gözü kapalı olmalı (kimseye kötü gözle bakmamalı, kimsenin ayıbını araştırmamalı)

2. Beli kapalı olmalı (kimsenin ırzına, namusuna, haysiyet ve şerefine tasallut etmemeli)

3. Dili kapalı olmalı (kimseye kötü söz söylememelidir)

AHİLİĞE KABUL EDİLMEYEN ZÜMRELER

Fütüvvetnâmelerde kimlerin Ahiliğe kabul edilmeyecekleri açıklanmıştır. Ahiliğin kapısının iyi, ahlâklı olan herkese açık olduğu belirtilmiştir. Ahiliğe kasap gibi kan dökücüler, Tellal gibi bağırıp çağıranlar, Avcılar gibi hileye başvuranlar vs. alınmaz. Ahiliğe kabul edilmeyenler şu şekilde sıralanmıştır:

– Kafirler
– Münafıklar
– Müneccimler
– İçki içenler
– Tellallar (yalan söyleyen reklâmcılar)
– Pişekârlar (sözünde durmayanlar)
– (zalim) Kasaplar
– (gaddar) Cerrahlar
– Sayyadlar (avcılar)
– Muhtekirler (karaborsacılar)
– Kem gözlüler
– Ayıp arayanlar
– Cimriler
– Gıybet edenler
– Bühtan kılanlar (iftiracılar, yalancılar)
  

KİŞİYİ AHİLİKTEN DÜŞÜREN ŞEYLER

Ahlakî özelliklerden bazılarını kaybeden Ahilerin, Ahilik yolundan ayrılmış olacakları fütüvvetnâmelerde geniş bir şekilde yer almaktadır. Ahlâkî davranış bozuklukları Ahilik kurumunda afet olarak kabul edilir ve bunlarla mücadele edilir. Kişiyi Ahi’likten düşüren afetler şunlardır:

– İçki içmek
– Zina etmek
– Livata etmek
– Gammazlık
– Münafıklık
– Kibir
– Haset
– Kin
– Yalancılık
– Sözünde durmamak
– Hıyanet
– Namahreme bakmak
– Ayıp aramak
– Nekeslik
– Gıybette bulunmak
– Bühtan
– Hırsızlık
– Haram yemek

Görüldüğü gibi; Ahilik müessesesinde afet olarak sayılan ahlak bozuklukları, aynı zamanda toplum düzenini sarsan, hatta toplumların yok olmalarına sebep olan hastalıklardır.

ÖZETLE AHİLİK

Modernizm hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın, teknoloji hangi sınırları zorlarsa zorlasın, çağın adı atom çağı, uzay çağı, bilgi çağı, güç çağı… ne olursa olsun, “insan” olgusu var oldukça değişmeyen, değişmesi mümkün olmayan değerler vardır. Bu değerler manzumesi şu veya bu din, o veya bu millet, şuradaki veya buradaki devlet farkı olmaksızın topyekün insanlığın müşterek değerleridir. Dürüst olmak, çevreye faydalı olmak, iyi huylu olmak, doğru sözlü olmak, âdil olmak, munis ve merhametli olmak gibi insanî vasıflar; hürriyet, adalet, eşitlik gibi sosyal kazanımlar bu değerler manzumesinin ilk çırpıda akla gelen unsurlarıdır. Zamanın, ortamın ve türlü şartların tesiriyle bu değerler kimi devirlerde zayıflayabilir, hatta toplum nezdinde değersiz ve gereksiz şeyler olarak algılanmaya da başlanabilir. Bu durum, o değerlerin işlevini yitirdiğinin değil, o zihniyetteki toplumlarda bir sorun olduğunun göstergesidir.

İşte insanı insan, toplumları üstün yapan bu artı değerler sistemi, hem bir yapılanma modeli, hem de bir inanç ve kabuller sistemi olarak Ahilikte karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzdendir ki Ahilik, müşterek Şark-İslâm medeniyetinde yeşeren, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun her bir tarafında sevgi ve sempati odağı olmuş, bütün çağdaş ve uygar milletlerin / devletlerin benimsemesi gereken “insan” odaklı cihanşümul prensipler manzumesinin adıdır.

Günümüzün yükselen değerlerinin önemli bir kısmının özünde Ahiliğin temel ilkeleri yatmaktadır. Tüketici hakları, sivilleşme, kooperatifçilik, çeşitli meslekî kuruluşların varlığı gibi kavramları Batı’ya aktaran birikim, Ahilik kültürüdür. Ne var ki, bütün bunların yüzyıllar sonra bize dönüşü Batı kisvesine bürünmüş bir hâlde olmuştur. Fakat öz değerlerine yabancı sözde aydınlarımız, “Onlarda ne varsa iyidir.” düşüncesinden hareketle bahsettiğimiz bu değerlere sarılırken, varisi oldukları değerlere arkalarını dönmüşlerdir.

Ahilik gerek yapılanma modeli, gerekse inanç ve değerler sistemi bakımından çok yönlü bir yapı arz eder. Ahiliğin bu cephelerini, başka bir ifadeyle kaynak ve işlevlerini kabaca dinî-tasavvufî, siyasî-askerî, sosyal, kültürel cepheler olarak sınıflandırabiliriz. Ahilikte şüphesiz din ve tasavvuf çok önemli iki öge konumundadır. Hatta denilebilir ki, Ahiliğin inanç ve kabuller sistemi aslında dinî prensiplerden başka bir şey değildir. Fakat bütün bu tesirler, Ahilik yapılanmasını bir dinî kurum yada tarikat kabul etmeye kifayet etmez.

Ahîlik, ferde yönelik öğüt ve yaptırımları da bulunmakla birlikte esas itibariyle “ferdî” değil, “içtimaî”dir. Çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak, cömert, şefkatli ve merhametli olmak herkese iyilik yapmak ve iyiliklerini istemek vs. gibi onlarca prensip, esasta ferdî olmaktan ziyade içtimaî, yani toplum hayatını düzene sokucu mahiyette düsturlardır. Fakat bu içtimaî oluşta ne kişi topluma, ne de toplum kişiye ezdirilmiştir. Ahiliğin sosyal dayanışma ruhu sayesinde, “… devletin hiç bir tesiri olmadan; şehir esnafı ve halkı, kendi kendisini idare ediyor, en küçük bir suistimal, yolsuzluk ve ananeye aykırı harekete fırsat verilmiyordu.” İşte esas olan da budur. Osman Turan hocanın “halkın kendi kendini idare etmesi” şeklinde tarif ettiği her türlü hırsızlık, yolsuzluk, düzensizlik ve anarşiden soyutlanmış, ezen ve ezilenin olmadığı dört başı mamur bu yapılanma Yeni Dünya Düzeni’nin de kayda değer bir alternatifi konumundadır.

Ahilik, kurum olarak tarihe mal olmuş diğer birçok kurum ve zihniyet gibi işlevini tamamlamış ve devrini kapatmıştır. Ne var ki Ahiliğin toplumlar ve devirler üstü prensipleri, zaman zaman revaçtan düşse de asla ölmez prensiplerdir. Sadece ferdî kemâle erme noktasında değil, gerek devletlerin kendi bünyelerindeki, gerekse uluslararası düzeyde toplumsal barışın sağlanmasında Ahilik prensipleri çok ciddî ve göz ardı edilmemesi gereken bir “model” konumundadır.

Bu itibarla Ahilik, yalnızca Türk insanının değil, bütün dünya toplumlarının örnek alması gereken bir insanlık ve ahlâk sistemidir.

(Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir Valiliği Yayını, 2006 “Sonuç” bölümünden…)

Paylaş:

Yorumlar

“230) AHİLİK NEDİR?” yazisina 2 Yorum yapilmis

  1. ZÜHAL ASMA yorum tarihi 17 Mayıs, 2008 01:23

    TESEKKÜR EDERİZ.
    *BAHAİLERİ ANLATAN BİR YAZI VARDIR DEGILMI SN.Y.BEY,VE BUNLARIN YAHUDİLERLE BİR ALAKASI VARMI?
    MÜMKÜNMÜ BANA GÖNDERMENİZ.
    *SAGLIKLI KALINIZ

  2. Yılmaz Karahan yorum tarihi 17 Mayıs, 2008 02:33

    SAYIN ASMA, İSTEDİĞİNİZ BİLGİLERİ GÖNDERDİM. ANCAK POSTA ALIMINIZ KAPALI OLDUĞU İÇİN, YAZILAR SİZE ULAŞAMAMIŞTIR.
    İYİ GÜNLER DİLERİM.

Yorum yap