229) MORİSKOLAR
Yayin Tarihi 7 Mayıs, 2010
Kategori SİYASİ
MORİSKOLAR
—————————————————————————
Bir medeniyetin unutulmuş evlatları
İnsanlık tarihindeki ilk etnik temizliklerden biri olan Müslümanların Endülüs’ten kovulması, tam dörtyüz yıl önce başlamıştı.
İçinde bulunduğumuz yıl, birçoklarının insanlık tarihinde ilk etnik temizlik olarak gördüğü uzun bir ıstırap döneminin ardından binlerce Müslüman’ın Endülüs’ten kovulmasının beşyüzüncü yıldönümü. Sekiz yüz yıl boyunca halen ülkenin dört bir tarafında yükselen medeniyetin çeşitli sembollerini inşa etmesinin ardından Endülüs Müslümanları (Moriskolar) kendilerini M. 1492 yılında Gırnata’nın düşüşüyle birlikte uzun sürece ıstıraplı yılların işaretçisi şiddetli bir rüzgârın karşısında buldular. Bu rüzgâr 1609 yılında en şiddetli noktasına ulaştığında Moriskolar kendilerini İspanya’nın dışında buldular.
Moriskoların muhtelif yerlere özellikle de Kuzey Afrika ülkelerine dağıtılması, Müslümanların çeşitli işkence, eziyet, baskı ve dışlanmaya maruz kaldığı en sert dönemlere benzemektedir.
Ortaçağlardan itibaren yapılmaya başlayan, farklı dillerde kaleme alınmış sanatsal tablolar ve edebi eserler, İslam ve İspanya tarihinde kesin bir dönüm noktası olması hasebiyle Moriskoların çektikleri eziyetlerin canlı tanıklarıdır. Arap ve İspanyolların Moriskoların İspanya’dan kovulmalarının dört yüzüncü yılında da sessizliklerini korumalarına rağmen İspanyol yazar Huan Gaitosolo gibi edebiyatçılar ve akademisyenler, bu kovulmanın zihinlere kazınması amacıyla yeni sorular ortaya atarak ve konuyu gündeme getirerek bu davayı ölümsüzleştirdiler.
Akademik çevreler ve basın Müslümanların ve dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan Moriskoların torunlarının zihinlerinde halen varlığını devam ettiren bu sıkıntıları ortaya çıkartmak ve aydınlatmak için fırsatı henüz kaçırmış değil…
MORİSKOLAR KİMDİR?
Morisken ya da Morisko kelimesi Arap ve İslam tarihinde kullanılan sözcüklerdendir. Ancak bununla birlikte Arap araştırmacılarının kullandığı tarifler ve terimler arasında müphem bir terim olarak kalmaktadır.
Morisko lafzı birçok kitap ve derlemelerde, Tarık bin Ziyad tarafından fethedilmesinden İslami yönetimin 1492 yılında Gırnata’da yıkılmasına kadar İber yarımadasında yaşamakta olan (Şu anda Portekiz ve İspanya’nın bulunduğu yarım adadaki) Müslümanlara verilen bir isimdir. İspanyolca sözlükler, Morisko deyiminin kökeninin “Moro” olduğuna işaret etmektedir. Bununla Kuzey Afrika’da yaşamakta olan insanları kastediyorlardı. Sonra bu sözcük, Morisco kelimesine dönüşerek İspanya’da Gırnata’nın düşüşünün ve Müslümanları din değiştirmeye zorlamalarının ardından Hıristiyanların yönetimi altında kalan Müslümanlar için kullanılır oldu.
Granada Üniversitesi Endülüs tarihi uzmanı Manuel Parois Aglira, yönetimin 12 Şubat 1502 yılında bir kanun taslağı çıkartıp Müslümanları İspanya’da kalmakla Hıristiyanlığı kabul etmek arasında tercihte bulunmak zorunda bıraktığında Moriskenlerin hukuki durumunun netleştiğini ifade etti. Bu tarihten sonra Hıristiyanlığı kabul eden Müslümanlara Morisko ya da Morisken adı verilmeye başlandı. Söz konusu yasa çıkmadan önce Hıristiyan yönetimi altında yaşayan Müslümanlara Madejer adı verilmekteydi.
Gırnata’nın teslimiyle ilgili olarak 25 Kasım 1491 tarihinde imzalanan ve 2 Şubat 1492 yılında uygulanan anlaşmaya göre Hıristiyanlar Müslümanların mülklerine ve inançlarına saygı göstereceklerdi. Ayrıca Müslümanlar kendi aralarındaki hukuki anlaşmazlıklarda kaynak olarak İslam şeriatını alacaklardı. Hatta bu anlaşma, Kuzey Afrika’ya göç edip de orada rahat edemeyenlerin yeniden Endülüs’e dönmelerini de öngörüyordu.
Ama bütün bunlara rağmen Katolik İsabella, 1499′dan itibaren “Müslümanların isyanı” olarak adlandırdığı şeye karşı yukarıda bahsi geçen kanunu çıkarttı. Söz konusu kanun bir taraftan Moriskoların kanuni bir statü kazanması açısından tarihi bir dönüm noktası olurken, diğer yandan da Kardinal İsabella’nın Moriskoların Katolik İsabella’nın teslim anlaşmasını ihlalini ve anlaşma maddelerini artık gözden çıkardığını göstermektedir. Kardinal Sisnirus Endülüs’te İslam’ın kökünün kazınmasında merkezi bir şahsiyet olarak görülmektedir. Bütün Müslümanları Hıristiyanlığı kabule zorlamış, Gırnata’daki Babu’r Reml meydanında tıp kitapları hariç bütün kitapları toplatarak yaktırmıştır. Kaldı ki bütün bunlar ülkede İslam dinini yok etmek için yapılmış olup her biri bir insanlık suçu sayılır.
Nitekim bunun tarihi bir dönüm noktası olduğunu İspanyol tarihçi Miguel Anhiel Ladiro Casada, “Gırnata: İslam Devleti’nin Tarihi: 1232-1571″ adlı kitabında şunları söylüyor: “1502 yılında Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için yayınlanan kanun, Gırnata’daki Müslüman toplumun sonu ve Morisko toplumuna geçişin başıydı.”
1502 yılından itibaren kanuni açıdan Morisko olarak anılmaya başlayan Müslümanlar karanlık bir tünele girdiler. Onların bu karanlık tünele girişi, 9 Nisan 1609 yılında çıkarılan ve engizisyon mahkemelerinde yıllarca eziyet edilmelerinden sonra nihai olarak tard edilmelerini öngören yeni bir kanun çıkarılmasıyla birlikte İspanya’nın çeşitli yerlerine dağılmalarıyla sonuçlandı.
Bu terimin kimler için kullanıldığına dair farklı görüşler bulunmaktadır. Araştırmacılar, bunun bu kelimenin tarihi ve hukuki anlamı üzerinde bir başka deyişle, Afrika kıtasının Akdeniz sahillerine yerleştirilen ve zorla Hıristiyan yapılan Müslümanlar için kullanmaktadırlar. Bazı gazeteciler ve bazı düşünürler, bu terimi İspanya’ya gelen Mağripliler için kullanmaktalar. Goitosolo’nun da içinde bulunduğu bu gazeteci ve düşünürler Neo-Moriskolar olarak isimlendirmektedirler.
Tarihi dönüm noktaları
-25 Kasım 1491: Gırnata’nın Hıristiyan yönetimin Müslümanların inançlarına ve özel mülklerine saygı gösterilmesi ve ahval-i şahsiye ile ilgili konularda İslam Şeriatının kaynak olarak kabul edilmesi karşılığında teslim edilmesi.
-2 Şubat 1492: Gırnata’nın teslimi sırasında imzalanan anlaşmanın uygulanmaya başlamasıyla birlikte Kuzey Afrika’ya gittikleri halde orada rahat edemeyen Müslümanların dönüşü..
-1499 yılından itibaren: Kardinal Sisinirus Müslümanlara karşı acımasızca bir kampanya başlatması karşısında Müslümanlar Gırnata’da silahlarına sarılarak isyan başlattılar. Ancak ayaklanma derhal bastırıldı.
-12 Şubat 1502: Müslümanların zorla Hıristiyanlaştırılması konusunda özel bir kanun çıkartılması..Böylece İspanya ve Gırnata’da Müslüman toplumunun sona ermesiyle birlikte Morisko toplumuna geçiş.
-1568: Yeniden Arapça ismini kullanmaya başlayan ve Emevilerin torunlarından olan Fernando Kurtubi’nin liderliğini yaptığı Buhara devriminin başlayarak 1571 yılına kadar devam etmesi. Ancak II. Philip kendisini ateş ve demirle yola getirmeyi başardı.
-9 Nisan 1609: Engizisyon mahkemelerinin baskılarından yılan Moriskolar hakkında nihai olarak yok edilmelerini öngören kanunun çıkartılması.
22 Eylül 1609: Moriskoların kovulmasıyla ilgili kanunun uygulamaya geçirilmesi..
Moriskoların sürülmesi: Bir azınlığın köklerinden koparılması…
İspanya Katolik Kilisesi’nin baskısıyla 16. yüzyıl boyunca Moriskenlerin tarihi köklerinden koparılmaları ve Arapça öğrenmelerine engel olmak için çok miktarda kanun çıkartıldı. Ayrıca Kilise, onları Ramazan’da yemek yemeğe zorladı.
Bu kanunların tamamı, Moriskolar tarafından tepki ve isyanlarla karşılandı. Bu isyanların en meşhuru 1568 senesinde meydana gelen Beşerat adlı ayaklanmadır. Bütün bu isyanlar ise Moriskoların 1609 yılında İber yarımadasından nihai olarak kovulmalarına katkıda bulunan başka etkenlerin meydana gelmesine yol açtı.
Sanchez Albruno, Americo Castro, Floransio Caner ve Hulio Caro Baroha gibi tarihçiler Moriskoların kovulmalarının arka planında üç nedenin yattığını ifade etmektedir. Bunlardan bir tanesi Moriskoların zahiren Hıristiyan gibi görünmelerine rağmen, İslami gelenekleri günlük hayatlarında sürdürüyor olmalarıdır. İspanya ise bir yandan dini birliğini sağlamaya çalışıyordu.
İkinci neden ise Kilise’nin siyasi bir rol elde ederek din adamlarının Moriskoların sürülmeleri için Kral üzerindeki uyguladıkları baskıların giderek artmasıydı. İçlerinde en aktifi Rahip Hayimi Belida adlı, Akidenin Savunusu (1601) adlı kitabın yazarıydı. Yazar, kitabında Moriskoların kovulmasının Hıristiyanlığın müdafaası bakımından kaçınılmaz gördüğünü söylemişti.
Üçüncü etken ise İspanya ve Fransa gibi Katolik ülkelerle Türkiye ve Mağrip arasında mevcut olan mücadeleydi. Zira İspanya, Moriskoların Truva atı olmasını istememekteydi.
Sonuçta Kral III. Philip, 9 Nisan 1609 yılında Moriskoların sürülmesi kararını aldı. Ancak bu karar, 22 Eylül’de uygulama şansı bulana kadar gizli kaldı. Rodrigo Di Saya, son kitabı Moriskolar ve Devletin Irkçılığında Kilise ile İspanyol devleti arasında kovma kararı ve bu kararın uygulamaya geçilmesi hakkındaki gizli yazışmaların tümünü ilk kez yayınladı.
İspanyol ve Mağripli kaynaklar, sürgüne gönderilen Moriskoların sayısıyla ilgili çelişki içerisindedir. Arap ve özellikle de Mağripli kaynaklar bir milyondan fazla insandan bahsetmekle birlikte bunu ispat edecek delillerden yoksundur.
Buna karşın İspanyol kaynaklar, dağılımı aşağıdaki şekilde olan toplam 272 bin kişiden bahsetmektedir: Valencia bölgesinden 117.464, Aragon’dan 60.818, Castilla-La Mancha ve Extremadura’dan 44.625, Endülüs’ün batısından yaklaşık 30 bin, Murcia’dan 13.552, Katalonya bölgesinden 3.716 ve Gırnata’dan da 2.026 kişi. İspanyol bir tarihçi ise sürgüne gönderilen Moriskolardan üçte birinin yollarda hayatlarını kaybettiğini ifade ediyor.
Sürgün işlemi 1609’dan 1614 yılına kadar sürdü. Valencia’da ve Katalonya’da Moriskoların sürgün edilmesi diğer şehirlere nispeten kolay olmuştu zira bu bölgelerdeki sürgün, deniz yoluyla gerçekleşmişti. Ancak Extramadura ve Castille’da dağınık bir şekilde yaşayan Moriskoların limanlara nakledilip oradan sürgün edilmesi ise askeri kuvvet gerektirdi.
Başka bir İspanyol tarihçi ise Sürgünden Önce ve Sonra Moriskolar adlı kitabında tehcirin Şam, Türkiye, Libya ve en çok da Arap Magribi tarafına (Tunus, Cezayir ve Fas) ama özellikle de coğrafi yakınlık nedeniyle Fas tarafına doğru olduğunu ifade etmektedir.
Faslı tarihçi Aziz Hakim, el-Cezire’nin internet sitesine yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Fas, zorla göç ettirilmiş çok sayıda Morisko’yu karşılamak zorunda kaldı. Fas, Morisko ailelerin çok sayıda bulunduğu Müslümanlara ait bir bölgedir. Tatvan ve Şafşavan’da gerçek Endülüslüler bulunmaktadır.”
Arjantinli tarihçi Mariya Alvira Sargosa, Moriskoların Arjantine gelmeleriyle ilgili yaptığı araştırmasında Ajantin’de bulunan bazı izole olmuş toplulukların İspanya’daki Moriskolara benzer ritüellere sahip ama aynı zamanda domuz eti yemeyen, içki içmeyen, bazı haftalar oruç tutan, yıl başı kutlamalarına katılmayan bir grubu keşfetmiş.
Moriskolar…Hıristiyanlıktan dışlamaya ve oradan sürgüne…
İspanya’da Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasıyla ilgili 12 Şubat 1502 yılında çıkan kanun, bu ülkenin tarihi açısından önemli bir dönüm noktası sayılır çünkü İspanya’daki Müslüman toplumun sonunu ve bir yüzyıldan fazla süren, dışlama, hain ilan etme ve boyun eğdirmeyle geçen zorlu bir dönemin başıydı. Bu dönem, 1609 yılındaki nihai sürgünle sona erdi.
1502 yılında yayınlanan kararla Moriskoların yani İspanya’dan kovulmamak için Hıristiyanlığa zorlanarak Morisko adını alan Müslümanların hukuki durumu yeni bir statüye kavuşmuş oldu. Arap Medeniyeti alanındaki araştırmalarıyla tanınan İspanyol araştırmacı, Rodolfo Hail Garimo “1502 tarihli kanun, İspanya’dan Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan olmak üzere o dönemde hakim olan üç kültürün kaybolmasına neden olmuştur. Bunun yerine geçen şey ise Moriskoların tam bir dışlanmasıdır.”
1502 yılında çıkan kanun, sadece Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasını değil aynı zamanda kökenlerinden kopartılmasını, dillerinin Arapçadan Kastilceye dönüştürülmesini ve Araplara ait geleneklerden, örf ve adetlerden vazgeçmelerini istiyordu.
Araştırmacı, Hail Garimo, “Bütün bu yapılanların amacının Moriskoların İber yarımadasındaki sekiz yüz yıllık geçmişlerini unutmaya mecbur etmek anlamına geliyordu.” şeklinde konuşarak bu yaklaşımı teyit ediyor.
İspanya, Moriskenlerin marjinal hale getirilmesi için onları sistematik olarak zorunlu entegrasyona tabi tuttu. İspanya tarihi belgeleri, marjinalleştirme-dışlama siyasetinin daha çok Moriskoların tarihinin tedrici olarak yok edilmesi operasyonuyla birlikte ortaya çıktığını belirtiyor.
Bu kanunlar, adı Araplarla birlikte anılan hamamların yasaklanması, Araplar gibi giyinmek isteyenlere yüksek vergilerin dayatılması gibi yasaklamaları içeriyordu. Kilise, yeni doğan çocukların kulaklarına ezan okunmasını engellemek için doğum yapacak Morisko kadınların yanına gözlemci kadın gönderiyordu. Cuma günleri ve Müslüman bayramlarında evlerin kapıları ardına kadar zorla açtırılıyor, Ramazan ayı geldiğinde Moriskoların evleri gözleniyordu. Moriskolar, özellikle bu ayda yemek yeyip yemediklerinin belli olması için açık ziyafetlere, yemek davetlerine çağırılmaktaydılar.
Gırnata, Elmeriye ve Vadiks gibi bazı kentlerde Moriskoların çocuklarına zorla İspanyolca ve Hıristiyanlık dinini öğreten okullar inşa ediliyordu.
Öte andan yönetim, Müslümanların silah taşımalarına sert önlemler getiriyordu. Moriskolar, Arapça konuşmaları yasak olduğu gibi validen veya kaymakamdan alınan özel izinler haricinde silah taşımalarına izin verilmiyordu.
Bu tür kanunların çokluğu karşısında el-Hamra Sarayı’nın, Kurtuba Camiinin veya İşbiliye’deki Hayralida’nın, yaratıcı insani düşüncenin gerçek sahipleri olan Moriskolar; bahçelerde çalışan basit işçilere, düşük işleri yapan sefil insanlara dönüştürülmüştü. Durumları köleden farklı değildi.
Moriskolar, yapılan baskıları hafifletmeleri için İspanyol krallarını ikna etmeye çalıştı. Ödedikleri yüksek vergiler nedeniyle bazı vergilerde kendileri için indirime gidildi. Yeni kralın tahta çıkması nedeniyle vergilerde indirime gidilmesi uygulaması çok fazla uzun sürmedi.
Sürekli artan baskı ve zulüm nedeniyle Moriskolar Gırnata’ya bağlı Al Buhara bölgesinde yeni bir ayaklanma başlattılar. Bu, 1568 ile 1571 yılları arasında meydana gelen en meşhur isyanlardandı. Ayaklanmanın başını ise Kurtuba Emevi halifelerinden olan ve önceki Arapça adını yeniden kullanmaya başlayan Gırnatalı Fernando çekmekteydi. Ancak Kral II. Philipp bu ayaklanmayı kan ve barutla bastırdı.
Gırnata ayaklanması ve Müslümanların, Hıristiyan oldukları iddiaları karşısında dinlerine sıkı sıkıya sarılmaları, Türkiye ve Mağrip’ten İspanya’ya yönelen tehdit, Moriskoların onlarla işbirliğine girmesinden duyulan endişe, İspanyol yöneticilerini Moriskoların kendilerini tehdit ettiklerine inandırdı. III. Philip’in 9 Nisan 1609 yılında yayınladığı Moriskoların sürgün edilmesiyle ilgili kirli karar, Moriskoların tarih boyunca eşine çok az rastlanan azap dolu bir yolculuğun başlaması anlamına geliyordu.
UNUTULMUŞ ENDÜLÜS ŞEHİRLERİ
İspanya’da İslam medeniyetinin geçirdiği sekiz yüzyıl; bilim, mimarlık, sanat ve hayatın farklı alanlarındaki yaratıcılık hususunda iz bırakmış durumda. Arap dünyası halen Gırnata, İşbiliye ve Kurtuba gibi göğüs kabartan bir tarihe sahip kentlerin adlarını halen hafızasında tutmaktadır. Ancak İspanya haritası, Arapça isme sahip onlarca kentin ve yüzlerce köyün bulunduğunu göstermektedir
Söz konusu kentlerin yanı sıra, Müslüman İspanya tarihinde rol oynayan Malka, Almeriye, Cayin, Rinde gibi bir takım beldeler bulunmaktadır.
Öte yandan sadece uzmanların bildiği Arapça yerlerin adı ise koca bir listeyi dolduracak kadar uzayıp gitmektedir.
Hama Kenti: Bu kent Gırnata’ya yakındır. İşbiliye bölgesine bağlı beldelerinden biri olan Karmuna beldesi ile Kadis bölgesi içerisinde bulunan “Bihayr” adlı yerler, bugüne kadar Arapça isimlerini halen koruyan beldelere örnek olarak gösterilebilir. Bu yerler ayrıca tarihi bakımdan oldukça önemli olan olaylara sahne olmuştur.
Hama, Gırnata’daki Beni Nasr Emirliğinin güçlü bir kalesiydi. Bu kentin 1482 yılında Hıristiyanlar tarafından zaptı, Beni Nasr Emirliğiyle Katolikler arasında meydana gelecek Gırnata savaşının başlangıcını haber vermekteydi.
Hama’da “Eski Çarşı”, büyük kale ve bu kaleye ait bazı surlar gibi Endülüs eserleri bulunmaktadır.
Kermuna beldesi: M. 713 yılında Tarık bin Ziyad tarafından fethedilen ve fetihin komutanlığını Musa bin Nusay’ın yaptığı bu beldeye Sınhace ve Masmude adlı kabilelerin yanı sıra bazı Arap kabileleri yerleşmiş. Bu belde aynı zamanda Endülüslü Nahivci Hattab bin Müslime’nin (M.906) beldesidir. Hıristiyanlar 1247 yılında bu beldeyi ele geçirmişlerdir.
Bu beldede kiliseye dönüştürülen ulu cami bulunmaktadır. Mescidin bir kısmı halen İslami özelliklerini korumaktadır. Ayrıca beldenin eski bölümü de aynı şekilde İslami doğasını halen korumuştur.
Beynemahuma Beldesi: (Beni Muhammed Beldesi) Endülüs’ün güneyinde yer almakta olup şehirdeki evlerin renklerine atfen ‘Beyaz kent’ olarak da anılan Poiplous Planqus’a nispet edilmektedir. Cumbaların renkleri bina ve çatıların cepheleri, ayrıca İslami dönemden kalan fıskiyeler, kendin Arap karakterini bir kez daha gözler önüne serek insana tarihte bir yolculuk yaptırmaktadır.
Bihir beldesi: Be kent de ‘Beyaz Kent’tir. Moriskenlerin Endülüs’ten kovulduktan sonra kurdukları bir Mağrip şehri olan Şafşavan’a oldukça benzemektedir.
Müslümanlar bu beldeye Tarık bin Ziyad Cebel-i Tarık Boğazı’nı geçip Kral Rodrigo’ya galip geldiklerinde fethettikleri ilk beldedir. Bu belde müslümünların hükmü altında tam beş yüz yıl kaldıktan sonra 1250 ılında Kral Fernando’nun eline geçmiştir. Sonra Müslümanlar bu beldeyi aynı yıl gerçekleştirdikleri bir ayaklanmayla geri almışlardır. Sonra 1264 yılına yeniden Hıristiyanların eline geçmiştir.
Bu belde de kale ve eski surların kalıntıları, yolların çeşitli yerlerine dağılmış hilaller, İslami silüetinin bütünüyle yok olmadığı Kilise’ye dönüşen camiler gibi o dönemden kalan bir takım İslami eserler halen bulunmaktadır.
Luca Kenti: Arapların Endülüs’le aynı yıl fethettiği meşhur Endülüs kentlerindendir. Bu küçük belde, 1486 yılında yani Gırnata’nın düşüşünden tam 7 yıl önce Katolik İsabella’nın eline geçmesiyle Müslümanların en son kaybettiği kentlerden biridir. Bu kentin yetiştirdiği en önemli isimlerden biri de Lisanuddin Hatip’tir.
Hıristiyan merkezli dar bakış açısının önemini kaybetmesiyle birlikte İspanyolların kendi tarihlerini gözden geçirmeye başlamışlardır. Bu durum, söz konusu eserlerin korunma ve bakımları açısından son derece önemli neticelere yol açmıştır.
TARİHİ ŞAHSİYETLER:
1. Katolik Isabella
-Birinci Isabella (1451-1504): Katolik Isabella (Isabella la Cahtolica) diye de bilinir. Kendisi önce Castille Kraliçesiyken daha sonra bütün İspanya’nın Kraliçesi haline gelmiştir. Kararları, İspanyol tarihinde çok önemli sonuçlara yol açmıştır.
-1469 yılında, kardeşi IV. Henri’nin vefatıyla birlikte Castille Kraliçesi olan Isabella, daha sonra Aragonesli II. Fernando ile evlenmiştir. Isabella, Endülüs’te Müslüman varlığının sona erdirilmesi hususunda son derece önemli ve etkin bir rol üslenmiştir.
-Kraliçe I. Isabella ve kocası, daha sonra Moriskenlerin son kalesi olan Gırnata’nın düşüşüne ve Ebu Ubeydullah’ın 1492 yılındaki yönetimine son verene kadar Endülüs’te Müslümanlara ait yerleri teker teker ele geçirmişlerdir.
-Gırnata’nın düşüşüyle birlikte Kraliçe I. Isabella, Yahudiler ve Müslümanlara özel teşkil ettiği mahkemelerle bilinen Thomas di Torquemada’nın gözetiminde Engizisyon Mahkemeleri kurmuşlardır.
2. Kral II. Fernando (1452-1516)
-Katolik krallardan biridir. II. Huan’ın Karısı Kraliçe Huana’ın evliliğinden dünyaya gelmiş oğludur. Fernando, özellikle de karısı Kraliçe ile evlenip Castille ile birleşmesiyle birlikte önce Aragon’un sonra tüm İspanya’nın kralı olmuştur.
-Bu evliliğin ardından, İspanyollar II. Fernando’nun ve birinci Isabella’nın yönetimi altında –ki Papa bu ikisine Katolik krallar lakabını vermişti- Arapları Endülüs’ten kovmuşlardır.
3. Thomas di Torquemada (1420-1498):
Katolik bir papazdır. Kraliçe I. Isabella’nın sekreteriydi. Yahudi ve Müslümanlara karşı kurulan Engizisyon Mahkemeleri’ne başkanlık etme görevinin verildiği kişi olduğu söylenir.
-Engizisyon mahkemelerindeki en önemli muhakkiklerden biriydi. Bazıları onun Yahudi kökenli olduğunu söylemektedir.
-II. Fernando ve I. Isabella’nın 31 Mart 1492 yılında yani Gırnata’nın düşüşünden üç ay sonra yayınladıkları sürgün kanunun ateşli savunucularından biriydi. Bu kanun, 31 Temmuz 1492 tarihinden itibaren en kısa zamanda, Yahudilerin İspanya’dan ve kendi yönetimine bağlı bölgelerden kovuluşlarını öngörmekteydi.
4. Guanzalo Sisniros (1436-1517)
-Kraliçe I. Isabella’nın baş veziri ve onun Thomas Torquemada’dan sonraki sekreteriydi. Ülke tarihinde gerek yönetimin devredilmesi gerekse dini siyasette oynadığı roller nedeniyle tarih kitapları onun ismini sürekli anmaktadır.
-Engizisyon mahkemelerinde görev alan üçüncü kişidir. 1499 tarihinden itibaren Müslümanlara aman vermeyen bir siyaset izlemiştir. Bu nedenle de Müslümanlar Gırnata’da ona karşı silahlı bir ayaklanma başlatmıştır. Ancak, bu ayaklanma hızla bastırılmıştır.
Endülüs’te İslam hakimiyetinin son yıllarında etkin rol oynayan şahsiyetlerin başında gelir. Bütün Müslümanları Hıristiyanlığa kabule zorlamıştır. Tıp kitapları hariç bütün kitapları Babu’r Reml denen yerde toplayarak yakmıştır.
-1505 yılına İspanyolların Cezayir’e Vehran kenti üzerinden girdikleri seferi yönetmiştir.
5. III. Philip
-III. Philipp (1578-1621) 1609 yılında yayınlanan, Moriskoların İspanya’dan kovulmalarıyla ilgili kararın sahibidir. Bu karar, ancak aynı yılın Eylül ayında uygulamaya konabilmiştir fakat uygulanması yıllar almıştır.
– Bu karar, III. Philip’in Moriskoların Hıristiyan İspanya’ya bağlı kalmaktan ziyade halen geçmişlerine özlem duyduklarını anlamasıyla birlikte alınmıştır. Philip’e göre bu durum, Moriskoların ileriki süreçte Mağrip’le ya da Akdeniz’e hakim olmaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu’yla ittifak kurmalarına yol açabilirdi.
-İspanya kralı aynı zamanda Kardinal Huan Di Ribiera’nin öncülüğünde, İspanya’nın sırtında Müslüman azınlık yükünü taşıyan tek devlet olduğu yönündeki söylentilere maruz kalmıştır. Bunun yanında Müslümanların Gırnata’da Al-Buhara denen yerde 1568-1571 senesinde Hıristiyan yönetime karşı başlattığı isyan da bunun tuzu biberi olmuştur.
6. Abu Abdullah es-Sağir
Tam adı Ebu Abdullah Muhammed olup Beni Ahmer Prensliğinin Endülüs’teki son krallarındandır. Aynı adı taşıyan amcasından ayırt edilebilmek için ism-i tasğirle (Ubeydullah şeklinde) isimlendirilmiştir. 1492′de Babasının yerine Gırnata’daki tahta geçmiş olan Ubeydullah, tahta geçtiğinde daha 25 yaşında hayatının baharında bir gençtir. Ancak tahtta uzun süre kalamamış olan Ebu Ubeydullah, 1483 yılında Kral Ferdinand’a esir düşmüştür.
Daha sonra amcası, yerine geçmiştir. Bu arada küçük Ebu Abdullah’ın serbest bırakılması için yapılan görüşmeler olumlu sonuçlar vermiş ve Ebu Abdullah serbest bırakılmıştır. Yapılan anlaşma gereği Ebu Abdullah, Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella’ya boyun eğmek zorunda kalmıştır. 1487 yılında Gırnata’ya dönmesine rağmen şehrin bazı bölgeleri, amcasının yönetimi altında kaldı. Bu, Endülüs’teki İslami yönetimin açıkça parçalanması anlamına geliyordu.
Bu arada, Katolik Krallar, İspanya’da Müslüman devletçiklerden geriye kalan diğer bölgelere saldırılar düzenledi. Bu saldırıların sonucunda Gırnata, Hıristiyanların eline geçti. Küçük Ebu Abdullah, 1492 yılında, ağlayarak Gırnata’yı terk etmek zorunda kaldı. Endülüs’ü terk ederek Afrika’ya geçti, Mağrip bölgesindeki Fas şehrinde ikamet etti, kırk yıl sonra orada vefat etti.
Çağdaş İspanyol Şarkılarında Endülüs’ün romantik temsili
Çağdaş İspanyol şiir ve şarkılarında Endülüs’le ilgili oldukça zengin ve bol olan temalar, Endülüs’ün hikayemsi anlatımını zenginleştirmesine katkıda bulunmuştur. Çağdaş İspanyol Edebiyatında kaleme alınan tarihi romanların birçoğu doğrudan Endülüs hakkında ya da onunla ilgilidir.
Edebi ya da estetik talepler, romanın sadece bu türüne bağlı kalmayıp Endülüs’teki insani ve fikri değerler, tarihi roman açısından cezbedici olmuştur.
Değerlerin ihyası
Antonio Gala’nın Kızıl Ufuklar ve Hose Manuel Garcia’nın Zaferan (2005) adlı romanları, Endülüs dönemindeki çoğulculuk ve düşünce özgürlüğüne övgüler düzen iki romandır. Birinci romanda Gırnata’nın düşüşü sırasındaki insanlık dramını anlatan yazar, eserinde çarpıcı bir şekilde Küçük Ebu Abdullah’tan yana tavır koyar ve onun insanlığını ortaya koyuş biçimiyle yakından ilgilenir. Onun zaferi, Endülüs’teki krallığı döneminde temsil ettiği çoğulculuk ve barış gibi değerlerin zaferinden başka bir şey değildir aslında. Bu aynı zamanda, Endülüs’ün düşüşünü takip eden yıllarda ortaya çıkan dini fanatizmin bir eleştirisidir de….
Zaferan ise Muhtar bin Salih adlı Müslüman din âliminin bir Endülüs şehrinden Gırnata’ya doğru yolculuğunu ele alır. Onun yolu, üç dinin de manevi özünü bilmeye doğru evrilen bir yolculuk halini almaya başlar.
Bilgi için yapılan bu yolculuk, Endülüs’te hoşgörüye yapılan bir güzellemedir. Yazar, şunları söyler: “Bu bir arada yaşama ve hoşgörünün en büyük sonucu, bilim ve sanatta yaşanan ilerleme ve Endülüs’te yüksek bir kültürün meydana gelmesidir. Şayet hoşgörü yerine düşmanlık ve savaşlar olsaydı, el-Hamra Sarayı’ndeki estetik güzelliğin ortaya çıkması mümkün olmazdı.”
Tarihle övünme
İspanya tarihinde Endülüs medeniyetinin görünmeyen yüzünü yeniden gün ışığına çıkarmak isteyen birçok roman kaleme alınmıştır. Manuel Bimnetil’in yazdığı Mühendis Timbuktu (2009) adlı roman bunun örneğidir. Bimnetil’in kitabında olaylar, romanın kahramanı Gırnatalı Şair ve mühendis Ebu İshak es-Sahili’nin hayatı etrafında döner, onun Fas’a büyük elçi olarak atanıp maruz kaldığı komplolar anlatılır.
Kahire, Şam, Yemen ve Bağdad arasında gidip gelen Sahilî’nin Ulu Camii’nin inşa edildiği Timbuktu’ya geçmesi ve bu şehirler arasında bir mekik gibi geçen hayat hikayesini ve yolculuğunu anlatmaktadır. Bimantiel, romanıyla ilgili şunları söylemektedir: “Romanımı, İspanya tarihinden tamamıyla silinmiş olan Endülüs’ün ihtişamını anlatmak için yazdım.” Yazar, Arapların İber yarımadasına geldiğinde buradaki ahalinin mağaralarında yaşamakta olduklarını söyler.
Moriskenlere insaflı yaklaşım
Moriskenleri haklarında yazılan eleştirel ve kötücül kalıplardan kurtarmak amacıyla kaleme alınmış çağdaş birçok eser bulunmaktadır. Ayrıca Servantes’in kitabı da yeniden kaleme alınarak olaya biraz daha insaflı yaklaşılmaya çalışılmıştır.
Hose Manuel Garcia, Su Değirmeni adlı romanında kendisinin Morisken asıllı olduğunu keşfeden Anhil’in kişiliğine büyük bir sempati beslemektedir. Onun bu durumu, Engizisyon Mahkemeleri’nin zulmünden kaçtığı Portekiz sınırındaki belde halkının sonradan öğrendiği bir sırdır.
İspanyol kadın yazarlardan Koti Martinez di Lizia’nın kaleme aldığı romanının kahramanları olan iki Morisken de, yazarın büyük sempatisinden nasiplerini almışa benziyor. Birinci Morisken, Bayan Maria Bazico’nun hizmetçisi iken ikincisi Gırnata’nın düşüşünden sonra Hıristiyanlığı kabule yanaşmayan ve bu nedenle de Portekiz’de sürgün hayatı süren Arap doktordur.
Açıktır ki onların kaleme aldıkları tarihi romanlar, “Kral olmayıp sadece savaşlardan, açlıktan, toplumsal ve dini ayrımcılıktan dolayı sıkıntı içerisinde yaşayan insanlara insaflı bir şekilde yaklaşmakta ve onların yaşadıklarına önem vermektedir.
Muhalif bir yaklaşım
Eysabil Sebastian adlı İspanyol yazarın Kutiyye adlı romanı ise Endülüs tarihinin bir parçasını muhalif bir bakış açısıyla yeniden bir araya getirmektedir. Romanın kahramanları Endülüs prenslerine komşu olan Hıristiyan prensliklerdir. Romanın asıl konusu hediye olarak Kurtuba Emirliği’ne verilen Hıristiyan bir kızın kurtarılma öyküsünü anlatmaktadır. Roman, Endülüslülere ya ad Müslümanlara değil daha çok Hıristiyan prensliklere sempati beslemekte, Müslüman prenslikleri ise müstebit ve zalim yöneticiler olarak tasvir etmektedir.
DÜNYA BÜLTENİ
Yorumlar
“229) MORİSKOLAR” yazisina 2 Yorum yapilmis
Yorum yap
bugün bile, AB.ye üye demokratik ispanya da devlet memuru olmanın en önemli şartlarından biri “soydan ispanyol olmak, yani müslüman veya musevi olmamak” tır.
Kendi çirkinliklerini görmeyen Avrupalı dostlarımız her fırsatta bizim en küçük kusurlarımızı gün yüzüne çıkarırlar.
Üzücü olan ise şudur ki; aydın münevver (!) abi ve ablalarımız hala onların kusurlarını örtme çabası içindedirler….
Bu konuda yazılan belki de son kitap olan “Fatıma’ nın Eli” ni yeni okudum. Moriskoların yaşadığı dehşeti roman tadında irdeleyen bu kitap oldukça etkileyici ve bir okadar da sürükleyici. Konu ile ilgili herkeze şiddetle tavsiye ederim.