220) Atatürk’ün Çocuk Sevgisinden Anladıklarımız Anlayacaklarımız

Yayin Tarihi 26 Haziran, 2024 
Kategori ATATÜRK

ATATÜRK’ÜN ÇOCUK SEVGİSİNDEN ANLADIKLARIMIZ, ANLAYACAKLARIMIZ

Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun “çocuk” diye seslenirdi. O’nun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. O´nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi…

Atatürk için Çocuk, “Sevgi” demektir.

Pekala, Sevgisini oluşturan tavrının kaynağı nedir? Ata’nın çocuk sevgisi neyi ifade ediyor?

Atatürk’ün insan sevgisi, yardımseverliği, doğa koruyuculuğu tartışılmayacak derecede yücedir.

Atatürk, Balkanlar ve Anadolu’da Türk halkının yoksulluğunu ve ötelenmişliğini görmüş, yaşamış ve geri kalmışlığın sebeplerini biliyordu… Osmanlı subayı iken cephede bile yetim çocuklara yardım etmişti…

Atatürk’ün çocuk sevgisi gönül işi olmakla birlikte, akıl ve mantık kaynaklıdır. Atatürk için;

Çocuk, yaşamdır.

Çocuk, soydur.

Çocuk, gelecektir.

Çocuk, güçtür.

Çocuk, aşktır.

Çocuk, saflıktır.

Çocuk, dürüstlüktür.

Bu özelliklere sahip olan çocuk, kötü olabilir mi? Bundan dolayı Atatürk tüm sevdikleri büyük küçük, asker sivil herkese “Çocuk” diye hitap etmiştir.

Acıma ve koruma duygusunu, akıl ve mantık yolu ile yaşamlara yön verdiriyordu…

Atatürk’ün çocuklara yaklaşımını, evlatlık aldığı çocukları için yaptıklarına kısaca bir göz atmak gerekir.

Cumhuriyet’ten Önce; İhsan, Ömer, Afife, Abdürrahim ve Zühre’yi Cumhuriyet’ten Sonra; Sabiha, Afet, Rukiye, Nebile, Ülkü ve Sığırtmaç Mustafa’yı manevi evlatları edinmiştir.

Abdurrahim Tuncak: Birinci Dünya Savaşı esnasında Van’da bulunurken kimsesiz ve muhtaç olduğunu görerek beraberinde alıp İstanbul’a getirdiği sekiz yaşındaki Abdürrahim adındaki çocuğu, annesi Zübeyde Hanım’ın yanında bırakmış, zaferden sonra da Ankara’ya göndererek sanayi mektebinde okutup bir meslek sahibi etmiştir. Atatürk Tuncak’ında yurt dışında öğrenim görmesini uygun bulur ve bu kararı doğrultusunda 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesinde öğrenim görür. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda çalışır.

Afife: Birinci Dünya Savaşı, Bitlis geri çekilmesi sırasında kendisine sığınan, altı yedi yaşlarında Afife adlı bir yetim kızdır ki, o karışıklıkta karargâhına katarak, gerilere kadar getirip, İstanbul’da, evlerine göndermiş, okutmuş, büyütmüş, terbiye etmiş, sonra evlendirerek İzmir’e yollamıştır.

Zühre: Latife Hanım’la evliliklerinden sonra, İstanbul’a gelişlerinde, Kâğıthane’deki Yetimler Yurdu’ndan aldıkları Zühre adındaki evlatlığı bir süre Çankaya Köşkü’nde alıkoyduktan sonra, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne vermiş, oradan Almanya’ya tahsile göndermiş…

Rukiye: Konya taraflarında geziye çıkan Atatürk, orada acıklı hali kendisine anlatılan Rukiye adındaki kızcağızı, Ankara’ya getirterek Çankaya Köşkü’nde misafir etmiş, uzun bir zaman öğrenim ve terbiyesine de titizlikle durduktan sonra, uygun gördüğü değerli bir jandarma yüzbaşısıyla evlendirmiş.

Nebile: Kimsesiz, zeki bir kız olduğu Cevat Abbas Bey tarafından haber alınarak, Atatürk’ün himayesi rica edilmiş ve bu suretle evlatlık olmuştur. Arnavutköy Amerikan Koleji’nde okuttuktan sonra, tanınmış hariciyecilerden biriyle evlendirmiştir. Sorbone Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenim görmüştür

Sabiha Gökçen: Bursa’daki Hünkâr Köşkü’nü ziyaretleri sırasında, kendisine takdim edilen küçük Sabiha, her hal ve tavrı ve özellikle zekâsıyla, Atatürk’ün dikkatini çekmiş ve böylece, büyük Önder’in iltifat ve himayesine mazhar olmuş, bizzat Atatürk’ün teşvikiyle havacılığa katılmış, ilk Türk kadın pilotu olmak şerefini kazanmıştır.

Atatürk, manevi evlatları arasında bilhassa Sabiha Gökçen’le iftihar ederdi. Sabiha Gökçen’e Gökçen soyadını 1934 yılında Atatürk verir. Sabiha Gökçen Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu unvanına da sahip olmuştur. 

Çoban Mustafa: Atatürk’ün manevi çocuklarından sığırtmaç Mustafa ile bir rastlantı sonucu karşılaşır. Bir gün Yalova civarında arkadaşlarıyla birlikte gezintiye çıktıklarında yollarını karıştırırlar o sırada karşılarına sığırtmaç Mustafa çıkar yüzü sarı ve karnı şiş bir haldedir. Atatürk’ün sorularını çok akıllıca yanıtlar, bu Atatürk’ün çok hoşuna gider ve kendisine para vermek ister çocuk parayı kabul etmek istemez ancak torbasında bulunan cevizlerden vermek koşuluyla parayı alabileceğini bildirmesi üzerine Atatürk çocuğa “okumak ister misin?” diye sorar, çocuktan evet yanıtını alır. Bunun üzerine çocuk önce Şişli’deki Çocuk Hastanesi’ne yatırılır tedavisi boyunca Atatürk yakından ilgilenir. Sağlığına kavuştuktan bir süre sonra Kuleli Askeri Lisesi’nde eğitimine başlar, başarılı bir şekilde eğitimini tamamlayarak subay olarak Türk Ordusu’nda göreve başlar.

Ülkü: Atatürk’ün en küçük mânevi kızı Ülkü’yü her zaman yanında bulundurmuş. İsmini de verdiği Ülkü’yü henüz 9 aylıkken Çankaya Köşküne aldırtmış. Ülkü 5 yaşına kadar Atatürk’ün son yıllarında hep yanında bulunmuş ve çocuk sevgisinin adeta bir simgesi olmuştur.

Afet İnan: Atatürk, 11 Ekim 1925’te İzmir’e geldiğinde, birçok kurumun yanı sıra okulları da gezerek konuşmalar yapıyordu. Yine o günlerde İzmir Reddi İlhak İlkokulunda öğretmenlik yapan Afet İnan ile bir toplantıda tanışır. Afet İnan’ın girişkenliği ve zekası Atatürk’ün dikkatini çeker. Afet İnan’ın isteği, öğrenimini sürdürmek ve yabancı dil öğrenmektir. Bunun yerine getirilmesi için Atatürk, Afet İnan’ın babası ve annesi ile görüşerek, kendisini o yıl İsviçre’nin Lozan şehrine Fransızca öğrenmeye gönderir (1925-1927). Sonra, İstanbul’da öğretmenlik mesleğini ilerletir. Türk Tarih Kurumu çalışmalarına katılır. Prof. Dr. Ünvanı alır. Afet İnan’ın Atatürk ve Türk tarihi ile ilgili birçok yayını bulunmaktadır. Afet İnan Atatürk’ün pek çok konudaki düşüncelerini ve kişilik özelliklerini yansıtan hatıralarını bu eserlerle bizlere nakletmiştir.

Atatürk, Savaş yıllarından başlayarak birçok çocuğu koruması altına alarak hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da manevi evlat olarak benimsemiştir.

Mânevi evlât; evlât edinilen veya kendisine evlât muamelesi yapılan evlât gibi benimsenen kimse olarak tanımlanır.

Manevi evlâtlarını kendi öz çocukları gibi korumuş eğitimli birer birey olarak ülkelerine de yararlı olmalarını sağlamıştır. Atatürk manevi çocuklarına da vasiyetnamesinde yer vererek onlara da belli paylar verilmesini istemiştir. Ayrıca İnönü’nün çocuklarına da eğitim amacı ile vasiyeti yoluyla 2876 sayılı kanunla pay bırakmıştır. (İŞ Bankası)

Atatürk’ün isteği üzerine 30 Haziran 1921 tarihinde Ankara’da yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulur. Bu cemiyet şehit çocukları ile yoksul çocukları koruma altına almak için kurulmuştur. Daha sonraları bu cemiyet Çocuk Esirgeme Kurumu’na dönüşür. Bugün için Aile Bakanlığı bünyesinde Sosyal Hizmetler adıyla hizmet vermektedir.

1926 yılında da, imar ve inşaat işlerini planlamak, desteklemek, kredi vermek için “Emlak ve Eytam Bankası” kurulur. Aynı zamanda bu banka yetim çocuk ve gençlerin eğitimine ve korunmasına destek vermektedir. Eytam, Yetim demektir. Bu banka daha sonraları “Emlak Kredi Bankası” adına dönüşür.

Atatürk’ün insanlığa beslediği sevgide, çocuklara olan derin şefkatinin özel bir yeri vardır. O, yüreği çocuk sevgisiyle dopdolu olan bir şefkat timsaliydi. Hasan Rıza Soyak Atatürk’teki çocuk sevgisini şöyle dile getirmektedir:

Atatürk çocukları çok severdi. Onun dilinde çocuk ‘sevgi’ demekti. Sevdikleri hangi yaşta olursa olsun ‘çocuk’ diye seslenirdi. Kendisinin çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman iç sızısı duymuş mudur bilmiyorum. Doğrusu buna hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü bütün çocuklar onun öz çocukları gibiydi. O, bu yavrulara öylesine gönül vermiş, onlar da öylesine ona candan bağlanmışlardır. Dünyada böyle bir mutluluğa erişmiş kaç insan vardır? Böyle bir insanın yüreğinde öyle bir üzüntü nasıl yer tutabilir?… Bir gün yanına gittiğim zaman Ülkü’yü yine büyük Ata’nın kucağında bulmuştum, şakalaşıyorlardı. Çocuk katıla katıla gülerek onun altın sarısı saçlarını çekiyor, burnuna yapıştıra yapıştıra, ara sıra yumuk elleriyle yüzüne tokatlar indiriyordu. Bir aralık bana baktı. Gök mavisi gözleri sevgi ve neşeden ışıl ışıldı. ‘Çocuklar ne sevimli ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden hâlleri nedir, bilir misin? İki yüzlülük bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarıdır.’ dedi.” 

Atatürk, 17 Ekim 1922 tarihinde Bursa’da kendini karşılayan çocuklara aşağıdaki şekilde seslenerek nasıl bir gençlik istediğini belirtmiştir: “Küçük hanımlar, küçük beyler, Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”

Ata’nın bu hitabetinde dikkat edilmesi gereken husus; hanımları önce söylemesidir. Kadının kıymetine vurgu yapmasıdır.  Kurtuluş Savaşı yeni kazanılmış, Lozan görüşmeleri başlamamış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmen ilan edilmemiş, Anadolu halkının Osmanlı tabiyetinden gelen şeri hükümlü sosyal yargıları devam ediyor, kadınların oy kullanma haklarının bile olmadığı, okuma yazma oranının çok düşük olduğu bir dönemde 1922 yılında “Küçük hanımlar, küçük beyler…” diye konuşmaya başlaması sosyal bir devrimdir. Bu konuşma ilerde yapılacak sosyo-kültürel aydınlanmanın işaret fişeği gibidir…

Çağdaş ve mutlu Türkiye´yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu. Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun konuşurdu

Yazar Vedat Demirci´nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk´e baktıktan sonra: “Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum.” der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk´ün sesi bozar: “Öyleyse, gel öp” der. Çocuk koşarak Atatürk´ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da: “Biz de.. Biz de..” diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata´yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle: “İşte benim kuşaklarım.” der.

Atatürk diyor ki;

“Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eser (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak” sözü, Atatürk’ün çocuklara duyduğu güvenin en güzel örneklerinden biridir.

1924 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü olan 23 Nisan’ın bir bayram olarak kutlanması kabul edilir. Beş yıl sonra bu bayram, Atatürk tarafından “çocuklara” armağan edilir. Bu rastgele verilen bir karar değildir. “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” Atatürk’ün çocuklara olan sevgisinin, önem ve güveninin göstergesi olduğu gibi çocuklar daha küçük yaşta milli egemenliği, bağımsızlığı tanıyarak sahip çıkma bilincine de sahip olacaktır.

Atatürk diyor ki;

“Çocuk sevgisi insan sevgisi için bir ihtiyaçtır.”

Başka ülkelerde görülmeyen bu ilk ve tek çocuk bayramı, 1979 yılının UNESCO tarafından “Çocuk Yılı” ilan edilmesiyle uluslararası bir nitelik kazanır. TRT’nin 1979 yılından beri düzenlediği “23 Nisan Şenliği”ne dünya çocuklarının da katılımıyla dünya çocukları aynı platformda buluşurken, yarının büyükleri “barış”, ”kardeşlik” bağlarının kurulmasının öncüleri olacaklardır. Çünkü, Atatürk çocuk konusunu evrensel düzeyde ele almıştır. Kendi ülkesinin çocukları kadar dünya çocuklarına da ilgi ve sevgiyi göstererek evrensel önderliğini bu alanda da göstermiştir. Savaşın bütün acılarını yaşamış özellikle çocuklar ve kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerini görmüş bir komutan, bir asker ve de önder olaraktan, Dünya’da barışı çocukların kuracağına olan inancını ve istemini “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” sözleriyle dile getiren Atatürk’ün özlemleri de gerçekleşmiş olmaktadır.

Atatürk diyor ki;

“Büyük başarılar, kıymetli anaların yetiştirdiği seçkin çocuklar sayesinde olmuştur.”

Atatürk, yaşamı boyunca çocukların yetiştirilmesi konusunda hiçbir özveriden kaçınılmaması gerektiğinin üzerinde durmuştur. Daha Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği günlerde 16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nde yetişecek çocuklara verilecek eğitimin niteliği, çocuklara nelerin öğretilmesi gerektiği üzerinde açıklamalar yaparken çocukları yetiştirecek öğretmenlere de önemli görev düştüğünü ayrıca ailelerin de çocuklarını yetiştirme konusunda hiçbir özveriden kaçınmamaları gerektiğini de belirtmiştir. Atatürk’e göre, eğitim en az Kurtuluş Savaşı kadar önemlidir.

Atatürk diyor ki;

“Çocuklɑrı sɑğlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslɑr, temeli çürük binɑlɑr gibi çɑbuk yıkılırlɑr.”

Eğitim ve öğretimin bir ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesinin en temel unsurlarından olduğu bilinciyle öncelikle, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracak devrimlere eğitimden başlar. Atatürk’ün amacı gözlem ve deneye yer veren çağdaş laik bir eğitim sistemidir.  Bu bağlamda, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ile çağdaş, demokratik ve laik eğitimin temelleri atılır. Böylece özgür düşünceli çağdaş bireylerin yetiştirilmesi gerçekleşecektir. Bu kanunla, İlköğretim parasız ve zorunlu hale de getirilir.

Atatürk diyor ki;

“Türkiye Cumhuriyet’inin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin!.. Bu belli. Fakat zekanı unut!.. Daima çalışkan ol!”

Atatürk diyor ki;

“Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim.”

Atatürk diyor ki;

“Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar!…”

Atatürk diyor ki;

“Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, Onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır.”

Atatürk’ün bu uyarısını, çok önemsiyoruz! Mesleğimiz gereği de bu ihmal ve istismar konusunu çocuklarımızın akıl ve ruh sağlığı için madde bağımlılığı tehlikesini açıklamak gerekiyor.

Türk Milletinin en büyük zenginlik kaynağı genç nüfusudur. Ancak ülkemizde en fazla israf, İnsan kaynaklarında olmaktadır. Hiç kimse sosyal ve ekonomik statüsüne fazla güvenmesin. Tedbirsizlik ve bilgisizlik evinizde “Uyuşturucuyu” misafir edebilir.

Çocuklarımız 3 faktörden dolayı madde bağımlısı oluyor:

AİLE: Madde bağımlısı çocukların ailelerinde kötü örnekleme, şiddet ve parçalanmışlık

ARKADAŞ: Çocuklar madde kullanmaya genelde arkadaşlarının teklifi ve ısrarı ile başlar.

EĞİTİM: Aile ve arkadaş etkilerinin temelinde çarpık eğitim vardır.

Atatürk diyor ki;

“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel Türkiye’nin istikbaline, kendi benliğine, milli an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”

Atatürk; kendine, ailesine, ülkesine ve insanlığa hizmet edecek, bilime önem veren, cumhuriyeti koruyan, milli ve manevi değerlerini yaşatan, laik, barışçı, sorgulayan, araştıran ve müteşebbis Nesil istemiştir.

“Dindar ve Kindar Nesil” değil…!

Atatürk uyarıyor!

“Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği Gaye ye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.”

Atatürk diyor ki:

“Türk; Öğün, Çalış, Güven.”

Bilge Kağan diyor ki:

“Türk budun ökün”

Atatürk “öğün” derken övünmeyi kastetmedi.

Bilge Kağan’ın Göktürk anıtlarında yaptığı,

“Türk Budun Ökün = Türk Ulusu Düşün” uyarısına uygun bir uyarı ve teşvik yapmıştır.

“Ökün” sözcüğü öz Türkçe olup “düşünmek” anlamındadır. Atatürk’ün söylediği “Öğün” kelimesinde “k” harfi yumuşamış “ğ” harfine dönüşmüştür.

Buradan hareketle, Atatürk diyor ki;

“Ey Türk!

Kendinin ve ülkenin durumunu DÜŞÜN,

Kalkınmak ve güçlenmek için ÇALIŞ,

Aklına, iş gücüne, kabiliyetine GÜVEN”

YILMAZ KARAHAN

Atatürk'ün Çocuk Sevgisi

Paylaş:

Yorumlar

“220) Atatürk’ün Çocuk Sevgisinden Anladıklarımız Anlayacaklarımız” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Yılmaz Karahan yorum tarihi 26 Haziran, 2024 13:38

    “Atatürk’ün çocuk sevgisinden anladıklarımız, anlayacaklarımız” konulu sunum; 25.06.2024 günü 1881 derneği üyelerine İzmir Karşıyaka Belediyesi Sancar Maruflu Yerleşkesi konferans salonunda yapılmıştır.

Yorum yap