200) SADECE SEVGİ
Yayin Tarihi 17 Şubat, 2009
Kategori SLAYTLAR-RESİMLER
Yorumlar
“200) SADECE SEVGİ” yazisina 2 Yorum yapilmis
Yorum yap
Sayfalar
Kategoriler
- AHMED YESEVÎ VE DİVAN-I HİKMET
- ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER
- ATATÜRK
- AZERBAYCAN SAYFASI
- BASIN-YAYIN
- BOZKURT
- ÇANAKKALE
- ERMENİ SORUNU
- GILGAMIŞ DESTANI
- İSLAMİYET
- KAHRAMANLAR VE BİLGİNLER
- KAŞGARLI MAHMUD VE DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK
- KATEGORİLENMEMİŞ
- KIRMIZI-SİYAH (RED-BLACK) BRİÇ SİSTEMİ
- KRONOLOJİ
- KÜLTÜREL
- MARŞLAR
- MİZAH
- ÖYKÜ
- SİYASİ
- SLAYTLAR-RESİMLER
- SOSYAL
- TEŞKİLAT-I MAHSUSA
- TÜRK ATASÖZLERİ
- TÜRK DÜNYASI
- TÜRK VE DÜNYA DESTANLARI
- TÜRKÇE
-
Son Yazılar
- 1473) Suriye’de Esad rejimi çöktü: Dünya nasıl tepki verdi?
- 487) Türk Devletler Teşkilatı’nın yeni bayrağı kabul edildi
- 486) Türklerde Teşkilatçılık
- 485) Kürtlerin Kökeni ve Kürtçülük
- 418) Yapay zeka destekli mobil uygulama stresi azalttı (Mistikist)
- 484) 7 Ekim saldırıları tarafları ve dünyayı nasıl değiştirdi?
- 483) Son Savaşa Doğru
- 445) Atatürk, John Dewey ve Hasan Ali Yücel
- 482) Küreselci Çetelerin Elemanları
- 221) BÜYÜK TAARRUZ’UN İLK KUTLAMASINDA ATATÜRK’ÜN SÖYLEVİ
- 1472) Kerkük’te Vali Oyunu
- 1471) Ege’nin Altına Dinamit
- 417) Köylü Zor Durumda
- 1470) ABD’li emekli albay: Suriye’de PKK’yı Türkiye’ye saldırması için hazırlıyoruz
- 987) Erdoğan haklı çıktı!
- 416) Çağcıl değilmişiz peki çağdaş mıyız?
- 220) Atatürk’ün Çocuk Sevgisinden Anladıklarımız Anlayacaklarımız
- 481) Gaziantep’te 41 sivil toplum örgütü sığınmacı işgaline karşı bildiri yayınladı
- 415) DURUM
- 444) Türk Kültüründe Kukla
Bağlantılar
Anlaştığımızı zannediyorduk meğerse anlaşamıyormuşuz” dedi uzaklardan gelen genç kadın. Konuşurken fark ettim ki aslında önce ikisi de anlayamamıştı diğerini ve gerçekten anlamaya başladıklarında ortaya çıkmıştı anlaşmazlıkları.
Bazen birbirlerini anlamadıkları, daha doğrusu yanlış anladıkları için anlaştıklarına veya anlaşamadıklarına karar veriyordu insanlar sahiden de. O yanlış anlama sayesinde çok iyi geçinenler olduğu gibi, sırf bu yüzden yaşanan ayrılıklara da rastlanıyordu.
Neden bu kadar zordu anlamak başka birini… Yalnızca bir kadınla bir erkeğin arasında değil neredeyse bütün ilişkilerde vardı galiba bu tehlike…
Herkes herkesle anlaşamayabilirdi; dünyaya değişik açılardan bakabilirdi, zevkleri, beklentileri bambaşka yönlerde olabilirdi ama niye olduğundan farklı algılıyor, öyle tanıyor, tanımlıyorduk karşımızdakileri…
Ne konuşmak ne çok yakın olmak yetmiyordu bu sorunu halletmeye… Sözlerimiz, dahası vücut dilimiz bile kâr etmiyordu…
Hislerimizi, düşüncelerimizi, görüşlerimizi anlatmaya, davranışlarımızla yansıtmaya hatta yazmaya çalışıyorduk, nafile…
Peşin hükümlü olmanın, sevmemenin, art niyetle bile bile söylenmek isteneni saptırmanın ötesinde sanki gizli bir şifresi vardı da anlamanın, doğru iletişim kurmanın, onu çözemiyorduk.
Anlaşmak dahi daha kolaydı anlamaktan… Hepimiz anlaşamadığımızı çabucak görüyorduk da anlamadığımızı kavrayamıyorduk…
Belki de bunu kabul etmeye yanaşmıyorduk… Aksi zekâmızdan şüphe duymak olurdu çünkü… Hiçbirimiz buna katlanamazdık değil mi…
Halbuki aşk söz konusu olduğunda anlamak anlaşmaktan önemliydi…
Sevdiğimiz biriyle her bakımdan anlaşmamız gerekmiyordu, sevmiştik ve öğrenmiştik… Peki, onu anlamamak?
Anlamıyorsak eğer sevgiden bahsedilebilir miydi… Bizim sevdiğimizi sandığımız kişi esasında tanımadığımız başka biriydi öyleyse… Demek ki gerçek sevdiğimiz o değildi, kim olduğu konusunda yanıldığımız birineydi duygularımız.
Anlaşamadığımız için sevmekten vazgeçebilir miydik yoksa… Çok keskin ayrımlar birlikteliği sürdürmeye engel olabilirdi fakat sevmekten alıkoyabilir miydi şayet anlayarak sevseydik…
Çok iyi anlaştığımız birini sevmememiz ya da çok sevdiğimiz biriyle pek anlaşamamamız mümkündü fakat anlamadıysak onu, nasıl emin olacaktık anlaşıp anlaşamadığımızdan… Söyledikleri, yapıp ettikleri, fikirleri ya bambaşkaysa bizim anladığımızdan…
Anlamıyorduk da acaba anlatabiliyor muyduk kendimizi… Yeterince ve gerçekçi biçimde ifade edebiliyor muyduk… Biz yanıltıyor olamaz mıydık bilerek, bilmeyerek etrafımızdakileri, sevenlerimizi, sevdiklerimizi…
Asıl değerli olan, anlaşmaktan ziyade anlayarak sevmekti… Galiba aşkın mucizesi onda gizliydi… Aşk anlamaktı… Her iki manada birden “anlamanın” vücut bulmasıydı; sevdiğinin kim olduğunu idrak etmekti ve onun her şeyini sezip hissetmekti…
Zaaflarını, eksiklerini, sizden çok değişik eğilimlerini kabul etmek üstelik bundan hoşlanmaktı…
Birine böyle âşık olduğunuzda zaten o harikuladelik kendiliğinden gerçekleşiyordu. “Anlamaya” başlıyordunuz onu; onu ondan iyi hissediyordunuz… Adeta malum oluyordu her yaptığı, her duygusu, her düşüncesi… Kimi anlaşmazlıklar işte o yüzden baş gösteriyordu…
Aramızdan anlaşmayı aşka tercih eden kaç kişi çıkar… Anlamak ve anlaşmak çok nadir bulunan tanrısal bir armağan…
Ancak “anlaşma”nın peşinde koşup aşk mucizesinden olmak da var… Anlaşamadığınızda bitmez aşk zira, artık onu anlayamadığınızda biter…
Rengin Soysal
selam ey yüce insanlar