194) DÜNYA’YI KİRLET(ME) ZİRVESİ!
Yayin Tarihi 19 Aralık, 2009
Kategori SİYASİ
Kapitalist sistemin telaşı ve
Çin’in iklim oyunu
Kopenhag’da, iklim üzerinden kapitalist sistemin “Tazminat” telaşı, karşısında ise Çin’in oyun bozan politikası vardı.
Kyoto’nun yerini alabilecek “bağlayıcı” (Kyoto ABD’yi bağlamıyor, Çin ise gelişmekte olan ülke olarak imzaladığı için herhangi bir yaptırıma tabi tutulmuyor) bir anlaşmanın imzalanması umuduyla başlayan Kopenhag İklim Zirvesi büyük bir hayal kırıklığı ile son buldu. Geleceğini düşünen insanlığın küresel ısınma başta olmak üzere hava kirliliğine ve salgın hastalıkların yayılmasına sebep olan iklim sorunlarının nasıl çözüleceğine dair umutları her geçen gün azalırken, Kopenhag’ta dünya liderleri bütün olumsuz verilere rağmen umut aşılayıcı konuşmalar yaptı. Bu konuşmaların bir türlü sonuç getirmemesinin önünde engel gibi duran iki sorun ekonomik üretim ve siyasal güven sorunu olarak sıralanabilir.
Zirve’de ilk konuşan liderler arasında bulunan Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez konuyla ilgili iğneleyici ama isabetli bir yorumda bulundu. “Eğer iklim içi para dolu bir banka olsaydı, batılılar onu kurtarmak için çoktan bir çözüm yolu bulmuşlardı“. Ancak iklim Chavez’in dediği gibi içi para dolu bir banka olmasa da onu korumak için alınacak önlemler bir çok gelişmiş batılı ülkenin kabusu olmuş durumda. İsmini açıklamayan bir Avrupa ülkesi bürokratı Kopenhag’ta yetersiz hükümlerle dolu bir anlaşmaya imza atılsa bile bunun ülke parlemantolarından geçişinin imkansız olduğunu dile getiriyordu.
Kısaca zirve gelişmiş ülkelerin basını çeken ABD ve AB ile gelişmekte olan ülkelerin basını çeken Çin ve Hindistan arasında bir diplomatik savaşa döndü. Liderlerden önce yapılan toplantıların bir çoğunda Çin’in uzlaşmaz tavırlarından zaten bahsediliyordu. Zirvenin sonunda ise Sarkozy’nin ısrarla Çin’in tutumu sebebi ile bağlayıcı bir anlaşmaya imza atılamadığını dile getirmesi sorunun nereden kaynaklandığını tekrar gündeme getirdi.
Genel anlamı ile düşünüldüğünde zirvenin başından beri ABD ve Çin’in zirveye damgasını vuracağı biliniyordu. Çünkü her iki ülke de sera gazı (Greenhouse Gas, GHG) salınımında dünyanın ilk iki sırasını paylaşıyordu. Her ne kadar GSMH’ya göre gelişmekte olan Çin ile gelişmiş ABD arasında dağlar kadar fark olsa da parasal gücü elinde bulunduran ABD zirve boyunca Çin’e baskı yaptı. Çin’in dünya toplamının %20.7’lik, ABD’nin ise %15.5’lik GHG salınımı yaptığı düşünüldüğünde, sorumluluğun bu iki ülke tarafından yüklenilmesi gerektiği zirve boyunca tartışıldı. Batılı ülkelerin ısrarla gaz salınımında ciddi indirim istemesi ile gelişmekte olan ülkelerin buna yanaşmaması, yanaşanlar olsa bile bunu yüklü bir “tazminat” ile çözüme kavuşturma istekleri önceden biliniyordu.
Zirve’nin başında ABD gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar dolarlık bir yardım yapılmasını öngeren bir teklifte bulundu. Gelişmekte olan ülkeler için bu rakam yeterli olsa bile bu paranın nasıl toplanacağı ve hangi kanallar üzerinden dağıtalacağı tartışması gündeme geldi. ABD bu paranın karşılığı olarak özellikle Çin’in uluslararası toplumla gaz salınımının azaltılmasına dair verilerin iletilmesinde şeffaf olması gerektiği konusunda çekincelerini dile getirince Çin’den çok ciddi tepkiler gelmeye başladı. Zirve sırasında Amerikan basınında Çin ile ilgili enerji dosyaları sırasıyla yayınlanırken yeni imzalanan Türkmenistan gazının 2040 yılına kadar Çin’in enerji ihtiyacının yarısından fazlasını karşılayacak olmasını gündeme getirdiler.
Aynı Çin’in 2005 yılını baz alarak 2020 yılına kadar %40-45 civarında bir GHG indirimi düşünmesi yukarıdaki enerji anlaşması ve Çin’in önümüzdeki yıllarda %9 ortalama büyümeye devam edeceği düşünüldüğünde anlamsız geliyor. Bu teze karşı Çin’in iddiası ise 1990 yılı baz alındığında 2020 yılına kadar ABD’nın ancak %4-5’lik bir azaltma yapabileceği açıklamasını değiştirmemesidir. Obama’nin zirve konuşmasında da iklim değişikliklerine karşı önlem alınması gerektiğine dair sadece sözde kalan açıklamalar dışında bir öneride bulunmaması Çin’in elini güçlendirdi.
Diğer yandan Pakistan temsilcisinin ifadesi ile “para sorunu fakir ülkelere bir yardım ya da kalkınmayı teşvik olarak algılanmamalıdır, bu sorun batılıların tarihi sorumluluklarından doğan bir “tazminat” sorunudur”. Kapitalist üretimin küreselleşme ile beraber batı dışına kayması ve batılı ülkelerin bir çoğunun fabrika dumanı yerine ofis kokusu solumaları gaz salınım miktarı yerine meselenin para tarafında bulunmalarına neden oldu. AB ve ABD tarafına baktığımızda en büyük çekincelerin para miktarı ve bu miktarın dağıtım kanalları ile gaz salınım miktarının ne kadar düşürüleceği konularında olduğu gözlemlenebilir. Ancak en azından kısa vadede, fabrika dumanları Guanzhou ve Shenzhen’de yükselmeye devam ederken, yapacakları tek şey artık bu oyunun tek tarafı olmadığını ve Çin’in oyunu sadece Batılılar ile değil diğer oyuncularla da oynayacağını kabul etmektir.
Ekonomik krizi henüz atlatamamış dünyanın iklim üzerinden ahlaki sorumluluklarını hatırlaması gerektiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ancak bu ahlaki algılama biçimi ne yazık ki utilitarıan (faydacı) olarak algılandığı için zirve boyunca kapitalist sistemin doğaya verdiği zararı tazmin edebileceği üzerine tartışmalar bitmek tükenmek bilmeyen seviyelere ulaşti. Artık bir oyuncak olarak kullanıldıkları aşikar olan birçok Afrika ülkesinin bırakın gaz salınımını, anlaşmadan sonra doğrudan gelecek paranın hangi kanallar üzerinden olacağına odaklanmaları da aynı utilitarıan zihniyet üzerinden okunabilir. Amerikalı ünlü ekonomistlerin Çinlilere “bu zamana kadar biz tükettik, siz ürettiniz, bundan sonra tüketme sırası sizde” şeklinde yaptığı izahatlarla iklim zirvesinde önerilenlerin hiç bir makul izahı yoktur. Zirve sonunda sadece imaj düzeltme ve vahşi kapitalizmin kölesi olmuş insanlığın bir vicdan muhasebesi olacak kadar bile bağlayıcı hiç bir hükmü kabul etmemesi dünyanın geleceği açısından manidardır.
Kadir Temiz / Pekin- Dünya Bülteni
Yorumlar
Yorum yap