173) YENİ FİNANSAL SİSTEM VE G-20

Yayin Tarihi 1 Ekim, 2009 
Kategori SİYASİ

Yeni Finansal Sistem ve G-20

image001.jpg

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu G-20 üyesi ülkelerin liderleri toplantısından çıkan sonuç ne?

Her kriz mevcut sistemin sorgulanmasına ve değişime kapı açarak kurulmuş düzenleri ya bozar ya da geliştirilen stratejilerle mevcut sistemleri güçlendirerek devamını sağlar. 2007 küresel mali krizini bu anlamda okursak, kriz yeni değişimlerin kapılarını araladı ve dünya kapitalist finans sisteminde temel paradigma değişmezken, finansal haritada sınırlar yerinden oynamaya başladı.

İşte bu noktada küresel mali krizin miladı sayılan, 2008 yılı Eylül ayında ünlü yatırım bankası Lehman Brothers’ın batışının ardından üçüncüsü yapılan G-20 zirvesini nasıl okumamız gerekmektedir. Bu yazıda kısaca bu konuyu incelemeye çalışacağız.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu G-20 üyesi ülkelerin liderleri küresel ekonomiye yön vermek için, ABD’nin Pittsburgh şehrinde geçtiğimiz Perşembe günü başlayan ve iki gün süren bir toplantı yaptılar.

Toplantının sonuç bildirisinde; ekonomik krize yol açan nedenler arasında yer alan dengesizliklerin giderilmesi için reformlar yapılması konusunda mutabakata varıldı. Söz konusu uygulamalar arasında; bir ülkenin, bir diğeri tarafından izlenmesi, kontrol edilmesi de bulunuyor. Ancak bu önlemler, hedefi tutturamayan ülkenin “cezalandırılması” gibi bir yol içermiyor. Bu zirve “değişime giden yol” açısından oldukça önemli.

G-20 toplantısı tamamlandığında, aslında dünyaya iki büyük değişimin başladığına dair mesajlar verilmiş oldu. Bu mesajların özeti ise; artık dünya finansal sisteminde köklü değişikliklere gidilmesi gerektiği ve bu değişikliğin geniş bir konsensüse dayandırılarak G-20’nin dünya ekonomisine yön veren bir gemi durumunda olduğu ve bu geminin dümenine de IMF’nin geçeceği olarak özetlenebilir. Tabii ki bu mesajları okumasını bilenler net bir şekilde aldılar.

Kriz global serveti eriterek dengeleri değiştirdi

Küresel mali kriz dünya finansal haritasında yani ekonomisinde batının ağırlığını azaltırken özellikle gelişmekte olan Asya ülkelerinin (Çin, Hindistan, Güney Kore başta olmak üzere) ağırlığını artırdı. Dünya ekonomisindeki ağırlığı yıllar içinde zaten sürekli artış gösteren söz konusu ülkeler, krizle birlikte batıdaki servet erimesi nedeniyle daha da güçlü konuma geçtiler.

2008 yılı sonu itibariyle yapılan araştırmalar global servetin bir önceki yıla göre 12 trilyon dolar eridiğini ortaya çıkardı. Kriz nedeniyle, global olarak yönetim altındaki para miktarında 2001 yılından bu yana ilk kez küçülme yaşandı. 2007 yılında 104,7 trilyon dolar olan global olarak yönetim altındaki para 2008 sonu itibariyle 92,4 trilyon dolara indi. Servetlerdeki erime en fazla krizin merkez üssü Amerika kıtasında etkili oldu. En büyük kayıp yüzde 21,8 ile ABD ve Kanada’nın oluşturduğu Kuzey Amerika bölgesinde yönetilen varlıklarda yaşandı. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre; her şeyin normalleşmesi şartı altında, krizin patlak verdiği 2007 yılındaki servet miktarına ulaşmak için altı yıl gerekiyor.

ABD ve destekçisi İngiltere dünya ekonomik sistemini önceki dönemde istediği gibi şekillendiriyordu. Krizin ABD ekonomisinde açtığı yaralar ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaretinden aldığı payın artması neticesinde artık ABD tek başına dünya ekonomisini şekillendirmede yetersiz kalıyor. Bunun için yeni şekillendirmenin dışında kalmak istemeyen gelişmekte olan ülkeler de zorunlu olarak sürece dâhil ediliyor.

Krizin ardından ağırlığı giderek artması nedeniyle G-20 bazı kesimlerce geleceğin “dünya hükümeti” olarak tanımlanıyor. Onun için olsa gerek İngiltere başbakanı Brown, “G-20, geçmişte G-8’in sahip olduğundan çok daha fazla ekonomik işbirliğinde önemli roller üstlenecek” diyor.

Varlıklı batı ekonomilerinin krizle birlikte zayıflaması ve gelişmekte olan ülkelerin yıllar içerisinde ekonomik gücünü artırmaları nedeniyle güç dengesinde değişime ihtiyaç duyulmakta. Bu değişimin olabilmesi için de gelişmekte olan ülkelere istense de istenmese de global arenada daha fazla söz hakkı tanımak zorunda…

Yeni sistemde gelişmekte olan ülkelere daha fazla söz hakkı

Diğer uluslararası kurumlarda olduğu gibi IMF’de de söz sahipliğindeki, “oy dengesizliği”, yıldızı yükselen ülkeleri rahatsız etmekte. Ülkelerin ekonomik büyüklükleriyle IMF’deki oy hakkı arasında bir bağlantı yok. ABD’nin oy oranı IMF’de yüzde 16,77, Fransa’nın yüzde 4,9, ekonomisi Fransa’dan yüzde 50 daha büyük olan Çin’in oy hakkı ise yüzde 3,7. Zirvede bir şekilde bu oy haksızlığında da mutabakata varıldı.

ABD’nin IMF’yi güçlendirici planı zirvede mini krize neden oldu. Obama yönetimin IMF’yi yeniden düzenleme girişimlerine ve IMF’nin ortaklık yapısında Çin gibi gelişmekte olan ülkeleri de dâhil etmek istemesine, daimi yönetim kurulu koltuklarını terk etmek istemeyen İngiltere ve Fransa başta karşı çıktı, ancak daha sonra oy oranlarının artırılmasında görüş birliğine varıldığı açıklandı. Finansal krizle mücadele de Çin, ABD ile ortak hareket edip batının istediği önlemleri aldığı için sürece dâhil olması doğal bir sonuç olarak değerlendirilebilir.

Daha etkin bir IMF

Yeni sistemde başrol IMF’ye veriliyor. Onun için krizin başından bu yana IMF’nin kaynakları üç kat artırıldı ve artırılmaya da devam edilecek.

Şimdilik, sadece IMF’de gelişmiş ülkelere oy kullanımı hakkında artırım gündeme geldi. Ancak, gerek Dünya Bankası’nda gerekse Birleşmiş Milletlerde de durum çok farklı değil. Onlarda da dört beş ülkenin egemenliği söz konusu…

Bundan sonraki süreçte G-20, mevcut düzenin değişen dengeler ekseninde yeniden devam ettirilmesinde etkin olarak kullanılacak. Mevcut ekonomik sistemin değişmesi işine gelmeyen egemen güçler ekonomik dengelerdeki oynaklıkları gözeterek mevcut sistemi devam ettirmeye çalışıyorlar. Bunun için de G-20’yi kurumsallaştırarak işlevini yitiren G-8’in yerine daha geniş zemine yayılmış, kurumsallaşmış bir G-20 gücü kuruluyor. Yaşanılan kriz kapitalist zihniyeti kendi içinde dahi eleştirmesine rağmen, egemen ve mevcut paradigmayı değiştirmede etkili olamadığı için eski sistem devam ettiriliyor…

Dünya ekonomisinde denge sağlamak ne anlama geliyor

ABD başkanı Obama’nın öncülüğünde birçok dünya lideri dünya ekonomisinde denge sağlanması amacıyla Çin, Hindistan, Almanya, Brezilya ve Japonya gibi yüksek ihracat dolayısıyla cari fazla veren ülkelerin tüketimlerini artırması, başta ABD ve Avrupa ekonomilerinin ise bütçe açığını kontrol altına almak için daha fazla tasarruf yapması gerektiği konusunda görüş açıkladılar.

Bu söylemdeki amaç nedir diye bakacak olursak; ekonomisinin üçte ikisi tüketime dayanan ABD iç tüketimini finanse edebilmek için dış sermaye bağımlılığını azaltmaya çalışıyor. ABD, başta Çin olmak üzere kendisine mal satımında başı çeken ve sattığı malların parasıyla da kendisini fonlayan ülkelerin mallarına olan iç talebi kısarak borç sarmalından çıkmaya çalışıyor. Diğer taraftan cari fazlaları nedeniyle ABD’nin tam tersi durumla yüksek tasarruf oranına sahip Asya ülkelerinin daha fazla tüketim yapmasını isteyerek dünyadaki dengesiz servet birikimini ve borçluluğu önlemeye! çalışılıyor.

Teknik iktisadi ifadeyle yukarıdaki paragrafın açılımını yapmaya çalışalım. Dünya ekonomileri bu güne kadar bir kısmı aşırı cari fazla (Çin), bir kısmı da aşırı cari açık (ABD) verdi. Oluşan bu dengesizlikle ülke para birimlerinde ve emtia fiyatlarında sert hareketler yaşandı. Son krizde bu hareketlenmeler doların değerindeki oynaklıkla zirveye ulaştı. Mal (emtia) fiyatlarında ve para birimlerinde yaşanan sert hareketler ülke ekonomilerini son krizle birlikte tehdit eder boyuta ulaştı. Yeni oluşturulacak bir “dünya değeri” yani “para birimi” ile ülke bazında yaşanan dengesizlikler dünya ekonomilerini şimdiki kadar tehdit etmeyecektir. Bunun için de ortak bir para birimi gereklidir. Artık ABD doları rezerv para özelliğini kaybetmeye başladığına göre bunun yeni bir “dünya parası” ile yapılması gerekmektedir.

İşte bu noktada yeni dünya parası IMF’nin resmi parasal sepeti (SDR) olacak gibi gözüküyor. Tabii ki bu işin mimarı da yine ABD olacak.

Dünyayı yeniden dengeye getirmek isteyen güçler, mevcut dengesizliğe neden olan paradigmada bir değişikliğe gitmedikleri için, mevcut dengesiz kapitalist sistemin devamı nedeniyle yeni krizler önümüzdeki yıllarda dünya gündemini meşgul edebilirler…

FEVZİ ÖZTÜRK / DÜNYA BÜLTENİ

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap