158) EY TÜRK MİLLETİ!

Yayin Tarihi 18 Şubat, 2011 
Kategori KÜLTÜREL

EY TÜRK MİLLETİ!

image00122.jpg

Ey Türk milleti! Sen tarihin boyunca, sarsılmaz bir imanla, tek bir Allah’a inandın. Hak, adalet ve bütün insanlığı her iki dünyada huzura, saadete kavuşturacak olan yüce İslâm dini uğrunda cihad yaptın ve oluk oluk kan akıttın.

Bu suretle üç kıt’ayı ve özellikle Anadolu’yu “Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ!” dedirtecek şekilde şehitlerle doldurdun. Dünyaya baş eğdiren büyük hakanlarına, yüksek devlet, ilim ve fikir adamlarına inanarak onların önderliğinde haşmetli bir tarih yaptın; mutlu devirler yaşadın ve yaşattın. O devirlerde peşlerinden sel gibi aktığın, önlerinde edeple diz çöktüğün her biri bir insanlık örneği bu rehberlerin ile senin aranda tam bir iman birliği ve ahenk vardı. Bu şuur ve imanla başka uzak diyarlara ve çeşitli milletlere adalet, din hürriyeti, medeniyet ve insanlık götürdün.

Kapkaranlıkken bütün âfâkı insaniyetin,
Nur olup fışkırttın tâ sinesinden zulmetin.

Yunus, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Şeyh Edebali, Mevlâna Hayreddin, Akşemseddin, Molla Hüsrev, Molla Gü-rani, Ali Kuşçu, Ebussuud, Kemalpaşa-zâde gibi daha nice âlimlerin, velilerin rehberliğinde dinler ve milletlerarası ahenk kurdun; insanlığa insanca yaşamayı öğrettin.

Böylece sen maddî-mânevî bütün kuvvetlerini birleştirerek saltanatını milletlerin kalbinde kurdun ve bu sayede cihanı idare ettin. Tarihte hiçbir millete nasip olmayan bu kadar uzun ömürlü dünya çapında bir devlet kurdun.

Ey Türk Milleti!

Nihayet, asırlar geçti, devirler değişti; sen medeniyet ve teknik üstünlüğünü kaybettin; yükselen yeni medeniyet ile onun güçlü temsilcilerine karşı zayıf ve yalnız kaldın. Asırlar boyunca Haçlı saldırılarına uğradın; onları İznik, Eskişehir, Konya ve Mukaddes topraklarda karşıladın. Rumeli’ye ayak bastığın günden beri de devamlı Haçlı istilâlarına uğradın. Vatanını korumak gayesiyle onları Edirne, Kosova, Nigbolu, Varna ve Belgrad’da mağlup ettin. Viyana kapılarına kadar dayandın. Nihayet sen takibe uğrayarak Sakarya’ya kadar geriledin. Birçok mağlubiyetlere, toprak kaybına uğradın; sel gibi kan akıttın.

Dünyayı fethederken şefkat, merhamet ve adaletin ile düşmanlarını dahi memnun ve hayran bıraktın. Fakat ric’at ederken benzeri görülmemiş zulüm ve vahşetlere maruz kaldın. Bu mağlûbiyetlere rağmen sen aslî cevherini, ahlakî ve manevî değerlerini muhafaza ettiğin için savaş meydanlarında yine kahramanlık destanları yazıyordun. Böylece manevî gücüne inanarak niha-î mağlûbiyeti asla kabul etmedin.

Ey Türk Milleti!

İşte seni savaş cephelerinde yıkamayanlar sana hayat veren kaynaklarını hedef aldılar. Sinsice, alçakça metodlarla millî şuurunu bizzat kendi evlatlarının eliyle tahribe yöneldiler. Gaflet ve cehalet kurbanı köksüz bir aydın zümresini kullanarak seni, ilerici-gerici, sağcı-solcu, Türkçü -Kürtçü, şucu-bucu diye kamplara ayırarak birbirine düşürdüler. Yine bu köksüz aydınlar eliyle senin dinini, mukaddesatını, tarihini, edebiyatını, dilini ahlâk ve ananelerini yıkan manevî barbarlığa da ilericilik adını vererek seni şaşkınlığa düşürdüler. Bugün karşılaştığın fikrî ve ahlâkî çöküşün, siyâsî ve ekonomik sarsıntıların sebebi de budur.

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

Böylece manevî nizamın, sosyal düzenin, millî şuur ve birliğin; ilericilik adı altında sarsılınca, içerde gücün, dışarda itibarın zedelenmiştir. Avrupalı olmak zannı ve aşağılık duygusu ile kendini Şark’tan ve özellikle İslâm dünyasından ayırdın. Şark’ın efendiliğinden, Garb’ın yamaklığına düştün.

Ey Türk Milleti!

Sen yüzyıllarca emperyalizme karşı cihad yapmış, istiklal bayrağı ile mazlum milletlere de rehber olmuşken, emperyalizmin evlâdı ve ileri karakolu olan küçük Yunanistan’ı değil, seni emperyalizmin âleti saydılar. Kendi kimliğinden sıyrılırsan Batı’ya yanaşacağını sandın; ama yanaşamadın aldandın. İnsan haklarını dünyaya tattırmış bir milletin evlâtları, bakın şimdi kimlerin kapısında insan hakkına saygı, diye dolaşıyorlar. Bu ne zillettir ya Rab!

Ey Türk Milleti!

Her türlü gaflet ve hıyanetlere, sinsice, alçakça tertiplere rağmen sen tarihinden gelen manevî mirasını ve pek çok yüksek meziyetini muhafaza ediyorsun. Henüz son sözünü söylemiş ve son vazifeni yapmış değilsin. Aslında seni bölmek ve kargaşalık içinde bırakma gayretleri de seni yücelten bu değerleri senden daha iyi bilmelerindendir. Anadolu’nun hâlâ dostların ümidi düşmanların hedefi olması, bundan dolayıdır.

Çünkü sen bir toparlanabildiğin, millî şuuruna kavuştuğun, ilim ve tekniğini kurduğun zaman sana hayat veren bu cevherlerinle yine eski gücüne kavuşacaksın.

Düşmeden pençesinin altına istikbâlin,
Biliniz kadrini hürriyetin istiklâlin.

Prof. Dr. İSMET MİROĞLU

İSMET MİROĞLU KİMDİR?

image00211.jpg

1944 yılında Bayburt’ta doğdu. İlk ve ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Erzincan’da bitirdikten sonra, 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1970 yılında bu bölüme asistan tayin edildi. “16. Yüzyılda Bayburt Sancağı” başlıklı doktora teziyle 1974 tarihinde doktor unvanını kazandı. 1981’de, Kemah Sancağı hakkındaki teziyle doçent oldu. 1989 yılında da profesör oldu. 13 Mayıs 1987 tarihinde Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü görevine tayin edildi. Yıllarca ihmal edilmiş bulunan Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerini modern anlamda yeniden yapılandırdı. 31.12.1990 tarihine kadar bu görevi sürdüren ve tekrar üniversitedeki görevine dönen İsmet Miroğlu, 24.7.1991 tarihinde Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı oldu. Üniversitedeki görevinin yanı sıra, ilk sayısı Mart 1994’te yayınlanan Tarih ve Medeniyet dergisini kurdu ve 23 Ekim 1997 tarihinde vefat edene kadar bu çalışmasına devam etti.

SAYIN HOCAMIZI RAHMET VE SAYGI İLE ANIYORUZ…

image0035.jpg

Paylaş:

Yorumlar

“158) EY TÜRK MİLLETİ!” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. celal tanikakar yorum tarihi 18 Şubat, 2011 19:29

    tesekurler

  2. erdoğan munlafalıoğlu yorum tarihi 21 Şubat, 2011 01:10

    bu millet uyanıcak ortada ne komünist kalacak nede komünist kılığına giren kürtçü faşist

  3. Mevlüt Uluğtekin Yılmaz yorum tarihi 21 Mart, 2016 12:57

Yorum yap