15) KÖROĞLU DESTANI
Yayin Tarihi 21 Mart, 2009
Kategori TÜRK VE DÜNYA DESTANLARI
KÖROĞLU DESTANI
Türk Destanları içinde en geç teşekkül eden, diğerlerine göre çok yeni bir destandır. Türklerin, bu günkü büyük ve son yurdumuzun olan ve bunun içinde de her Türk için çok büyük bir değer taşıması, üzerinde hayatından fazla titremesi lazım gelen Anadolumuzda yerleşmesinden sonra meydana gelmiş olması Köroğlu Destanının bugüne kadar aynı tesir ve kuvvete yaşamasına sebep olmuştur. Hala Anadolu ve Rumeli Türkü, Köroğlu Destanını bilir ve anlatıldığı zaman heyecanlanır.Bununla beraber Köroğlu Destanının da kaynağı, asıl büyük Türk destanlarıdır. Motifler hayaller, muhit ve adetler bütünüyle bu destanlarımızdan alınmış ve onların üzerine kurularak geliştirilmiştir.
Bugüne kadar duyulan Köroğlu Destanı rivayetleri, Azerbaycandan Rumeline kadar uzanan geniş sahada yirmi dört çeşitleme halindedir. Bunlar, birbirinden farklı gibi görünse de aslından tek bir çekirdeğin etrafında gelişen parçalar gibidir. Nitekim, hala halk arasında söylenen Köroğlu şiirleri de ya birer vakıa anlatmakta, ya bir güzelleme ile destandaki olayların çevre olarak mekanını tesbit etmekte; ya bir koçaklama ile destan kahramanlarından birini çizmekte veya birinin macerasını vermekte; yahut da türkü ile olayları birbirine bağlamaktadır.
Bunlardan da anlaşılacağı üzere Köroğlu Destanımız bütün güzelliğine ve tam gibi görünmesine rağmen, destan olarak tekamül devresini tamamlamamıştır. Çekirdeği vardır ve tabii gelişmesini göstermiştir; muhtelif zamanlarda ve muhtelif ozanların eliyle ve diliyle ayrımları yapılıp eklemeleri eklenmiş ve bunlar bir halk süzgecinden geçerek halkın o güzel muhayyilesinden de olacağını alıp şekillenmiştir. Fakat, yazılı tesbit şekli, tamamı üzerinden ve nazım halinde bir tek ozanın işlemesine mazhar olmamıştır. Bu kısım da yapıldıktan sonra elimizde tam ve mükemmel bir Köroğlu Destanı var diyebileceğiz. Bugün hala değişik rivayetlerde anlatılan destanın, anahatlarıyla hülasası şu şekildedir:
DESTANIN KONUSU:
Köroğlu’ nun babasının adı Yusuf” tur. Bir Beyin yanında çalışmaktadır ve bilhassa atlardan çok iyi anlamaktadır. Yusuf’ un Ali adında, yiğit delikanlı bir oğlu vardır. Günlerden bir gün Bey, Yusuf’ a, kendisi için çok güzel bir at seçip getirmesini ister. Yusuf da, çok gösterişsiz, uyuzumsu bir tayı beğenir, alır gelir. Fakat Bey çok kibirli, gösterişi seven, burnundan kıl aldırmayan ve çok zalim bir Beydir. Böyle bir atı kendisine seçip getirdiği için Yusuf’ a fena halde öfkelenir.Halbuki Yusuf’ un getirdiği tay öyle bilinen taylardan değildir. Sulardan çıkan bir aygırın dölünden gelme bir kır taydır. Kanatlanıp uçma yeteneği vardır. Bakılır, terbiye edilirse eşi menendi bulunmayacak cinstendir. Ama Bey, bunların hiçbirini anlamaz ve zalimliği üstün gelip Yusuf’ un gözlerine mil çekilip kör edilmesi buyruğunu verir. Buyruğu da, kendisi gibi zalim olan adamları düşünmeden yerine getirirler.
İki gözü kör edilen Yusuf köyüne döner, O uyuzumsu tayı, hiç ışık görmeyen bir yerde besleyip terbiye eder ve eşi menendi bulunmayan bir kır at haline getirir. Oğlu Ali de o zamana kadar daha yetişip daha yiğit daha gürbüz bir delikanlı haline gelmiştir. Baba-oğul bir arada karar verip Beyden öç almağa yemin ederler. Bunun üzerine, kır atla birlikte Bingöl Dağlarına varıp hayat suyunu ararlar; bulurlar ve içerler. Sudan ancak Ali ve kır at içmiştir. Yusuf içememiştir.
Bundan sonra dönüp, Beyin konağına yakın bir dağı yurd edinirler. (En meşhur rivayetlerde bu dağ Çamlıbel’ dir) Yusuf, oğlu Ali’ ye, burada yerleşmesini salık verir. Babasının bu öğüdünü tutan Ali (Köroğlu) orayı yurd edinerek gelip geçenden baç almağa, haksızlıkların üstüne üstüne varmağa başlar. Bir müddet sonra babası Yusuf ölür. Köroğlu, yine babasının öğüdüne uyarak kendisine çok sadık kırk yiğit toplar etrafına. Akıllı, bilgin, görgülü ve bir sohbet adamı olduğunu duyup işittiğini İstanbul’ dan, Kasap başının oğlu yakışıklı Han Ayvaz’ ı da kaçırıp kırk yiğidinin arasına katar:
Artık Çamlıbel, Çamlıbel’ deki Köroğlu’ nun dünyası tamam olmuştur. Köroğlu’ nun çevresinde insanlar toplanmağa başlar; Köroğlu’ nun çevresinde halk küme küme ve sevgi doludur. Babasının öcünü Beyden almak için Köroğlu türlü oyunlar hazırlar, yiğitlik gösterir; Köroğlu nasıl halkın adamı, iyi ve namuslu insanların sevgilisi haline gelmişse Zalim Beyin de, baş düşmanı baş korkusu haline gelir. Bütün Zalim Beyler Köroğlu’ ndan korkmaktadır.
Babasının öcünü almak için Beyin üstüne üstüne vardığı akınlardan birinde Köroğlu, Beyin güzel Bacısı Döne’ yi görür. Gördüğü gibi de vurulur Köroğlu, Döne’ ye aşık olur. Çamlıbel Köroğlu için aşkının alev alev yandığı bir yer haline gelir… Ve birgün bu aşka dayanamaz köroğlu, atına atladığı gibi varır. Döne’ yi Bey Konağından kaçırır, evlenir. Bu evlilikten oğlu Hasan doğar.
Akınlar akınları kovalar; Köroğlu çok zalimlerin hakkından gelir. Akınlarının birinde tutsak olur Köroğlu. Yiğitlerinden Güdemen, Köroğlu’ nu kaçırmak için görevlendirilir. Güdemen varıp köroğlu’ nu bulur. Köroğlu tutsaklıktan kurtulur; kaçar. Kır atına atlar ve kır at surların üstünden kanatlanıp uçarak geçer ve Köroğlu’ nu kurtarır. Bunun üzerine aşka gelen Köroğlu kır atı öğmeğe başlar.
Çamlıbel’ e hasret kalmış, Döne’ sine hasret kalmış; yiğitlerine hasret kalmıştır. Uzaktan Çamlıbel’ i görünce dayanamaz söyler:
Köroğlu tepelerden bakarım,
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim,
Bunca yıldır hasretini çekerim,
Arkam sensin, kalem sensin dağlar hey.
Yiğitlerine, Çamlıbel’ ine, Döne’ sine kavuşturduğu için de atını bir güzelleme ile bir kere daha över:
Haykırır köpüğü başından atar,
Başını başımdan yukarı tutar,
Kaçarsa kurtulur kovarsa tutar,
Alma gözlü kız perçemli Kır atım.
Bundan sonra Çamlıbel’ e daha iyice yerleşen Köroğlu’ nun namı bütün yurdu, dört bir yandan tutar. Mertliği, mertçe kavgaları, düşkünlerin elinden tutuşu, düşkünü zalime karşı koruyuşu, hakkı ve adaleti sevişi Köroğlu’ nu dillere destan eder. Her zaman haksızlığın karşısındadır ama adaletli Devlet gücüne karşı boynunun kıldan ince olduğunu da bilir. Din ve devlet uğrunadır yaptıkları biraz da. Urus üstüne, Acem üstüne de savaşlara katılır; bu savaşlarda yiğitlerine Mevla, şehitlik, kafire karşı üstünlük uğruna saf bağlatır.Fakat nihayet Köroğlu da bir insandır. Gerçi bildiğimiz insanlardan çok ayrı, insan üstü nice güce sahiptir ama yine de insanoğlu’ dur. Sonunda kendi de, yiğitleri de; atı da yorulur. Koroğlu artık ihtiyarlamıştır.
Çürüdü gönlüm çürüdü,
İçerde yürek eridi,
Beylerin kolu yoruldu,
Kılıç döndürü döndürü.
Üstelik devir de değişmeğe başlamıştır. “Delikli demir” dediği tüfenk icad olmuş, artık yiğitlik başka türlü anlaşılmağa başlamıştır. Göğüs göğüse, erkekçe, düşmanı yüzünden ve gözünden göre göre döğüşmenin yerini bir yerlere saklanıp arkadan ve uzaktan vurmalar almıştır. Köroğlu’ na göre kahpeliktir bu ve kahpelik almış yürümüştür, alıp yürümektir. Dünya sevilmez bir dünya olmuştur artık. Dünyayı terketmek vakti gelmiştir. Köroğlu’ da öyle yapar, dünyayı terkedip, alacağını almış vereceğini vermiş bir insanoğlunun huzuru içinde Kırklara karışıp gider…KAYNAK: Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu
‘Türk Destancılık Tarihi Bağlamında’ KÖROĞLU DESTANI ‘Türk Dünyasının Köroğlu Fenomenolojisi
Köroğlu, Türk destan geleneğinde mitolojik kahramandan destan kahramanına, ‘vergi’ almış şaman’dan Hakk’tan gönlüne ilham düşen âşık’a, karanlık güçlerle savaşan alp’ten, insanları haksızlıktan koruyan kahraman’a, çiltanlarla, Hz. Hızır’la, Hz. Ali’yle, on iki imamla konuşabilen eren’e kadar sürekli statü değiştirerek varlığını sürdürmüştür
Köroğlu Destanı bütün Türk halklarının sözlü edebiyatında [ayrıca Arap, Tacik, Gürcü, Acar (Gürcü dilinde), Ermeni, Afgan, Abaza folklorunda] mevcuttur ve sözlü gelenekte, bugünkü şekliyle tam dört asırdır icra edilen en önemli epik eseridir. Türklerin etno-siyasal birlik döneminde mevcut olan ancak Türklerin yayılmacılıklarıyla farklı coğrafyalarda, farklı toplumlarda bir biçimlenme geçiren Köroğlu Destanı en az 17 Türk ve 8 gayri Türk halkın halk edebiyatında yazıya aktarılmış şekliyle mevcuttur. Bundan başka İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Fars, Macar, Bulgar, Çek, Slovak dillerine de tercüme edilmiştir. Bir destanın bu kadar çok dile çevrilmesi de yalnız Köroğlu Destanı için geçerlidir.
Prof. Dr. Fuzuli Bayat diyor ki: ‘Bu eserde Köroğlu Destanı’nın bütün varyantlarını ve kollarını bir araya getirmeye çalıştık ve Köroğlu fenomenolojisinin sırrını öğrenmek istedik. Bu destanla ilgili yazılmış eserlerin çok büyük bir kısmını inceledik ve sonunda halk edebiyatı araştırmalarında kullanılan yeni bakış açısından yola çıkarak destanın temelini veya folklor terminolojisi ile söyleyecek olursak arketipini oluşturan öğeyi ortaya çıkarmaya ve Köroğlu fenomenolojisinin sebeplerini açıklamağa çalıştık.’
KİTAP ADI:
“Köroğlu Destanı”
Türk Dünyasının Köroğlu Fenomenolojisi
Prof. Dr. Fuzuli Bayat / ÖTÜKEN YAYINEVİ
Yorumlar
“15) KÖROĞLU DESTANI” yazisina 7 Yorum yapilmis
Yorum yap
Yılmaz Bey merhaba,
Yine müdahele etme gereği duydum. Köroğlu destanının en eski Türk
destanlarından biri olduğu, Göktürkler döneminde oluştuğu, her Türk
boyunun yerleştiği yurtta, destanı şekillendirerek anlattığı, birçok
Türk boyunda bilinmesinin bundan kaynaklandığı şeklindeki görüşler
destanla ilgilenen araştırmacıların büyük ölçüde üzerinde hem-fikir
olduğu, ancak hala araştırılması gereken konulardır. Eğer sizin
yazdığınız gibi Anadolu’da en yakın zamanlarda doğmuş bir destan
olsaydı , bu kadar geniş bir coğrafyada yaygın olarak bilinir miydi?
KÖROĞLU destanının hangi dönemde doğduğu hala tartışma konusu iken,
(bazı araştırmacılar 10. yy’a kadar götürmektedir) sizin yakın dönemde
doğmuş bir destan olarak tanıtmanız, biraz yanıltıcı oluyor.
Bilginize…
Prof. Dr. Naciye Yıldız
SAYIN HOCAM,
BU SAYFADA VERİLEN “KÖROĞLU DESTAN” ANLATISI, SAYIN SEPETÇİOĞLU’NA AİTTİR.
BU SAYFADA HERHANGİ BİR DEĞİŞİKLİK YAPMAMIZ ETİK OLMAZ.
BELİRTMİŞ OLDUĞUNUZ BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR DOĞRUDUR. TÜRKİSTAN’DA DA AYNI DESTAN ANLATILMAKTADIR.
UYARILARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDER, SAYGILARIMI SUNARIM.
Köroğlu delikli demir icat oldu mertlik bozuldu demiş eğer 10.yüzyılda geçseydi o zamanlar tüfek olmadığı için bu sözü söyleyebileceğini sanmıyorum.Bence olay osmanlı döneminde geçiyor
Merhaba sevgili turklerim.Koroglu hic de mifoloji kahraman deyildir.Gecen sene yayinlanmish kitabimda faktlarla ispatladim ki o, Cengizhanin meshhur komutani Subuday bahadir olmushdur.Harezmshahi kovaladigi zaman Koroglu lakabi almishdir.Kitabimin adi *Koroglu sirri:efsaneden hakikate*.Eger gerekirse Size kitabimi gondere bilirim.Saygilarimla Mirza Haciyev.Azerbaycan.
Subuday bahadir bir gozunu Cin savashinda itirmish diye ona kor oglu kor demishler.Yolda zaman kaybetmemek icin tumeninde her askerde iki at vardi,bir at yorulanda digerine kecmekle dinlenmeye durmuyorlardi,ikinci ata Turat diyorlardi,cunki mogalca turat *ilave,yedek at* demektir.Mogal atlari kucuk oldugu icin Turkustanda onlara Kirat diyorlardi,cunki mogallar cadirlarina kir diyorlardi.Cengizhandan Harezmshahi kovma enri alinca Amuderyayi gecmishler,obur sahilde atlar o deryadan ciktiklari icin Derya ati efsanesi yaranmishtir.
Biz Azerbaycan Türk milleti Koroğlu şiirleri ile büyüdük.Babam terekeme karapapaklardandı ve bir az saz çalmasını bilirdi,okuduğu Koroğlu destanıydı,nerdese hepsini ezbere biliyordu,ben 5 yaşındayken uzun bir Koroğlu şiiri öğrenmişdim.Şimdi de hafızamda.
Eğer Köroğlu 1570-li yılların kahramanı olmuşsa nasıl tecrübeli savaşcıymış ki,ihtiyar çağlarına kadar Osmanlı ordusunun askerinde tüfek adlı silahın olduğundan haberi olmamış.Gözlerini yumarak mı savaşmış o?Tüfek 1570-lerden tam iki yüz yıl öncelerden,sultan Birinci Muratın zamanından Osmanlı askerinde yokmuydu?Kemal Paşazade Çorlu ve Birinci Kosovo savaşlarını anlatırken “Savaş kumaşı satıldı,topü-tüfek atıldı,atü-adem bir-birine katıldı” diye yazmamış mı?1570-lerden 160 yıl öncelerden İmadeddin Nesimi bir qezelinde Misri kılıçtan konuşmuyor mu?Demiyor mu “Qamzeden Misri kılıç vermişsin esrük türke ki,Kanpahasız nice kan etmek dilersin,etmegil”.İnatla bizimdir demek başka şeydir,tarihi fakt başka şey.