126) TARİH BAŞA SARIYOR-12

Yayin Tarihi 21 Şubat, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

image00176.jpg

 

Genç Tıbbiyeli’den Mustafa Kemal’e:
Manda’yı kabul ederseniz sizi de reddederiz!..

“Manda düşüncesini kabul ederseniz, Mustafa Kemal’i ’vatan kurtarıcısı’ değil, vatan batırıcısı’ilan eder ve şiddetle kınarız” diyen Tıbbiyeli delege Hikmet’e Ulu Önder, “Evlat (Çocuk!) müsterih ol. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz” cevabını veriyordu

Sivas Kongresi’nin ilk üç gününde ana konulara girilemedi. Kongre üyeleri zamanlarının büyük bölümünü, o güne kadar kafalarında biriktirdikleri soruların yanıtını aramakla “güven oluşturmaya” yönelik tartışmalarla geçirdiler. Özellikle, “toplantı İttihatçıların toplantısı mıydı, değil miydi?” sorusu ve bu konuda “yeminler edilmesi” tartışması ön plandaydı.
Daha sonra, Türkiye’yi işgalden kurtarmak için kurulan derneklerin birleştirilmesine karar verildi.
“Manda” (himaye) konusu da kongrenin çok ayrıntılı biçimde üzerinde durduğu ana konulardan biri oldu.
Anadolu’da bir “Milli Hükümet” kurulmasına değinen Mustafa Kemal, mandacılığın kabul edilemeyeceğini vurguladı durdu. Milli hükümet kurulmasını isteyenlere (Mazhar Müfit, Hüsrev Sami Bey, Denizli ve Afyon delegeleri) destek veriyor ve buna karşı çıkacak Padişah ve Damad Ferit için “İsterlerse buna isyan adını versinler” diyor ama tedbirli davranıyordu:

Galeyana gerek yok
“Bunun için galeyana gerek yok. Bir işi zamansız yapmak, o işi sonuçsuz bırakmak olur. Düşüncelerinize karşı değilim. Sadece zamansız olduğu kanaatindeyim.. Her şey sırasında ve zamanında yapılmalıdır.”
İstanbul delegeleri ısrarla, Amerikan mandasına girilmesini istiyordu. Anadolu delegeleri ise kesinlikle buna karşıydı. Manda taraftarı “milliciler” (ulusalcılar), “mandanın, bağımsızlığın terk edilmesi anlamına gelmediğine” inanıyordu. Hatta, İstanbul delegelerinden İsmail Hami, “Manda kelimesine takılmayın. Bu kelimenin önemi yok. Önemli olan işin içeriğidir. ’Manda altına girdik’demeyelim de, isterlerse ’Sonsuz yaşayacak devlet olduk’diyelim” diyordu!..
Amerikan sömürgesi olmak isteyenler Mustafa Kemal’e şu sözlerle de baskı yapıyordu:
 “Çabuk, Amerikan himayesini isteyin. Bir dakika kaybedecek vakit yok. İstanbul’da filân Amerikalı veya Amerikan heyeti cevap bekliyor. Yoksa fırsat kaçacak. Biz kendimizi idare edemeyiz. Borçlarımızı ödeyemeyiz. Bizden bunlar geçmiştir. Çabuk, çabuk; aman yabancı devlet himayesi…”

Ya istiklâl ya ölüm
Manda tartışmaları kongre bitiminde de sürüyordu. Örneğin, bir gece “milli hareketin liderinin” odasındaki sesler dışarıya taştı..
Genç Tıbbiyeli delege Hikmet, sesini yükselterek heyecanla:
 “Paşam, üyesi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklâl davamızı başarmak yolundaki çalışmalar için gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle reddederiz. Örneğin, manda düşüncesini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ’vatan kurtarıcısı’değil, vatan batırıcısı’ilan eder ve şiddetle kınarız!..”
diyordu.
Mustafa Kemal de heyecanlanmıştı:
 “Evlat (Çocuk!) müsterih ol. Gençlikle gurur duyuyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklâl ya ölüm!.”

Var ol Paşam
Bu sözler üzerine Hikmet, “Var ol Paşam” diyerek Mustafa Kemal’in ellerine sarılıp öperken; Paşa da genci alnından öptü;  “Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbâli size, genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır”  dedi.
Dönemin gazetelerinde yer alan bu haberi de “kaydeden” Mazhar Müfit, yıllar sonra şöyle diyecekti:
 “Mustafa Kemal Paşa, yıllardan sonra ’Acaba bizim Sivas Kongresi’ndeki biricik ateşli genç tıbbiyelimiz nerede?’diye sormuştu. Hikmet’i milletvekili yapmak istiyordu. Bulunamadı, ’ölmüş..’dendi. Halbuki, geçen sene hayatta olduğunu, albay rütbesine yükselmiş olarak bir askerî hastanenin başhekimliğinde
bulunduğunu memnuniyetle öğrendim.”

* Mustafa Kemal , ilk büyük kongreyi (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919) topladığı
Erzurum’da hükümet konağı önünde Vali Zühtü Bey, memurla ve subaylarla…

Mustafa Kemal, parasızlıktan ve yokluktan dert yanan Mazhar Müfit’e böyle diyordu:


Para olsa annem de yapar!..
Kongre’nin sonunda “bütün dünyaya kafa tutan millicilerin parasızlığı” tartışılırken, Mazhar Müfit’le Mustafa Kemal arasında geçen konuşma, tam bir ders niteliğinde.
Müfit Bey sinirli biçimde:
 “Hepsi güzel, fakat biz burada 5-6 kişi oturmuşuz, yalnız memleketimizle, padişahla, Ferit Paşa ile değil, bütün dünya ile uğraşıyoruz. Para yok, asker yok, top yok, tüfek yok. Velhasıl bu savaşımızı destekleyecek elimizde kuvvet yok. Buna çare düşünelim” dedi.
Mazhar Müfit, Mustafa Kemal’in yanında Milli Mücadele’nin finansal sorunlarından da sorumluydu. Parasızlık doğal olarak onu sinirli yapıyordu.

Marifet bu yokluk  içinde başarılı olmaktır
Paşa gülerek,  “Azizim Mazhar Müfit! Bu senin dediklerinin hepsi olsa, o zaman bu işi annem de görebilir. Marifet bu yokluk içinde başarılı olmaktır. Her nedense sen bu gece sinirlenmişsin. Haydi git yat, yarına kadar bir şeyin kalmaz”  karşılığını verdi.
Para, asker, top ve tüfek yoksulluğunun yanı sıra, milî direnişi anlatacak bir gazete çıkarmak için de para yoktu. Var olan ise, kağıt bulamıyordu. Daha sonra Mustafa Kemal bu durumu şöyle açıklayacaktı:
 “Elde var olan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi için bile kağıdımız yok. (…) Tabii istenir ki, yalnız Hakimiyet-i Milliye Gazetesi değil, beş on tane gazete daha çıkarılabilsin ve hatta yabancı azeteler çıkarılsın, bunlar arzu edilir. Bu konuda da varolan olanaklara başvurulmamış değildir.”
“Biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa, babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz” Mustafa Kemal (1919)


image00231.jpg
* Amerikalı General Harbord


Amerika ve Fransa ‘dip dalgasından’ korkuyor
Mustafa Kemal’in Amerikalı General Harbord ile görüşmesini daha sonra yakın arkadaşı ve sırdaşı Mazhar Müfit Kansu da yazdı.
Kansu’nun “tanıklığına” göre General Harbord, konuşmanın sonuna doğru gülerek, “Millet ve siz her türlü çalışmada ve fedâkarlıkta bulunmanıza rağmen başarılı olamazsanız ne yapacaksınız?” diye sordu.
Mustafa Kemal ise şu tarihi yanıtı verdi:
 “Millet ve biz yok, vahdet (birlik) halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kesin olarak söyleyeyim ki, bir millet varlık ve istiklâli için her şeye başvurur ve bu amaç uğrunda her fedâkarlığı yaparsa, başarılı olamaması mümkün değildir. Elbette başarılı olur. Başarılı olamaz ise, o millet ölmüş demektir. Şu halde, millet yaşadıkça ve her türlü fedâkarlıkta bulundukça başarılı olamaması düşünülemez ve böyle bir şey söz konusu olamaz.”
General Harbord, bu sözleri onaylayarak Paşa’nın elini sıktı ve “Anladım, bu azimde bulunan bir millet başarılı olur” dedi.


Vuruşarak ölürüz
Falih Rıfkı Atay’ın “yazdığına” göre de, görüşme şöyle gerçekleşti.
ABD Genelkurmay Başkanı General Pershing’in Kurmay Başkanı General Harbord, Mustafa Kemal’e döndü:
 “Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük kumandanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta Almanya, müttefiklerinizle dört yıl harbettiniz, yenildiniz. Dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri vakit vakit görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?”
Mustafa Kemal, generale  “Teşekkür ederim”  dedi:
“Tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat şunu bilmenizi isterdim ki, biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkûm olmaktansa, babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz.” Amerikalı general ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar:
“Biz de olsak böyle yapardık!”

 

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap