1057) Hazar Hakanlığı-Bizans İmparatorluğu Münasebetleri
Yayin Tarihi 14 Ekim, 2021
Kategori TÜRK DÜNYASI
HAZAR HAKANLIĞI-BİZANS İMPARATORLUĞU MÜNASEBETLERİ
Giriş
Hazar Hakanlığı, VII.– X. Yüzyıllarda kuvvetli teşkilatı, canlı ticari faaliyetleri, dini hoşgörüsü ve iktisadi refahı ile Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzey düzlüklerinde İtil(Volga)’den Özü (Dinyeper)’ye, Çolman (Kama)’a ve Kiev’e uzanan sahada siyasi istikrar sağlamış, Doğu Avrupa tarihinde rol oynamış en mühim Türk devleti olarak görünmektedir.1 Hazarlardan günümüze kalan herhangi bir yazılı vesika bulunmaması veya şu ana kadar böyle bir şey bulunamaması sebebiyle, onların hangi Türk boyuna mensup olduğu kesinlik kazanmamış olmakla birlikte, Hazarlar’dan günümüze kalan elli kadar unvan, kişi ve yer isimleri onların Türkçe konuştuklarına dair herhangi bir şüpheye yer bırakmamakta ve onların Türk olduğu ilim âlemince kabul görmüş bir gerçektir. Hazar adının menşei ise büyük bir olasılıkla Türkçe kaz(qaz) “başıboş dolaşmak” veya “oradan oraya göç etmek” kökünden gelmektedir. Aldığı ekle “gezer” haline gelip, göçebe anlamını yansıtmaktadır. Bu konu üzerinde bazı çağdaş tezlerde bulunmaktadır. Bunlar arasında Rusça’da ‘’kazak’’, Macarca’da ‘’hussar’’deyimlerinin savaşçı, atlı kişiler için kullanılması, Almanların ‘’ketzer’’ sözcüğünün ‘’imansız’’ yani Yahudi anlamında kullanılması sayılabilir. Kuzey Kafkasya’da yerleşmiş olan Hazarların İtil (şimdiki Volga Nehri bölgesi) boyuna ne zaman geldikleri ise bilinmemektedir. Hazarların Orta Asya’dan gelmeleri ve bir müddet Hun devletine bağlı zümreler arasında bulunmuş olmaları ihtimal olduğunu söylemek mümkündür2 Sabirler’in (Savir) birdenbire kayboluşları ile hemen Hazar adının duyulmaya başlaması arasında bir ilişki görülmektedir. Bundan dolayı Sabirler ile Hazarlar arasında bağlantı olabilir. Sabirler’in M.S. I. yüzyılda İtil-Kama boyunda bulundukları bilindiğine göre bunların bir kısmı olması lazım gelen Hazarların da İtil boyunun en eski ahalisini teşkil etmeleri mümkündür3
Hazarlar tarih sahnesine ilk kez Bizans-Sasani savaşları ile çıkmışlardır. 586 tarihine gelindiğinde Bizans’ta Hazar adı ile iyice tanınmış olan Hazarlar, hâkimiyetlerini kurdukları 630 yılından önce, denilebilir ki 558-629 yılları arasında, Bizans’ın talebi üzerine dönem dönem Sâsânîler’e karşı Bizans’ın yanında savaşmışlardır. Kaynaklarda yöneticilerle ilgili bilgiler verilirken Göktürkler’i zikretmeleri; savaşçılar ile ilgili bilgiler verilirken ise Hazarlar’ı zikretmeleri, bu olayların, yönetici tabakayı oluşturmaları dolayısıyla Göktürk tarihi içinde; orduyu oluşturmaları dolayısıyla da Hazar tarihi içerisinde değerlendirilmesine imkân tanımaktadır. Hazarların isimlerinin ilk kez ortaya çıktığı bu dönemde başında yönetici olarak bulunan ve Göktürk hanedan ailesine mensup olan Yabgu Kağan’a Herakleios tarafından yollanan Andre aracılığı ile Bizans-Sasani savaşına davet edilmişlerdir. Bundan sonra gerek Şad’ın gerek Yabgu Kağan’ın gerekse Çopran Tarkan’ın komutası altında faaliyet göstermişlerdir.4 Bizans-Sasani savaşlarında, Bizans’ın müttefiki sıfatıyla önemli ölçüde yardım eden Hazar Hakanlığı, onlara askeri olarak destek sağladıkları gibi moral olarak da önemli derecede destek sağlamışlardır.
Sasani Tehlikesi ve Hazar Hakanlığı ile Münasebetler
Vl. yüzyılda imparatorluğun batı tarafından Bulgar, Avar ve Slavlar, doğu tarafından ise Sasani saldırılarıyla geçiren Bizans İmparatorluğu VII. Yüzyılın ilk yıllarında da Sasani saldırıları ile meşgul olmuşlardır. Bu tehlikeli durum karşısında Bizans İmparatorluğu ilkönce Avarlar’a ödediği vergi miktarını artırarak batıda güvenliği sağlamıştır. Bizans imparatorluğu hiçbir zaman iki cephede savaşmak durumunda kalmak istememiş ve böyle bir durumda bir taraf ile mutlaka anlaşmaya varmıştır. Avar saldırılarını şimdilik kesen Bizans İmparatorluğu batı tarafındaki birliklerini Sasanilere karşı önlem almak için doğu bölgesine çekmiş fakat Sasani güçlerine karşı bu bölükler mukavemet gösterememişlerdir. Herakleios’un elindeki bu harabe, iktisadi ve idare anlamda mahvolmuş, artık ücretle asker toplamaya dayanan ordu mekanizması da işlememeye başlamıştı.
Böyle vahim bir durumda imparatorluğu devralan hükümdarın vaziyetinin o kadar kötü durumda olmasının neticelerinden bir ise, Herakleios’un, bir zamanlar Phokas’ın tedhiş rejimine karşı yapılmış olduğu gibi, mukabil taarruzu organize etmek üzere pâyitahtı Kartaca’ya nakletmeyi düşünmüş olmasıdır.5 Bu durumdan da anlaşılacağı gibi doğudan gelen Sasaniler imparatorluğun merkezini taşımayı dahi düşündürtecek şekilde Bizans İmparatorluğu’nu tehdit etmişlerdir. Sasani hükümdarı Hürmüz’ün Herakleios’a gönderdiği mektupta6 da anlaşılacağı gibi 610/611 Kayseri ve Kapadokya’yı; 612/613’te Şam’ı yağmalamış ve 613/614’ te Filistin ve Kudüs’ü ele geçirerek Hristiyanlar tarafından kutsal sayılan “Kutsal Haç” ı ülkelerine götürmüşlerdir. Kudüs’ün Sasaniler eline düşüşünden sonra Herakleios Göktürk Kağanı olan Shih-pi’den yardım istedi. Shih-pi onun bu elçilik heyetini olumlu karşıladı ve iş birliği yaptı.7
Bizans İmparatorluğu devam eden Sasani tehdidi karşısında zor durumda kalmış ve bu durum üzerine Herakleios, 616/617’ de Sasani hükümdarı Hüsrev’e elçi göndererek barış istemiş ve hatta kendi kızını Hüsrev ile evlendirmeyi teklif emiştir. Tüm çabalarına rağmen sonuç alamayan Herakleios kendisine daha önce de ittifak kurduğu Türkler ile dostluk tesis etmeye girişmiştir. Bunun üzerine elçi Andre, 625 yılında kuzeye Tanrı Dağları’nın en uç noktasına kadar hakimiyet kurmuş olan Hazarlar’ a gönderildi. Hazarlar bu esnada Göktürk Yabgusu olan Yabgu Kağan tarafından yönetilmekteydiler. Bu kişinin kimliği kesin olarak tespit edilememekle birlikte muhtemelen 618-626 yılları arasında Türk elçisi sıfatıyla Çin’e giden Tung- she-hu’nun küçük kardeşi Mo-ho-şad olmalıdır.8
Hazarlar, VII. Yüzyılın ikinci çeyreğine kadar devam eden savaşta, Batı Göktürk hakanın iradesi ile Sasanilere karşı Bizans’a yardımda bulunmuşlardır. Hazarların Derbend’i geçerek Gürcistan’a girip Tiflis’i kuşattıkları ve Azarbeycan’a akınlar yaptıkları 626 yılına doğru, kendisi doğu Karadeniz sahillerinde bulunduğu sırada, başkenti Sasani-Avar muhasarasına alınmış olan Bizans imparatoru Herakleios, Tiflis önlerine gelerek Hazar hükümdarı Yabgu ile buluşmuş ve taraflar seremoni yaparak birbirlerini selamlamışlardır. Hazar hakanının da katıldığı Tiflis muhasarasında Bizans Hazar ortak taarruzu olmuş fakat güçlü Tiflis surları yıkılmamış açılan delikler hemen kapatılmıştır. Bundan sonra Hazar hakanı seneye tekrar geleceğinin sözünü vererek şehirden ayrılmıştır.
Yabgu Kağan’ın Herakleios’tan ayrılmasından sonra, Tiflis halkı kale surlarına bir balkabağı çıkartmışlar ve bu balkabağını çeşitli tasvirlerle Yabgu Kağan’a benzetmeye çalışmışlardır. Sonra kaleden imparator Herakleios’a “İmparator bak! Dön ve ibadet et. Bu Yabgu Kağan” diye bağırdılar.9 Yukarıda değindiğimiz gibi Türklerin Bizans ve Sasani karşısındaki yüksek mertebesine karşılık şimdi de Tiflis halkının Herakleios’a karşı bu aşağılayıcı tutumu Hazar hakanının mertebesini, bu dönem içinde en iyi betimleyen örneklerdendir.
Hazarlar’ın Tiflis’i kuşattığı yıllarda Gürcistan’ın Bizans karşıtı hükümdarı I. Stepen Guaramid öldü. Hazarlar 628‟de I. Stepen’in yerine Gürcistan tahtına Bizans’a sıcak bakan ve paralel düşünen birini, I. Adarnase Patrikos Choseoid’i getirdiler. Aynı yıl içinde Hazarlar Derbent’e (merkezi Kafkasya’da Hazar denizi kıyısı üzerinde bir sınır kenti) saldırdılar. Hazarların yaptıkları, savaş kasırgası içinde kalmış Ermeniler ve Gürcüler üzerinde korku ve nefret uyandırmıştı. X. Yüzyılda yaşamış bir Ermeni tarihçisi, Hazarların 627‟deki Derbent saldırısını kastederek, Hazarlar’ın “Derbent ahalisinin dehşete kapılmasına neden olan korkunç, çirkin bir saldırgan sürüsü” olduğunu yazmaktadır.10 Hazar Hakanlığının askeri desteği ile harekâtını sürdüren Bizans İmparatorluğu bu kısa sürede rahatlamıştır. Sasani hükümdar Hüsrev Şad’a bir elçi göndererek, Hazar kuvvetlerinin geri çekilmesini ya da kendi saflarına katılmasını talep etmiştir. Aynı zamanda Hüsrev Şad’a verilen kıymetli eşyaların iki kat artırılacağını taahhüt etmiştir. Bunun üzerine Hüsrev’e Tarkan ünvanlı elçisini gönderen Şad, Sasanilerin işgal ettikleri Bizans kentlerini boşaltmaları, Bizanslı esirlerin iadesi ve Bizanslılar için kutsal kabul sayılan “Kutsal Haç”ın geri verilmesi isteklerini sundu. Bunlar yapılmadığı takdirde “Tüm dünyanın hükümdarı”nın bölgeye geleceği ve Hüsrev’in ülkesini mahvedeceği notasını verdi.11 Hüsrev 622 yılında Bizans’ı tehdit için gönderdiği mektupta “büyük Hürmüz’ün oğlu Hüsrev’den kıymetsiz ve akılsız kölesi Herakleios’a…” ibaresi ile Bizans hükümdarının Hüsrev’den ne kadar aşağı bir mertebede bulunduğunu aralarındaki köle-sahip ilişkisi bulunduğunu belirtmiştir. Fakat aynı hükümdar, kendisini zor durumda bırakan hakanlığa yolladığı mektupta Şad’ın hükümdarı olan Kağan’dan “kardeşim” diye bahsetmiş, aralarındaki akrabalık ilişkilerinden bahsetmiş ve rica ve isteklerde bulunmuştur. Bu durum Türklerin Sasani Devleti’ndeki mertebesini gösterdiği gibi yine Kağan’ın Herakleios’a karşı bulunduğu yüksek mertebeyi de ifade etmektedir.
Bizans-Sasani savaşı bir antlaşma ile bitirilmiş olmasına rağmen Hazarlar için savaş daha bitmemişti. Bir sene önce geleceklerine dair söz vererek kuzeydeki sahasına dönen Yabgu Kağan, Bizans İmparatorluğu ile Sasaniler arasında barış antlaşmasının yapılmasından kısa bir süre sonra başlarında oğlu olan Şad komutasındaki ordusunu bölgeye sevk etmiştir. Hazar birliklerinin başında olarak Şad, bir sene önce Hazar -Bizans müttefik kuvvetlerinin kuşattıkları Tiflis kalesi önüne geldi. Daha önceki kuşatmada kale çeşitli kuşatma silahlarına sahip olan Bizans-Hazar müttefik ordularına iki ay dayanabilmişti. Ancak kale 628 yılında Yabgu Kağan’ın buraya gelmesi ile tekrar kuşatma altına düştü. Kısa süre sonra da kale Hazarların eline geçmiştir. Yabgu Kağan şehre hâkim olduktan ve Herakleios’tan ayrılmasından sonra kale surlarına çıkarılan ve kendisini tasvir eden bal kabağının yapılışından sorumlu tuttuğu biri Sasani diğeri de yerel yönetici olan iki görevlinin derilerini yüzdürdü ve içlerini samanla doldurttu ve sonra bunları Tiflis kalesinin surlarına astırttı. Bundan dolayı Kağan komutayı Şad’a bırakıp ülkesine dönmüş ve ona Albanya’ya ilerlemesi talimatını vermiştir 12 ve “Eğer onların (Albanyalıların) ülkesinin asilleri ve liderleri oğlumdan önce gelir, ülkeleri benim hakimiyetime girer ve şehirlerini kalelerini ve pazarlarını orduma teslim ederlerse onların bana hizmet etmek için yaşamalarına izin veririm” diye emretti. Bundan sonra Şad hakanın emri doğrultusunda Albanya’yı hakimiyeti altına almış ve burada alınan esirleri serbest bırakmışlardır.13
Xl. yüzyıl Gürcü tarihçisi Leonti Mroveli‟nin belirttiğine göre ise, Gürcistan ve diğer Kafkas halkları Hazarlarla mukayesede oldukça güçsüzdüler; Kafkaslılar Hazarların güçlü ordusuna etkili bir biçimde karşı koyacak durumda değildiler. Bu durumdan yararlanan Hazarlar Gürcistan ve Kafkas Albanyası üzerinde egemen oldular; müttefikleri (Bizans)Ermenistan’ı tamamen fethedince de bu ülkenin küçük bir kısmına hükmettiler. Hazarlar, kazandıkları bu toprakların büyük bölümünü 630‟da Yabgu Kağan’ın ölümünden sonra14 Batı Göktürk devletinde ortaya çıkan karışıklıktan etkilenmişler ve bunun sonucunda Albanya son Sasani hükümdarı olan III. Yezdigert zamanında (632-653) tekrar Sasanilerin eline geçmiştir.15
Bizans kaynaklarında çoğu kez Magna Bulgarya16 olarak geçen Bulgarlar, ilk başlarda Bizans’ın kuzey topraklarında Avarların egemenliğini yıkan Kubrat Beg’e pek çok hediyeler yollamıştır. Kubrat’ın ölümünden sonra oğulları arasında çıkan taht kavgası sebebiyle her biri Don ve Tuna sahalarına yayılmıştır. Magna Bulgarya’nın birliğinin bozulmasından faydalanan Hazarlar Azak Denizi’ne kadar olan yerlere hâkim olmuşlar ve böylelikle Hazarlar Bizans İmparatorluğun kuzey sahalarında yeni bir güç unsuru olarak ortaya çıkmışlardır. Kaynaklar Hazarlar’ın Magna Bulgarya Devletini yıkmalarından sonra Kırım’da giriştikleri faaliyetlerle ilgili bilgi vermemişlerdir. Fakat Bizans İmparatorluğu’nun müttefiki olan bir devlete saldırmaları Bizans tarafından hoş karşılanmamış ve Hazar -Bizans ilişkilerini bu dönemde gerginleştirmiş olmalıdır. Bizans İmparatorluğu henüz büyümemiş olan Magna Bulgarya’yı hakimiyeti altına alması kolay olduğu için ve kuzeyde kendisine bir tampon bölge oluşturduğu için Kubrat ile iyi ilişkiler kurmuştu. Fakat Hazarların imparatorluk müttefiki bu ülkeye saldırması Bizans tarafından iyi karşılanmamış olmalıdır.
II.Justinianus’un Sürgüne Gönderilmesi ve Hazar- Bizans Münasebetleri
Bizans İmparatorluğu’nda tarihinin dünya tarihi bakımından büyük önem taşıyan, Arap mücadelesinde kesin bir sonuç elde eden, kilise ve devlet tarihinde derin izler bırakış olan IV. Konstans, 685 yılında, on yedi yıllık bir saltanattan sonra 33 yaşında ölmüştür. Yerine oğlu olan II. Justinianus geçmiştir.17 İmparatorun I. Justinianus gibi mimariye büyük önem vermesi, özellikle Constantinopolis’te yaşayan halkı VII. Yüzyılın sonlarına doğru büyük bir vergi yükünün altında bıraktı.18 Bu durum, Maviler partisinin kendisine karşı cephe almasını ve onu tahttan indirme planları yapmalarına zemin hazırlamıştır. Maviler partisinin huzursuz halk kitlesini arkasına almasıyla II. Justinianus tahttan indirilmiş ve yerine Hellas Thema’sı Strategos’u olan Leontios imparator ilan edilmiştir. Tahttan indirilen devrik imparator, dili ve burnu19 kesilerek (=Rihinotmetos), dönemin sürgün şehri olan Kerson’a sürgüne gönderilmiştir.20
Kerson’a gönderilen devrik imparator burada kendisine sadık çevreleri toplamış ve tahtı tekrar ele geçirme planları hazırlamıştır. Ker son yöneticileri II. Justinianus’un bu hazırlıklarından endişelenerek onun Konstantinopolis’e geri dönmesini kararlaştırdılar. Yöneticilerin bu kararını öğrenen Justinianus, şehirden kaçarak Hazar hakanına mektup yazarak ondan yardım istemiştir. Hazar hakanı bu isteği olumlu karşılamış ve kardeşini de II. Justinianus’a kız kardeşini eş olarak vermiştir .21 Bundan sonra II. Justinianus Theodoraile birlikte Azak Denizi kenarındaki Phanagoria’da yaşamışlardır.
II.Justinianus’un hareketleri gittikçe daha büyük endişeler doğurmuş ve Bizans imparatoru Tiberios (Apsimar), hakana bir elçi göndererek Justinianus’un kendisine verilmesini istemiştir. Hazar hakanı, Bizans imparatoru ile olan iyi ilişkileri gölgelememek için, imparatorun arzusuna uyarak Justinianus’u teslim etmeye karar verdi.22 Fakat II.Justinianus, eşi Theodora vasıtası ile Hazar hakanının bu kararını öğrendi ve Karadeniz’in batı kıyılarına doğru kaçmayı başardı. Burada Bulgar Hanı Tervel ile temas kurmuş ve ona, tahtı ele geçirmesinde yardım ederse pek çok hediye vereceği vaadinden başka kendi öz kızını Tervel’e eş olarak vereceği vaadinde bulunmuştur. Tervel, bu teklifi kabul ederek Justinianus ile birlikte hareket etmiştir.
Böylece sürgüne gönderilen imparator Tervel’in de desteğini sağlayarak 705 yılında büyük bir Bulgar-Slav ordusunun başından Konstantinopolis surlarına kadar geldi. Fakat bu ordu surlara yeterince mukavemet gösterebilecek durumda değildi. Kuşatmanın üçüncü günü, taht iddialar artık alaylı bir şekilde karşılanır olmuştu. Bunun üzerine Justinianus, birkaç gönüllü ile birlikte uzun zaman kullanılmamış bir su yolu kanalıyla surların kuzey tarafında bulunan Blakhernai Sarayı’nın önüne çıkmıştır. Konstantinopolis’e giren sürgün imparator, şehirde bir panik havası oluşturmuştur. Bunun üzerine Tiberios tahtı bırakarak Bithynia’ya kaçmak zorunda kalmıştır. Böylece on yıl boyunca sürgünde olan II. Justinianus tahtı ikinci defa geri almıştır.23
Justinianus’un ikinci imparatorluk döneminde en çok etkilenen coğrafya, Karadeniz’in kuzeyinde kalan bölgeler olmuştur. Zira Hazar hakanının kendisini Tiberios’a gönderme kararı ve hakan tarafından da hayatına kastedilmesi24 üzerine Justinianus Karadeniz’e bir filo göndermiştir. Ayrıca bu sırada Kerson kenti de Hazar hakimiyeti altına geçmiş bulunmaktaydı. İmparatorun yolladığı bu filo denizde çıkan bir fırtına sonucu battı ve II.Justinianus’un askerî harekâtı yarım kaldı. Bundan sonra Hazar hakanı Konstantinopolis’e bir mektup göndererek, imparatora “ahmak” diye hitap etmiş ve Phanagoria’dan kaçışı sırasında Hazar başkentine yolladığı eşi Theodora’nın bir erkek çocuk dünyaya getirdiğini iletmiş, kendisinin bir elçi göndererek onları almasını söylemiştir. Konstantinopolis’e getirilen imparatorun oğluna II. Justinianus Tiberius ismini vermiş ve onu eş imparator ilan ederek kendinden sora tahtın sahibi olarak belirtmiştir. Böylece ilk defa A-shih-hakanı taşıyan kişi ilk defa Bizans imparatorluğuna namzed gösterilmiş oldu.25 Fakat Türk Tiberios, daha sonra imparator Bardanes’in askerleri tarafından öldürülmüştür.
Bu dönemin Hazarlar açısından önemi ise Karadeniz’in kilit noktasında bulunan Kırım sahasına yönelik olmuştur. Çünkü Justinianus bölgeden kaçarken Kırım topraklarının yarısı Hazar Hakanlığı hakimiyetine girmiştir. İmparator II. Justinianus güçlü bir ordu toparlayarak Kırım üzerine saldırması halk tarafından paniğe yol açmış ve yerel idareciler hakana bir mektup yollayarak kendilerini korumasını istemişlerdir. Bu durum hakanın bölgedeki gücünü göstermektedir. Şehre saldıran imparator yanına Tudun’u ve Zoilos’u esir almış. Bizans hakimiyetini tanımak istemeyen Kerson kentinin bir isyana kalkışmış ve Hazar Hakanı’nın da desteklediği Bardanes öncülüğündeki isyan başarıya ulaşmıştır. Böylece II. Justinianus Hazar Hakanı’na bir elçilik heyeti göndererek ondan özür dilemiş ve Bardanes’in kendisine teslim edilmesini rica etmiştir.26
Hazar hakanı Bordanes’i imparatora teslim etmediği gibi onun Bizans imparatorluğu tahtına oturmasını da desteklemiştir. Kırım’daki faaliyetleri açıkça görülen Hazarlar ve öldürülen Tudun için 300 Bizans askerinin öldürülmesi ile Kerson halkı daha da cesaretlenmiştir. Bu esnada Kerson kenti ve Bizans hakimiyetinde olan diğer şehirler Bordanes’i imparator seçtiler ve Philippikos adını verdiler. Böylece II. Justinianus’un dönemindeki kötü ilişkiler son bularak iki devlet arasındaki münasebetler düzeldi ve ileride göreceğimiz gibi devletler arası akrabalık bağları evlilik tesis edilerek tekrar güçlendirilmiştir. II. Justinianus’un despot idaresine karşı isyan eden Bordanes’i destekleyen halk sayesinde, tahta çıkan Philippikos (Bordanes), II. Justinianus’un altı yaşındaki oğlu Tiberius’u idam ettirmiş ve gücünü pekiştirmiştir.
Prenses Çiçek’in V. Constantine ile Evlenmesi
Türk kanı taşıyan Tiberius’un idam edilmesinden sonra Hazar – Bizans münasebetleri hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu dönemde Araplar Anadolu ve Kafkasya da büyük bir cihat hareketine girişmiş, Hazar ve Bizans devletleri herhangi bir müttefiklik ilişkisine girmeden Araplara karşı kendi bağımsızlıkları için savaşmışlardır. Theophanes’in kaydına göre Hakan’ın oğlu 725 yılında Media ve Armenya’ya saldırmış ve Arap generali Garachos’u yani gerçek ismi Jerrah b. Abdullah’ı ordusu ile birlikte imha etmişlerdir.27
Hazar Hakanlığı ile Emevi Halifeliği arasındaki savaşlarda Hazarların Araplara karşı kazandığı zaferler, müttefik arayışı içerisinde olan Bizans İmparatorluğu’nun dikkatini çekmiştir. 730 ya da 732‟de Bizans İmparatoru III. Leo, oğlu Konstantin ile Hazar Prensesi Çiçek’in evlenmelerini teklif etmek için Hazar hakanı Bihor’a28 (Çiçek’in babası) elçilerini gönderdi. Hazar Hakanı bu teklifi kabul ederek 732-733 yılında kızı Çiçek ile daha sonra Bizans İmparatoru olacak olan III. Leo’nun oğlu Konstantin ile evlendirdi. Evlendikten sonra Hristiyanlığı kabul ederek vaftiz ismi olan “İrene” ismini kullanmış ve sarayda dini bir eğitime tutulmuştur. Hatun Çiçek(İrene), Bizans İmparatorluğunda ‘’Tzitzak ’’ olarak bilinmiş, Hatun’un gelinliği Bizans başkentinde “tzitzakion” adı verilen bir cins erkek kıyafeti modasına ilham olmuş ve yüzyıllar boyunca Bizans sarayının en çok tercih edilen kıyafeti haline gelmiştir. Daha sonra Osmanlı hanedanı da aynı kıyafeti biraz rötuşlayarak giydiğine dair rivayetler vardır.
Bizans İmparatorluğu ile tekrar müttefik duruma gelen Hazar Hakanlığı, bu dönemde Sasanilere karşı birlikte faaliyet göstermemişler fakat bu evlilik ile Hazarların Araplar üzerine baskıları artmış ve bu durum karşısında Araplar kuvvetlerinin önemli bir kısmını Kafkasya’ya kaydırmışlardır. Bu orduların başına Mesleme’nin geçmesi ile buradaki üstünlük Araplara geçmeye başladı ve Hazarlar üst üste yenilgi yaşamaya başladılar. Sonunda Mervan, 40.000 kişilik ordunun başında Derbend Geçidi’ni aşıp Belencer’e giderek tahribatlar yaptı ve Derbend’e Arap muhafız kuvvetlerini yerleştirdikten sonra 150.000 kişilik bir ordu ile iki koldan Hazarların merkezi ve yeni başkentleri olan İdil Nehrine kadar gitmeye karar verdi. Terek Nehri üzerinde bulunan Semender Nehri Arapların eline geçti. Böylece Hazar şehirlerini ele geçiren Mervan, Dağıstanlıları da vergiye bağlayarak, Cerrah’ın intikamını almış oldu.29 Başkentini kaybeden Hazarlar Bulgar sahasına kadar kuzeye çekildi ise de burada oluşturduğu ordunun da yenilmesi üzerine Araplar ile bir barış antlaşması imzalamak zorunda kalmıştır.30 Bu antlaşma sonrası Hazarlar İslamiyet’i politik olarak da olsa kabul etmek zorunda kalmışlardır.31 Böylelikle Araplar’a karşı Hazar hakanı ile akrabalık tesis etmiş bulunan III. Leo Hazar Hakanı’nın İslamiyet’i kabul etmesi ile bu stratejisi bozulmuş ve Araplara karşı bölgede yalnız bir duruma düşmüştür.
İlişkilerin Bozulması
Hazar-Bizans ilişkilerinde, Hatun Çiçek ile III. Leo’nun oğlu V. Konstantinos’un evlenmesinden sonra kaynaklar, IX. Yüzyıla kadar bilgi vermemektedir. Bunun nedeni muhtemelen akrabalık bağları ile güçlenmiş olan ilişkilerin devamı ve Hazar Hakanlığı’nın coğrafyasının ticaret ağı genişliğinden iktisadi büyümeye ağırlık verilmesidir.
Hazar-Bizans münasebetleri, imparator Romanos Lekapenos (919-944) döneminde Bizans’ın Yahudileri takip ve tazyik etmeleri sonucunda bozulmuştur. Bu hadiseler sırasında Bizans’tan kovulan birçok Yahudi Hazar ülkesine sığınmış, Bizans’ta 932 yılında Yahudilerin yeniden takibe uğraması, Bizans ile Hazarların arasının açılmasına sebep olmuştur. Bunun üzerine Hazar Hakanı Yusuf ülkesindeki Hıristiyanları takibe başlamış, bunu duyan Lekapenos de Kiyev kneziİgor ile anlaşarak onu Hazarlar’a karşı bir sefer düzenlemeye ikna etmiştir. Bir süre sonra Bizans-Hazar münasebetleri daha da bozulmuş ve Bizans, Uz (Oğuz), Peçenek, As ve Alan kabileleri ile anlaşarak onları Hazarlar’a kaşı saldırtmış ise de Hazarlar bu saldırıları başarı ile geri püskürtmüşlerdir. Bu saldırıların geri püskürtülmesinde özellikle Oğuzlar büyük bir rol oynamışlardır.32 Ayrıca Hazarların bu dönemde uğraştığı diğer bir mesele de Viking/Rus ve Macarların güneye doğru sarkmaya başlamalarıdır. Hatta ilişkiler bozulmadan önce Hazar Hakanı, Rus, Peçenek ve Macarlara karşı sınır karakolu görevi gören Sarkel Kalesi’nin33 835 yılında34 yapımı için imparatorluktan gönderilen Petronos isimli mimar sayesinde bu kaleyi inşa etmiştir.
Hazar Hakanlığı’nın 865 yıllarından önce Museviliği benimsemesi ile birlikte Bizans ve Abbasi elçileri Hazar iline gönderilmiş, Museviliğe karşı olan bu iki devlet de Hazar hakanının bu dini benimsemesinden rahatsız olmuşlardır. Hakan, kendi ülkesine Hıristiyan ve Müslüman din adamlarını kendi ülkesinde münazaraya davet etmiştir. Münazara din adamlarının hepsinin Musa’yı peygamber olarak tanıyıp tanımadıklarını ve kitabını da ehli olarak görüp görmediklerini sormuştur. Tüm din adamlarının olumlu yanıt vermesinden sonra Hazar Hakanı söz alarak onların peygamber ve kitaplarını tanımadığını söylemiştir.35
Museviliği benimseyen Hazar Kağan’ı III. Michael’a yazdığı mektupta ihtiyacı olan tüm yardımı sağlayacağını taahhüt ederek yaptığı dinî değişikliğin Hazar Hakanlığı-Bizans İmparatorluğu ilişkilerini zedelemeyecek olduğunu göstermiş oldu. Kuşkusuz ki bu yardım, Askold ve Dir isimli Viking/Rus beylerin 860 yılında Constantinopolis’e saldırmalarıyla ilgiliydi; fakat Hazar Hakanlığı’nın hem doğu hem de batı sınırları 860yılından sonra büyük bir siyasi değişiklik içine girmişti. Bu değişikliğin temel nedeni Peçenekler’in36 Hazar Hakanlığı’nın Batı sınırlarında ortaya çıkması idi. 860 yılına kadar süren yoğun ticari ilişkiler sonrasında Hazar Hakanlığı’nın askeri yapısının zayıfladığı dikkat çekmektedir. Bazı Hazar savaşçılarının bu dönemde Bizans İmparatorluğu’nun askeri kıtalarında yer alması yoğun ticari hayatın askeri faaliyetleri durdurması sonucunda savaşçıların savaş ortamlarına göçtüklerini göstermektedir. Bu durumda Hazarlar eski askeri güçlerini de kaybettiler ve Bizans İmparatorluğu, bu durum karşısında Kerson kentini ve ona bağlı olan Kırım’daki Bizans mülklerini korumak için yeni gelen halklarla sıkı ilişkiler kurma yoluna gidecektir.37
Birkaç yüzyıl boyunca Bizanslılar Kırım’daki stratejik bölgelerde Hıristiyan Ortodoks piskoposlukları kurdular. Doros’ta, Kerç’te, Sudak’ta ve Kerson’da bunların yanı sıra Tumutorokan ve Hazarya’nın başkenti İdil’de VIII. yüzyılda çeşitli piskoposluklar bulunmaktaydı. Bu piskoposların amaçlarından biri Bizans dinini Hazarlara, Bulgarlara ve hem Hazarya sınırları içerisinde hem de onun çevresinde yaşayan kabilelere yaymaktı. Fakat Bizans’ın bu dinsel bölgeler kurma niyetinde başka faktörler de rol oynamıştı. 8.yüzyılda ikonoklast Hıristiyanlar Bizans’tan Hazar Kırımı’na firar ettiler. Noonan,ikonoklast Bizanslıların ikondul’ların etkisine karşı olarak Kırım’da ayrı piskoposluklar kurmuş olduklarını öne sürmektedir. Noonan aynı zamanda, Bizanslıların Kırım’da genel nüfusu dininden döndürmek için kiliseler inşa ettiklerini söylemektedir. Arkeolojik deliller göstermektedir ki Hazar kültürüne (“Saltovian”) mensup pek çok Pagan VIII. Yüzyılın ikinci yarısında Hıristiyanlık dinine dönmeye başladılar. Bu, Bizanslıların misyoner çabalarının başarısının ölçütü olarak kabul edilebilir.38
Bizans İmparatorluğu başından Romanus Hazar Hakanlığı’nın da başında Yusuf bulunurken ikili ilişkiler hiç gerilmediği kadar gerilmiştir. 940 yılında İmparator Romanus Ruslar ile bağlantı kurmuştur. Romanus Ruslardan bir gece baskını ile Tamatarkan şehrini ele geçirmelerini istedi. Ruslar bu teklifi kabul edip hemen faaliyete geçmişlerdir. Şehri aldıktan sonra Kerç kenti valisi bu gelişme üzerine Kırım’da bulunan Bizans kentlerine geniş bir saldırı başlattı. Bizans askerlerinin şehirlerdeki kalelerine saklanmasından yeterince başarılı olamayan Kerç valisi Rusları dize getirmek için, Rus yerleşim yerlerini basmaya başlamıştır. Bu baskılara dayanamayan İgor, antlaşma yapmak için valinin yanına kadar gelmiştir.
Hazar-Bizans Ticari İlişkileri
Hazarların başlıca ürünleri pirinç ve balıktı. Ayrıca Hazarlarda arpa, buğday, karpuz, kenevir ve salatalık üretilirdi. Hazarlarda az yağmur olduğu için Volga Irmağın etrafındaki bölgeler çok önemliydi. Kürk ihtiyaçlarını karşılamak için tilki, tavşan ve kunduz avlanıyordu.
Hazar İmparatorluğu Avrupa ve Asya’yı bağlayan önemli ticari yoldu. Misal olarak, “İpek Yolu” Çin, Orta Asya ve Avrupa için önemliydi. Hazar ticari yollarında ipek, kürk, balmumu, bal, mücevherat, gümüş eşya, madeni para ve baharat ticareti yapılıyordu. Pers’in Musevi Radhanit iş adamları İdil’den geçerek batı Avrupa, Çin ve diğer ülkelere girdiler. İpek Yolu ticaretinden İranlı Sogdanlar da yararlandı, lisanları ve alfabeleri Türkler arasında kullanıldı. Hazarlar Horasan (kuzey batı Özbekistan), Volga Bulgaristan, Azerbaycan ve Pers ile ticari ilişkiler kurdular.
Bizans Hazarya için önemli bir ticari ortaktı. Bizans paraları Hazarya’ya adeta akardı. Kemikten yapılmış taraklar Sarkel’e ithal edilirdi. Bizans-Hazar ticari trafiğinde yer alan başka mallar da vardı. Bu iki devlet arasındaki gelişmiş ticaret ilişkilerinden Hasdai İbn Shaprut’un Hazar hakanı Yusuf’a yazmış olduğu mektupta da söz edilmektedir. Hasdai, Konstantinapol’den gelen habercilerin kendisine pek çok geminin Hazar ilinden Bizans’a balık, hayvan derisi ve başka mallar taşıdığını söylediklerini yazmaktadır.39
Sonuç
Hazar Hakanlığı’nın bölgede coğrafi bir güç olarak ortaya çıktığında, Bizans İmparatorluğunu Batı tarafından Avarlar, Doğu’da ise Sasaniler tehdit etmekteydiler. Hazarların sahip oldukları ticari güzergahlar ve nüfus çokluğu onların bölgede tanınmasına ve güvenilirliği olmasına sebep olmuştur. Keza İmparator Herakleios’un Sasani tehlikesine karşı Hazar hakanından yardım istemesi ile imparatorluğun ne kadar doğru bir müttefik tercihi yaptığı anlaşılmaktadır.
İlişkilerin bu şekilde iyi seyretmesinin sebebi ise Hazar Hakanlığı’nın Bizans politikalarında İmparatorluğun kuzey sınırlarını koruyan ve Araplarla olan savaşlarında yardım eden bir güç olmasından ileri gelmekteydi ve IX. yüzyılda ortaya çıkan Rus ve Peçenekler gibi halkların saldırılarının Kerson kentinin güvenliğini tehlike altına sokması idi. Keza Hazarların Bizans İmparatorluğunun kuzeyindeki bölgeleri koruyamamaya başlaması ve zayıflaması ile birlikte imparatorluk hemen Macar, Peçenek Uz ve Vareg/Ruslar ile müttefiklik tesis etmiştir. Bizans imparatorluğu için önemli olan tehdidi ülkesine yaklaşmadan sınırları dışında yok etmek olduğu için Kuzey’deki Hazar Hakanı müttefiklik için uygundu. Fakat Hazar Hakanlığı sadece Bizans İmparatorluğu’nun kullandığı bir hakanlık olmamış ortaçağın en büyük devletlerinden biri olmuştur.
Bu ilişkilerde ticaretinde rolü vardı. Zira Bizans İmparatorluğundan gelen çeşitli giysiler ile Konstantinopolis’e kadar uzandığı bilinen Hazar gemilerinin götürdükleri balık, kürk ve diğer ticari ürünler iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin temelini oluşturmaktaydı. Her ne kadar yardıma ihtiyacı olan taraf daha çok Bizans İmparatorluğu olsa da Hazar Hakanlığı da güney sınırlarında Araplar, kuzey taraflarında da Ruslar tarafından ciddi şekilde sıkıştırılmaktaydılar. III. Leo’nun oğlu Konstantinos ile Hatun Çiçek’in evlendirilmeleri yanında Hazar hakanının Rus, Peçenek ve Macar tehdidine karşı yaptırdığı Sarkel Kalesi içinde Bizans İmparatorluğundan yardım istemesi iki tarafında ilişkilerinin uzun süre iyi olduğunu göstermektedir.
Hazar Hakanlığı ile Abbasilerin savaşı durdurmaları ve Hazarların Araplarla ticari münasebeti arttırmaları neticesinde Bizans-Hazar ilişkileri bozulmaya başlamıştır. O zamana kadar (I. Justinianus hariç) kuzeydeki komşuları ile ilişkilerini bozmamaya özen gösteren Bizans İmparatorluğu Hazarların da zayıflaması ve siyasi politikalarını değiştirmeye başlamasıyla, bölgede iyice kök salan Viking/Ruslar ile Kırım’ın kuzeyinde kalan sahalara 900’lerin başında gelen Peçenekler ile iyi ilişkiler kurmaya başladı. Bu durum Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki politikalarını kesin olarak değiştirdiğini göstermektedir.
9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ruslar, Hazar ülkesinde özellikle ticari alanda etkili olmaya başlamışlardır. Rusların sahip olduğu bu rahatlık, Kiev Knezi I. İgor’un Kiev şehrini ele geçirerek buraya yerleşmesini sağlamıştır. Girdiği uzun mücadeleler sonucunda Dinyeper Nehri üzerinden Karadeniz’e inen büyük ticaret yolunu ele geçirerek, bazı Slav kabilelerini Hazar egemenliğinden almıştır. Ruslar, yine bu bölgede Hazar hâkimiyetine son vererek, dağınık bir halde yaşayan Slav kavimlerini bir daire altında toplayarak devlet haline getirmişlerdir. Ruslar, ilk defa 913’te Hazar ülkesine bir sefer düzenlemişlerdir. İgor’un 935’lerde tekrar Tmutarakan şehrine saldırdığı bir sırada Bizans da Rusların yardımıyla Kırım’daki Hazar topraklarına saldırıp bir kısmını ele geçirmişlerdir. Hazar kağanı buna 939’da bir misilleme yapmış ve Kırım’ı tahrip etmiştir. Hazarlar, İgor’un941’de Bizans’a yaptığı sefer sırasında da Bizans donanmasını imha etmişlerdir. 944’te Ruslar, o dönemde Müslüman Kafkasya’nın merkezi olan Azerbaycan’ın Berde şehrine kadar inerek her tarafı yağmalamışlar, ancak Hazarlar onlara karşı hiçbir tedbir almamışlardır. Svylatoslav 965 yılında, Don Nehri bölgesinde bulunan Sarkel kalesini işgal ederek Don Nehri’nin kontrolünü ele geçirmiştir. Sonrasında Kuban civarındaki Tamatarkan kalesini ele geçirdi. Buradan hareketle İtil kentine ulaşan Svyatoslav bu kenti de ele geçirerek Hazar Hakanlığı’na son vermiştir.
Hazırlayan: ENGİN AKÇAY
İstanbul Üniversitesi Edb. Fak. Tarih Bölümü
Tez Danışmanı: PROF. DR. MUALLÂ UYDU YÜCEL
Hazarların, düşmanlarını kontrol için Don Nehri boyunda yaptırmış olduğu “Sarkel Kalesi”. 1930 yılında kazı çalışmaları Mikhail Artmanov tarafından yürütülmüştür.
DÜZENLEYEN: YILMAZ KARAHAN
Yorumlar
Yorum yap