102) SANAT ŞAHASERİ : DİVRİĞİ ULU CAMİİ
Yayin Tarihi 26 Ocak, 2008
Kategori TÜRK DÜNYASI
DİVRİĞİ ULU CAMİ
Kaleden Divriği ulu camii 1
Divriği ulu cami ve Daru’ş-şifası adıyla dünya sanat tarihinde yer alan bu eşsiz eser, Anadolu Selçuklu Devleti Mengücek Oğulları Beyliği döneminde (1228) Mengücek Beyi Ahmet Şah tarafından, Şifahane ise Ahmet Şah’ın eşi Melike Turan tarafından yaptırılmıştır. Divriği ulu camii Fatma hatun Camii, Ahmet Şah Camii diye de adlandırılır.
Divriği Ulu Camiinin ve Daru’ş-şifanın dünyadaki diğer tarihi eserlerden bir takım farkları vardır:
Birincisi, böyle mükemmel üç boyutlu detaylı geometrik sitiller ve bitkisel bezemeler hiç bir yerde olmadığı sanat tarihçiler ve mimarlar tarafından söylenmektedir. Kapı ve duvarlara işlenen tüm motifler asimetriktir ve her karede binlerce taş işlemeli motif bulunur. Usta devamlı tekrardan kaçınmış ve kendisini yenilemiş. Hiç bir motife bağımlı kalmamıştır. Her motifte Allah’ın birliğinin vurgulandığı gözlemleniyor.
Divriği Ulu Camii ve Daruşşifasının dört kapısı vardır. Şifahane Taç Tapısı, Cami Kuzey Taç Kapı,Cami Batı Taç Kapı ve Şah Mahfili Taç Kapısı. Her biri birbirinden farklı eşsiz bezemelerle göz kamaştıran bir mimarlık ve mühendislik harikası niteliğindedir.
Şifa hane Taç Kapısı 1
Şifahane Taç Kapısı, üzerindeki dev yıldızlar ve dev palmetlerle görkemli bir duruşu vardır. Mukarnaslı nişler çok detaylı işlenmiş. Kapı üst kısmında bir pencere ve pencere önünde bir sütun mevcut.
Binanın dengede durup durmadığını belirtmek için dönen bir kolon, 1938 depremine kadar döndüğü ondan sonra mekanizmasının kırıldığı içine kilitlendiği söylenmektedir.
Şifahane Taç Kapısından içeri girdiğimizde ortada bir havuz, sağında ve solunda iki adet kolanla karşıda büyük bir eyvan bizi karşılıyor. Kolanların hepsinin motifleri farklı ve bizi o özlenen medeniyete götürüyor. Burada su sesi, musiki ve Kur-an sesi ile hastaların tedavi edildiği söylenmektedir. Şu anki psikiyatri kliniklerinde kullanılan tedavi sisteminin bir kısmı 800 yıl önce burada kullanılıyormuş. İçerdeki küçük eyvanlarda ise şehit türbeleri mevcut . Rivayete göre Selçuklu döneminde yaşayan büyük zatlar savaşlarda şehit olmuş ve buraya defnedilmiş.
Ayrıca bu eşsiz eserin gerçek sahipleri de sol karşıda, türbe özelliğindeki bir odada yatmaktalar. Ahmet Şah, eşi Melike Turan, annesi Fatma Hatun, babası Süleyman Şah ve aile efradı burada yatmaktadır. Diğer lahitler ise talan edilmiş, sadece Ahmet Şah’ın ve eşi Melike Turan’ın lahitleri orijinalliğini korumaktadır. Burada patlıcan moru çiniler ve turkuvaz mavisi çinilerle altın varaklı YA ALLAH yazıları mevcut
Büyük eyvanda da Orta Asya kökenli bezemeler, kainatın yaratılışını, genişlemesini, verilen emir gereği hareket etmesi zamanın geçtiği,her şeyin hareket halinde olduğu ve bir sonun yaklaştığı kıyametin kopacağı, ALLAH’ ın vaadinin yerine geleceği, TEVHİD in yerini bulacağı konusu anlatılmakta.Yani kainat kitabı burada taşa işlenmiştir, diyebiliriz.Üst odalar,tabip odaları ve idari bina olarak kullanılmış.Tabip odalarına girişin üst tavanı alçak olarak yapılmış,saygı ve edep ile girilsin diye. Şifa haneden çıkarak yavaş yavaş camiye doğru gidelim.
Cami batı taç kapı
Diğer kapılara göre daha çok ince detaylarla işlenmiş, birbiri ile kesişen çokgenler,ince bir palmet zinciri,üçgen,dik dörtgen,kare ve prizmatik taşların iç içe yerleştirilmiş haldeki görüntüsü zihinlerde yeni ufuklar açıyor adeta.
Batı kapısından iç detay
Burada diğer taş işleme sanatından ayıran bir başka özellik de taşın içerisine taş yerleştirilmiş olmasıdır. Bir çok sanat eserinde taş işleme örnekleri kullanmıştır ama taşın içerisine taş yerleştirmesi sanatının sadece bu eserde uygulanmıştır.
Çift başlı kartal ve şahin kuşu
Batı Taç Kapısın sağ kenarında çift başlı kartal sol kenarında da çift başlı kartalla birlikte tek başlı şahin kuşu kabartması ustalıkla yerleştirilmiştir..Çift başlı kartal, Selçuklu amblemi, tek başlı şahin kuşu ise Mengücek amblemi olarak bilinmektedir. Şahinin başı öne doğru eğik. Bu şekilde Ahmet Şah, Selçukluya saygısını, bağlılığı ifade ediyor. Çift başlı kartalın başının biri doğuya biri batıya bakmaktadır o da Doğunun ve Batını hakimi Türkleri sembolize etmektedir. Ayrıca çift başlı kartal güç, kudret, özgürlük , bağımsızlık anlamına da gelmektedir ki bu da TÜRK ruhu ile bağdaşıyor. Batı Taç Kapısından Kuzey Taç Kapıya doğru giderken minarenin kaidesinin bulunduğu köşeden geçiyoruz. Kanuni zamanında Mimar Sinan Ulu Camide bir takım restorasyon çalışması yapmış ve bu kaide de o zaman yapılmıştır. Köşeyi dönerken adete bir sanat gösterisinde mükemmel finale doğru yaklaşıyoruz.
Kuzey taç kapı
Kuzey Taç Kapının diğer adları da şunlardır: Kale Kapısı, Cümle Kapı ve Cennet Kapısı
Bir taş ancak bu kadar işlenebilir, o günün teknik bilgi, araç ve gereçleri ile bu eserin nasıl yapıldığı sorusu sürekli zihinlerde yankılanıyor.Burada da hayranlık uyandıran farklı desenler incelendiğinde müthiş şekil ve mana ilişkisi kendini belli ediyor. Güneş diski, yaprak bulutları hayat ağacı motifi, hilaller ve yıldızlar yine üç boyutlu detaylı ve bitkisel bezemeli şekiller bir sanat galerisi gibi karşımızda duruyor.
Kuzey Taç Kapının ana kapı kenar çerçevesi de düz bir sütunla çevrilmiş ve üç yönlü onlarca simge yerleştirilmiş. Buradaki işlemeciler de sekizgen yıldızlarla çevrilmiştir. Ahmet Şah sağ bordüre yatay işlenmiş yıldız üzerine “Adaletli sultanın mutluluğu, egemenliği ve saadeti sonsuz olsun” yazdırmış ve simetriğine de cami, manevi olarak Allah’ ın muhafazası altına alınsın diye ayet’ el-kürsiyi yazdırmış.
Kuzey Taç Kapı, esas orijinal giriş kapısı olmasına rağmen 60 yıldır kapalı bulunuyor. Şu anda camiye Batı Kapısından giriliyor. Kuzey Taç Kapıdan girildiğinde ise ilk önce bizi sağda ve solda iki adet emanet sandukası karşılıyor.
Emanet sandukaları
O zamanlar buranın halkı uzak yerlere, yazlıklarına gittikleri zaman evlerinde olan altınları emanet olarak camiye bırakırlarmış, tabi cami 24 saat açıkmış ve aylar sonra geldiklerinde emanetlerini alıp giderlermiş. O zaman camide hırsızlık olmazmış.
Yukarı baktığımızda ilk önce 12 adet kabarmış sarkıtlarla çevrili düz bir tavan örtüsü(tonoz) ve karşıda 16 adet sütun göze çarpıyor. Kolonların hepsinin baş ve ayaklarının yine birbirinden farklı olduğunu görüyoruz. Bunlardan bazıları Osmanlı döneminde güçlendirilmiş, orijinalleri içerisinde. Kubbe, Cumhuriyet döneminde kıt imkanlarla yapılan restorasyonda ancak bu kadar yapılabilmiş. Cami, güney-doğu köşesindeki tonozlar orijinalliğini muhafaza etmiş ama batı tarafı çok hasar görmüş. Şah mahfilinin yıllar öncesinden bütün ahşap işlemeleri, halıları ve kapısı malesef çalınmış. Şu anda kapı, pencere görünümünde, mahfil ise kuru bir iskelet gibi içler acısı bir şekilde duruyor.
Hacet (dilek) kapısı
Mahfilin hemen altındaki HACET KAPISI abanoz ağacından yapılmış, o yüzyılın ahşap işlemeciliği konusunda numunelik olan panjur da defalarca çalınmak istenmiş.
Mihrap iç detay
İlk bakışta sade bir yapı gibi görünen fakat o bütün sadeliği bir noktaya toplayan mihrap iç detay ise taşa taş çıkartırcasına işlenmiş. Mihrabın taşı bile farklı, daha sağlam olan taştan yapılmış. Namaz kılan cemaatin gözleri işlemelere takılıp huşuu bozulmasın diye sade yapılmış. Ayrıca imamın da bakabileceği yerler sade bırakılmıştır. İç detayda birbiriyle bağlantılı ters çevrilmiş kalpler yer alıyor bu kalpler yukarı doğru sıralanmış, mihrabın iki yanının kesiştiği uç noktaya iki adet elif, ortaya bir lale ve lalenin altına bir hilal yerleştirilmiş.
Ebcet hesabına göre elif, lale ve hilal ALLAH demektir, yani “Bütün kalpler ALLAH a muhtaçtır. Kalpler ancak ALLAH ı zikretmekle tatmin olur.Dönüş Ona’dır.Yapılan bütün secdeler, rükular ve dualar Ona gider.Allah; insanların yüzlerine giyimine, malına bakmaz, O, ancak insanların kalbine bakar.” anlamları adeta taşa işlenmiş. Mihrap üstü kubbesi de cami içerisindeki akustiği sağlayabilmek için yapılmıştır. Cennet mekan Yavuz Sultan Selim Han tarafından Divriği Ulu Camiye saray halıları ile beraber hediye edilen çini bir küre kubbede asılı bulunuyordu. BU değerli küre de, kubbede meydana gelen derin çatlamaların tehlike arz etmesi üzerine cami restorasyonu bitene kadar Sivas müzesine muhafaza altına alınmıştır.
Yıllara meydan okuyan duruşuyla Minber.
Rivayete göre bu minberi iki usta on iki yılda yapmış. Abanoz ağacından yapılmış. İşlenebilmesi için yıllarca toprak altında su içerisinde fırınlanıyor, işlendikten sonrada zaman geçtikçe sağlamlığı artıyor. Bu ağacın şu anda Afrika dolaylarında yetiştiği söylenmektedir. Anadolu’da ki Selçuklu eserlerinin çoğunda abanoz ağacından yapılmış minberlere rastlanır ama Divriği ULU CAMİ deki gibi ince işlenmiş, bitkisel bezemeli ve ayet ve hadislerle süslenmiş olan bu minberin başka bir örneği mevcut değildir.
Minber ustası imzası
Minber ustasının adı Tiflisli İbrahim oğlu Ahmet’tir. Minberin sağ tarafında Selçuklu hat sanatı ile Al-i İmran Suresi 16-17.ayet-i kerimeler yer almaktadır. Hattatın adı ise şöyle yazılmış.”El fakir Ahmet bin Muhammed”.
Şifa hane taç kapısı üzerinde saçları örgülü kadın ve erkek figürü
Güneş kursu
Hayat ağacı motifi
Eski bir görünüm
Namaz kılan erkek gölgesi
KAYNAK : Divriği Müftülüğü
Yorumlar
“102) SANAT ŞAHASERİ : DİVRİĞİ ULU CAMİİ” yazisina 9 Yorum yapilmis
Yorum yap
[…] http://www.yenidenergenekon.com/102-sanat-sahaseri-divrigi-ulu-camii/ […]
Öncelikle bu camii yapanlardan Allah razı olsun.Sonra bu sanal alemde bizlere taşıyanlardan’da Allah razı olsun.Selamünaleyküm.
[…] 102) SANAT ŞAHASERİ : DİVRİĞİ ULU CAMİİ […]
ben bunları çok sevdim fakat kuran okuyan adam gölgesini görmek isterim
çok güzel
bu sanat eserine bakmaktan aldığım zevki hayatta baska seyden almadim bir çok kez gitmeme rağmen simdi bile gitmek istiyorum
o günün teknolojisini düşündüğümde muhteşem bir yapı en çok namaz kılan adam gölgesinden etkilendim
merhaba ben divriğide yaşıyorum ve öncelikle hepinizi bu eseri görmeye davet ediyorum.Ulu cami yaklaşık 800 yaşında bir eser, o dönemin mimarisinin en önemli eserlerinden biri camiyi yapan usta ona öyle bir şekil vermiştirki her taşı bir sanat eseri, keşke yakından görme şansınız olursa bu dediklerimi daha iyi anlarsınız o taşlarda öyle motifler varki insan gözlerini alamıyor öyleki bir de bunun 800 yıl önce el işçiliğiyle yapıldığını düşünün.Caminin şehre bakan kapısında bir taş silindir var ve o silindir eskiden dönüyormuş caminin çatısındaki toprak kaldırılınca caminin dengesi bozulmuş ve taş dönmez olmuş.Ayrıca şifahanenin içerisindeki tavan 300 bin ton ağırlığında ve taşlar tamamen birbirini sıkıştırarak duruyor..ve bunun gibi birçok inanılması güç şeyler bu camide var,son bir şey söylemek gerekirse DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE TAŞ BU DENLİ BİR AŞKLA İŞLENMEMİŞTİR!!!
çok güzel aferin