10/16) MANAS’A AĞIT
Yayin Tarihi 12 Mart, 2009
Kategori TÜRK VE DÜNYA DESTANLARI
YAS
Kırgız ordusu savaşta nice yiğitlerini şehit verdi. Peşinden takip eden Çinlilerin önünü seçkin yiğitler engelliyor, düşmanları oyalayıp halsizleşen askerler epey uzaklaştıktan sonra yoluna devam ediyorlardı.
Bahadır Manas ordunun gayretini kırmayayım, itibarını düşürmeyeyim, birlik beraberliğini bozmayalım, bahadırın elbiselerini çıkartmayayım, avulu ürkütmeyelim diye gayrete gelip Kanıkeyin Kaza için hazırlayıp verdiği ilacı omuzundaki yaraya Acıbay ın sürmesini istedi.
Kırgızlar çöldeki yiğitlerin cesetlerini topladılar. Bir çukura eğer takımı ve silahları ve birlikte cesetleri gömdüler. Üzerlerine taş dikip bahadırların hayat hikayesini yazdırdılar.
Bahadır Manas çölde Er Almambet’in tanıdık kılıcını buldu.
”Bahadır Almambet’in canı işte bu kılıçtadır. Bunu kim alacak? Buna altın saçlı Almambet gibi bakabilecek bir yiğit var mı?” dedi. Manas kılıcı kaldırıp azalan askerlere dönerek.
Manas çoralarına keskin bir bakış fırlattı. Yiğitler yere baktılar. Kimse sesini çıkarmadı ”Kılıcı ben alayım” diyen yiğit çıkmadı.
Bahadır manas kılıcın ucundan tutup eğerek çevirdi
Çölde her ne kadar arayıp taradılarsa da er Almambet ile Er Çubak’ın cesetlerini bulamadılar. Derken gök yeleli Bozkurt Manas lekesi olmayan koyun gözlü, çili olmayan beyaz yüzlü Er Almambetin pekine geldiğinde söylediği vasiyeti tekrar hatırladı. ”Aslan manas , can dostum, ecelim gelip ölürsem güneş görmeyen şehri bozup git, cesedimi alıp git” demişti. Almambet.
Bahadır manas can dostum Almambetin cesedini bulmadan gitmeyeceğim diye orduya emir verip her tarafı arattı.
Bir anda evliya sıfatlı Er Bakay tepenin arkasından Er Almambet’in cesedini katıra yükleyip götürmekte olan çinli askerleri yakalamış olarak çıkageldi. Baktılar ki Çinliler büyük hana Almambetin cesedini müjde olarak götürüyorlardı.
Er Almambet in cesedini kucağına alan bahadır manas durmadan şiirle ağıt söylüyordu.
”Vay vefasız dünya vay. İkiz kardeşim Almanbetmi savaşta talih getirirdi. Taş kesen çelik kılıç idi. Almoş haykırıp dururken ben Pekin’i harap edeceğim diyordum. Bir orduya bile tek başına saldıran asilim Almoş beni bırakma… ”
Bu sırada Almambed’in Saralası hayvanların en akıllısı tay iken birlikte büyüdüğü sahibine başını eğerek yas tutu, ot yemedi, su içmedi zavallı hayvan.
Aslan Bakay Almambet’in Saralasını çukurdan yakalayıp getirdi.
Sonra evliya bakan Han Almambed bahadırın etlerini çelik kılıçla ayırıp belinden ayırıp üzerine kokulu bitki koyup ardıç ağacıyla gök bayrağı salarak ipekten yapılan iple on iki yerden bağladı.
Bahadır Almambed bozkurdun cesedi Saralaya yüklenirken kalabalık halk bağırdı neferler ağladılar han ağladı, gökteki bulutta, yerdeki deve yavrusuda ağladı dağdaki keçi üzüldü ağaçların başı eğildi.
Bakay Sarala’yı geminden tutup bağlayarak Almambed’in cesedini ona emanet etti.
”Kurban olayım Sarala hayvan değil arslansın. Sana kurban olayım Sarala dostum Almanbet’in cesedini sana yükledim! Başını yere eğerek yolunu kaybetmeden Almambeti Talas’a götür! Benzersiz arslan Almambet sana emanet!” dedi kahkülünden okşayıp “Güle güle Sarala” diye okşadıktan sonra saralayı yola çıkardı.
Kaplan Manas belini doğrultamadan baltasına dayanıp dizlerinin üzerine oturdu. Siyah gözlerinden yaş döküp arkadaşına ağladı.
Pekine gazaya giden Kırgız ordusu Çinlilere yenilip yiğitlerinden ayrıldı. Hanlar bayraklarını indirdiler. Ölen nice yiğidin altın ganimetlerini atlarına yükleyip yalan dünya yok ol diye üzerek önceki geldikleri yola koyuldular. .
Bahadır Manas’ın balta yarası kötüye gidiyordu. Şehit düşen candostlarının acısından canı konuşmak da istemiyordu. Dünyası karardı.
Er Bakay ata binmede zorluk çeken baygın bahadır Manas için andıç ağacından yapılmış tabut getirtip, altına kaba kumaştan yapılan yatak döşettirdi. Sonra ona Bozkurdu sıkıca bağladı. Yolculuk sırasında onu dört atlı nöbetle taşıdı.
Kanadı kırılıp, hüzünlü bir şekilde geri dönmekte olan ordunun peşinden eli silah tutmaya yarayan yiğitler takipçilerle vurkaç savaşı yaparak düşmanı oyalayıp engelliyorlardı. Yola dertli Bakay kılavuzluk ediyordu. Ordunun başı ile ayağı üç günlük bir mesafeye kadar uzanmış olup gündüz soluk almadan, gece uyumadan yola devam ediliyordu.
Beli kırılmış orduya göz kulak olan Bakay yiğitler ile akıl danışıp beklenmedik bir anda bu halimizle gitsek tüm milletin ödü patlar diye Talas’taki Kanıkey’e mektup yazıp haberci gönderdi.
“Kurban olayım Irçı oğul halkına kaplan Manas beyini Pekin’e han yaptık de. Kalmuk hanını dizgine bağladık de. Halkım bin kara kısrak ile bin siyah deve kesip hiçbir şeyi esirgemeden şölen yapsın! Er Almambet’in ak otağını Talas’ın eteğine diksinler, Aruuke giyindirilsin. Almambet ve Çubak’ın otaklarını Talas’ta karşı karşıya diksinler” dedi Evliya Bakay emrederek.
Iraman’ın Irçı oğlu haberi şarkı söyleyerek ulaştırdıktan sonra umut ile keder içinde bulunan zavallı milletin hepsi, çoluk çocuktan ihtiyarlarına kadar canlandı, sevindi.
Obanın talihi olan Kanıkey başta olmak üzere halk Er Bakay’ın söylediklerini yerine getirdi. Sevinen halk büyük şölen için hep birlikte hazırlık gördü. Kırmızı benizli kızlar kırmızı elbiseler giydiler. Saçlarına saçbağı taktılar. Geniş kalçalı gelinler başlarına yeşil eşarp öttürler, becerikli yiğitler altışar kısrak kestiler.
Fakat yalnız Kanıkey, yaşanacak üzüntü ve kederleri altı ay önceden bilen zavallı Kanıkey, halkın önünde ne hıçkıra hıçkıra ağlayabildi, ne de bağırıp için boşaltabildi. Beyaz külahlı dervişin Semetey diye ad verdiği altı aylık bebeğini bağrına basıyordu. Güneşi kararmış, kederli Kanıkey yerinde duramadı. Halkın gözünde şölene hazırlık yapıyor gibi gözüktü ama, eli bereketli yenge, yarım günlük uzaklığında bir yere kimseye farkettirmeden çukur kazdırıp üzerine çadır diktirdi. Sonra saçlarını tepesine toplayıp siyah akıtmalı yürük atına bindi, altı aylık olan Semetey’i kucağına alarak kimseye söylemeden bahadır Manas’ı karşılamaya gitti.
Han hanımı Kanıkey kerametini gösterdi, Manas’ı önce kendim bir göreyim, durumu kötü ise zavallı millet endişeye kapılır, kötü niyetli altı han kavga çıkarır, beyimi iyileşinceye kadar halkın gözünden uzakta bakayım diye, koytu mahaldaki sefer evinde Bahadırı bekledi.
Er Bakay’ın idare ettiği ordu yaklaştığında zavallı Kanıkey Semetey’e emziği vermişti, altı aylık bebek baş ağrıtacak şekilde bağıra bağıra ağladı.
Çocuğun sesini işitince ardıç ağacından yapılan tabutta gözünü açmadan hareketsiz yatan kaplan Manas başını kaldırıp iki eline dayanarak Bakay’a çevirildi.
“Canım amca, bağırıp ağlayan bir çocuk sesi geliyor. Ölmek üzereyken göreceğim oğlumun sesi olmasın! Herhalde yengen Kanıkey karşılamaya çıkmıştır! Gök yeleli bozkurdum Bakay bir baksana!”
Er Bakay bağırıp ağlayan çocuk sesinin çıktığı yöne doğru hareket etti. Çocuğun sesini işitince gayrete gelen arslan Manas süvariyi durdurup tabuttan indi. Sanki savaşa gidecekmiş gibi ok işlemez zırhını giydi, kutsal beyaz kemerini kuşanıp yedeğe alınmış yürük Narbudan’a bindi.
Bahadır Manas atına binip arslan gibi kurulup otururken güzellerin güzeli, dişilerin en nurlusu, altın kemer kuşanmış sevgili kadın Kanıkey oğlunu alarak bahadırın karşısına çıkıverdi.
Han hanımı Kanıkey, güzelliğiyle insanı hayran bırakan zavallı Kanıkey Akkula’yı göremedi, bahadırın renksiz yüzünü gördükten sonra kederlenerek şöyle dedi:
“Yüce soylu efendim, padişahım, kuşların ulaşamadığı, tulparın ayak basmadığı o gidişi var dönüşü yok büyük Pekin’den sağ salim döndü mü? Yiğitlerin dönemedi diye ağlamadan gayrete gel bahadır. Acılara yenik düşme beyim, Talas’a geldiniz, milletiniz esendir.
Hanımı moral verdikten sonra Han Manas şöyle dedi:
“Hanım, yüreğimi parçalama, yaramı açma. Böyle diyeceğine ölmek üzereyken sahip olduğum oğlumu getirsene, han ana.
Han Manas’ın sözüne alışık olan bahtsız Kanıkey bu isteği kabul etmedi, beşikteki ay gibi parlayan bebeğini bağrına bastı ve onu beyine vermedi. Bunun sebebi şuydu: Bahadır tuttuğunu koparan arslan gibiydi. Ateş gibi yanan gözünde siyah bir beni vardı. Yüzü korkunçtu. Ona bakan kimse sağ kalmazdı. Bunu farkeden Han Manas, Kanıkey’e gülümseyerek kamçısını uzattı, Kanıkey bahadırın kampçısını altı aylık bebeğinin alnına hafifçe dokundurdaktan sonra geri verdi.
Bahadır, masum bebeğinin alnına değen kampçıyı derin derin koklayarak kuvvet buldu:
“Tanrım, sonunda dertlerimi şu oğlumu göstererek giderdin! Senden razıyım ey yaradanım! Şu çocuğu kendin verdin, kendin koru! Babasının şerefini alsın, halkına direk olsun!” dedi Manas ellerin göğe doğru açarak.
Yol boyunca talihsiz Kanıkey ana, deprem olmuş gibi sallanıp, gözlerinden bahar yağmuru gibi yaş döküp ağladı.
Bakay’ın söylediği gibi Talas’ın eteğine Er Almambet’in ak otağı dikilmişti. Merak içindeki milleti gören bahadır Manas atının başını Almambet’in otağına çevirdi, gözyaşlarını tutamadı. Altın çerçeveli baltasını başında tutarak böğürüne dayadı ve uzaktan bağırarak ağıt yaktı:
“Zavallı ikizim, Almambet’i kaybettim, ayaş. Ona iyi bakamadım, kanadımdan ayrıldım, ayaş.
Dünyaya, Büyük Pekin’e merak salıp bahadırlarımdan ayrıldım, ayaş. Bahadırımı kaybedip ben nasıl yaşarım, ayaş. On sekiz bin alem elimdeyken, Almambet hayattayken niye ölmedim, ayaş…” Manas ağlarken su boyundaki huş ağacı söğütler ve bütün millet ağladı.
Er Almambet’in hanımı, siyah giyinen Agınay kızı Aruuke bağırıp çağırarak şiirle ağıt söyledi.
“Dağdaki hesapsız at sürüsünde kısraklar ile yürük atlar karışıktır. Beni acılar içinde bırakıp nereye gidersin, beni de al yanına efendim.” .
Bahadır Manas, Er Çubak’ın, Er Sırgak’ın otağına varıp yere mızrağını sapladı, hıçkıra hıçkıra ağladı.
Han Manas’ın ağladığını görünce bahadırların siyah giyinen kadınları saçlarını dağıtıp, ay gibi yüzlerinden kanla karışık yaş akıtıp ağladılar.
At üzerinde acı acı ağlayan Manas’ı çevreleyen halktan hiç kimse “ağlamayı bırak” demeye cesaret edemedi.
Deminki zavallı Kanıkey, Han Manas’ın önüne gelerek onu teselli etti.
“Yüce soylu efendim, başını kaldır, hasret bitmez, öteki dünyaya giden ikizler öfkelensen de geriye dönmezler. Bahadırım, bu dünyada her şeyi yolunda giden kimseler de yaşadı, senin gibi han da yaşadı. Dünyanın hali budur, ölene ağlasan da fayda etmez.”
Diye Kanıkey, bahadır Manas’ı koltuğundan tutarak attan indirip kapılı kaleye, han karargahına götürdü.
Yüce soylu Kanıkey, Manas’ın boynuna baltanın değdiğini ve onu yaraladığını gördü. Bakay ile akıl danışarak bahadır herkesten uzak dursun diye, Muzdak başındaki Muz-Cayloo denen serin tepeye geçici olarak taşındı.
Duyarlı kadın Kanıkey, Batıya ve Doğuya mahsus adam gönderip hastalığa şifa veren en iyi ilaçları getirtti. Bin çeşit bitkiden yapılmış ve kaynatılmış ilacı bahadırın yarasına sürdü Kanıkey.
Bahadır Manas’ın yarası iyileştiğinde pınar gibi canlandı, acıları dinip gözleri faltaşı gibi açıldı, gün geçtikçe iyileşmeye başladı.
Han Manas eski haline geldikten sonra, sonbaharda, Talas boyunca yerleşti. Han Manas yokken acı çeken halkın gamını yine bahadır Manas aldı. Şehit veren evlere at ve kurbanlık verdi, evi olmayana ev yaptırttı, fakirlere elbise giydirdi.
Günlerden bir gün şafak sökerken bahadır Manas ak obanın tepesinde Tanrıya ibadet ederek sükunetle oturuyordu. Güneş ışınları yere ulaştığında uzaktan bir karaltı gördü. At dese at değil, insan dese insan değil, hayalete benzeyen bir hayvan karargaha doğru geliyordu.
Bahadır Manas, Taybuurul’u eyerleyip bir şey ezmiş gibi karaltıya doğru hareketlendi.
Bahadır Manas bir et bir kemik kalan, hayalet gibi şaşkın gelmekte olan ata yaklaştığında bağırıverdi: ”
“Kurban olayım Sarala, sen miydin?” kahkülünü okşayıp hıçkıra hıçkıra ağladı gökyeleli Bozkurt Manas.
İt-Ölbös’ün çölünde yiğitlerini kaybedip acılara boğulan bahadır Manas’ın emanet olarak yüklediği Almambet’in cesedi Sarala’nın üzerinde duruyordu.
Sarala’nın kuyruk kılları bol ve dağınıktı. Hayvanların en akıllısıydı, konuşacak dili olmayan bir zavallıydı, üzüntülü gözlerle Manas’a dik dik baktı, sonra Taybuurul ile koklaştı. Sarala bir hayvan olsa da bir yudum su içmeden, otlamadan, dinlenmeden, düşmanın gözüne görünmeden, nice dağlardan, geçitlerden geçmiş, Talas’a ulaşmak için çok yol yürümüştü. Almambet hayattayken zıplayıp oynayan Sarala’nın uzun yolculuk sırasında her yeri yağır olmuştu. Bitkin düşmüş yelesinden ve kuyruklarından ayrılıp garip kalmıştı.
Han Almambet’in cesedini sağ salim ulaştıran mübarek tulparın boynuna sarılarak acı acı ağlayan bahadır Han Manas Sarala’yı yedeğe alıp ak otağa getirdi.
Han Manas’ın davulu çalındığında halk acele ak otağa toplandı. .
Er Almambet’in cesedini bahadır Manas Çeç-Döbö’ye, Kırgızların adetine göre başını Pekin yönüne çevirip gömdü. Sarala da bahadırı ile birlikte gömüldü.
Bahadır Manas, Er Almambet’in otağına ağlayarak geldi.
“Zavallı ikiz kardeşim, hesapsız düşmana tereddüt etmeden saldıran Almambet dostum, sensiz nasıl yaşarım. Siyah çerçeveli baltayı artık kim kullanacak, mahvolası Pekin’in yoluna artık kim kılavuzluk edecek? Almoşçığım öldükten sonra ben nasıl yaşarım? Yüce soylu Almambet arslanımı kara toprağa nasıl veririm?” Bahadır Manas Almambet’in otağında kah safra kusup bayılıp, kah ayılıp acı acı ağlıyordu. Bahadırın durumunun fenalaştığı belliydi.
Kaplan yenge Kanıkey Manas’ın haline görünce başını eline alıp ağladı.
“Dünya fanidir, beyim! Ben zavallıya söyleceğini saklamadan söyleyiver, böyle kusman normal değil, ben bahtsızı dertte koyacaksın Bahadırım, yaranın durumunu bana anlat?” .
Cesur gökyeleli bozkurt Manas kımıldamadan şöyle dedi:
“Hanım, ben geniş Pekin’in civarında, şafak sökerken güneşe doğru sükunetle oturuyordum, nöbetçi yiğitler uyuyakalınca Kalmuk hanı Kongurbay üzerine balta vurup gitmişti. Herhalde baltanın ucu kemikte kırılıp kalmıştır. Sırdaşım Kanıkey bir baksana.
” Bunu duyunca kendini kaybeden Kanıkey:
“Vay beyim, belindeki yarayı iyice görmeyen gözlerim kör olsun!” diye ağladı. Han ordugahına Bakay’dan başka kimse girmedi. Bahadırın fenalaştığını obada kimse bilmedi.
Ateşi yükselen Bahadır Manas’ı bi-çare kadın yüzükoyun yatırıp baktı. Bahadır Manas’ın yarası morlaşıp şişmişti. Ak çelikle bahadırın yarasının ağzını göz ölçüsüyle deliverdi. Bahadırın belinden kan ile safra aktı. Bahadır Manas kendine gelip biraz da olsa rahatladı.
“Talihim, bir az daha dayan. Baltanın ucunu çekmeye çalışayım.” Biçare yenge Kanıkey ucu gözüken çeliği dişiyle ısırıp çekti. Kemiğin açılan ağzından siyah safra aktı, amudu fıkarığı tamamen çürümüştü.
Bahadır Manas konuşmaya başladıysa da başı döndü, vücudu sızladı, belini kımıldatamadan hareketsiz yatakaldı.
Bi-çare kadın Kanıkey başına kara günlerin geldiğini, beyinin iyileşemeyeceğini anladı. Gayrete gelerek evliya Bakay ile akıl danıştı.
Er Bakay’ın yanına oturup derdini anlattı.
“Akıllı amcacığım, yaratandan kısmetim bu kadarmış, talihsiz biriymişim, ama beyim ile yaşadığım için çok memnunum. Padişahım şu anda zorda, eğer bir gün bahadırın gözü kapanırsa, arkasından yolunu devam ettirecek olan oğlu daha küçücük, koparanları birbirine bağlayan bahadırın destek olacak yakını kalmadı, tahtına geçecek kardeşi, yüce soylu arslanları kalmadı. Kıskanç necis hanlar, kötü niyetli kardeşleri var. Bunu nasıl yaparız? Bu derdi Manas’a söyleyelim mi? Bunu duyarsa suratı asılır mı, yarası kötüleşir mi acaba? Ne yapalım? Açıkca söyleyin amca?” Kanıkey bahadırıyla dost olsa da kayın birader gibi saygı duyduğu Bakay’a ilk kez böyle dikilip baktı.
Evliya sıfatlı Bakay söyleyeceklerini söyledi.
Kanıkey ile Bakay Manas’ın huzuruna geldiler.
Kanıkey cesaretlenerek beyinin alnına avucunu koyup bahadır Manas’a dertli dertli şöyle dedi:
“Canımız bir sırdaş beyim, huzuruna Bakay amcan geldi. Gökyeleli bozkurdum beyim gözünü açıp başını kaldır! Kötülük olmadan iyilik olmaz, bu yalan dünyadan gitmeyen kim var, açık söylediğim için küsme, aklın varken vasiyetini söyleyiver padişahım. Arkandaki oğlun daha küçük, kardeşlerinin hepsi düşman, bir gün başımıza dert gelirse ben bir dul olarak ne yapacağım? Aklında yatan biri var mı? Felek çark edip zorda kalırsak bayrağı tutan kim olacak?”
Bahadır Manas başına çift yastık koydurduktan sonra şöyle dedi:
“Hanım eğer ecelim gelip ölürsem Küyük’ün geçidinden geçerek baban Temirhan’a doğru kaç. Hanı ölen kadın için en uygunu baba evidir. Bu Talas sana mekan olmaz. Abike, Köböş ve altı necisin niyeti kötü. Babam Temirhan’a gittiğinde Semetey’e nazar değmemesi için onu köpek ayağından geçir, kılıcın tığından atlat, arkadaki saçlarını kesip kardeşin İsmail’e evlatlığa ver. Boynuna muska tak. On iki yaşına girinceye kadar babası hakkında bir şey söyleme, annesi hakkında da bir şey duymasın, yaşı on ikiye geldikten sonra Talas’ı göster. Ruhum ölmezse onu yolunda karşılayıp bakacağım. Nazlım, kimseye bildirmeden kazmayla mezarımı kaz. Bakay amcamla ikiniz kimsenin bilmediği bir yere gömün.” Bahadır Manas, bu arada yorulunca su içiyor, acısı tuttuğunda Çin ilacını omuzuna sürdürtüyordu.
Nazlı Kanıkey kimseye söylemeden, kimseye farkettirmeden, necise göstermeden milletten gizleyerek, kuşkulananları kandırarak Manas’a yalnız kendisi baktı. Hatta kırk çoranın yiğitlerine bile sır vermedi.
Bahadır Manas, halkın bülbülü Han Bakay’ı yanına çağırıp candostlarıyla, yakın akrabalarıyla hanlar ve bahadırlarla gözüm açık iken bir görüşeyim diye hepsine gizlice haber gönderdi.
Bahadır Manas’ın gözleri genişçe açılmıştı. Pıhtı pıhtı kara kan kusuyor dermanı tükeniyordu. Kah bayılıyor, kah ayılıyordu.
Derken yular gibi saçlarını tutup ağlayan yenge Kanıkey’e bahadır Manas şöyle bir ricada bulundu:
“Canım, yay okunun ulaşamadığı, çelik ucunun delemediği, kasırganın tesir edemediği Akolpok’u üzerime ört. Nice savaşlarda giydiğim Akolpok’la kendimi avutayım, beni kem gözlerden korusun! Kanıkem, Akolpok’a yayımı da asıver. Emanet canım çıkıncaya kadar namus için, milletimi korumak için Kakançin’i altüst ettiğimi hatırlayayım. Kanıkey, gökten inen beyaz keseyi kan içmedikçe kınına girmeyen kılıcımla birlikte asıver. Sırdaşım, düşmana uzattığımda ay gibi parlayan sırlı mızrağı elimin ulaştığı yere koyuver. Gözüm açık iken bununla teselli bulayım.” dedibahadır Manas boğuk bir sesle. Amcası han Bakay’ı yanına alan gökyeleli bozkurt Manas şöyle dedi:
“Evliya Bakay amca, Han Manas öldüğünde toplanan halktan ve avuldan uzak dur, deve güdüp tepelerde dolaş. Celmayan ile boz buğranın boynuna muska takıp hanımdan yadigar kaldı diye yettim Semetey’in devesine bakıver.
Amca, çaylağı besleyip kuş kıldım, dağılan halkı toplayıp millet kıldım, yavrukuşunu eğitip alıcı kuş kıldım. Ben halkımdan razıyım. Kusurum olmuşsa küsmeyin. Kalabalık milleti toplayıp, gözü açık yiğitlerine kendin baş olup beni kara toprağın koynuna, Tanrıya ver.”
Bahadır Manas vasiyetini hanımı Kanıkey ile Er Bakay’a söyledikten sonra dili tamamen tutuldu.
Han Manas’ın altın yularlı, yürüşüne hayvan, koşmasına rüzgar ulaşamayan Celmayan karanarı Ak otağın yanında, bahadırın yattığı tarafta çöküp, boynunu uzattı. Gözlerinden yaş akıtarak yattı.
Akkula öldükten sonra, bahadır Manas Karaça’nın kızı Saykal’ın hediye verdiği Taybuurul’u beğenip savaşta binmişti. Derin çukura rastgelse de duraklamadan koşup geçen kır at bahadırın Ak otağının önündeki altın direğe kendisi gelip yedi gün ot yemeden, kımıldamadan yas tuttu zavallı hayvancık.
Han hanımı Kanıkey dili tutulan, bir kelime bile söylemeyen Argın hanının oğlu Acıbay’ı çağırıp danıştı.
“Altmış türlü dili bilen, Peygamber sıfatlı amca, bahadırın görecek günü, içecek suyu bitti. Şimdi can çekişmektedir. Amcacığım, geniş dünyam daraldı, yanan ateşim söndü. Artık ağıtlar onu geri getirmez, ağlamak fayda vermez. Gayrete gelelim. Hanını hürmetiyle gömmek boynumuzun borcudur. Han Kökötöy’ün aşından daha mükemmel bir aş verelim. Dünyanın her tarafına haber ulaştıralım.” dedi Kanıkey.
Acıbay haber vermeyi kabul ettikten sonra, Kanıkey dünürlerine, iyi niyetli hanlara, ünlü beylere, komutan dostlarına haber ver, Han Manas’ın aşına hazırlanın diye ayaşlarına derdini anlatıp mektup yazarak Cet-kayt’a kadar git diye yedi gün mühlet verdi, yiğit elbisesi giydirdi, yürük at seçtirip yolcu etmeye hazırlandı.
Acıbay haber vermeye pek istekli gözükmeyerek Kanıkey’e derdini anlattı:
“Kanıkey yavrum, söylediklerimi yapacağım, her yere haber vereceğim. Bindiğim bu Kartküröng’ün tuynağı eskimiş, arkamdan düşman takibederse bu at beni mahvedecek. Yavrum, Taybuurul’u versene, bineyim.”
Kanıkey gözyaşlarını tutamayarak, yüreği sızlayıp Taybuurul’u vermeye razı oldu.
Ak otağın ortasındaki altın direğe bakıp başını yere eğip duran Taybuurul Acıbay’ı yaklaştırmıyor, eğeri takmasına izin vermiyor, yedeğe alsa da yürümüyordu. Bahadıra yakın olan Buurul atın, bir kötülüğü, bir felakati sezmiş gibi efendisine yas tuttuğunu gören Kanıkey’in gözleri boşalıverdi.
Sonunda Acıbay yürüyüşü, koşuşu tanıdık Kartkürön’e binip çok uzaklara kadar gidip haber ulaştırdı. Yılmayan Acıbay kırk günlük yolu yedi günde katedip, haberi yerlerine ulaştırdı,
düşman hanlara ayağının sesini bile duyurmadan belirlenen günde Talas’a döndü.
Bahadır Manas’ın bütün işleri Kanıkey’e kalmıştı. Becerikli yenge Kanıkey’in sezdiklerini sezen, bildiklerini bilen yiğit yoktu. Simsiyah uzun saçlarını tepesine toplayıp, haber verdiği hanlar, beyler, kuvvetliler gelinceye kadar hasta yatan Manas’ın işlerini gördü. Altı yüz at hazırlatıp Andican’dan kovalarla toprak getirtti. Yedi bin keçi yünüyle inek yününü karıştırıp altmış pehlivana çiğnetip, kerpiç hazırlatıp beyimin mezarı yedi asra kadar bozulmasın diye özel bir mezar yaptırttı. Usta ressamları çağırıp mezar içine Akolpok giyen, Akkulaya binen Bahadır Manas başta olmaz üzere on iki hanın, kırk çoranın, kuvvetli yiğitlerin resmini yaptırdı.
Zavallı kadın Kanıkey kimseye bildirmeden, kimseye gözükmeden Celpiniş Urum halkından yetmiş usta getirtip “aslimi açık gömersem altı düşman han kin besledikleri için mezarı açıp öc alırlar” diye Eçkilik’in Kara-Zoo denen yerine Manas’ın mezarını kazdırdı, ağzını tek kişi girebilecek şekilde yaptırdı, içerisini ise altı bin koyun sığabilecek şekilde yaptırdı. Tavan düşmesin diye altına direk yerleştirdi, mermer taştan kandil yaptırdı, akan suyu mezarın içinden geçirdi, altından yatak yaptırdı, üzerini kumaşla örttürdü. Altı çürümesin diye ardıç ağacının külünü döktürüp, kendine göre yatacak yeri hazırladı. Köleler sırrı aşikar etmesin diye yetmiş köleyi tamamen ortadan kaldırttı.
Han Manas’ın aşına haberin ulaştığı yerlerden dostlar, tanıdıklar, ünlü bilgiçler arda ardına gelmeye başladılar.
Ceti-Suu’da yerleşen halkın atası olan ihtiyar, şu anda doksan beş yaşında idi. Milleti duasıyla zenginleştiren, tedbirli; halkın gönlünü kıracak iş yapmayacak kadar akıllı, kara Hıtay’ı idaresi altına alacak kadar yiğit Katagan Han’ı Koşoyhan Manas’ın aşına hizmet etmek için erkenden geldi.
Keng Alay’a yerleşen, dokunduğunu sağ bırakmayan kibirli Er Töştük de eski dostumun aşında altmış gün hizmet edeceğim diye geldi.
Aşağıdaki Urum denen halktan, yani kırk günlük yerden hareket eden Urumhan’ın oğlu Kökbörü, candostum hayatta ise elini sıkayım, oğlu Semetey’i görüp geleyim, hiç olmazsa ayaştan özür dileyim diye sarı altın, beyaz gümüşü atına yükleyip, Narbuudanını koşturup yanına hanımını ve on iki yaşında bir yiğit olan, eski elbise giymiş Koyonalı denen bahadır oğlunu alarak geldi. Koyonalı’nın yaşı küçüktü ama, bir arslan gibiydi, benzersiz alpti, nehir gibi kan akıtan, düşmanlarının canına okuyan kaplanın da kendisi idi. “Bahadır ayaş atama kendim hizmet edeyim, aşının başında durayım” diye bileklerini sıvayıp işe girişti.
Acıbay’ın haber vermesi üzerine, Manas’ın kıymetli dostlarının ardından Oyrat hanı Karaç’ın arbedeci kızı Saykal da siyah saçlarını topuz şeklinde toplayarak Manas’ın kırk günlük aşında hizmet edeceğim diye geldi. Şımarık Saykal, Han Manas’a küskündü, Manas’la boy ölçüşmüştü, sonunda barıştığı bahadıra kıyamadı, rahat edemedi. Bastığı yerden toz duman, baktığından can çıkaran bu kız, bir zamanlar yapılan mızrak kavgasında Kırgız’ın beli kırılır diye bahadır Manas’a mızrak vurmaya kıyamamıştı. Mazeyil’de yerleşmişti, geniş Turfan’da kışlardı.
Bahadır Manas gözünü açtı, son bir kez kendisine gelip başında sızlayıp duran Kanıkey’e sordu:
“Hatun vedalaşma zamanı geldi. Kaçınılmaz an geldi. Ahret dostlarımla son bir kez görüşeyim, yiğitleri buraya çağır.” dedi, bahadır Manas, yastığa yaslanıp oturarak
Otağın kapısını Kanıkey açtı.
Bahadırın Otağına Bakay, Koşoy başta olmak üzere on iki hanı, çoraları, köleleri, dostları girip bir bir vedalaştılar.
Bahadır Manas ağlayan yiğitlerin iniltilerini eliyle işaret ederek bastırdı.
Bahadır, sanki öteki dünyaya gitmeyecekmiş gibi, kıyamet gününü görmeyecekmiş gibi, ne kaşını çatıyor, ne üzülüyordu, acı çektiğini belli etmeden, gayretinden hiçbir şey kaybetmeden dağlardaki kartallar gibi oturuyordu.
Zavallı yenge Kanıkey gökyeleli Bozkurdun dostu Kökbörü’nün on iki yaşındaki oğlu Koyonalı’yı Manas’a yaklaştırmadı, onu zor tutuyordu.
“Yapma yavrum, ayaş atan Manas’ın baktığı kimse sağ kalmaz. Gözlerinde kara beni, yüzünde zehiri var. Onun bakışlarına dayanamayan sağ kalmıyor. Sözümü dinle, oğlum.” dedi yalvararak.
“Ayaş atam Manas’la görüşmeden, ellerini sıkmadan nasıl kapısında kalırım. Yüzünü görmemektense ayaş atamın peşinden gitmeye razıyım.” küçük yiğit Koyonalı ayaş anasından sıyrılarak çevik bir hareketle içeri sokuluverdi, selam verip Manas’ın ellerini tuttu.
“Yolculuğunuz hayırlı olsun, han ata!” dedi Koyonalı ağlayarak.
Dönüşü olmayan yere gitmekte olan Bozkurt Manas gözlerini tekrar açıp ellerini sıkıca tutan yaramaz çocuğa bir bakıp:
“Bu pehlivanı hiç görmemişim. Kim bu?” dedi Manas keskin bakışlarla.
“Bahadırım, sözünü geri al, gözünü aç! Bu işte dostun Kökbörü’nün oğludur” dedi Kanıkey ağlayarak. .
“Kökbörü, ahret dostum, bu oğlun çok kuvvetliymiş, güçlüymüş. Talihsiz halktan biri değil, boşuboşuna akan bir sel imiş. Bahadırın yolu dar imiş, vefasız dünyaya erken gelen bir oğlan imiş. Dostum, müsaade et, öbür dünyada bana yoldaş olsun, oğlunu baha helal et” dedi bahadır Manas.
“Dostum, oğlum değil gerekirse canımı da beraber al!” dedi Kökbörü bahadır Manas’a dikkatlice bakarak.
Bahadır Manas bir daha konuşmadı, mizan topyıldızı dolduktan, yiğitlerle vedalaştıktan sonra elli iki yaşında vefat oldu.
Han otağındaki, direği altında yapılmış gök bayrağın yerine siyah bayrak asıldı.
Talihsiz yenge Kanıkey otuz iki yaşında bahadırından ayrılıp tarak değmeyen siyah saçlarını yoldu, nurlu yüzünü parçaladı. Bütün vücudu titredi, çaresizce bağırıp üzüntüye boğulan Kanıkey hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bugün gördüğün yarın yok, böyle bedbaht dünyadır bu.
Dul kalan zavallı Kanıkey bir daha dönmemek üzere giden bozkurdun ardından şöyle (sağu sağdı) ağladı.
Oh dönüşü olmayan yere giden beyim, dağda sayısız atların kaldı. Onlara bakıverin çocuklar. Beni cehennemde bırakma, beraber götür, bozkurdum. Siyah çerçeveli baltanı kıvırmadan kim yapabildi? Hiçbir şeye doymayan Argın, kırgız halkını kavga ettirmeden kim idare edebilir? Beni bu acılara koymadan beraber götür Bahadır beyim” diyordu dertli Kanıkey.
Bahadır Manas’ın öldüğü gün yer sallandı, parlayıp duran güneş tutuldu, altı gün simsiyah karanlık oldu, ay çıkmadı. Gökte bulutlar ağladı, yerde kuşlar ağladı.
Bu sırada bahadır Manas’ın yattığı yere çöken Karanar’ın yanına Kumbulak’ın deresinden bulup getirilen Kumayık da yattı, hiçbir şey yemeden insan gibi kendi kendine uludu.
Han Manas’ın Akşumkarı (sungur) altın iplerini parçalayıp göklere çıktı. Ak otağın üzerinde yedi kere döndükten sonra son bir kere daha öterek gözden kayboldu.
Ak otaklar siyaha büründü, halk yas tutup siyah giyindi.
Ak otağa ulaştıklarında sağ taraftan on bin, sol taraftan on bin yiğit alnına siyah bağlayıp, yolun iki kenarında diz çöküp durdular. Ortada geniş yol bırakıp, dağları sarsacak bir şekilde ağladılar. Uzaktan bahadırı görmeye gelenler kederlenerek ortada bırakılan yol ile ak otağa ulaştılar. Bahadır Manas’ın cesedi kırk kanatlı üç ak otağa konuldu, birbirine bitişik olsun diye otakların sırıklarından birer tanesi sökülmüştü.
Fitneci, gözlerinden kurnazlık okunan Abike, Köböş ve Altı Necis tepeden geç indiler. Halk görsün diye ara sıra hüngür ağlıyor gibi yaptılar. Fakat ne gözlerinde yaşı, ne de gönlünde bir kaygısı vardı. Sanki düğüne gelmiş gibi kendilerince gülüyorlardı, dalga geçiyor gibi konuşuyorlardı.
Han Cakıp’ın küçük hanımının oğullarından kinci Akibe ve Köböş’ün suratını gören cesaretli kadın Kanıkey, beyimin cesedini gömünceye kadar neler olur acaba, evde çıkan yangın, kendi içinden çıkan düşman kötü olur, şimdiden hanlığı paylaşmaya kalkışmasınlar diye ne yapacağını şaşırıp, kan ağlayıp beşikteki Semetey’i kucağına alarak altı necise mahsus gösterdi.
“Oğullar, direğinizden ayrıldık. Dağların doğanı uçtu gitti, oğullar! Bayrağı tutan hanımızdan ayrıldık, oğullar! Benim gibi zavallının çekeceği varmış, oğullar! Efendimiz yokken Ak Otak yağmalanmasın oğullar. Kadere çare yoktur, ağanız öbür dünyaya gittiyse de bu dünyada sizin gibi kardeşleri kaldı. Hanı ölen Kırgızların devlet kuşu uçup, bereketi kaçıp ateşi sönmüş diye düşmanlar bizimle alay etmesinler.”
Efendimiz yokluğunda, başı yok diye, hayvanlarımızı dağıtmasın, kıyım yapmasın, matemli halka eziyet etmesin. Sizden başka kimim var ki benim? Destek olacak sizsiniz, halkı idare edin, danışarak iş görün. Han ağanızın cenazesini hürmet ile toprağa verelim, ruhu şad olsun.”
Kanıkey ağlayıp dururken, terbiyeli, iyi niyetli doğan Abike, azimle işe girişip, telaşa kapılan halk arasında dolaşıp, çığlıkla ağlayarak taziye için gelenleri özel olarak dikilen çadırlara alıp konukları evlere paylaştırdı.
Kötü niyetliler ölü için adak verme işleri umurumda olmadan, kendileri konuk olarak sakin sakin oturdular.
Karanlık basarken, halk uyumaya çekilirken, asil kadın Kanıkey endişeli bir halde amcası Koşoy’a vardı.
Amcacığım, bahadır Manas kardeşinizin pekçok insana dili ile, pekçok insana eli ile dokunmuştu. Pekçoğu hala yaşıyor. Manas’ı mezara koyarsak, mezarı açıp öç almasın. Şimdi bunu nasıl yapsak acaba?” dedi Kanıkey akıl sordu.
Han Koşoy, Han Bakay, Er Töştük, Er Kökbörü, Bahadır Koyonalı olmak üzere Kanıkey’le akıl danıştılar.
Karanlık gecede bahtsız zavallı Kanıkey akıl danıştığı yiğitlerle Han Manas’ın cesedini yıkayıp, kefene sardı, tabuta koyup, üzerine kilimle örttü. Bahadırın cenazesini kırk mollaya kaldırtıp kendisi yol başlayarak önceden hazırlattığı mezara götürdüler. .
Manas daha ölmeden hazırlanan mezarı gören yiğitlerin hayretten ağızları açık kaldı.
Bu sırada Katagan Hanı Koşoy, Kanıkey hatuna altmış kere yalvarıp yakarıp şöyle dedi:
“Kanıkey evladım, sana kadın diyen kör olsun, sana dişi diyenin işleri batsın! Hasiyetli Manas’ın ruhu sana destek olsun,Soyun devam etsin, dileklerin makbul olsun.”
Derken erenler Tanrıya dua edip çukurdan çıktılar.
Erenler Manas’ın cenazesinin yanına kılıçlarını koydular, sonra dağın ağzını kapatıp sabaha karşı kimseye farkettirmeden karargaha döndüler.
Sadece sözde değil, işte de becerikli olan arslan Bakay kavak tahtasından Manas’a benzeterek bir maket yaptırdı. Onu kumaşa sarıp, sepilenmiş deri ile yapıştırdı, üzerini beyaz keçeyle örttürüp tabutuna koydu. Her şey çoktan hazırlandı.
Yalandan ağlayan akrabalar, nesildaş, altı necis Manas’ın tabutunu kapışarak kaldırıp, han Manas’ın yalandan hazırlanmış mezarına götürüp kuru tahtayı gömdüler.
Er Koşoy, Er Bakay, Er Töştük, Er Koyonalı Kanıkey’in yanında yas tutup oturdular. Bu dünyadan göç eden arslanın aşını muhteşem bir şekilde verelim diye ak buğday ununu çiğneyip, Kelime-i Şahadet okuyup, antlaşarak geri dönmeye başladılar.
Han Koşoy’un Zühre yıldızına benzeyen iri gözlerinden akan yaşları beyaz sakallarından sızarak atının yelelerine düştü. “Yaşacağını yaşamış olan beni niye almadın Tanrım?” diye dertli dertli ağlayarak yurduna döndü Han Koşoy.
Geniş Talas’ı sarsacak şekilde “Yer altında yaşarken Manas gibi arslan’ı görmedin, yer yüzünde yaşarken de Manas’a denk geleni görmedim, vefasız dünya. Bahadırımla birlikte niye ölmedim?” diyen Er Töştük de yerine döndü.
Han Manas’ın kıymetli y’rı olan, siyah giyen Saykal parlayan beyaz yüzlerinden kan çıkarıp, toplanmış saçlarını dağıtıp, kan karışık akan yaşlarını atının dizgininden sızdırıp, kırk çorasını peşine alıp ağıt yakarak kendi obasına ulaştı. Karag’hına varınca Manas’ın ölümüne çok üzülen babası haysiyetli Karaça “Manas adlı arslana üzülmemek elde mi?” diye yas tutup altmış kadına ağıt yaktırdı. O gün Saykal, geceyi geçiremeden bu dünyadan göç etmişti. Saykal’ın cesedi kararg’hında bulunamadı. Basiretli evliyalar: “Tanrının sevgili kulu Saykal halkıyla vedalaştıktan sonra sevgili dostu Manas’a gitmiştir.” dediler.
Gökyeleli bozkurt Manas ile sevgili dostu olan Urumhan’ın oğlu Kökbörü yadig’r olarak Bahadırın çadırını almıştı. Oğluyla birlikte geri dönerken yolun yarısından düşmanlarının saldırısına uğrayıp on iki yaşındaki yalnız oğlu Koyonalı’yı kaybetti. Kökbörü, Koyonalı’nın cesedini bulamadı. Nasili Han’ın kızı olan akıllı Külnar üzülen kocasını şöyle dedi: “Gözbebeğin oğlunu candostun Manas istediğinde vermemişsin padişahın, Tanrının emriyle sırdaşın Manas’a yoldaş olmaya gitmiş oğlun.” Üzülme dedi.
Bahadır Manas’ın ölümünden bir yıl geçti. Yalan dünyada nice nehirler taşıp, göller dalgalanıp, nice yamaçlar bozuldu. Yapmaya söz verdiği aşa hanlar gelmediler. Manas’ın babası Cakıp da, onun oğulları Abike, Köböş de hanlığı kapma çekişmesine girdiği için kabilenin bereketi kaçtı. Kahramanın aşını veremediler.
Tündüğü yapılmayan ak otakta yas tutan Kanıkey bahadırdan kalan tek oğlu Semetey’i bağrına basıp hüzünlü hüzünlü şiir söyleyerek ağlıyordu.
Gökyeleli kurdun atı, altın direğe mahzun bakıp duruyordu.
Han kararg’hının kalesinin dışında, ıssız yerde, kara taşın üzerinde kararg’ha yaklaşmadan ağlaya ağlaya gözleri kararan ihtiyar Bakay, büyük bir üzüntü içinde oturuyordu.
Manas’ın hikayesi böyle olmuştur, sözümüz tamam olmuştur.
BİTTİ
Yorumlar
“10/16) MANAS’A AĞIT” yazisina 2 Yorum yapilmis
Yorum yap
Mübalağa ve olağan üstülüklere rağmen destanlar, milletlerin geride bıraktıkları ayak izleridir. Yalan-yanlış ifadeler girse de bu sözlü metinler, aynı zamanda birer kültür hazinesidir. Dolayısıyla milletimizi tanımak, kökümüzü anlmak için onları okuyup dikkatlice incelemeliyiz. Varlığımıza yönelen hastalıkları ancak böle iyileştirebiliriz.
Yuce Turk milletinin tarihine isik tutan destanlarimizi gunumuz dilinde yayinlayarak Turkluge kazandiran, ve Turk evladina atalarini tanimasi icin yon gosteren yigin Bozkurt lar sizler Bozkurt Manas in kilicla,kargiyla yaptigi isi gunumuz silahlari olan kalemle yapiyorsunuz.Turk genclerinin tarihini ogrenmesi icin yaptiginiz bu calismadan, basta Bozkurt Manas olmak uzere Kul Tegin han dan Alp Arslana, Fatih ten Ataturk e butun Turk Basbuglari ve Yuce Allah sizlerden razi olsun Allah yar ve yardimciniz olsun.