1014) KKTC EN STRATEJİK ARAZİSİNİ İSRAİL’E SATMIŞ!

Yayin Tarihi 6 Şubat, 2012 
Kategori BASIN-YAYIN

KKTC en stratejik arazisini İsrail’e sattı

image0016.jpg

İşte paravan alıcılarla Kıbrıs’ı ele geçirme planı!

 

Akdeniz’de söz sahibi olmak isteyen İsrail, gözünü Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyeti’ne çevirdi. KKTC’deki önemli noktaları ele geçirmek isteyen İsrail hükümeti, sinsi planı için önce Yahudi işadamlarına destek verdi.

PARAVAN ŞİRKETLERLE ARAZİ TOPLUYORLAR

Yahudi işadamları da Ada’daki bazı Türk avukatlar üzerinden paravan şirketler kurup, arazi toplamaya başladı. İşte TAKVİM’in ortaya çıkardığı bu şok gelişme şimdi de askeri üslerin kapısına dayandı.

ASKERİ GÜÇLERİN BULUNDUĞU STRATEJİK BÖLGEYE GÖZ DİKTİ

TAKVİM’in elde ettiği bilgilere göre İsrailli işadamları yine kurdukları paravan şirketler aracılığıyla KKTC Askeri Güçleri’nin bulunduğu stratejik bölgeye göz dikti. İddiaya göre İsrail, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın bulunduğu Girne boğaz bölgesinde 2009 yılında bir arazi satın aldı. Arazinin, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na 350 metre mesafede bulunduğu ortaya çıktı. Ayrıca İsrailli işadamlarının Esentepe bölgesindeki limanı çevreleyen arazileri aldıkları da belirlendi.

95 İSRAİLLİ İŞADAMI, 443 PARAVAN ŞİRKET

Öte yandan 95 İsrailli işadamının KKTC’de 443 paravan şirket kurduğu tespit edildi. Söz konusu İsrailli işadamlarının şu ana kadar 4.5 kilometrekarelik bir alanda arsa aldıkları ortaya çıktı. KKTC Barolar Birliği eski Başkanı avukat Barış Mamalı ise meslektaşlarının İsrailli işadamlarıyla olan işbirliklerini deşifre etti. Mamalı, yerli meslektaşlarının İsrailli işadamları ile işbirliği içinde olduğunu belgeleriyle kanıtladı.

LÜKS SİTELER İNŞA EDİLİYOR

TAKVİM, İsrail’in “Kıbrıs Çıkarması” planını 12 Ocak 2012’deki manşetiyle duyurmuştu. Gündeme bomba gibi düşen o habere göre İsrail hükümetinin desteklediği Yahudi işadamları, bir süredir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde arazi topluyor. Özellikle Büyükkonuk, Bahçeli, Tatlısu, Karpaz, Dipkarpaz, Yenierenköy, Sadrazamköy ve Girne bölgelerinde arazi kalmadığı belirtiliyor. Yerli avukatlar aracılığıyla paravan şirketler kurup arazi alan Yahudiler’in, lüks siteler inşa ettiği kaydediliyor..

İşte TAKVİM’in o manşeti:

image0022.jpg

http://www.ensonhaber.com/kktc-en-stratejik-arazisini-israile-satti-2012-02-06.html

 

Paylaş:

Yorumlar

“1014) KKTC EN STRATEJİK ARAZİSİNİ İSRAİL’E SATMIŞ!” yazisina 9 Yorum yapilmis

  1. taner akeroglu yorum tarihi 6 Şubat, 2012 20:34

    sadece tc mi satilik….hayir kktc de satilikmis…sira kimin ulkesi?buyuk israil projesi olmasi için?

  2. Özcan Pehlivanoğlu yorum tarihi 22 Şubat, 2012 02:35
  3. Prof. Dr. Ata Atun yorum tarihi 23 Temmuz, 2012 03:27
  4. Necdet B. Sivaslı yorum tarihi 17 Ağustos, 2012 07:13
  5. İbrahim Karagül yorum tarihi 3 Mayıs, 2013 21:00
  6. İdris Yavuz yorum tarihi 11 Mayıs, 2013 08:02
  7. Doç. Dr. Birol Ertan yorum tarihi 20 Mayıs, 2013 01:05

    TÜRKİYE’Yİ KUŞATAN GÜÇLER-7 : İSRAİL
    http://www.ordukentgazetesi.com/author_article_detail.php?id=1781

  8. ANIL ÇEÇEN yorum tarihi 30 Mart, 2017 19:39

    İSRAİL TÜRKIYE’YI SATIN ALIYOR.
    İkinci dünya savaşı sonrasında Orta Doğu bölgesinde kurulmuş olan Yahudi devleti İsrail, yarım yüzyıllık geçmişi arkada bıraktıktan sonra bütün dünya ülkeleri gibi yirmi birinci yüzyılda geleceğini aramaktadır .Yeni dünya düzeni sürecinde her ülke daha iyi bir konuma sahip olabilmek için birbirleriyle yarışırken hem büyümenin hem genişlemenin hem de güçlenmenin yollarını aramaktadır .Böylesine bir süreç içinde zayıf ve küçük devletler daha da gerileyerek diğer devletlerin avlanma sahasına girerken ,güçlü bir merkeze ve geleceğe yönelik sağlam bir projeye sahip olan ülkeler yanı başlarındaki küçük ve zayıf ülkelere göz koymaktalar ve bu doğrultuda o ülkeler üzerindeki etkinliklerini geliştirmenin arayışı içine girmektedirler.Küreselleşme döneminde dünyanın çeşitli bölgelerinde bu tür gelişmeler gündeme gelmiş ve kendini güçlü gören devletler bölgelerinin merkezi konumuna kendilerini getirerek çevredeki ülkeleri bazı antlaşma ve itti¬faklarla bölgesel yapılanmalara doğru sürüklemektedirler. Avrupa kıtasındaki ülkelerin bir kıtasal birlikteliğe yönelmeleri ile Avrupa Birliğinin gündeme gelmesi gibi,Kuzey Amerika’da Nafta, Güney Amerika’da Mercosur ve Asya’da Şangay Ittifakı gibi bölgesel antlaşmalar bölgenin güçlü merkez devletlerinin öncülüğünde ve çevresinde gündeme gelmektedir.

    Orta Doğu bölgesi ,Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra çeşitli devletlere bölündüğü için 20. yüzyıl boyunca parçalı bir yapı içinde kalmış ve günümüze kadar eski imparatorluk arazisinde güçlü bir merkezi yönetim kurulamamıştır. Bu yüzden bölge bir çok emperyalist saldırıya maruz kalmıştır. İsrail,ikinci dünya savaşı sonrasında kurulmuş olan bir bölge devleti olduğu için önce bölgede tutuna¬bilmenin yollarını aramış daha sonra da bölge ülkeleri üzerinde dolaylı yollardan etkinliğini artırarak tarihten gelen Siyonist PROJE olan BÜYÜK İsrail projesini gerçekleştirebilmek için kesin ve kararlı politikalar uygulamıştır. Önce Lübnan bir terör merkezine dönüştürülmüş, İsrail’in bekası için Lübnan’daki beka vadisi bir terör üssü haline dönüştürülmüş ve soğuk savaşın son dönemlerinde bölgedeki bütün ülkelere terör ve anarşi Lübnan üzerinden ihraç edilmiştir. Böylece Birinci Dünya savaşı sonrasında• oluşturulmuş olan yeni devletler düzeni sarsılmağa başlanmış ve daha sonra bu ülkelerin parçalanmasına giden yol alt kimlikler ile cemaatlerin ve yerel toplulukların kışkırtılması ile açılmağa başlanmıştır .Bu girişimlerin sonuçları Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra ortaya çıkmış ve bölgenin bütün ülkeleri Türkiye dahil olmak üzere dağılma sürecine sürüklenmiştir .Daha önceden hazırlanmış olan belirli PLAN dahilinde ,Büyük İsrail projesinin uygulama alanındaki devletler çökertilerek bölge arazisi yeni yapılanma için elverişli bir konuma getirilmek istenmiştir.

    Bölgenin en küçük ülkesi olmasına rağmen,İsrail’in bölgesel yeniden yapılanma projesini kesintisiz olarak uygulamasında ABD ile Türkiye Cumhuriyetinden de yararlandığı görülmüştür .Bölgenin merkezi ülkesi olan Türkiye’den bir şemsiye olarak yararlanan İsrail Türkiye’nin rejimini ve konumunu Arap ve İslam dünyasına karşı bir şemsiye olarak kullanarak kendini korumuş ve Türkiye’yi bölgeye giriş kapısı yaparak Orta Doğu’nun bütününe yönelik politikalarında Atatürk’ün Cumhuriyeti’nden yararlanmıştır. Böylesine bir sonuç elde edebilmek için Türkiye’de tıpkı batı ülkelerinde olduğu gibi ciddi bir Siyonist Lobi oluşturulmuş ve bu Lobinin üyeleri Türk devleti ile toplumunun en üst yerlerine getirilerek İsrail’in çıkarları doğrultusunda politikaların Türkiye için üretilme ve uygulanmaları sağlanmıştır .Bunun sonucunda Türkiye Arap ve İslam dünyasından kopmuş ,ABD ve NATO zorlamaları ile doğudaki komşuları ile DÜŞMAN konumuna sürüklenmiştir.İsrail’in çıkarları doğrultusunda Türkiye için politikalar bu Lobiler aracılığı ile uygulamayla aktarılırken ,diğer yandan da Türkiye BÜYÜK İsrail Projesi doğrultusunda dönüştürülmeğe çalışılmıştır. Özellikle Avrupa Birliği süreci ve bu doğrultudaki uyum paketleri Türkiye’nin İsrail’in istediği yapıya dönüşmesini sağlamak için kullanılmıştır. Ayrıca küreselleşme programları ve bu doğrultuda Türkiye’ye zorla kabul ettirilmek istenen IMF ve Dünya Bankası reçeteleri de Türkiye’nin Atatürk ‘ün kurmuş olduğu ulusal,üniter ve çağdaş cumhuriyete dayanan devlet yapılanmasından uzaklaşması için ısrarlı biçimde kullanılmıştır .Yirminci yüzyıl boyunca bu tür çeşitli yöntemlerle Türkiye’yi BÜYÜK İsrail politikasına uygun bir biçime dönüştürmek isteyen İsrail ,BU DURUMUN AÇIĞA ÇIKMASI nedeniyle eskisi gibi bu yolları uygulayamaz bir duruma gelmiştir

    Yeni dönemde çökertilen Türk ekonomisi özelleştirme yolu ile TASFIYE noktasına geldiğinde, İsrail ile bağlantılı ve uluslararası Yahudi Lobilerinin denetimi altında bulunan çeşitli büyük firmaların alıcı olarak devreye girdikleri görülmektedir. GAP bölgesinde İsrail’li firmalar Türkiye’deki ortakları aracılığı ile büyük arazileri satın alarak kapatırlarken ,özelleştirme listesine alınan eski kamu iktisadi kuruluşlarının ise gene İsrail bağlantılı büyük çok uluslu şirketler tarafından satın alındıkları görülmektedir .Bir anlamda siyasal süreçte BÜYÜK İsrail Projesinin duraklama aşamasına geldiği bu noktada aynı projeye ekonomik yönden devam edildiği ve bu doğrultuda Türkiye ekonomisinin önde gelen kuruluşlarının ve Türkiye’nin zenginliğini temsil eden büyük ekonomik şirketlerin ya da bankaların hızla özelleştirme aracılığı ile uluslar arası Yahudi Lobilerinin denetimi altına girdiği ve bu yoldan BÜYÜK İsrail Projesine DEVAM EDILDIĞI anlaşılmakta dır. Küreselleşmenin ekonomi politikaları Türk devletini küçültürken ,Türk kamu iktisadi kuruluşlarını özelleştirme ile küresel sermayenin güdümüne teslim ederken ,ülkemizde Atatürk’ün Cumhuriyeti geride kalmakta ve BÜYÜK İsrail Projesinin önü açılmaktadır.

    Özelleştirme ile yabancılara satılan bütün Türk şirketleri ,bankaları ve kamu iktisadi kuruluşlarının yeni sahiplerinin bir an önce dökümleri yapılmalı ve YENI PATRONLARIN SERMAYESININ yüzde kaçının İsrail BAĞLANTILI Siyonist Lobilerin denetimi altında olduğu kesin rakamlarla ortaya konulmalıdır. Türkiye’nin bütün sahilleri haraç mezat yabancılara satılırken ,ülkemizin bütün SU KAYNAKLARINA dönük İsrail projeleri uygulama alanına getirilirken ,Anadolu’nun verimli toprakları yabancıların eline geçerken, dünyanın EN değerli MADENLERI bu alandaki çok uluslu tekellerin eline geçerken, Atatürk Cumhuriyeti’nin açıkça satıldığı görülmektedir. İsrail Orta Doğu’nun en küçük devletidir ama sahip olduğu Lobiler aracılığı ile dünyanın EN BÜYÜK EKONOMIK ve SIYASAL GÜCÜDÜR. Burada dünyanın en büyük gücü bölgenin en küçük devletine sahip çıkmakta ve bu devleti büyültürken, Türkiye’yi sahip olduğu BÜTÜN ZENGINLIKLERI ile SATIN ALMAKTADIR. Bu aşamadan sonra hiçbir yabancı kuruluşa Türkiye’nin HIÇBIR ŞEYI SATILMAMALIDIR .Aksi takdirde KÜÇÜCÜK İsrail’in bütünüyle sömürgesi durumuna Türkiye’nin sürüklenmesi önlenemeyecektir .

  9. Yeni Çağ Gazetesi yorum tarihi 31 Mart, 2017 17:32

    ‘YAHUDI KADINLAR DOĞUM IÇIN URFA’ya GETIRILIYOR’
    BBP Genel Başkan Yardımcısı Şimşek’in ortaya attığı iddiaya göre; Doğum yapacak İsrailli kadınlar Şanlıurfa’da İtalyan Hastanesi’ne getiriliyor. Çocukların doğum yerinin Şanlıurfa olmasının ARDINDA BAŞKA HESAPLAR VAR.
    İSRAİL’in GAP topraklarını ELE GEÇIRMEK IÇIN YÜRÜTTÜĞÜ sinsi PLANLAR bir bir GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR. BBP Genel Başkan Yardımcısı Şimşek, yaklaşık 2 bin İsrailli kadının Şanlıurfa’daki İtalyan Hastanesi’nde doğum yaptığını ve bu sayede, doğan çocukların Türk vatandaşlığı kazandığını söyledi. ŞİMŞEK, tehlikenin büyüklüğüne şu sözlerle dikkat çekti: Doğum yapmak üzere olan İsrailli kadınları Şanlıurfa’da İtalyan Hastanesi’ne getiriyorlar. Çocukların kimliklerinde DOĞUM yeri olarak da Türkiye – Şanlıurfa yazıyor. Bu çocuklar BÜYÜYÜNCE BURAYA gelip arazilerine (!) dönecekler…
    BBP BÜYÜK BIRLIK PARTISI Genel Başkan Yardımcısı Atilla Şimşek, arazilerin mülkiyet hakkının yabancılara devredilmesinin ülkenin geleceği açısından son derece sakıncalı bir durum ortaya çıkardığını söyledi. Şanlıurfa’da 135 bin dönüm arazinin satıldığı bilgisinin kendilerine geldiğini söyleyen Şimşek, “İsrailliler GAP bölgesinden toprak satın alarak bu bölgeye yatırım yapıyorlar. Bunu yakından takip ediyoruz. Bu toprak alımlarını aynı zamanda BÜYÜK İsrail PROJESI içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Suriye, Irak ve bizim Güneydoğu Anadolu bölgemizi içine alan bir proje bu. Bu amaçlar doğrultusunda Kuzey Irak’taki Kürtlere yardım ediyorlar. İsrail’in AMACI orada Kürtleri AYAKLANDIRMAK, oradaki Kürtleri kontrol altına almak istiyorlar. Bir yandan da TOPRAK SATIN ALARAK BÜYÜK İsrail PROJESINI hayata geçirmek istiyorlar. Bunun yanında Şanlıurfa’da İtalyan Hastanesi’nde 2 bin Yahudi çocuğun doğduğu iddia ediliyor. İsrail’de doğum yapmak üzere olan kadınlar Şanlıurfa’ya getiriliyorlar. Çocukların kimliklerinde doğum yeri olarak da Türkiye-Şanlıurfa yazıyor. Bu çocuklar 20 yaşına geldiklerinde tekrar bu bölgeye gelecekler, aynı zamanda bunların burada arazileri de olacak o zaman ortaya çıkacak tabloyu bir düşünün. O bölgeye İsrailliler yerleşmiş olacaklar. Sıkıntı burada” şeklinde konuştu.
    Türkiye’de SATILAN ARAZILERIN TAMAMIYLA YABANCILARIN inisiyatifine geçtiğini ifade eden Atilla Şimşek, “Türkiye’de toprakların mülkiyetinin yabancılara devredilmesi çok sakıncalı olur. Siz toprağın mülkiyet hakkını satıyorsunuz. Bu toprak üzerindeki BÜTÜN TASARRUFUNUZU YABANCILARA DEVREDIYORSUNUZ anlamına gelecektir. Yarın o toprak üzerine bir şey yapmaya kalktığınızda bu konuda hiçbir tasarrufunuz bulunmayacak. Yabancılar istediklerini yaparken siz bir hak iddia edemeyeceksiniz. Ama bunun yanında kullanım hakkının verilmesinde bir sakınca görmüyorum.
    AB’DE BİLE TOPRAKLAR SATILMIYOR
    Öte yandan AB üyesi ülkelerin hiç birinde toprak satışı söz konusu değil. Hiçbir ülke toprak satmıyor. Sadece mülk edinme hakkı tanıyor. AB’de bizde olduğu gibi arazilerin mülkiyet hakkının ülke dışında birine devri söz konusu değil. Bu konuda da AB örneklerinin iyice düşünülmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
    MÜLKİYET HAKKININ DEVRİ SÖZ KONUSU
    Yabancılara arazi satılırken geçmişte yaşanan örneklerin göz ardı edinildiğine de değinen Atilla Şimşek şunları söyledi: “Çanakkale Şehitler Anıtı’nın dikileceği yer bir İngiliz’e ait olduğu için bu anıt oraya dikilemedi. Buna özellikle dikkat etmek gerekiyor.
    İşte arazi satışının sonuçlarına dair çarpıcı bir örnek size. Çanakkale Şehitleri için hazırlanan Anıt istenilen yere dikilemedi, şu an ki yere dikildi. Eğer arazilerin mülkiyet haklarını devrettiğiniz zaman başınıza bunlar geliyor. Bunları asla unutmamak gerekir”
    MADEN SAHALARINA DA DİKKAT
    Çok masum görünmesine rağmen Türkiye’de maden araştırmak için izin alan şirketlerin köy arazilerinin tapularını aldıklarına da değinen Şimşek, “Maden araştırmak için izin alan şirketler köy arazilerinin tapularını da aldılar. Şu anda bütün kullanım hakları bu şirketlerin üzerinde. Bu şirketler satın aldıkları bu topraklar üzerinde hukuki olarak istediği tasarrufu uygulama hakkına sahip. Türkiye’de eğer toprak satışları olacaksa bu tür konuların enine boyuna düşünülmesi ve ele alınması gerekir. Bunların tam olarak düşünülmediği verdiğimiz örneklerden de açıkça ortada.”dedi
    BÖLGEYI YENIDEN YAPILANDIRIYORLAR
    Türkiye’nin komşusu Irak’ta bugün oluşturulmak istenen yapıya da dikkat çeken Atilla Şimşek, burada meydana getirilmek istenen yeni yapılanmanın bölgede İsrail hegemonyası oluşturacağını ve Büyük İsrail Projesi’nde de toprak alımlarının bir aşama olduğunu kaydederek şöyle konuştu: “İsrail Kuzey Irak’taki Kürtlerden faydalanmak isteyerek burada kendi hedeflerini gerçekleştirmek istiyor. Özellikle Necef’te Allavi bir Şii devleti kurmak istiyor. Kuzey Irak bölgesine Allavi’nin yolladığı 100 bin aile yerleşecek. Bunun dışında Kırgızistan’dan getirilen Kürtler Kuzey Irak’a yerleştiriliyor. Dolayısıyla Allavi Kuzey Irak bölgesinin zaten Barzani ve Talabani’ye terk etmiş durumda. Irak’ta ortaya çıkan tablo bu. Türkiye’nin toprak bütünlüğü açısından geleceği yönelik olarak bu oluşumlara da dikkat etmesi gerekir. Böylesi planların yapıldığı bir ortamda yabancılara hele de GAP bölgesi’nde bahsettiğimi çerçevede toprak satışı son derece tehlikeli ve İsrail’in projeleri dikkate alındığında da bölgenin yeniden yapılandırılmasında bir araç olarak karşımıza çıkmakta.”
    Papazların dili çözüldü
    Türkiye ile Avrupa Birliği arasında çetin müzakere tarihi pazarlıklarının yaşandığı şu günlerde papazlar tekrar sahneye çıktı. Fener Rum Patriği Bartholemeos’un ardından Ermeni Patriği Mesrop II de üstü kapalı olarak papaz okulu açmak istediklerini söyledi
    AKP Hükümeti’nin Avrupa Birliği yolunda verdiği tavizlerden ilham alan azınlık cemaatlerinin dini liderleri bir bir sıraya geçti. AKP Hükümeti’nden Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılacağı sözünü alan Fener Rum Patriği Bartholemeos’un ardından Türkiye Ermenileri Patriği Mesrop II de papaz yetişmeye ihtiyaçları olduğunu ve bunun içinde okul açılması gerektiğini dillendirmeye başladı. Bir gazeteye demeç veren Patrik Mesrop II, “AB’ye uyum çabalarını bahane ederek, devletten yeni ödünler koparmak istediğiniz yönünde haberler çıkıyor Neden ayrıcalık peşindesiniz?” sorusuna verdiği şu cevapla, azınlıkların AB süreci arkasına sığınarak bazı imtiyazlar koparmalarına tepki gösteren çevrelerden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi: “AB’ye uyumu bahane etmemiz için bir neden yok. Biz Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını istiyoruz. Tam tersine, AB’ye karşı olan çevreler bizim ayrıcalık istediğimizi ileri sürerek AB sürecini engellemeye çalışıyorlar. Örneğin hem Rum, hem Ermeni azınlığı hain ilan eden Ankara Ticaret Odası’nın ‘İçimizdeki Hançer Fener Rum Patrikhanesi’ başlıklı kitapçığı böyle bir çabanın ürünü.”
    YASALAR UYGULANMIYOR
    Türkiye’de azınlık haklarına düzenlemeler getiren yasaların tam olarak uygulanmadığını söyleyen Patrik Mesrop II “Yasalar tam olarak uygulansa ide sorun olmazdı. Biz Türkiye’nin AB üyeliği konusunda çaylışmalar yaptıkama Türkiye’nin uyum sağlaması gereken noktalar da var” dedi. Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ilişkilerini iyi olduğunu belirten Patrik, ilişkilerin iyi olmasına rağmen bazı sorunlarını ilgili makamlara aksettirdiklerini ancak bir çözüm alamadıklarını iddia etti.
    MESROP DA OKUL İSTİYOR
    Ermeni Patriği Mesrop II de üstü kapalı olarak, Fener Rum Patriği Bartholemeos gibi, din adamı yetiştirebilmek için papaz okulu açmak istedikleri söyledi. Mesrop II şöyle devam etti: “Türkiye’de, Hristiyan vatandaşların ibadet özgürlüğüne kimse karışmıyor, bu da doğru. Asıl sorun şu: Bu kiliselerde görev yapacak rahipler nasıl bulunacak? Rahipsiz kilise, hahamsız sinagog, imamsız cami olur mu? Dinî ibadet kadar, dinî eğitim de önemli değil mi? Hatta eğitimsiz ibadet mümkün mü? Uzmanımız yok. Alaydan yetişen rahipler kiliselerde dînî nasıl vaaz edecekler?”
    AZINLIK OKULLARI SANCI İÇERİSİNDE
    Mesrop II, Ruhban Okulu’yla ilgili tartışmaları da çarpıcı bulduğunu söyledi. Ruhban Okulu’nun MGK gündemine alınmasının, azınlıklarla ilgili konuların hâlâ ulusal güvenlik konuları arasında değerlendirildiğini dile getiren Mesrop II şöyle devam etti: Azınlıklar bu ülkenin vatandaşları olarak sorunlarına bir güvenlik sorunu olarak bakılmasından dolayı rahatsızlar. Azınlık okulları da sancı içersinde. Ayrımcılığı körükleyen ibareler sadece kitaplarda değil.” Mesrop II ayrıca Ermenilerin Türkiye’den toprak satın aldıkları yönündeki haberleri de yalanlayarak (!) “Van’da toprak satın alan Ermeniler kimlermiş? Şöyle bir liste yayınlasalar da herkes görebilse bari. Elbette Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her Ermeni istediği yerde toprak da, bina da alabilir.”dedi
    AKP Türkiye’yi KARANLIĞA sürüklüyor
    MHP MYK üyesi Doç Dr. Kürşat Eser, iktidarın, AB’ye uyum adı altında çıkarttığı ve vatan topraklarının yabancılara haraç mezat satılmasını sağlayan yasa ile gelecekte ülkede vahim sonuçların doğmasına neden olacağını söyledi. AKP iktidarının Türkiye’yi sonu meçhul karanlık bir noktaya taşıdığını vurgulayan Eser, “Yabancıya haraç mezat satılan vatan toprağının içerisinde arsa ve binalar olduğu gibi tarım alanları da girmektedir. Yabancıların tercih ettikleri yerler içerisinde ülkemizin ve deniz turizminin en güzel sahilleri olduğu gibi, stratejik değere sahip su ve enerji kaynaklarına yakın tarım alanlarının da olduğu görülmektedir” dedi. Yabancıların almış oldukları topraklara bakıldığında Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya bölgeleri olduğu dikkat çekiyor diyen Eser, “Suriye, Yunanistan, İsrail, Alman ve İngilizlerin tercih ettikleri bölgeler son derece dikkat çekicidir. Yabancıların mülk edindiği iller tablosu bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yabancıya mülk satışının AB’nin yeni ülkelerdeki uygulamasına bakıldığında özellikle, Polonya, malta ve Çek Cumhuriyetin de çok farklı bir uygulama görülmektedir. Türkiye müzakerelere bile başlamamış ve başlayacağı da şüpheli olan bir ülke olarak yabancıya mülk satışını sağlayan tek ülke konumundadır” diye konuştu.
    VARLIĞIMIZ YABANCI ELLERE TESLIM EDILIYOR
    Ankara Ülkü Ocakları Başkanı Nuri Alıcı, AKP’nin girdiği çarpık ilişkiler yüzünden Türkiye’nin önce dört bir yandan, şimdilerde ise toprak alımlarıyla içimizden sarıldığını söyledi. Türkiye’de yasa ve kanunların dış güçler tarafından belirlendiğini de vurgulayan Alıcı, “Türkiye’nin varlığı günden güne yabancı ellerine teslim edilmektedir. Son yıllarda ‘AB’ne tam üyeliğin hayali içinde” bir biri ardına inatla çıkartılan, ‘AB’ye uyum yasaları’ içinde olan ‘yabancılara toprak edindirme’ yasası ile atağa geçen ve Türkiye’nin birçok yerinde özellikle Güneydoğu Bölgesinde toprak, arsa gayrimenkul alımını hızlandıran özellikle de başı çeken İsrail’in bu çabası, gelecek yılların Türkiye’si için dikkat edilmesi gereken tehlikelerin en başında yer almaktadır” dedi.
    Ekici: YASA BIR AN ÖNCE IPTAL EDILMELI
    4916 Sayılı yasa ile yabancılara toprak alımı getirilmesi yönündeki uygulamanın hızla devam ettiğine dikkat çeken MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici, “CUMHURIYET tarihinde hiç bir hükümet şimdiye kadar böyle bir kanunla YABANCILARA VATAN TOPRAĞINI SATMANIN ÖNÜNÜ AÇMAYI CESARET EDEMEDI. Şehitlerimizin kemikleri sızlıyor. GAP’a müfettiş gönderdikleri yolunda haberler okuyoruz. Ancak bu yetmez. Daha fazlası yapılması gerek. Ben bu girişimi samimi bulmuyorum. Eğer Türkiye Cumhuriyeti için samimi bir şey yapmak istiyorlarsa Meclis açılır açılmaz bir an önce bu gündeme getirilir ve gereken yapılır” dedi. Yabancılara toprak satılmasının yanında Türkiye’nin SU KAYNAKLARI ÜZERINE de STRATEJIK bir OYUN OYNANDIĞINI kaydeden Ekici, “Yabancıların ÖZELLIKLE de İSRAILLILERIN toprak aldığı yörelere baktığınızda bu yörelerimizin SU KAYNAKLARI olduğunu görürüsünüz. Bu Türkiye açısından SON DERECE TEHLIKELI bir DURUMU ifade eder. Atalarımız bu topraklara geldiklerinde özellikle su boylarına sahip oldular. Biz şimdi bu su boylarını kendi elimizle yabancılara teslim ediyoruz. ZATEN TOPRAKLARIMIZDA GÖZÜ OLANLARIN EN BÜYÜK RÜYASI DICLE ve FIRAT havzasını Türkiye’nin ELINDEN ALMAK. Bu toprak satışının yasa çıkararak gerçekleşmesini sağlayanlar bunları hiç mi görmüyor” şeklinde konuştu. Vatan topraklarını bilerek ve kendisini kullandırarak şahsı veya firması adına yabancılar için satın alanların ihanet içerisinde olacaklarını belirten Ekici, “Vatan toprağı her şeyden değerlidir. BU TOPRAKLARIN SATILMASI KABUL EDILEMEZ ” dedi. YeniÇağ 2004

Yorum yap